selinsayek

Selin SAYEK BÖKE – İkinci Yüzyılda Hak Temelli Kalkınma: Üretimin Dönüşümü

Selin SAYEK BÖKE
CHP Genel Sekreteri selinsayekboke@gmail.com

Türkiye’nin yol ayrımı

Tarihsel bir yol ayrımının, büyük bir değişimin ve yeni bir yüzyılın eşiğindeyiz.

Hayatın her alanında, kelimenin gerçek anlamıyla büyük bir yıkımın ağırlığını hissediyoruz toplum olarak. Ancak aynı zamanda, bu yıkıma son vereceğimiz, yeni bir düzeni kuracağımız umut dolu bir geleceğin ve yeni bir yüzyılın da eşiğindeyiz.

Saray rejiminin ülkemizi içine soktuğu krizler yumağı; yönetilemeyen pandemi; ekonomik buhran, yüksek enflasyon ve yoksullaşma; devlet krizi ve kurumsal yıkım; her yıl yüzlerce kadını aramızdan koparan kadın cinayetleri, şiddet ve toplumsal cinsiyet ayrımcılığı; küresel sistemde giderek yalnızlaşan ve içine kapanan bir Türkiye ve son olarak da resmi açıklamalara göre 50 binden fazla insanımızı kaybettiğimiz 6 Şubat depremlerinin yol açtığı büyük felaket…

Ülkemizin hak etmediği bu ağır tablonun içinden hızla çıkacağı yeni bir başlangıca, yeni bir düzene ihtiyaç duyduğu çok açık. İşte tüm halkın yıllardır sabırsızlıkla beklediği seçim gününde, 14 Mayıs’ta, halkın iradesiyle; eskiyi geride bıraktığımız, yeniyle kucaklaştığımız bir döneme büyük bir adım atacağız.

Ülkemizi Saray rejimi tarafından içine sürüklendiği ağır yıkımdan çıkararak ayağa kaldıracağız. Yaralarımızı hızla sararken, altında kaldığımız enkazı kaldırırken, aynı zamanda yeni bir anlayışla yeni bir düzen de kuracağız.

Karşı karşıya olduğumuz yıkımdan kurtulmak için, ekonomide bilimsel, rasyonel kurallara dönüş ve siyasal istikrarın sağlanmasıyla birlikte yeni bir kalkınma vizyonuna da ihtiyacımız var. Yani üretimi dönüştürdüğümüz, üretimi dönüştürürken bölüşümde sosyal adaleti sağladığımız hak temelli, bütüncül bir kalkınma vizyonuna ihtiyacımız var.

Bilimin, planlamanın ve sosyal adalet ilkesinin rehberliğinde ülkemizin ve halkımızın bütün ihtiyaçlarına birlikte yanıt ürettiğimiz, tüm hedeflerimizi yakaladığımız dinamik bir stratejiden söz ediyorum. Böyle bir bütüncül vizyonunun tümünü tek bir yazıda özetlemek elbette mümkün değil. Bu nedenle bu yazıda vizyonumuzun temel basamaklarından birini oluşturan, ülkemizi ayağa kaldırırken ve kalkındırırken kullanacağımız temel kaldıraçlardan biri olacak olan “üretimin dönüşümü” stratejimize odaklanacağım. 

Bilime ve planlamaya dayalı, hep birlikte zenginleştiğimiz ve dünyayla rekabet ettiğimiz bir üretim düzeni

15 Mayıs’tan itibaren, bilime ve planlamaya dayalı, hep birlikte zenginleştiğimiz ve dünyayla rekabet ettiğimiz bir üretim düzenini adım adım kuracağız.

Ağır ekonomik buhranın, yoksullaştırmanın ve 6 Şubat depremlerinin yol açtığı yıkımın gösterdiği gibi, Saray’ın kurduğu ekonomik düzen ranta dayanan, ranta dayandığı için on binlerce canımızı kaybetmemize yol açan, ülkeyi ucuz hayatlar ve ucuz emek deposu olarak gören, üreten ve çalışan her kesime düşman bir düzen.  

14 Mayıs’ta halkı enkaz altında bırakan, enkaz altından kurtulabileni ise afet bölgesinde ortada bırakan, halkı ekonomik ve sosyal yıkımla yoksullaştıran bu düzene bir son vereceğiz.

Ekonomide yeni bir paradigmayı, yeni bir kalkınma modelini hayata geçireceğiz.

Ekonominin her alanında hayata geçireceğimiz yeni Bilim-Teknoloji-Yenilik politika anlayışı ile üretimimizi dijital çağın öncüsü olacak şekilde dönüştüreceğiz.

Bilim-Teknoloji-Yenilik vizyonuyla bilim insanlarının bilimsel bilgiyi, girişimcilerin teknolojiyi ürettiği; kamunun ise hem üretici hem de tüketici olarak tüm toplum kesimlerinin teknoloji ile buluşmasını, teknolojik gelişmelerin sağlayacağı gelir ve refah artışından tüm toplumun faydalanmasını sağlayacağı bir politika çerçevesini uygulayacağız.

