sansür-yürüyüs-1

Vecdi Sayar – Siyasi Partilerin Seçim Bildirgelerinde Kültür ve Sanat

vecdisayar

 

 

 

 

 

Ülkemiz, tarihinin belki de en kritik seçiminin eşiğinde. 13 yıllık AKP iktidarında, pek çok alanda olduğu gibi kültür ve sanat alanında da ciddi bir tahribat yaşandı. Muhazafazakar olduğunu iddia eden bir siyasi iktidar döneminde, maddi ve manevi kültürel değerlerimizin hızla yok edilmesi sürecine tanık olduk. Kültür ve sanat alanının emekçileri bu sürece tanık olmakla kalmadı, sürecin başlıca mağdurları arasında yer aldı.

Her ne kadar, bu güne dek yaşadıklarımız, siyasi partilerin seçim sonrası nasıl bir yol izleyeceklerine dair yeterince fikir verse de, seçim bildirgelerine göz atarak, siyasi partilerin kültür-sanat alanına ilişkin vaatlerini incelemekte yarar var.

AKP

Adalet ve Kalkınma Partisi Seçim Beyannamesi’nin ‘Kültür ve Sanat’ bölümünde yer alan “AK Parti olarak medeniyet, kültür ve sanat değerlerimizi muhafaza eden (!), yeniden üreten ve gelecek nesillere kaliteli bir biçimde aktaran, kültürel farklılıkları zenginlik olarak gören (!), herkesin kültür ve sanat faaliyetlerine katkıda bulunduğu ve erişebildiği, estetik duygusu güçlü (!) ve kültürlü bir toplum (!) için çaba gösteriyoruz. Bize göre kültür birikmeli, kemale ermeli, çeşitlenmeli, çoğalmalı ve zenginlikle buluşarak yaygınlaşmalıdır” ifadesinin gerçeklerle ne denli bağdaştığını, okurun anlayışına bırakarak, gelelim Kültür ve Sanat alanında nelerin yapıldığını ve nelerin yapılacağını içeren bölüme…

Beyannamede, “Geçmişte kültür denildiğinde ilk olarak akla ‘devletin faaliyetleri’ gelirken, AK Parti iktidarlarıyla birlikte bu yargı değişmeye başlamış; kültürel üretim daha fazla topluma ve sivil alana kaymaya başlamıştır” deniyor (Sivil alan sözüyle kastedilen, ‘yandaş’ şirketler olsa gerek).

Sahne sanatları alanında ‘Özel tiyatrolara verilen destek’in artırıldığı vurgulanırken, bu destekten hangi tiyatroların mahrum bırakıldığı ve aslan payının hangi yandaş şirketlere gittiği belirtilmemiş elbette. Kültür sanat merkezlerinin sayısının 42’den 98’e ulaştırıldığı vurgulanmış ama, bu merkezlerin teknik özelliklerindeki yanlışlıklara, yetersizliklere yer verilmemiş !

AKP’nin kültür-sanat alanında neler yapacağı sıralanırken, TÜSAK yasa tasarısına ilişkin bir vurgu yapılmamış ama, “Önümüzdeki dönemde kültür ve sanat alanının idari örgütlenmesini yeniden ele alacağız” ifadesinden bunu çıkarsamak mümkün.

“Kültür ve sanata bütçeden daha fazla pay ayrılması” güzel de, bunun nasıl kullanılacağına dair bir açıklık yok. “Sivil toplumun genişletilmesi” vaadi, Devletin bu alandan elini çekme eğiliminde olduğunu gösteriyor. “Belediye, STK ve özel girişimcilerin kurduğu tiyatroların artırılmasını destekleyeceğiz” sözleri, bu görevi kimlere vereceklerini açıklıyor.

“Dünyayı tanımış, Türkiye’nin meselelerine vakıf, kendi toplumu ve tarihiyle barışık kültür ve sanat insanlarının yetişmesini sağlayacağız” sözleri, varolan sanat insanlarımızdan hoşnut olmadıklarının bir göstergesi.

