30 Mart’ta, ülkemizin geleceğine yönelik çok önemli seçimler var. Yerel yöneticilerin seçilmesinin ötesinde ülkemizin başına sarılan belaların defedilmesi veya geriletilmesi açısından çok önemli. Hepimize ciddi sorumluluklar düşüyor.
Ne yazık ki AKP, 12 yıllık iktidarı boyunca kötü bir görüntü sergiledi. Ülkemiz, sorunların çözümü bir yana çoğalan binbir sorunla karşı karşıya. Sadece ve sadece iktidar sahiplerinin kendi ikballerini düşünmeleri nedeniyle. bulaştıkları yolsuzluk ve rüşvet ilişkileriyle edindikleri muazzam serveti ve kendilerini korumak için, ne hukuk bıraktılar, ne ülkenin çıkarlarını düşündüler. Yeter ki para gelsin. Ormanlarımızı, korularımızı Ortadoğulu şeyhlere peşkeş çektiler. Sahillerimizi yandaşlarına paylaştırdılar. Güvenlik güçleri ve yargı kendi beklentileri doğrultusunda şekillendirildi. Ektikleri kin ve nefret tohumları sayesinde toplumda derin bir kutuplaşma yaratıp, kendi menfaatlerinin korunması için, halkın bir kesimini diğerlerinin karşısında kullanmaya kalkıştılar. Anayasa ve yasalar işlevsiz hale getirildi. Medya itibarsız bir şamar oğlanına döndürüldü. Sansür ve baskı haber alma hakkımızı yok etti. Sendikalar ve meslek kuruluşları güçsüzleştirildi. Tehdit ve baskı ile ses çıkaramaz hale getirildi. Ülkenin tüm ekonomik birikimleri çarçur edildi. Sıcak para olarak yurdumuza akan sermaye ile büyüdü gösterilen ekonomimizin kaymağı, ayakkabı kutularında gaspedildi. Bakan – Başbakan çocuklarının milyonlarca dolarla oynadığı ülkemizde, işsizlik ve yoksullukla mücadele unutuldu. Bir ülkenin başına bu kadar çok felaket gelir mi? Evet geldi ve biz şimdi toplum olarak, ülkemizi bu felaketlerden kurtarma mücadelesi veriyoruz. Bu nedenle 30 Mart seçimlerinde oy kullanmanın önemli bir vatandaşlık görevi olarak görülmesi ve sandığa gidilmesi gerektiğini söylüyoruz.
30 Mart seçimleri kadar sonrası da önemli. Mevcut iktidar anlayışının geriletilmesi kadar, yerine neyin konacağı da çok önemli. Belki bu sefer gerçekten demokratikleşme adımları atılabilir. Toplumun barış içinde birlikte yaşadığı, gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan bir ülke yaratılabilir. Bunun örgütlenmesi Türkiye solunun bütününün görevi. Şimdiye kadar hiçbir yararını görmediğimiz ayrışma kültürünün aşılarak, farklılıklarımıza rağmen iş ve güç birliğini geliştirebilmeliyiz. Bu ilişkilerin geliştirilmesi, genel olarak sola yeni ufuklar açar, yeni insanlar ve imkanlar kazandırır.
Öte yandan, özellikle aday belirleme süreciyle ilgili olarak, bu seçimler çok önemli derslerle dolu. Öncelikle bir kez daha görüldü ki, parti içi demokrasi geliştirilmeden, ülkeye de demokrasi getiremezsiniz. Parti içi demokrasinin olmazsa olmaz koşullarından birisi, özellikle sol partiler için, örgütün söz ve karar sahibi olmasıdır. Hem parti yönetimlerinin belirlenmesinde, hem de seçimlerde aday gösterileceklerin saptanmasında örgütün kararları belirleyici olmalıdır. Demokrasimizi önce parti içinden başlayarak adım adım geliştirmeli, çağdaşlaştırmalıyız. Demokrasiyi artık, çoğulcu ve katılımcı demokrasi olarak algılayamazsak, yönetimlerin çoğunluk diktatörlüğüne dönüşmesine de engel olamayız.
Dergimizin bu sayısının ana konusu 30 Mart Yerel Seçimleri. Çeşitli boyutlarıyla bu seçimi irdeliyoruz. Gezi direnişinin seçimlere etkisinden kadın adaylar konusuna, kentsel dönüşümden İstanbul seçimlerine kadar. Ayrıca Türkiye – AB ilişkileri ile Suriye’de süregelen vahşet de yer alan konular arasında.
Son söz. Aydınlık ve mutlu yarınlara demokrasi ile ulaşabiliriz. Demokrasiden ve daha da demokratikleşmeden asla geri adım atmamalıyız. Tüm okurlarımıza esenlikler dileriz.
*Erol Kızılelma, SODEV Başkanı
ekizilelma@hotmail.com