İşte bu düzende kamu, üreticinin öncüsü ve destekçisi, hatta kuralları birlikte belirlediği demokratik ortağı olacak.

Dönüşümün üç hedefi

Dinamik bir süreç olarak üretimin dönüşümü vizyonumuz üç temel hedefe sahip.

Bu dönüşümün ilk hedefi, tüm ülkede yerinde, güvenceli ve nitelikli istihdam sağlamak olacak. İkincisi, bölgesel kalkınmayı ve aynı zamanda afetlere dirençli kentlerin inşasını da güvence altına alacak üretimin teknolojik dönüşümünü sağlamak olacak. Teknolojik dönüşüm dayanıklılığı sağlayacak, dışa bağımlılığımızı azaltacak. Üçüncüsü, üretimin yeşil dönüşümünü sağlamak olacak. Yeşil dönüşümle kuraklık, orman yangınları, sel, heyelan gibi iklim değişikliğinin doğrudan yol açtığı afet risklerini bertaraf edecek; dayanıklılık ve iklim kaygılarıyla yeniden şekillenen küresel ekonomi, ticaret ve finansta Türkiye’yi küresel tedarik zincirleri arasında bir merkez ve köprü haline getireceğiz.

Bu üç hedef, doğrudan deprem bölgesinde yürütülecek olan politikaların da temelini oluşturacak. Yerinde, güvenceli ve nitelikli istihdam hedefleyen üretim dönüşümü ile depremin yarattığı yıkımın acısını yaşayan insanların bir de işsizlik ve yoksullukla karşı karşıya kalmasına asla izin vermeyeceğiz. Üretimin teknolojik ve yeşil dönüşümü ile, örneğin depremzedelere güçlü sosyal devletin gereği olarak bedelsiz teslim edeceğimiz evleri, bilimsel gerçeklere dayalı, enerji üretimine katkı veren ve tüm afetlere dayanıklı teknolojiyle inşa edeceğiz.

Dönüşümün temel ilkesi: Kamu yararı! 

Üretim yapımızda gerçekleştireceğimiz bu devrimsel dönüşüm, eşitsizlikleri yeniden üreten veya derinleştiren değil; tam tersine eşitsizlikleri ortadan kaldıran bir araç olacak. İşte bunun için dönüşümün temel ilkesi kamu yararı olacak. Atacağımız her türlü adımın temel ilkesi ve odak noktası kamu yararı, yani toplum yararı olacak.  

Devleti yöneten anlayış ekonomide bugün olduğu gibi küçük ve imtiyazlı bir grubun gündelik çıkarlarını gözeten, yoğun regülasyonlarla piyasa yapısını boğan, hantal bir pozisyonla devleti de nefessiz bırakan bir yapıda olmayacak. Tam tersine piyasa aksaklıklarını gideren, üretimin ve üreticinin önünü açan bir anlayış devleti yönetecek. Kamu yeteneklere, üreticilerin kapasitesine yatırım yapacak; girişimci, dinamik bir devlet anlayışı benimsenecek.

Bu anlayıştan hareketle, kamunun vereceği tüm destek ve teşvikler de üretimi bu hedefler ve ilkeler ışığında dönüştürecek şekilde tasarlanacak ve uygulanacak.

Bugünkünün tersine, tüm politikaların öncesinde, uygulamasında ve sonrasında bağımsız olarak etki analizi yapan bir Etki Analiz ve Değerlendirme Kurulu oluşturacağız. Bu kurulda, kamuda bu analizleri yapacak liyakatli kadrolarla birlikte kurumsal sürekliliği sağlayacak insan kaynağını da biz yetiştireceğiz.

Bilimi destekleyecek güçlü, dinamik ve çeşitlendirilmiş iş birliklerinden oluşan bir araştırma sistemi kuracağız. TÜBİTAK temel ve uygulamalı araştırma faaliyetlerine odaklanmak üzere yeniden kimlik kazanacak. Çözmek istediğimiz toplumsal sorunlara odaklı kamu ARGE enstitüleri kuracağız.

Yetenek inşası

Türkiye’yi kalkınmış, ileri bir sanayi ve teknoloji toplumu haline getirmek için üretimi dönüştürürken becerileri de aynı şekilde dönüştürmek zorundayız.

Gençlerin STEM, yani bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik alanlarında, veri bilimleri ve kodlama eğitiminde ve en önemlisi “eğiticilerin eğitiminde” ulusal bir seferberlik başlatacağız. Herkese fırsat eşitliğinin, nitelikli ve ücretsiz eğitime erişim hakkının güvencesi bu seferberlik olacak.

Genç girişimcilerin yeteneklerini kullanmalarını, gençlerin iş fikirlerini hayata geçirebilmeleri için gereken ilk finansal kaynağı biz sağlayacağız.

Kamu üretimin dönüşümünden kaynaklı yok olma tehdidi altındaki işleri belirleyecek, iş gücünün dönüşümünü ve güvencesini de planlayacak. Bu kapsamda becerilerin dönüşümü ve işgücünün korunmasına dönük eğitim programları açacağız. Tüm çalışanların kendi şahsına ait açacağımız hesaplarla işi yok olacak çalışanın da meslek değiştirmek isteyenin de işsiz kalanın da hayallerinin güvencesi olacağız. 

