Bayramlar, törenler ve kutlamalar; toplumların uluslaşma süreçleri içinde yaşadıkları tarihi olaylardan, ortak yaşantılarından ve geleneklerinden ortaya çıkmıştır. Bu tür kutlamalar, milletlerin ortak bir takım idealler etrafında bütünleşmesini, ortak inançlar ve değerler geliştirmesini sağlar ve ayrıca mevcut iktidarlar tarafından halka benimsetilmek istenen rejim ile halkın bütünleşmesini sağlamak için bir araç olarak da kullanılmaktadırlar. “Bayram veya kutlamalar yapıldığı ülkenin yönetim biçiminin demokratik, otoriter veya totaliter oluşuna göre şekillenmekte, törene verilen önem rejim ile halkın kaynaşmasını sağlamada bir araç olarak kullanılmaktadır. Bundan başka toplumsal dayanışma ve düzeni sağlamada ve sürdürmede, milli karakteri güçlendirmede ve halkın eğitilmesinde de törenlerin önemli bir yeri vardır.” Osmanlı Devleti’nin, Batılılaşma çabaları doğrultusunda da “sadece devlet düzeni ile sınırlı kalmayan değişim isteği, toplumsal alanda da yeni bir değerler sisteminin oluşmasına yol açmış ve dini bayramlara ek olarak milli bayramlar, milli marşlar ve milli günler düzenlenmiştir.” Bu nedenle Cumhuriyet döneminde; vatandaşlardaki milli duyguları güçlendireceği düşüncesi ile milli bayramlar olgusu pekiştirilmiştir. Nitekim kutlanmak veya anılmak üzere kabul edilen bayram ve törenlerin özünde, aktarılmak istenen mesajlarda; bu törenlerin bağımsızlık, milli egemenlik, devlete ve millete bağlılık ve çağdaşlık,.. gibi olguları içerdiğini görmek de ayrıca mümkündür.
Hürriyet Bayramı kutlamalarından Cumhuriyet Bayramı’na geçiş
1908 yılında Jön Türk’lerin gerçekleştirmiş olduğu ihtilal sonucunda, 1909 yılından itibaren, Meşrutiyet’in ilan edildiği 23 Temmuz tarihinde Hürriyet Bayramı kutlanmalarının yapılması kararlaştırılmıştır. “Osmanlı Devleti ilk kez, Meclis-i Mebusan’ın İçtimaa Davet Olunması Hakkındaki İrade-i Seniyye sonucu Meclis-i Mebusan’ın tekrar faaliyete geçmesi ile, meşruti idarenin ikinci kez yürürlüğe girdiği 23 Temmuz 1908 tarihini yönetimdeki kırılma günü olarak kabul edip, bu günü resmi milli bayram olarak ilan etmiştir.”