“Osmanlıcanın etkin bir şekilde öğretilmesini, tarihimizle ve kültürümüzle olan bağlantının güçlendirilmesini sağlayacağız… Tarihimizin önemli şahsiyetleri ve olayları ile masal kahramanlarının belgesel, dizi ve çizgi filmlere dönüştürülerek tanıtımının yapılmasını destekleyeceğiz” ifadesi ise, AKP’nin demokratik bir anlayıştan uzak olduğunu, kültür-sanat alanında kendi değerlerini empoze etmek isteğini gösteriyor.

CHP

Cumhuriyet Halk Partisi Seçim Bildergesi’nin Kültür-sanat bölümü, “Yurttaşların kültürel yaşamlarını ve kültürel etkinliklere katılma haklarını, devletin güvence altına alması gereken bir özgürlük alanı” olarak tanımlayarak başlıyor. CHP için, kültürel hakların, siyasal, ekonomik ve sosyal haklar kadar önemli olduğu vurgulandıktan sonra, özgürlükçü, çoğulcu ve katılımcı” anlayışın altı çiziliyor.

“CHP, Türkiye’de kültürel çeşitliliği canlı tutan dilleri, inançları, gelenekleri, sanatı ve kültürel mirası özgürlükçü demokrasi anlayışıyla korumayı ve geliştirmeyi temel görevleri arasında görmektedir” sözleri bildirgenin ruhunu açıklıyor.

CHP Bildirgesi’nin en önemli yanlarından biri, kültür endüstrilerine yaptığı vurgu. Kültür-sanat alanındaki ticarileşmenin sakıncalarına değinen bildirgedeki “kültür politikaları ile bu endüstrilerin ülke refahına katkıda bulunması sağlanırken, yurttaşların manevi olarak zenginleşmesinin hedefleneceği” sözlerinden, kültür alanının piyasa değerlerine teslim edilmeyeceği anlaşılıyor.
CHP iktidarında, “kültürel ötekileştirmeye dayalı siyasal ve keyfi yasaklara ve sansüre son verileceği, eşitlik, özgürlük ve dayanışma ilkeleri doğrultusunda hazırlanan Kültürel Strateji Planı/Belgesi ile kültür çeşitliliğimizin muhafaza edileceği ve zenginleştirileceği” vaadi, AKP Beyannamesi’nde yer alan “kültürel farklılıkları zenginlik olarak görme” vaadinden çok daha tutarlı.

Bunun en somut ifadesi ise, “UNESCO Kültürel İfadelerin Çeşitliliğinin Korunması ve Geliştirilmesi Sözleşmesi”nin imzalanarak yürürlüğe sokulacağı” yolundaki vaadi.

TÜSAK yasasının geri çekilerek, sanatın özgürleşmesinin önündeki tüm yasal engelleri kaldırmak, keyfi yasaklara ve sansüre son vermek amacıyla bir Sanat Yasası çıkartılması ve tüm sanat dallarına ve yaratıcı endüstrilere kamu desteği sağlayacak özerk bir Sanat Kurumu’nu, “sanat alanlarının temsilcileri ile birlikte” kurma vaadi, Bildirgenin en hayati noktası.

Kültür ve Turizm Bakanlıklarının ayrılması gerekliliği doğru bir karar, ama Kültür Bakanlığı ile Sanat Kurumu’nun ilişkisi ve Sanat Kurumu’nun idari yapılanması bildirgede muğlak bırakılmış.
“Devlet bünyesindeki sanat kurumlarının özerkliğinin korunması” ifadesi yerine, ‘Devletin sanat kurumlarını tam özerkliğe kavuşturacağız’ sözü daha doğru olurdu. “Sanat kurumlarının yönetimini ağırlıklı olarak sanatçılara bırakacağız” ifadesini, CHP’nin özerklik kavramını tam olarak içine sindirememesine mi vermeliyiz, bilemiyorum!