Gençler torpille değil yetenekleriyle, kimi tanıdığıyla veya hangi adreste doğduğuyla değil ne öğrendiğiyle tutunacak hayata. Kimse “okusam da ne olur” demeyecek. İŞKUR’un MEB ile koordinasyonla yürüteceği bir danışmanlık uygulamasını başlatacağız. Böylece her genç, yetenekleri ve hayalleri doğrultusunda bir sosyal hizmet ve rehberlik danışmanı ile eşleşecek; yerinde, güvenceli, nitelikli istihdama erişecek.

Yetenek ve beceri inşası sonucunda verimlilik artacak, emekçilerin ücretleri de artacak. Çalışanlar asgari ücrette değil zenginleştirici ücretlerde buluşacak. Bu yetenekleri istihdam eden KOBİ, sanayici, çiftçi, üretici dünyayla rekabet edecek.

Yeşil dönüşüm, temiz ihale

Üretimde yeşil dönüşüm hem uluslararası rekabette Türkiye’yi hak ettiği yerde konumlandırmak hem de ülkemizi iklim krizinin yıkıcı sonuçlarından, yeni afetlerden korumak için ertelenemez bir gündem olma özelliği taşıyor.

Yeşil dönüşüm programı salt bir dönüşüm programı değil, bir yatırım programıdır. Yeni yatırımlar, yeni güvenceli ve zenginleştirici istihdam alanları demektir. Öncelikle ithal fosil yakıta bağımlılığıyla ülkemiz için yıllık 80 milyar doları aşan bir döviz yükümlülüğü yaratan, aynı zamanda çevre üzerinde son derece olumsuz etkileri olan enerji kompozisyonumuzu planlı bir şekilde dönüştüreceğiz.

Bunun için kömürden çıkışı istihdamı korumakla kalmayıp arttıracak şekilde planlayacağız, yenilenebilir enerji yatırımlarını hızlandıracağız. Bunu yaparak ülkemizin kaynaklarını koruduğumuz gibi yeni istihdam alanları yaratacağız. Bilimsel araştırmaların gösterdiği gibi her 1 liralık yenilenebilir enerji yatırımı aynı 1 liralık kömür yatırımın 5 katı, tam beş katı istihdam yaratıyor. 

Aynı çerçevede, tüm OSB’lerde yenilenebilir enerji kullanabilmesi için seferberlik başlatacağız. Sanayicinin içinde üretim yaptığı bina, parçası olduğu OSB, kullandığı girdiler, üretim bandı, makine-teçhizat ve ürettiği ürünü pazara yani tüketiciye eriştirmek için tercih edeceği taşıma yönteminin yeşil olması için yatırım yapacağız. Tarım ve tarıma dayalı sanayi için yenilenebilir enerji kullanan tarım makinaları üretimini destekleyeceğiz. Bu dönüşümle sanayici de çiftçi de dünyayla rekabet edecek.

En büyük ticaret ortağımız ve ihracat pazarımız olan Avrupa Birliği, Sınırda Karbon Mekanizması ile sınırından geçen her üründen karbon vergisi almaya başlıyor. Yani yeşil dönüşümü gerçekleştirmezsek sınırda Avrupa’ya her yıl yaklaşık 3 milyar euro vergi ödemek zorunda kalacağız. Oysa üretimimizi dönüştürdüğümüzde bu kaynağı ülkemizde tutmuş olacağız. Ve bu kaynakla ülkemizin üreticisine gelir, çalışanına istihdam yaratacağız.

Kamu İhale Kanunu’nu da yeşil ekonomi politikalarıyla uyumlu, teknoloji yoğun üretimi teşvik eden, bölgesel kalkınmayı destekleyen; organize suç, yolsuzluk, kara para aklama suçlarıyla mücadele eden bir yapıda hazırlayacağız. Kamuda “temiz ihale” dönemi başlayınca kamunun kaynakları kamu özel işbirliği adı altında yandaşa aktarılmayacak, ihalelerde yolsuzluklar sona erecek.

Başlıyoruz!

Nasıl ki 100 yıl önce güçlü bir halk iradesiyle, bilimin yol göstericiliğinde, ileriyi gören vizyoner bir liderlikle uçurumun kenarında yıkık bir ülkeden Genç Cumhuriyeti kurmayı başardıysak; bugün de yeni bir kalkınma vizyonuyla, güçlü bir parlamenter demokrasiyle, bilimle, liyakatle, güçlü sosyal devletle tek adam rejiminin yıkımından Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılını, Yarının Türkiye’sini hep birlikte var edeceğiz.

Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılını şekillendirecek tüm bu hedefleri, üretimin dönüşümünü ve bütüncül bir kalkınma stratejisini başaracak potansiyeli ve kaynağı var.

En önemlisi de böylesi bir stratejiyi gerçeklik haline getirecek siyasi iradeyi taşıyan kadroları var. Biz varız, buradayız.

Rantın ve yıkımın dönemi bitiyor. Artık halkın, üretimin ve kalkınmanın dönemi başlıyor.

Başlıyoruz!