Bu yüzyılın en büyük çevre sorunlarından biri bir türlü önüne geçilemeyen “iklim değişikliği”dir. Tüm dünyayı etkisi altına alan bu kavramın tanımı nedir? “İklim değişikliği”, bilimsel olarak klimatoloji dalına göre incelenen bir tür atmosferik ya da astronomik değişikliklerdir. Atmosferdeki CO2 (Karbon dioksit), CH4 (Metan), C4H10(Bütan) gibi sera gazları ile atmosferdeki ısının çıkamamasıdır. Bu yüzden ısı enerjisi, madde partiküllerinden ya çok fazla kalıp ısının artışına neden olur; ya maddeden çabuk ayrılıp ısı kaybına neden olur; ya da periyotlu olarak değişir. Yani iklim değişikliliği, küresel ısınmaya sebep olabileceği gibi küresel soğumaya da sebep olabilir. Bu nedenle sadece kürsel ısınmayı tek başına iklim değişikliğine eşdeğer olarak görmek doğru değildir.
Sanayi Devriminden sonra yapılan yatırımlarda çevrenin bir maliyet kalemi olarak değerlendirilmemesi ve vahşi kapitalizm yöntemlerinin tercih edilmesi iklim değişikliğinin temelini oluşturmuş ve ikilim değişikliği günümüzde insanı ve ekolojik sistemi tehdit eden büyük bir problem haline gelmiştir.
Bilinci kirlenme tetikledi
İklim değişikliğini tetikleyen hava kirliliğinin, önlem alınmaz ise öldürücü olabileceğinin en büyük kanıtı 1952 yılında İngiltere’de meydana gelen “Öldüren Sis” olayıdır. 1952 yılında Londra’da insanlar ısınmak için her zamankinden daha fazla fosil yakıt kullandı. Yine aynı yıllarda elektrikli tramvaylar kaldırılmış yerine binlerce mazotlu benzinli otobüsler çalışmaya başlamıştı. Tüm bunlara bir de havanın durgunluğu eklenince Londra’nın üstündeki dumanlı hava bulutu yaklaşık bir hafta kalmış; artan ozon miktarı insanların nefes almasına engel olmuş ve yaşanan hava kirliliği yaklaşık 4.000 kişinin ölümüne neden olmuştu.
İklim değişikliği konusunda dünya ülkeleri bugüne kadar 21 adet toplantı gerçekleştirdi. Bu toplantıların en sonuncusu 30 Kasım – 11 Aralık 2015 tarihleri arasında Paris’te gerçekleştirildi. Paris İklim Değişikiliği Zirvesi’ne (COP 21 ) 196 tane devlet katıldı. Bu zirve öncesinde toplanan G7 Zirvesinde, Paris’teki toplantıda sıcaklık artışının 2 derece ile sınırlandırılması kararının alınması gerektiği tavsiyesi çıkmıştır.
2015 İkilim Zirvesi öncesinde iklim değişikliğine karşı imzalanan en önemli anlaşmalardan birisi 1992 yılında imzalanan BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve daha sonra bu sözleşmeyi takip eden ABD’nin bir türlü imzalamaya yanaşmadığı 1997 tarihli Kyoto Protokolü’dür. Süresi 2012 yılında dolacak olan Kyoto Protokolü’nü 2004 yılında Rusya imzalamış ve Kyoto’dan sonra iklim değişikliğine karşı önemli bir adım olarak kabul edilen Kopenhag Anlaşması 2009 yılında imzalanmıştı. Bu anlaşmaya göre büyük ülkelerin tamamı ilk defa sera gazı emisyonlarını sınırlamayı kabul etti.
Paris Zirvesi
Kopenhag Anlaşması’ndan sonra iklim değişikliğinin konuşulduğu en önemli toplantı Paris 2015 İklim Zirvesi oldu. Bu Zirve’de, daha önce yapılan tüm toplantılarda olduğu gibi sıcaklık artışının 1,5 ile 2 derece arasında sınırlandırılması gerektiği kabul edildi. Bu anlaşma 3 temel üzerine oturuyor. Bunlar; ülkelerin karbon salınım beyanlarını 5 yılda bir gözden geçirmesi, küresel ısınmayı 2 derecenin altında tutmak ve fosil yakıtlardan vazgeçmek. 31 sayfadan oluşan anlaşma öncesinde AB Ülkeleri sera gazı salımlarında 1990 seviyesine göre 2030 itibariyle %40’lık bir azaltım, ABD için, 2025 itibariyle 2005 seviyesine göre %28’lik bir azaltım, Çin, sera gazı salım artışını 2030 itibariyle azaltmayı ve Türkiye %21’lik bir azatlım taahhüt etti.
