
İnş. Mühendisi, Siyaset Bilimci
ugurtuncay1960@yahoo.com
Özgürlük Gelmiyor, Paralar Gidiyor
Suriye’de 13 yıldır süren iç savaşın 12 günlük yürüyüşün ardından, Beşar Esad rejiminin çöktürülmesiyle sonuçlandırılması, bölgedeki güç dengelerini önemli ölçüde değiştirmiştir. Esad’ın iktidardan düşmesi, İsrail’in Suriye’nin kuzeyine ve özellikle de Şam’a yaklaşmasına olanak sağlamıştır. Bu durum, sadece askeri bir strateji değil, aynı zamanda jeopolitik bir hesaplaşmanın da sonucudur.
İsrail’in bütün eylemleri Batı’nın desteği ve talepleri doğrultusunda şekillenmektedir. İsrail’in güvenliği bahanesiyle beklenen ve istenen; Orta Doğu‘da bütün ticaret yollarını ve enerji akışını, uzun yıllardan sonra Rusya, Çin ve İran’a rağmen, tamamen kontrol altına almaktır. Dünya Sosyalist Sistemi ve Bağlantısızlar Hareketi sürecinden sonra ilk defa böyle bir konjonktür oluşmuştur. Yaratılan istikrarsızlık ve bunun sonucunda Batı’ya duyulan muhtaçlık; Orta Doğu’nun neo-liberalizmin önemli bir yerleşkesi haline dönüşmesine yol açmıştır.
İnsanlık tarihinin başladığı yerler; paranın yeni serüvenlerine kol kanat gerecek hale getirilmiştir. Belki şimdi görünmüyor; ama bu durum, ileride dünyanın geleceğine dönük “Neoliberal Küresel Bir Darbe” olarak anılacaktır. Çünkü yapılan, Suriyelilerin adlandırdığı gibi bir devrim değil, küresel güçlerin, herkesi öyle ya da böyle ikna ederek, yaptığı bir darbedir. Sürece hangi ulusal ve uluslararası güçlerin neler karşılığında katkı verdiğini de bütün boyutlarıyla zaman içerisinde öğreneceğiz.
İsrail, Suriye’nin mevcut durumunu fırsat bilerek, özellikle Hizbullah ve İran’ın Suriye’deki varlığını bitirmek amacıyla askeri operasyonlarını artırmıştır. Bu süreçte İsrail, hava saldırıları ve gerçekleştirdiği operasyonlarla, Suriye’de ulusal devletin en önemli kurumlarını ortadan kaldırarak, bunların gelecekteki olası etkilerini de yok etmeyi amaçlamıştır.
Suriye’nin parçalanma riski(!) İsrail’in stratejik planlamasında önemli bir yer tutmaktadır. Esad sonrası dönemde Suriye’nin kuzeyinde Kürt güçlerinin ve diğer muhalif grupların varlığı, İsrail’in güvenlik bahanelerini artırmasını sağlamaktadır. Bu işgalci ve saldırgan tutum, İsrail’in Şam’a yaklaşmasının yanı sıra, bölgedeki diğer aktörlerle olan ilişkilerini etkilemekte; küresel güçlerin vekaleti ile hareket etmesi de kendisine önemli bir dokunulmazlığı sağlamaktadır. İsrail, sadece bir yapıyı bozan aktör değildir; ona, aynı zamanda, küresel düzlemde dizayn edilmiş yapı inşa ettirilmektedir.
Sonuç olarak, Esad sonrası Suriye’nin jeopolitik durumu ve beklenmeyen(!) kolaylıklar, İsrail’in stratejik hedeflerinin yeniden şekillendirilmesine de imkan sağlamıştır. Bu süreç, sadece Suriye için değil, Orta Doğu’nun genel dinamikleri için de kritik bir öneme sahiptir. Suriye, kim ne söylerse söylesin, toprak bütünlüğünü kaybetmiştir ve malumun ilamı da yakın bir gelecekte ifade edilecektir. Kaos, kargaşa, bölünme, uzun yıllardır sürmüş ve sürecek olan istikrarsızlık; işte yeni Suriye’yi bekleyen gelecektir. Bu gelecek, Batı’nın biçtiği ömür, çeşit ve değişikliklerle sınırlı olacaktır. Bu eşiğin aşıldığı andan itibaren de, önce İran akıbetiyle tanışacak sonra da Türkiye’nin konumu tartışmaya açılacaktır. Bu nedenle, neoliberalizmin oyununu alkışlayanlar; tiyatro, opera veya filmin tam ortasında aynı davranışı gerçekleştiren izleyicinin düştüğü açmazı çok arayacaklardır.