“Kültür Bakanlığı’nın genel bütçe içindeki payının %0.4’ten %1’e yükseltilmesi” vaadi ise, AKP’nin “kültürün payını artıracağız” biçimindeki muğlak ifadesinden çok daha somut.

Kültür merkezlerinin karar mekanizmalarına kent konseylerinin, kültür ve sanat alanında faaliyet gösteren STK’ların dahil edilmesi de, CHP’nin katılımcı anlayışına ve yerele verdiği öneme yakışan bir hüküm.

CHP bildirgesinde, “sanatçıların ve kültür endüstrisi (endüstrileri demek daha doğru) emekçilerinin sosyal haklarını yasal güvence altına alma” sözü verilirken somut bir hedef de belirtilmiş : “Sanat emekçilerinin sigorta primlerinin Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından ödenmesini sağlayacağız” (Turizm Bakanlığı ifadesi sehven konmuş olmalı).

Sanatçıların özlük haklarının ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi; sendikal örgütlenmenin teşvik edilmesi gibi hükümler, CHP’nin bu bildirgeyi hazırlarken sanatçı örgütlerinin görüşlerini aldığını gösteriyor.

“Kültür ve sanat alanındaki vergilerin asgari düzeye çekilmesi” yerine, bu alanda vergi muafiyetinin sağlanması çok daha olumlu olurdu elbette. Kültür endüstrilerinden söz ederken de, bu alanda yapılabilecek düzenlemelerden (vergi iadesi v.b.) söz edilebilirdi.

“Özel sanat projelerini ve bağımsız sanat dallarını (bağımlı sanat dalları hangileri ?) destekleyeceğiz ve teşvik edeceğiz” ifadesi yerine, bağımsız sanat projelerine destek verileceği ve bu desteğin siyasal yönlendirmeden uzak, bağımsız kurullar eliyle yapılacağı belirtilse daha iyi olurdu. Bu kurulların, Sanat Kurumu bünyesinde hayata geçirileceği sözü verilebilirdi.

Edebiyatçılarımıza ücretsiz çeviri desteği biraz uçuk kaçsa da, tanıtım desteğinin bildirgede yer alması önemli. Bunun, yalnızca edebiyat alanı ile sınırlı kalmaması, sahne sanatlarından sinemaya, müzikten tasarım alanlarına, tüm disiplinleri kapsaması gerekir.

Fikri mülkiyet hakları ile yeni bir düzenleme ihtiyacı, korsanlıkla mücadele konuları, diğer partilerin bildirgelerinde de yer alan hususlar; Kent kültürüne ilişkin hususlara özel bir yer ayrılması ise CHP bildirgesinin ayırdedici bir özelliği. Kent tiyatroları, kent orkestraları, semt kütüphaneleri kurulması, Koruma Kurullarının etkin hale getirilmesi (özerkliklerinin sağlanması ifadesi de olsaydı keşke) olumlu vaatler. Müzelerin yönetiminin özerk bir yapıya devredilmesi ifadesi ise olumlu ama muğlak; özel sektörü heveslendirebilecek bir söylem. Kanımca, kültür ve sanatın öncelikli bir kamu hizmeti olduğunun altı çizilmeli; sonra özel sektörle, sivil toplumla yapılacak işbirliklerinden söz edilmeli. “Kültürel Mirasımızın kent rantına kurban edilmesinin önüne geçeceğiz” cümlesi bu anlamda bildirgenin ruhuna yakışan bir söylem.

