Aydın CINGI – Avrupa’da Seçimler, No.2 Fransa

Aydın CINGI
Araştırmacı
acingisdv@gmail.com

No.2 Fransa

Avrupa’nın Birleşik Krallık’takinden başka diğer önemli seçimi Fransa’da yapıldı. Avrupa Birliği (AB) parlamentosunu oluşturmak üzere 8 ve 9 Haziran günlerinde bütün AB ülkelerinde düzenlenen seçimlerde Fransa, kendi payına düşen 81 Avrupa milletvekilini seçti. Sonuçlar gidişi yakından gözlemlemeyenler için şaşırtıcı oldu. Uç sağcı popülist RN %31,4 oranında oyla 30 sandalye kaptı. Diğer partilerden hiçbirisinin oy oranı RN’in aldığı oyun yarısı kadar bile olmadı. İkinci gelen Macron’cuların hareketi %14,6 oyla, üçüncü sıradaki Sosyalist Parti %13,8 oyla 13’er milletvekilliği aldı. Bu siyasal altüst oluş tablosu karşısında Cumhurbaşkanı Macron, anayasanın kendisine verdiği yetkiye dayanarak Ulusal Meclisi feshetti ve 2027 yılında yapılması gereken parlamento seçimlerini erkene aldı.

Siyasal sistem

Fransa, salgıladığı değerlerle dünya sistemlerini etkilemiş Fransız Devrimi’nin gerçekleştiği ülkedir; öyle ki, bir dönem “cumhuriyet” kavramıyla özdeşleşmiştir. Mevcut adıyla 5. Cumhuriyet, 1958 yılında II Dünya Savaşı’nın “kurtarıcı” komutanı ve zamanın Cumhurbaşkan General De Gaulle tarafından kurulmuştur. Fransız Anayasası “yarı başkanlı” parlamento sistemidir. Anayasa, cumhurbaşkanının başında olduğu yürütmeyi, başka Avrupa demokrasilerine kıyasla, daha güçlü yetkilerle donatmıştır.

Fransa parlamentosu iki ayaklı olup bunlardan biri Ulusal Meclis, diğeri de Senatodur. Biz –kolaya kaçarak- Ulusal Meclisi “parlamento” olarak anacağız. Ulusal Meclisin üyeleri milletvekilleridir ve halk tarafından normal olarak beş yılda bir seçilir. Senatörler ise dolaylı seçimle iş başına gelir. Dolayısıyla gerçek yasama yetkisi, halkoyuyla seçilen Ulusal Meclis’tedir.

Seçim sistemi, iki turlu dar bölge sistemidir. 577 bölgeye ayrılmış ülkede, bu yıl 30 Haziran’da yapıldığı gibi, ilk tur seçimleri düzenlenir. Bu turda %50’den fazla oy alan aday milletvekili seçilmiş olur. Hiçbir aday çoğunluğu elde edemediği takdirde yapılan ikinci tura ise, ilk turda %12,5 oranını aşan adaylar katılabilir ve bu turda en çok oy alan aday milletvekili seçilmiş sayılır. Tıpkı Birleşik Krallık’ta olduğu gibi, adayların bölgelerinin seçmenleriyle bire bir ilişkisi vardır ve bu olgu, yasamayı oluşturan milletvekillerini güçlü kılar.

Yürütmenin başı, bir başka direkt seçimle beş yıl için iş başına getirilmiş olan ve en çok iki kez seçilebilen Fransa Cumhurbaşkanıdır. O, ilkesel olarak parlamentoda en çok sandalyesi olan partiden bir kişiyi başbakan olarak atar. Başbakanın önerdiği ve yine cumhurbaşkanının onayıyla işbaşına gelen bakanlar kurulu, ülkenin işlerini cumhurbaşkanının onayı çerçevesinde yürütür. Sistem zamanla evrim geçirerek başbakanın daha çok ülke dahilindeki işlerle ilgilendiği, cumhurbaşkanının ise ülkenin dünyadaki yerini ve yönelimini belirlediği bir ortak çalışma sürecine dönüşmüştür. Ancak ülke içine ilişkin konularda da son söz sahibi olan sorumlu yine cumhurbaşkanıdır.