Bu anlaşma sonrası ülkelerin bu anlaşmanın hükümlerine uymadaki istekleri ve uygulamaları büyük önem taşımaktadır. Dünya ekonomisini yönetenlerin adım atmasında küçük olarak tabir edilen ülkelerin ve çevrecilerin büyük etkisi olmuştur. Paris Zirvesi’nde Pasifik okyanusu ülkeleri, Güney Afrika Ülkeleri gibi devletler bir araya gelerek High Ambition Coalition (Yüksek Kararlılık Koalisyonu) gurubu oluşturmuşlardır. Bu grup son toplantıya ceket yakalarına hindistancevizi dalı takmış olarak katılmıştır. Çünkü bilimsel verilere göre, -küresel ısınma nedeniyle- bu ülkelerden bazıları sular altında kalma ve Afrika ülkeleri BM’ye bağlı Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)’nun verilerine göre iklim değişikliğinden en çok zarar görüp gıda sıkıntısına girme tehdidi ile karşı karşıyadır.
Paris İklim Zirvesi’nde ülkeler yağmur ormanlarında tarla açılmasına son verilmesi ve ağaç kesimlerinin durdurulması üzerinde anlaştılar. Ayrıca rüzgar, dalga, güneş enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının daha fazla kullanımının teşvikini sağlamaya karar verdiler. Bu durum da ekonomi için yeşil bir sayfa açmanın ve bu sektörlerin daha çok gelişmesine kapı araladı.
IPCC (Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli ) verilerinden de anlaşılacağı üzere Türkiye ve tüm dünya iklim değişikliğinin neden olduğu ve olacağı tehlikeler ile karşı karşıyadır. Bu bağlamda tüm dünyada Paris İklim Zirvesi öncesi çevreci sivil toplum örgütlerinin düzenlediği iklim yürüyüşleri ve ülkelerin atmaya söz verdikleri adımlar büyük önem taşımaktadır.
Dünya ekonomisinin en fazla sera gazı salınımı yapan ülkelerinden Çin ve ABD’nin de bu konuyla ilgili olarak özveride bulunması ve dünya kamuoyu tarafından kontrol altında tutulması gerekmektedir. Türkiye’de, iklim değişikliği konusunda, sivil toplum örgütlerinin ve bazı siyasi partilerin girişimleri umut verici olmasına rağmen 2013 yılında kurulan İklim Değişikliği ve Hava Yönetim Kurulu’nun üzerine düşen görevi hassasiyetle yapması büyük önem taşımaktadır. Türkiye’nin emisyon azaltılmasını hedeflediği sektörler; enerji üretimi, sanayi, tarım, atık, binalar, ulaştırma ve ormancılık sektörlerini kapsamaktadır. Olağan durumda 2030 yılı itibariyle, 1 milyar 175 milyon ton olarak öngörülen toplam sera gazı emisyonları, azaltım senaryosunda 929 milyon ton olacaktır. Hükümet, bu azaltımın %21 oranına tekabül ettiği açıklamasını yapmıştır. Fakat Türkiye’de son 14 yılda 2 milyon hektar deniz doldurulmuş ve milyonlarca hektar orman yok edilmiştir. Hükümet tarafından milyarlarca ağaç dikildiği iddia edilse de dünya ülkeleri arasında orman varlığı açısından Türkiye 139. sırada yer almaktadır.
Türkiye’de ve diğer ülkelerde öngörülen bu hedeflerin yeterli olmadığı, sera gazı salınımının yeşil ekonomi alternatifleriyle daha fazla azaltılması gerektiği, çevreci sivil toplum örgütlerinin ve dünya kamuoyunun ortak görüşüdür. Bu nedenle mücadeleye duyarlı herkesin daha sıkı önlemler alınması, daha sert anlaşma maddelerinin oluşturulması konusunda çalışmalarının sürdüğü ve süreceği ortadadır.
*Şeyma Dumrul,
CHP İStanbul İl Eski Yöneticisi,
seymadumrul@hotmail.com