Vergi_Yuku

Berk ÇAVDAR – Vergide Adalet Mi Dediniz?

Berk ÇAVDAR
SMMM smmm@berkcavdar.com

Sosyal demokratlar iktidara geldiklerinde tüm ayarları bozulmuş bir kamusal düzen ile baş başa kalacaklar. Deforme edilişi büyük hasarlara yol açmış konuların başında, bir bütün olarak “Türk Vergi Sistemi” geliyor. Şüphe yok ki bunun altından kalkmak da aynı oranda zor ve zaman alıcı olacaktır. Lakin; her başlığı, yakın olmasını murat ettiğimiz iktidar olunmuş geleceğe ısmarlayıp bırakmak olmaz. Bu yazıda; an itibariyle anayasa ile güvence altına alındığını varsaydığımız vergi adaletinin, uygulamada nasıl ayaklar altına alındığını oldukça berrak biçimde gösteren bir uygulamadan söz edeceğiz: Basit Usul.

Nedir bu basit usulde vergilendirme?

Ticari kazançların vergilendirme usulünü Gelir Vergisi Kanunu’muz iki yönteme ayırmıştır: Gerçek Usul ve Basit Usul. En genel itibariyle bu yöntemlerden gerçek usulü ayrıcalıksız olan olarak tanımlayabiliriz. Basit usul ise ismiyle müsemma şekilde yaptığı ticari faaliyeti neticesinde kazanç elde ederek mükellef kimliği kazananların bazı mükellefiyet sorumluluklarının ihmal edilmesi ve basite indirgenmesi uygulamalarının bütünüdür. Bunlar da bazı kıstaslara bağlanmıştır. Birinci şart, işinin başında basit usul mükellefinin fiilen bulunması. İkincisi, faaliyet eğer bir iş yerinde yapılıyor ve burası kiralık ise yıllık kira tutarına getirilen sınırlama. 2024 için güncel hadler; büyükşehirler için yıllık 55000,00 TL, diğer yerleşimler için 34000,00 TL. Son şart olarak da ayrıntılara boğmadan tariflemek gerekirse, yıllık bir kazanç tutar sınırlaması olduğunu belirterek girizgahı sonlandırabiliriz.

Basit usul yönetiminin dayanak ve arka planı

Ticari hayatın içerisindeki bazı faaliyetlerin, hacmi ve içeriği itibariyle diğerlerinden farklı olarak vergilendirilmesi doğaldır. Çünkü; yapılan iş için gerekli olan bilgi veya becerinin bizzat mükellefin kendisinin fiilen katkısı neticesinde sağlanıyor olması, mütevazi ölçülerde ve düşük maliyetlerde bir iş yerinin varlığı ve bu koşulların nihayetinde elde edilecek son derece makul addedilebilecek bir kazancın elde edilecek olması, böyle bir çalışma tarzı ile ticari yaşama katılma iradesi göstermiş yurttaşları hem teşvik etmeli hem de ticari yaşamın neredeyse tamamını oluşturan büyük ölçekli firmalar ile aynı zeminde buluşma ihtimalini bertaraf ederek korumacı olmalıdır.

Dolayısıyla, vergilendirmede eşitlik ilkesinin sağlanması noktasında gayet isabetli bir uygulamadır basit usul. Hem yasal hem de toplumsal dayanağın bu açıdan isabetli olduğunu belirtebiliriz. Bir ticari işletmenin temel amacı kar elde etmektir. Bu hedef için de büyük bir organizasyon ve aynı hedefe odaklanmış birden fazla şirket ortağından tutalım belli bir sermaye tutarı ya da pek çok personel veyahut tesis, makine ya da taşıt gerekebilir. Ve elbette yine aynı hedefe oldukça basit bir çerçevede bizzat el becerisi sermayesi dışında faktörün dahil olmadığı bir model ile de ulaşılabilir.

Burada önemli olan nokta, idarenin vergi terazisinin bu farklı koşulları eşit tartmamasıdır ve teorik olarak buraya kadar bir problem de görülmemektedir. Zaten, hukuki silsile çerçevesinde baktığımızda da başta anayasamız olmak üzere vergilendirmeyi düzenleyen hiçbir kanunun gerekçesi ve lafzı kulaklara hoş gelmeyecek şekilde tınlamaz.

Sorun nerede başlıyor?

Şöyle başlayabiliriz. Aslında bu durum şu anda mevzuattaki lafzı itibariyle vergilendirme kelimesi ile ifade edilse de fiilen ne yazık ki vergilendirmemedir. Kazancın elde edilme stili ne olursa olsun beyannameye bağlanmayan ve doğal olarak bir matrah oluşturmayan hiçbir gelirin son tahlilde elde edilmiş olmasının kamu maliyesi açısından en ufak önemi olamaz. Peki, kamu yönetimi nezdinde kanun ile yok hükmü bahşedilmiş bir faaliyet; tek satır beyan vermeden ve tek kuruş matrah bildirmeden hayatına devam ettiğinde vergi adaleti sağlanmış mı oluyor? 2021 yılından itibaren basit usule tabi mükellefler gelir vergisinden istisna tutulunca kendiliğinden beyan zorunlulukları da kalkmış oldu. Bir mükellef grubunu direkt olarak vergi ve beyan dışı bırakmak, kazançlarının tespit usulünden bağımsız olarak değerlendirilmek zorundadır ve hem teorik hem de etik olarak sıkıntılıdır. Çünkü, idare eliyle bir imtiyaz atfedilmiş olmaktadır.