Hürriyet Bayramı’nın kutlanması ile birlikte; farklı unsurlar arasında birlik, bütünlük duygusu ve bir Osmanlılık bilinci yaratma ve milli egemenlik olgusu gibi kavramlar ile vatandaşları devlete bağlı kılma politikaları izlenmiştir. Böylece Hürriyet Bayramı, meşrutiyetin önemini, İttihat ve Terakki’nin bu yoldaki hizmetini ve Osmanlılar arasında birliğin önemini vurgulamaktadır. “Bu çerçevede bayramın, kutlanmaya başlandığı ilk yıldan itibaren, meşruiyet sağlama ve bir ulus yaratma projesinde kendisine düşen görevi yerine getirmeye başladığı söylenebilir.” Bu sayede, bayramların devlet yaşantısındaki önemi de ayrıca vurgulanmıştır.1923 yılında Cumhuriyet’in ilan edilmesi ile birlikte; bu bayram on iki yıl daha kutlanmıştır. “İlginç olan, bu iki milli günün hem beraber var olabilmeleri hem de on iki yıl boyunca birbirlerinin yerine geçer nitelikte olmalarıydı.” Hükümet, Cumhuriyet Bayramı’na verdiği desteğin aksine, Hürriyet Bayramı’na karşı direkt olarak ters bir tutum sergilememiştir ve bu şekilde halkın tepkisini almak yerine, Cumhuriyet Bayramı’nı sevdirerek, onun benimsenmesini sağlamayı amaç edinmiştir. Böylece, “İslami bir imparatorluktan ulusal bir devlete geçiş, radikal bir değişimi dinamik tutacak kadar çabuk; ama Türk milletinin bu reformları sindirebileceği ve takip edebileceği kadar da yavaş olmuştur.” 1930’da çıkan gazetelerde, hürriyet bilincine asıl cumhuriyet rejiminin ilan edilmesi ile sahip olunduğunu açıklayan “makaleler” yer almıştır.“Böylece Hürriyet Bayramı ile Cumhuriyet Bayramı yakınlaştırılmıştır. Bu yakınlaşma, gelecek yıllarda Hürriyet Bayramı’nın giderek kaybolmasına dönüşecektir.” Mevcut durumdan anlaşıldığı üzere; 1923 yılından 1935 yılına kadar halk, kendisi için aynı önemi haiz olan iki milli bayramı yaşamaya başlamıştır. “10 Temmuz’un milli bayram olarak kutlanmasına 27 Mayıs 1935 tarihli “Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun ile resmen son verilmiştir.” Böylece, tek bir ulusal bayramın kabul edilmesi ile son bulan Hürriyet Bayramları, yerini Cumhuriyet törenlerine bırakmıştır.
Cumhuriyet Halk Fırkası önderliğinde, Cumhuriyetin onuncu yılını kutlamak amacı ile; 1933 yılı içinde bazı etkinlikler düzenlenmiş, kanunlar çıkarılmış ve özellikle dönemin yazarlarına millet sevgisi, birlik bütünlük temalı konularda eserler kaleme almaları hususunda bir talep gönderilmiştir. 1933 yılında onuncu yıl kutlamaları sırasında, ulusal bayram olarak betimlenen Cumhuriyet Bayramı’nı gelenekselleştirmek için önemli semboller kullanılmıştır. Şöyle ki; 29 Ekim kutlamalarının ilk yılından itibaren gazetelerde resimlerle verilmesi ve kutlamalardaki coşkunun okuyucuya iletilmesi, dikkat edilmesi gereken önemli bir unsurdur. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilan edilişi tüm yurtta 101 pare top atışı yapılarak duyurulmuş, haber bazı istisnalar dışında büyük bir sevinçle karşılanmıştı. Resmi olarak bayram ilan edilmeden önce 1924 yılı 29 Ekim’inde yapılacak merasim devlet tarafından organize edilmiş ve buna ilişkin bir de kararname yayınlanmıştır. Bu ilk tören büyük bir özenle yapılmış, resmî tatil olması nedeniyle geniş bir katılım gerçekleşmiştir. Bu tavrın aksine, bu dönemde 23 Temmuz kutlamaları hiç resmedilmemiştir. Halkın Cumhuriyet coşkusunu hissetmesi ve kutlamalarda halka verilen destekler Cumhuriyet Bayramı’nın da öne çıkmasına sebep olmuştur.