AKP iktidarının kapalı tuttuğu Atatürk Kültür Merkezi(AKM)’nin hızla onarılarak sanatın hizmetine sunulması, Madımak Oteli’nin Hoşgörü Müzesi’ne, Diyarbakır Cezaevi’nin Barış Müzesi’ne dönüştürülmesi sözleri, CHP bildirgesinin en somut vaatleri arasında.
Eğitimde sanata daha geniş yer verilmesine ve özel yetenekli çocukların eğitimine ilişkin hususlar da, CHP bildirgesinde kültür ve sanata özel bir önem verildiğinin bir başka kanıtı.

MHP

– Türkçenin yaygın, doğru ve güzel kullanımı sağlanacak.

3 Mayıs “Türkçülük Günü”nde açıklanan Milliyetçi Hareket Partisi’nin seçim bildirgesinde şaşırtıcı bir hüküm yok. “Türkçenin doğru ve güzel kullanımı”ndan, Türk kültürünün yurt dışında tanıtılmasına, ‘Türk devlet ve toplulukları’yla ilişkilerin geliştirilmesinden, “Türk ilim, kültür ve düşünce tarihinin bütün zenginliğiyle ortaya çıkarılması amacıyla araştırmalar yapılmasına” uzanan vaatler, bildirgenin omurgasını oluşturuyor.

– Milli kültür korunacak, geliştirilecek ve tanıtılacak

“Farklı kültürler karşısında, özellikle yeni nesillerin kültür şokuna uğramasına ve kimlik bunalımına düşmesine mani olacak; kaliteli ve ihtiyaca cevap veren eserler ortaya konmasına yönelik millî kültür değerlerinin millete tanıtılması ve benimsetilmesini sağlayacak çalışmalar yapılacaktır” cümlesinin yanısıra, “Görsel, işitsel, dramatik, pratik ve tüm sanat dallarının geliştirilmesi (‘pratik’ sanatlar hangileri acaba?), faaliyet alanlarının yaygınlaştırılması temin edilecek, bu amaçla sanat ve sanatçılar desteklenecektir” gibi genel geçer hedefler de yer alıyor bildirgede.

“Türk kültürü ve sanatının yaşatılması, geliştirilmesi, tanıtılması ve yaygınlaştırılması amacıyla ‘millî kültür endüstrisi’ oluşturulacaktır” ve “Sanatçıların milli değerlerle barışık ve onu özümseyen bir anlayış içinde toplumsal ortak değerler etrafında kenetlenmeye yönlendirmesi amacıyla topluma rol model olmaları temin edilecektir”, “Kitle iletişim araçlarının kültürel değerlerimizin yaşanmasında ve yaşatılmasında toplumsal sorumluluk içinde yayın yapmaları sağlanacaktır” vaatlerinin hayata nasıl geçirileceğine ilişkin bir ipucu bulamıyoruz bildirgede.

“Sanat ve zanaatlarımızın korunarak, unutulmaya yüz tutmuş kültürel değerlerimizin yaşatılması; Türk mimarisinin, musikisinin, tiyatrosunun, sinemasının, edebiyatının, mutfağının korunması ve geliştirilmesi bir devlet politikası haline getirilecektir” ifadesi güzel ama, bu politikanın oluşturulmasında hangi aktörlerle işbirliği yapılacağı belirtilmiyor.

Alevi yurttaşlarımızın kültürel sorunlarına özel bir vurgu yapan bildirgede “Türkiye Alevilik Araştırmaları Merkezi” kurulacağı sözü veriliyor.

– Tarihi ve kültürel müşterekler öne çıkarılacak

“Farklılıkların öne çıkarılması yerine ortak değerlerin bütünleştiriciliğinde millî bir bakış açısının kamuoyuna yansıtılması; bu kapsamda müşterek değerlerimizin din adamları, eğitimciler, sosyologlar, kanaat önderleri, medya kuruluşları tarafından anlatılması ve işlenmesi sağlanacaktır” ifadesinde de, sanat alanı için öngörülmeyen katılımcı bir anlayış görülüyor.

