Enver Aysever*
Eve Ensler’in dünyada büyük patırtı koparan oyununun adı “Vajina Monologları”. Bizim ülkede sahnelendiğinde de büyük tartışma yaratmıştı. Kadın cinsel organını ifade eden sözcüğün bu denli açıktan dile getirilmesi her zaman ilgi çekici olmuş, cesaret işi olarak görülmüştür. Sanatçı, yazar kişi zaman zaman kışkırtıcı olur, kimi zaman farklı bir imge dünyasından hareketle kurgusunu yapar. Bunun sonucunda da, biz, sanatın aynası karşısında çeşitli duygular edinir ve düşünürüz. Özgürlük olmadan sanat/edebiyat olmayacağı gibi, sonucunda insana dair bir söz etmeyen hiçbir yaratı da sanatın/edebiyatın içinde sayılamaz.
Eve Ensler bu oyunu yazmak için yüzlerce söyleşi gerçekleştiriyor. Yaşlılar, gençler, evliler, bekarlar, lezbiyenler, seks işçileri, farklı iş kollarında çalışanlar, Müslümanlar, Hıristiyanlar, Yahudiler, kara derililer, kızıl derililer, beyazlar… Vajina üzerinden hem kadınları anlıyor, anlatıyor; hem de bir vajina kişileştirmesi yaparak bir başka sorgulamaya gidiyor yazar. Hayli ilgi çekici. Ama dikkat edin sürecin içinde olan herkes kadın. Doğal olarak kadın… Bize bir dünya tahlili yaptırıyor, yeni kapılar aralıyor ve farklı durumlardaki, konumlardaki kadınlara dair, onların halleri üzerine düşündürüyor oyun.
Yeni monolog nasıl peki?
Yine bir gösteri izliyoruz. Berbat bir gösteri! Buna tiyatro diyemiyoruz. Çünkü estetikten payını almamış; dili kötü, sonucunda insana dair umut veren, zihin açan tek söz etmiyor. Hoş son günlerde muhafazakar sanat söylemine uygun. Ama biz bu saçma kavramsallaştırmanın içinde ‘sanat’ sözcüğünün can çekiştiğini biliyoruz. Sahnede olan her kişi nasıl aktör değilse, ışık altında, bir yükselti üzerinde atılan her tirat da tiyatro olmuyor işte! Acı gülümseme eşliğinde izlediğimiz bir müsamere söz konusu. Başka bir yerden bakılarak, bir ibret öyküsü olarak, belki bir kara komedi, diyebiliriz…
Yazan(!), oynayan(!) Recep Tayyip Erdoğan. Sahne tüm Türkiye meydanları. İzleyiciler, yazık ki herkes… kadına dair aklına geleni söyleyen bir adam görüyoruz sahnede. Otoriter, sert. Söz ettiği kişilerin ruh dünyasından, sosyal konumlarından bihaber! Ya da umurunda değil. İnsanlığın çok zaman önce bıraktığı konuları gündeme getiriyor. Kindar bir dil, işittiğimiz. Fonda toplumsal bir olaydan da söz ediyor monologcu! Bir ülkede devlet eliyle öldürülen insanlardan! O sözlerde de duygu yok. Utandıran bir karşılaştırma söz konusu. Cinayetler var öyküde, ama nereden tutsanız elinizde kalan bir söylem.
Oyun monolog şeklinde ilerliyor ve tuhaf ki bir kısım seyirci heyecanla alkışlıyor sözleri ve bu kitle içinde kadınlar var.
Uludere çaresizliği ve bilinçaltının dile gelmesi!
Artık biliyoruz, Başbakan ve Bakanı Naim Şahin aynı kafadalar. Kimi yazar, çizer tayfasının üstünü örtmek için çabalaması boş! Dile gelen zihin yapısını gizlemeye, “dil sürçmesidir” demeye kimsenin gücü yetmiyor. Devlet, yurttaşlarını öldürüyor ama kim emir verdi, süreç nasıl işledi hesabını vermek istemiyor. İçişleri Bakanı nerdeyse ‘Oh olsun’ der gibi açıklama yapıyor ve başbakan da bunu destekliyor.
Bu kez ortaya çıkan tablo öyle kolay unutulacak/unutturulacak türden değil. Tutkulu milliyetçi/militarist söylemleri yutturmak da kolay olmuyor işte. Her zamanki taktiğin tam zamanı! Hazır kindar, saldırgan gençlik yetişecekken, bir de insanların yatak odalarına girmekte fayda var, diye düşünmüş demek başbakan. Bir taşla iki kuş. Dilin altındaki bakla çıkıyor. Yeni yasaklar geleceği, kadın bedeni üzerinden siyaset yapılacağı anlaşılıyor. Hem de Uludere tartışması üzerinden gerginleşen kamuoyuna ‘Cambaz çıktı meydane’ denmiş oluyor.
Şaşırdım mı, hayır!
Kadın deyince sadece türban gelir akla!
Kadını asla birey olarak görmeyen, bir an önce eve tıkmayı ve annelik gibi yüksek bir mertebeyi(!) ona vererek yaşamdan koparmayı ilke edinen bu muhafazakar demokratlar, artık tüm söylemlerine yasakçı ideolojilerini yansıtıyor. Kadın deyince türban dışında hiçbir sözcük gelmiyor akıllarına. Kapanmak, kapatmak, hizmetkar kılmak temel anlayış. Toplumun kutsal saydığı annelik kavramı üzeriden de yandaş yaratmaya devam ediyor.
Bugünlerde Başbakan’ın kendi yazdığı/oynadığı ‘Vajina Monologları’nın sebeb-i hikmeti budur. Şimdi söz kadınlarda; ‘Padişahım çok yaşa’ mı diyecekler, yoksa bedenlerine sahip mi çıkacaklar? Özellikle muhafazakar kadınlar nasıl tutum takınacak çok merak ediyorum.
Göreceğiz.
*Gazeteci Yazar, enveraysever@hotmail.com