“Cumhuriyet’in onuncu yılı kutlamalarının benzersiz bir şekilde gerçekleşmesi ve duyulan gururun herkesçe paylaşılmasının ancak devletin bütün hazırlıkları üzerine alması ile mümkün olacağı düşünülmüş ve konu devlet düzeyinde ele alınmıştır.” “Cumhuriyet Halk Fırkası Katibi Umumiliğince hazırlanan 24 Nisan 1933 tarihli bir genelgede Parti Umumî İdare Heyeti’nin kutlama programı ve bu konuda çıkarılacak kanun layihasını hazırlayarak önce vekillere verilmesi, ardından da konunun Vekiller Heyetinde görüşüleceğinin kararlaştırıldığı, vakit azlığından dolayı bir an önce incelenmesi gerektiği belirtilmiştir”. Çıkarılacak olan kanuna göre; “Bayramın üç gün olacağı, hafta tatili kanununun uygulanacağı, tarifeler, resmi ve özel kurumların dışları ve toplanılacak salonlarda yer alacak bayrakların miktarı, nakil araçları afişleri, binaların dışına levha ve afişler asılması, sinema ve tiyatro salonlarının o gün ücretsiz olarak nutuk, temsil ve konferanslara açık olması, bayram işlerinin merkezde yüksek komisyon, şehir ve kasabalarda komiteler, köylerde ise heyetlerce düzenlenmesi, bu işlere tahsis edilen paraların komiteler emrine verileceği ve kendilerinin sorumlu olduğu, komisyon, komite ve heyetlerin iletişimlerinin ücretsiz olacağı, komisyonun Başvekalete bağlı olacağı, törene katılan asker, polis, jandarma, öğrenci ve izcilerin kara ve denizde parasız seyahat edecekleri, komisyon üyelerinin vekalet, fırka ve meclisten seçileceği” belirtilmiştir.
Bu nedenle hükümetin çalışmalarını eksiksiz yürütebilmesi için 11 Haziran 1933 tarihinde “Cumhuriyet’in İlanının Onuncu Yıl Dönümü Kutlama Kanunu” adı altında bir kanun çıkarılmıştır. Çalışmalar ilerledikçe bunu diğer kanun ve kararnameler izlemiştir. Ayrıca onuncu yıl kutlamalarının ülke genelinde, köylere varıncaya kadar kutlanması hedeflenmiştir.
“Kutlama Yüksek Komisyonu, bir yandan yardımcı komiteler kurarken, bir yandan da ülkenin bütün fikir ve sanat çevrelerini göreve çağırarak, inkılâbın yüksek anlamını ve cumhuriyetin ilk on yılında gerçekleştirilen atılımları anlatacak heyecanlı eserler, söylev, piyes ve şiirlerin yazılmasını istemiştir” ve özellikle dönemin yazarları ile İstiklal Savaşı’nı ve inkılapları anlatacak heyecan uyandırıcı eserler yazmaları için görüşülmüş ve kendilerine görevler verilmiştir. Bu özel gün için birçok gazete ve dergi 10.yıla özel yayınlarını çıkarmışlardır. “Günün en büyük özelliklerinden biri de halkın gazetelere adeta kapışırcasına ilgi göstermesiydi. Cumhuriyet Bayramı şerefine normal hacimlerinden beş misli büyüklükte çıkan gazeteler daha öğlen olmadan halk tarafından kapışılmış ve bitmiştir.” Ayrıca, “Onuncu yıl kutlamalarına ilişkin broşür ve kitap gibi yayınlardan posta ücreti alınmaması, memur maaşlarının ayın 28’inde ödenmesi öngörülür ve gerçekleştirilecek tüm etkinliklerin esasları düzenlenir.”
Onuncu yıl şerefine “özel pullar hazırlandığı gibi”, “Ziraat Bankası da üzerinde Atatürk’ün resmi olan madalyalar bastırmıştır.” Bunlara ek olarak; sigara paketlerine konulacak resimler dahi kararlaştırılmıştır. Yine onuncu yıl kutlamalarında Cumhuriyet rejimini halka müzikle de duyurmak üzere; güftesini Behçet Kemal Çağlar’ın ve Faruk Nafiz Çamlıbel’in yazdığı, bestesi Cemal Reşit Rey’e ait olan Onuncu Yıl Marşı doğmuştur.
