Sıcaklar bitene kadar yazmamaya, mümkün olduğunca televizyon izlememeye, moral bozacak haberleri dinlememeye karar vermiştim. Ama ne yazık ki yine evdeki hesap çarşıya uymadı, TBMM’deki şiddet sahneleri, ardından bir futbol maçındaki şiddet görüntüleri beni tekrar klavyenin başına geçmeye zorladı. Madem klavyenin başına geçtik, biraz daha geriden gelerek bazı değerlendirmeler yapalım.
Öncelikle Hamas lideri Haniye’ye İran’da yapılan suikast ve sonrası. İran’ın hala şiddetli bir cevap vermesi bekleniyor. İran cesaret edecek mi? Savaş İran’ı da içine çekecek, ABD ile İran’ı karşı karşıya getirecek yeni bir boyut kazanacak mı? Yoksa İran kağıttan kaplan, her türlü uluslararası prestij kaybetmiş görüntüsünü sürdürmeye devam edecek mi?
Peki Haniye’nin öldürülmesine bağlı olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir günlük yas ilan edip, bayrakları yarıya indirtme kararına ne demeli? Kendisini eleştirenleri” cibiliyetsizlikle” suçlamak, toplumun en azından kendisini desteklemeyen diğer yarısı için kabul edilebilir mi? Kendimi açıkça ifade edeyim, Netenyahu’nun Filistin halkına karşı işlemeye devam ettiği soykırım boyutuna varan insanlık suçunu şiddetle telin ediyorum. Ama bu durum beni “Hamas sever” noktasına asla getirmedi ve getirmeyecek. Cibiliyetsizlik hakaretini de asla kabul etmiyorum.
Ardından Filistin Devlet Başkanı Abbas’ın TBMM’de yaptığı, konuşmasının yarısının ayakta alkışlandığı görüntüler. Dikkat çeken nokta, Abbas’ın konuşmasının hiç bir noktasında Hamas’a ve Haniye’ye en ufak gönderme yapmaması. Bu durumda Abbas’da mı “cibiliyetsizler” kategorisinde yer aldı? Yoksa aslında bu konuşma başka bir geleceğin ilk adımı mı? Öyle ya, İsrail’e koşulsuz destek veren ABD’den (özellikle Harris cephesinden) “bu savaş artık bitmeli!..” mesajları verilirken, İsrail’in güdümünde mülayim bir Filistin devletinin kurulması için bir mesaj içeriyor muydu Abbas’ın mesajları? Her türlü koplo teorisinin üretilmesine açık günümüz ortamında, ister istemez bu düşünce de aklımızın ucundan geçmedi değil.
Gelelim şiddete, ama önce sözlü şiddete. Yumuşak karakteri ile bildiğimiz CHP eski Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendi sosyal medya hesabından yayınladığı ve esasen kendi üslubuna pek benzemeyen, gazeteci okuldaşım Fatih Altaylı’yı hedef alan mesaj, Kılıçdaroğlu’nun tekrar CHP Genel Başkanlığına dönmek için fırsat kollayıp kollamadığı sorusunu sormamıza yol açtı. Yıllardır yazdığım yazılarımın pek çoğunda, ünlü filozof Hegel’in “zamanın ruhu” lafına gönderme yapar, değişen paradigmaları anlamanın veuyum göstermenin siyasette başarının olmazsa olmazı olduğunu anlatmaya çalışırım. Sayın Kılıçdaroğlu, lütfen Türkiye ve CHP paradigmasının değiştiğini siz de kabul edin. AB hukuku çalışırken beni çok etkileyen cümlelerden bir tanesi, “durumuna göre bir şey yapmak kadar, yapmamak da suç olabilir!” sözcüğüydü. Sizin durumunuzda bu cümleyi tersten yazmakta fayda var: “bir şey yapmaktansa yapmamak sizin, CHP’nin ve Türkiye’nin gelecegi için daha yararlı olabilir!”
Sıra şiddetin vücut bulmuş hallerine gelince.
Can Atalay için olağanüstü toplanan TBMM’de Ahmet Şık’ın konuşmasının yarı kesildiği anda AKP Milletvekili Alpay Özalan’ın başlattığı sahneler hiçbir koşulda kabul edilebilir değil. Alpay Özalan’ın kimliğinden bağımsız, şiddete karışan iktidar milletvekillerine her halde bir çift sözü, en hassas karınları olan ekonomiyle bağlantılı olarak hatırlatmak gerekiyor. Bugün çok bel bağladığınız Hazine ve Maliye’den sorumlu Bakanınız Mehmet Şimşek’in kalıcı yabancı sermaye bulma çabalarının beyhude kalmasının arka planında “Türkiye’nin hukukun üstünlüğüne saygılı devlet özelliğini yitirmesi” algısı yer alıyor. Can Atalay’ı sevseniz de sevmeseniz de, vereceğiniz pozitif bir kararla, Anayasa Mahkemesi kararlarına saygılı Meclis görüntüsü vermenizi ve bu algının kısmen değişmesini sağlayacaktı. Peki siz ne yaptınız? Hukuksuzluğun yanına şiddet eklediniz. Beklediğiniz yabancı yatırımların önü sizce açılır mı?
Bu aşamada eski öğrencilerime ve gençlere verdiğim bir nasihatı hatırlatmakla kendimi sınırlandırayım: “değiştiremeyeceğiniz şeyler için vakit kaybetmeyin (şiddetten medet uman kimsenin kafa yapısını değiştiremezsiniz), değiştirebilecekleriniz için var gücünüzle uğraşın!
Son şiddet sahnesi de kaçınılmaz olarak bir futbol maçı ve baş aktör yine Fenerbahça Spor Kulübü Başkanı sayın Ali Koç.
Sayın Koç’a yapılan saldırıyı şiddetle telin ediyorum. İyi de sayın Koç’un eski sabıkalarına, mensubu olduğum Galatasaray Spor Kulübü’nün sahasını mafya bozuntusu hallerle basmasına, işi Galatasaray düşmanlığına vardıran, en basit sıfatı ile “ergen” söylemlerine baktığımda, ne yazık ki” şiddet çağıran şiddet görür!” demekten de kendimi alamıyorum.
Sayın Koç’a en basit soru. Maç oynanırken, hatta devre arasında sahanın içinde ne işiniz vardı?
Daha iyi olmasını umduğum yazılarımda buluşmak üzere sağlıcakla kalın.