Vizyonla Hazırlanan Şehirler, Krizle Yıkılmaz: İstanbul’un Deprem Planı ve Siyasi Gerçeklik

Filiz PEHLİVAN        Makina Mühendisi (ODTÜ) Enerji ve İklim Krizi Uzmanı Yazar    fnp.muh@gmail.com

Deprem riski altındaki İstanbul’un geleceği, yalnızca kentsel dönüşüm değil; bilimsel planlama, teknolojik altyapı ve kamusal vizyonla güvence altına alınabilir. Ancak bugün, bu vizyon sadece doğal değil, siyasi müdahalelerle de tehdit altında. Yerel yönetimin teknik birikimini ve toplumsal duyarlılığı buluşturan deprem hazırlık modeli, bir yaşam hakkı savunusuna dönüşüyor.

Bugün İstanbul, sadece bir doğal afet tehdidiyle değil, aynı zamanda siyasi müdahalelerle de karşı karşıya. Ancak unutmamak gerekir ki bir kent, yalnızca binalarıyla değil, vizyonuyla ayakta kalır.

Geçtiğimiz yıl kaleme aldığım “Yetkin Report”ta yayımlanan “İstanbul’un Deprem Seferberlik Planı” başlıklı yazımda, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) bilime, teknolojiye ve kamu yararına dayalı bir kriz yönetimi vizyonu ortaya koyduğunu belirtmiştim. Bugün o vizyon, engellenmek isteniyor. (https://yetkinreport.com/2023/03/02/istanbulun-deprem-seferberlik-plani/)

Gerçek bir plan, gerçek bir vizyon

İBB’nin hazırladığı plan, sadece binaların dönüşümüne odaklanmıyor; altyapıyı, sosyal hizmetleri, teknolojik entegrasyonu ve kriz anı yönetimini kapsayan bütüncül bir yaklaşım sunuyor. Bu plan dahilinde uygulanan teknik sistemler, afet anında can ve mal kaybının minimize edilmesini hedefliyor:

  • İGDAŞ’ın SCADA (Supervisory Control and Data Acquisition) sistemleri ile doğalgaz hatlarının deprem anında otomatik olarak kapatılması, gaz kaçağı ve yangın riskini azaltıyor.
  • Metro hatlarına entegre edilen erken uyarı sistemleri ile sarsıntıdan önce trenlerin acil durması sağlanarak yolcuların hayati riski azaltılıyor.
  • Afet sonrası haberleşme merkezleri ve lojistik üslerle, iletişimin kesilmesi halinde alternatif senaryolar için yedekli yapılar oluşturuluyor.
  • İSKİ tarafından yürütülen altyapı yenilemeleriyle, içme suyu ve atık su hatları esnek bağlantı sistemleriyle donatılıyor, bu sayede deprem sırasında boru kırılması, su baskını ve hijyen sorunu riskleri azaltılıyor.
  • Mahalle düzeyinde tanımlı toplanma alanları, barınma, tahliye ve lojistik dağıtım planları ile mikro ölçekte afet yönetimi modeli uygulanıyor.
  • Ayrıca İGDAŞ’ın TÜBİTAK ile birlikte yürüttüğü ve “Robot Göz” adını verdiği, “Boru İçi Denetleme Robotu” projesiyle, çelik hat şebekesi robotlarla taranabilecek. Bu sistem, çelik boruların adeta röntgenini çekerek, deprem öncesi ya da sonrasında hangi borularda hasar olduğu veya olabileceğini tespit edebilecek. Robot Gözün tamamlanmasıyla, Türkiye, ABD’den sonra bu teknolojiye sahip ikinci ülke olmuştur.

 

Bu yaklaşım, yalnızca bir belediyecilik hizmeti değil; şehir planlama, kriz yönetimi, toplumsal eşitlik ve kamu sağlığını bir araya getiren çok katmanlı bir yaşam hakkı savunmasıdır.

Güncel gerçeklik: Engellenen bir vizyon

Bugün metro şantiyeleri, altyapı yatırımları, sosyal destekler ve afet önlemleri yönetim zafiyeti ile durma riski ile karşı karşıya. Oysa bu çalışmalar sadece bugünü değil, İstanbul’un geleceğini koruyordu.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yaptığı açıklamadaki şu sözler bu tehlikeye dikkat çekiyor:

“Sahici bir depreme hazırlık çalışması yapılmasın, sadece deprem bahanesiyle rant projeleri yapılsın istiyorsunuz.”

Bu cümle, sadece bir siyasi eleştiri değil, teknik bir gerçeğin ifadesidir.

Deprem hazırlığı, yerel yönetim engellenerek olmaz

Afetlere dirençli şehirler, bilimle yönetilen, katılımcı ve şeffaf mekanizmalarla desteklenen şehirlerdir. Bugün İBB’nin hazırladığı planlar ve yürüttüğü uygulamalar, sadece İstanbul için değil; afet riski altındaki tüm kentler için model teşkil edebilir.

Bu vizyonun engellenmesi, sadece bir belediye başkanına karşı değil; teknik bilgiye, kamusal faydaya ve toplumsal direnç inşasına karşı yapılmış bir müdahaledir.

Sonuç: Mücadele sadece bir kişinin değil, toplumundur

İstanbul’da yürütülen dirençli şehir vizyonu, sadece Ekrem İmamoğlu’nun değil, binlerce teknik uzmanın, akademisyenin, mühendislerin, şehir plancılarının, kriz yöneticilerinin ve en önemlisi halkın kolektif emeğidir.

Bu vizyonun arkasında durmak; bilimsel akla, kamu yararına ve insan hayatına sahip çıkmaktır.

İstanbul’un depreme karşı hazırlığı engellenemez. Çünkü bu sadece bir altyapı projesi değil, bir yaşam mücadelesidir.

Bugün, bu vizyonun mimarlarından biri olan Ekrem İmamoğlu bir cezaevinde tutulurken, onun şu sözünü yeniden hatırlatmak gerekir: “Kaderimiz bu topraklarda yükselip depremle yıkılıp giden diğer medeniyetlerin kaderine benzemesin.”

Bu çağrı, yalnızca geçmişe değil, geleceğe dair sorumluluğumuzun da altını çizmektedir.

Filiz Pehlivan – Makina Mühendisi, sağlıklı yapılar, dirençli kentler ve kamusal planlama üzerine çalışıyor.