Cihan Aydın*
“Yaşadığım süre içinde savaşların bir parçası oldum. İkinci Dünya Savaşı’nda üç yıl, Vietnam Savaşı’nda yedi yıl Savunma Bakanlığı; daha sonra Dünya Bankası’nda on üç yıl başkanlık yaptım.” Bu sözler bir dönemin en tartışılan adamı McNamara’ya ait.
Errol Morris, son zamanların en iyi belgesel Oscar’ını alan “Yüzyılın İtirafları” orijinal ismi ‘The fog of war’ ( Savaşın Sisi) ile geçmişten bugüne uzanan Amerikan politikası konusunda önemli gizleri açıklıyor. Clausewitz, “savaşlar, doğası itibariyle bilinmezlikler, belirsizliklerle dolu olgulardır” der; bu durumu “Savaşın Sisi” olarak adlandırır. Bu durum, önceden belirlenen stratejilerin, savaşların belirsizliği karşısında geçersizleştiği düşüncesine tekabül ediyor. Birçok savaş, belirlenen strateji dışında askeri alandan sivillerin imhasına doğru, klasik yani konvansiyonel savaştan biyo-nükleer mecraya kayabilmektedir ve bu anlamda savaşmanın pratik tarafıyla beraber “hukuki” boyutu da geçersiz kalıyor. Birçok savaşın sonunda yaşanılan, yaşatılan vahşetler ya hukukla yani ‘müdahalelerin meşruiyeti’yle ya da hukuksuzlukla izah edilmeye çalışılıyor.
Bir dönem, askeri denetim altına alan ilk sivil ya da azgın bir diktatör olarak gördüğü Robert Mc Namara belki de dünyada üzerinde tartışılan, karşı konulan eleştirilen, en fazla spekülasyon yapılan siyasi portrelerinden biri …İnsani tarafın teknokratik dünyada yok olduğu, bilinen bugünkü siyasi portreleri hatırlatıyor. Bugün ABD imparatorluk mitolojisinin bilinen kurmaylarının bu belgeselden alabileceği dersler oldukça fazla.
McNamara bir zamanların dehşet figürüydü
Amerikan rüyası denilen bir hayat zincirinin proto-tiplerinden olan McNamara 1916 yılında doğmuş, kırk yaşlarında Ford ailesinin önerisiyle Ford şirketlerinin başına geçmiş ve kısa bir süre sonra Kennedy ailesinin zorlamasıyla ABD Savunma Bakanlığı’nı kabul etmiştir. Sonra bildiğimiz krizler ve savaşlar zinciri…Biz onu özellikle Vietnam Savaşı’nın mimari boyutunu tasarlarken tanıyoruz. Amerikan tarzı dünya sisteminin kurulmasında büyük katkısı olan McNamara ünlü öngörüleriyle de tanınıyordu. ‘Sovyet tehdidi’ algısı eşliğinde Pentagon’u bugünkü dev savaş makinesine çeviren de odur. McNamara ABD’nin dünya sistemine tüm emperyal refleksleriyle müdahale ettiği dönemde artık ortak bir “nefret öznesi” durumuna gelmişti.
McNamara yaşlılığının doruklarında geçmişine bakarken yine zekice taktiklerini Savaşın Sisi’nde konuşturuyor. Aktif politika yaptığı dönemde herkese verdiği izlenim olan ‘bütün cevaplar bende Bay McNamara’ tarzını zekice koruyor. Şunu da ihmal etmiyor: “her soru cevaplanmaz, cevaplamak istediğiniz soruyu sordurmaya çalışın” telkiniyle kendi 11 soruluk manifestosunu hazırlayıp belgesel boyunca bunları cevaplamaya çalışıyor.
İkinci Dünya Savaşı’nda General Curtis Le May’in Tokyo’yu bombalamasından işe başlıyor ve bu bombalamanın gereksizliğini de ifade ediyor. Yüz binlerce ölü ve bu ülkenin yüzde elliye yakınının yerle bir olması. Süper gücün hesap hatalarını sorguluyor bu noktada …
Eski güçlü adamın çıkardığı dersler
“Ben de bir mekanizmanın bir parçasıydım” itirafını hep gündemde tutuyor ve bu korkunç savaş makinesinin icraatlarını diziyor… Ve itiraflarını şöyle bir yönteme oturtuyor: “Kuralım, ders almaya çalış. Ne olduğunu anlamaya çalış. Aldığın dersleri geliştir ve bunları başkalarına iletmeye çalış.” İlk ders açılısını Küba Krizi ile yapıyor.