Diğer sorunlu husus ise giderek gelişen ve katmanlaşan ticari yaşamın vergi yasalarına tezahür ediş şekli lineer biçimde olmalıyken, yani fiilen hiçbir alanın beyan dışı kalmamasının mevzuata içerilmesi gerekirken tam tersi bir uygulamaya gidilmiştir. Aynı, ülkede uzun zamandır yapılan tüm uygulamalar gibi.

Sermayesi Milyon türk lirası olan iş kolu nasıl vergi dışı kalır?

Yukarıda tarif ettiğimiz şekilde kazancını basit usulde tespit etmesi uygun görülen mükellefler arasında vergi adaletinin zedelenmesi hususunda adeta cisimleşen meslek grubu taksicilerdir. Bugün bir taksi plakasının bedeli büyükşehirlerde en düşük Beş Milyon Türk Lirası olarak işlem görüyor. Günlük hasılatları ise ortalama bir tacirin elde ettiğinden ya yüksek ya da eşit, ama kesinlikle düşük değil. Kaldı ki, fiilen işinin başında olan taksi sahibi ise şu anda neredeyse yok, çoğu aracın sahibi dışında ikiden fazla şoförü bulunuyor. Mesleklerine dair örgütlendikleri birlik ve odalarının nüfusu pek çok meslek örgütünü ikiye katlıyor ve tesir alanı müthiş kuvvetli olduğu için günlük siyasete doğrudan müdahil olabiliyorlar ve yine tüm bunların getirisi olarak ücret tarifeleri karşılaştırmalı olarak bakıldığında pek çok mesleğinkinden daha tatminkâr düzeyde.

Peki şu an özellikle büyükşehirlerde tek koltukla, bizzat işinin başında, mütevazi metrekareli bir dükkânda çalışan berber bulabilen var mıdır? Hâkim durum, kanunun tarif ettiğinin tam tersidir. Randevusuz gidebileceğiniz, tarife üzerinden ücretlendirileceğiniz ve yan koltuğunuzda birinin oturmadığı senaryolu bir berber bulmanız imkansıza yakındır.

Ne yapmalı? Nasıl yapmalı?

Sosyal demokrat iktidarın en önemli görevlerinden biri yeni vergi düzenlemeleri olacak. Fakat; mevcut Gelir Vergisi Kanunu’muz ve Vergi Usul Kanunu’muz yürürlüğe girdikleri döneme hâkim olan ilerici karakteri ve halkçı dayanakları göz önüne alındığında “sil baştan” yazılmaya gerek duyulacak metinler değildir. AKP iktidarının adeta alametifarikası olan “torba” kanunlar ile delik deşik ve bütünlükten yoksun hale getirilmiş yasalar yığınına dönüşen vergi mevzuatımız, aslında yalnızca ciddi bir güncellemeye ihtiyaç duymaktadır.

Tabi ki bu mesele salt mecliste görüşülecek bir oturum başlığına ve dolayısıyla sadece milletvekili çalışmasına indirgenecek bir kanun teklifi sınırlarına indirgenmemeli. Bizzat mecliste bu teklifi genel kurul onayına sunacak milletvekillerinin de dahil olacağı, tüm sol ve sosyal demokrat parti teşkilatlarının konuya “ciddiyet” ile yaklaşacağı, başta TÜRMOB olmak üzere diğer tüm meslek ve ticaret odalarının paydaş haline getirileceği ya da paydaş hale gelmemeyi tercih edecek olmaları halinde örgütlenmiş tepkiden çekinecekleri için en azından gölge etmeyecekleri bir politik hattın örüleceği ortamın hazırlanması gereklidir. Ağırlığı her geçen gün artan dolaylı vergiler sayesinde mükellef olmasa bile her vatandaşın vergiye muhatap olduğu bir düzlemde bu çok zor olmasa gerektir.

Vergi yükünü tabana yaymayı şiar edinmiş mevcut iktidarın maliye idarecileri, yarattıkları muazzam tahribatın ilginç bir mükafatı olarak bazen aklı başında, muteber sayılan iktisatçılar tarafından bile övgüye mazhar olmaktadırlar. Ve anlatılan bu suni başarı atfedilmiş vergi ve kamu maliyesi yönetimi hikayesi, yazı boyunca anlattığımız fiili hak gaspları ve kanunsuz imtiyazlar ile çoktan yerle bir edilmiş olmalıydı. Hakikat tüm gerçekliğiyle önümüzde durmakta, sosyal demokratların ise hakikatten daha müspet bir kaynağı da bulunmamaktadır.

Öyleyse çok daha somut bir öneri ile yazımızı sonlandıralım. Adaletsizliğinden sual olunmaz bir merhalede bulunan, an itibariyle apaçık bir imtiyaz olarak ihdas olunmuş basit usulde vergilendirme(me) uygulamasının; ilk aşamada büyükşehirlerde, daha sonra kademeli olarak diğer şehirlerde, öncelikli olarak yeniden beyana tabi tutulması, ikinci olarak basit usul tanımı hudutlarını aştığı ortada olan sektörlerin ilk vergilendirme döneminden (2025) itibaren derhal gerçek usule geçişlerinin tesis edilmesi gerekmektedir.

İktidar olmadan önce yapılacak bu iyi provalar ve kazanımlar, ileride elimizi rahatlatacak, güçlendirecek ve motivasyon sağlayacaktır. Yeter ki, ciddiyetle yaklaşalım.