HDP

Seçim bildirgesinin Kültür-sanat bölümüne, “HDP, varlığını kültürün, sanatın ve sanatçının özgürlük mücadelesi içinde tanımlar. Devlet eliyle, resmi tarih ve resmi edebiyat üzerinden üretilen ‘sanata’ ve ‘kültüre’ karşı konumlanan muhalif kültüre özel bir kıymet biçer. Kültür ve sanat insanlarının özerklik ve özgürlük taleplerini olmazsa olmaz bir değer olarak görür ve ‘amasız’, ‘fakatsız’ özgürlük çağrısı yapar” sözleriyle başlayan Halkların Demokratik Partisi’nin Bildirgesi, ayrıntıya girmeyen, genel ifadelerden oluşuyor.

Tıpkı CHP gibi, Kültür Bakanlığı’nı Turizm’den ayırmayı öngören HDP, demokratik anlayışının bir ifadesi olarak, Kültür Bakanlığı bünyesinde, sanatçıların seçimiyle oluşacak bir ‘Türkiye Sanat Meclisi’ öngörüyor. CHP’nin kurmayı öngördüğü Sanat Kurumu’nun Genel Kurulu’na benzer bir oluşum bu.

“Kültür ve sanat politikalarıyla ilgili her türlü karar bu meclisle birlikte alınacak”, “kültür ve sanat insanlarıyla, örgütlü temsilcileriyle, inisiyatiflerle dayanışma içinde olunacak” ifadeleri, HDP’nin demokratik anlayışının bir ifadesi.

Devlet sanatçılığının kaldırılması (zaten kalkmamış mıydı?) ifadesi, devletin sanat kurumlarının ortadan kaldırılmasını da kapsıyor mu, belli değil. Eğer kastedilen buysa, bu konuda AKP ile ortak bir zeminde buluşmaları hiç zor olmaz.
“Kültür ve sanat alanındaki devlet baskısı, yerelden genele sanatın örgütlenmesinin ve sergilenmesinin önündeki fiziksel ve ekonomik engellerin kaldırılması”, “Sanata yönelik destek programlarının rant kapısı olmaktan çıkarılıp, yaratıcılık teşvikine dönüştürülmesi” ise son derece doğru ve iyi ifade edilmiş kavramlar. CHP ile bu konularda fikir ayrılığı olmadığı görülüyor. Yalnız, HDP daha net biçimde ifade etmiş.

“Mevcut yasaların, sansürü güçlendiren mekanizmalardan arındırılması; sanat eserinin ve geçmişten günümüze sanat emekçilerinin haklarının korunmasına ilişkin düzenlemelerin yapılarak sanatsal emeğin güvence altına alınması; kültür ve sanat eserlerinin üretim süreçlerinin insanileştirilmesi; sanatçıların hak örgütlenmelerinin desteklenmesi” gibi hükümler de olumlu -ve CHP bildirgesindeki hedeflerle çakışan- öneriler.
Müzecilik alanında da, doğru bir tespit var bildirgede : “Ziyaret etme, ‘bakma’ ve ‘gelir kaynağı’ olmanın ötesine geçmeyen ‘kültür siyaseti’ne karşı, yurttaş-müze ve doğa-tarih-yurttaş ilişkilerini yeniden kurmanın imkanı yaratılacak”.

“Ülkemizde yaşayan ve kaybolan dillerdeki sanat eserlerinin üretilmesi ve sergilenmesine destek verileceği” vaadi de olumlu bir vaat. Ama bildirgede yer almamasını şaşırtıcı bulduğum politika önerileri de var. “Kültür ve sanatın yerinden yönetimi, yani adem-i merkeziyet” gibi… Belki, malumun ilamına gerek görmediklerindendir. TÜSAK, AKM gibi konularda suskun kalmalarını da aynı biçimde yorumlayabilir miyiz acaba ?

*Vecdi Sayar,
Sinema Eleştirmeni,
vecdisayar@yahoo.com