Ders 1:Düşmanınla empati kur. Küba’yı vurduktan sonra nasıl bir dünyada yaşayacağımızı bilmiyordum. Kriz sırasında iki süper güç savaş pozisyonlarını güçlendirdiklerinde 27 Ekim 1962’de SSCB’den bir mesaj gelir. İlk mesaj şu: “eğer Küba’yı işgal etmeyeceğinizi garanti ederseniz füzelerimizi çekeriz.” İkinci mesaj: “eğer saldırırsanız buna kitlesel bir güçle cevap vermeye hazırız”dır.
Pozisyon şu anlama geliyor: olası bir sıcak çatışmada kazananın olmayabileceği, yani her iki tarafın yok olacağı bir savaş durumu. İşte Namara’nın dediği nasıl bir dünyanın yanıtı.
Bu durumda Tommy Thompson’un (ABD’nin Moskova Büyükelçisi) Kruçev’le olan aile dostluğu, yani gayri resmi diplomasi devreye girer ve McNamara bu durumu Kennedy’nin ve Le May’ın karşı çıkmalarına rağmen destekler. Büyükelçi’nin ifade ettiği şudur: “Kruçev’in bu durumu kurtarma gibi bir sorunu var. Şöyle ki: biz çekilirken Küba’yı da işgalden kurtardık, yani bunu toplumuna söylemeye izin vermeliyiz.”
Başka bir ders: kendimizi onların yerine koymayı ve bize onların gözüyle bakmayı öğrenmeliyiz …
Ders :2 Mantık bizi kurtaramaz. Bu soruyu cevaplarken “Küba Krizi sırasında, mantıklı olduğunu düşündüğümüz kişilerden Kennedy, Castro, Kruçev dünyayı bir yok olma savaşının eşiğine getirdiler” diyor. İnsanın zaafları ile nükleer savaşın, sonucu bilinmez bileşimi ulusları yok eder.
Ders :3 Benliğimizin ötesinde bazı şeyler vardır. McNamara, bu dersler boyunca kendi belirlediği on bir soruyu yanıtlıyor. Bunlar, onun bulunduğu yeri ya da geldiği noktayı görmek açısından önemli.
Vietnam Savaşı sırasında alınmış bant kayıtlarında McNamara’nın anlatılan ölçüde şahin olmadığı, zaman zaman şahin politikalara muhalefet ettiği görülüyor ; ama yine de bu mekanizmanın bir parçası olduğunu itiraf etmekten çekinmiyor.
Belgesel, yönetmeni Morris şöyle değerlendiriyor: “Yirminci yüzyılın bir hikayesi. Mütevazı bir geçmişten siyasetin en üstlerine ulaşan bir Amerikalı hayalperestin öyküsü”.
McNamara’nın deyişiyle Savaşın Sisi öyle karmaşıktır ki, “tüm değişkenleri anlamak insan zekasını aşar; karar verme yetimiz, anlayışımız yeterli değildir ve gereksiz yere insan öldürürüz” diyor. Bir süper gücün en etkili karar organlarında yer almış olan ve savaşı kendi ulusunun çıkarı için meşru gören bir mekanizmanın parçası olduğunu söylemekten çekinmeyen McNamara’yı, bu yüzyılın itirafları kurtarabilecek mi?
Ülkemizde çok kısa bir süre gösterime giren bu belgeseli izlememek bir kayıp olsa gerek. “Tokyo’da 100.000 erkek, kadın ve çocuğu yakarak öldürdük. Toplamda 900.000 sivil Japon öldü. Le May bana, eğer savaşı kaybetseydik, hepimiz savaş suçlusu olarak yargılanacaktık dedi. Bence haklıydı. O ve kendimi de dahil ederek, savaş suçluları gibi hareket ettik” itirafında bulunan McNamara, savaşı kaybettiğinizde yaptıklarınızı gayri ahlaki kılan ve kazandığınızda yaptıklarınızı gayri ahlakilikten çıkaran şey nedir? sorusuna cevap bulamadığını vurguluyor.
“Yüzyılın İtirafları / Savaşın Sisi /The Fog of War”
Yön: Errol Morris Gör: Robert Chappell, Peter Donahue
Müz: Philip Glass
*Araştırmacı, cihana1900@yahoo.com