Bayramın ikinci günü ise; kutlamaların yapıldığı tüm yurttaki alanlardan toprak alma töreni gerçekleştirilmiş ve buralardan temin edilen bir avuç toprak kadife keseler içine konularak Ankara’ya, Mustafa Kemal Atatürk’ün huzuruna sunulmuştur. Sergilenen bu tavır; ülke toprağındaki bütünlüğün, birliğin, ortak sevincin ve ortak değerlerin simgesi olarak algılanabilir. Halkın en çok bulunduğu mekanlara, milli heyecanı hissettirecek etkiyi yaratan yazıların yer aldığı dövizler ve levhalar asılmıştır. Bu dövizlerin ve levhaların üzerlerinde “Hakimiyet Milletindir”, “Kendine Güven Millete İnan””… gibi milli duygu ve düşüncelerin halka aktarıldığı vecizeler yer almıştır.
Kutlamalarda, binalar bayraklarla donatılmış; Cumhuriyet’i yücelten cami mahyaları, kullanılan parti bayrakları ve yakalıkları, onuncu yılın milli coşkusunu ve heyecanını işleyen şiirler ve piyesler, vb. siyasi simge ve ritüellerin kullanımı, aslında halka milli birlik ve beraberlik duygusunu benimsetmeyi ve bu vesile ile onu Osmanlı geleneklerinden bir an önce koparmayı ve 1923 yılında kurulan yeni devlet için halka aidiyet duygusunu aşılamayı amaçlamıştır.
Kıssadan hisse
6 Ekim 1923 tarihinde düşman elinden kurtulmuş bir İstanbul’un, kurtuluş gününün görkemli kutlamalarına şahit olmak yerine; 1453’teki fethinin hala görkemli törenlerle kutlanması da genç Cumhuriyet’e Osmanlı’yı unutturmamak üzere kullanılan bir siyasi sembol değil midir?
Beş yüz yıl boyunca kutlanması düşünülmeyen “İstanbul’un fethi” için ilk girişim, 1939’da, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’den geldi. Ulus devlet, Osmanlı tarihindeki bu önemli olayı hatırlarken, eski rejimin artık kendisi için tehlike oluşturmayacağına ikna olmuştu. Bu, genç ve güçlü Cumhuriyet’in geçmişin varlığından korkmadığını halkına aktaran bir siyasi sembol, bir siyasi yöntemdir.
1960’dan sonra fetih kutlamaları İslamcı ve muhafazakar çevrelerce yapılmış, 1994 Belediye seçimlerinden sonra İstanbul Belediyesi de fetih kutlamalarını organize etmiştir. Ne tesadüftür ki, 1994 yılında İstanbul Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan’dır ve bu yıldan itibaren fetih kutlamaları görkemli törenlere sahne olmuştur. Aynı 10. yıl kutlamalarında olduğu gibi çoğu siyasi sembol ve ritüeller bu sefer Osmanlı döneminin milli gücünü hatırlatmaya yönelmiş; törenlerde camilere bayraklar asılmış, cami minareleri ışıklandırılmış, lazer gösterileri hazırlanmış, fetih piyes ve filmlerle yeniden yaşatılmış ve camilere günün anlam ve önemini aktaran mahyaların asıldığı siyasi sembol ve ritüeller kullanılmıştır.
Cumhuriyetimizin 91. yılında “Yeni Türkiye” söylemlerini dillerine dolayanlara inat; Mustafa Kemal Atatürk’ün deyişi ile “Gelecek nesillerin Türkiye’de Cumhuriyetin ilanı günü, ona en merhametsizce hücum edenlerin başında, cumhuriyetçiyim iddiasında bulunanların yer aldığını görerek şaşıracaklarını asla farz etmeyiniz! Bilakis, Türkiye’nin münevver ve cumhuriyetçi çocukları, böyle cumhuriyetçi geçinmiş olanların hakiki zihniyetlerini tahlil ve tesbitte hiç de tereddüde düşmeyeceklerdir.”
*Kübra Küçükerden Koçan,
Kadıköy Bel. CHP Meclis Üyesi,
kkucukerden@hotmail.com