Öte yandan cumhurbaşkanı ile başbakanın farklı partilerden olup –örneğin birinin sağcı diğerinin solcu olması gibi- farklı görüşlerde olduğu ve “cohabitation” (bir arada çalışma/yaşama) deyimi ile tanımlanan durumlar da vukua gelmiştir. Ancak cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri genellikle kısa bir arayla aynı dönemde yapılır ki, ikisini de zamanın egemen siyasal eğilimi seçsin ve dolayısıyla cumhurbaşkanı ile hükümeti içinden çıkaran yasama organı aynı siyasal görüşten olup uyum içinde çalışsın. Tabii, tıpkı 2024 yılında olduğu gibi, seçim zamanlamasının istisnaları olur.

Siyasal partiler ve parti sistemi

Çoğunluğa dayalı seçim sistemleri, genellikle, temsilde adaletsizliğin yanı sıra –veya onun bir yan ürünü olarak- iki partili veya çift eksenli/kutuplu parti sistemleri üretir. 1980’lerden bu yana, Fransa parlamento seçimlerini ve bu sürede parti sisteminin evrimini bir tablo eşliğinde incelemeden önce, önemli partileri inisiyalleri, açılımları ve sol-sağ spektrumu üzerindeki konumlanmaları ile tek tek gözden geçirelim.

Sol blok: PS (Sosyalist Parti, sosyalizmden merkez sola); PCF (Komünist Parti; avrokomünist eğilimli).

Sağ blok: RPR (Gaullist sağ, merkez sağ); UDF (Liberal sağ); UMP (2000’lerde ilk ikisinin birleşimi).

2010’lu yıllara değin bu iki blokun oylarının toplamı %60’tan fazla; yani sistem çift partili. Bu iki blok dışında ve bir kesimi ilk kez 2017 seçiminden sonra sisteme katılan partiler de şunlar:

FN (Ulusal Cephe; daha sonra RN -Ulusal Birleşme- adını aldı, uç sağcı, popülist Le Pen’giller)    LREM (Macron’un partisi, merkez-liberal) LFI (Boyun Eğmeyen Fransa, uç solcu, popülist ve baş aktörü Mélenchon)

Bu partilerin dışında, oyları iktidarı etkilemeyen Cumhuriyetçiler, Ekolojistler, Troçkistler, başka sağ ve sol partiler de sistemde yer alıyor

 

Tablonun ortaya çıkardığı bazı gerçekleri hemen saptayalım:

Çift kutup sistemi 1990’lardan itibaren zayıflamaya başlıyor. Sol ve sağ blokların oy toplamı, 1993’ten itibaren,  %90-80’lerden %60’lara düşüyor; ancak çift kutuplu sistem, 2017’de Macron’un Cumhurbaşkanlığına seçildiği anda yapılan parlamento seçimlerinde altüst oluyor. 2022’de, PS ve PCF’nin neredeyse kaybolduğu ve bu kez solu popülist LFI’nin temsil ettiği sistemde merkeze LREM oturuyor ve artık RN olarak anılan popülist uç sağ büyüyor. 2024 seçimlerini bu tabloya dahil etmedik; çünkü bu seçimde yeni bir denge oluştu ve sistemde yepyeni üç kutup belirdi.

Sağ blokta oyların iki merkez sağ partisi arasında dengeli bölünegelmesine ve 2002‘den itibaren de tek parti (UMP) tarafından temsil edilmesine karşın sol blok bünyesinde egemen güç hep PS olmuştur. Ayrıca tabloda dikkat çeken verilerden solun %53,7’lik 1981 skoru cumhurbaşkanlığına seçilen Mitterrand’ın Komünistlerle yaptığı ortak programı uygulamaya koyma vaadinin etkisidir. Öte yandan uç sağ popülizminin de Fransa’da, ancak 1986 seçiminde varlık göstermeye başladığını görüyoruz.

2024 seçimleri

Fransa’yı Avrupa Parlamentosunda temsil edecek 81 milletvekilinin 30’unun RN’li olması sonucunda Macron’un Ulusal Meclisi feshettiğini biliyoruz. Bu seçimde popülist aşırı sağın egemen durumunun alarma geçirdiği “demokrat kimlikli” partiler iki ayrı blok oluşturdular. Bunlardan birincisi, NFP (Yeni Halk Cephesi) adı altında buluşan sol partilerin bileşimiydi. Bu blok, seçmen sayısı itibarıyla sıralanarak LFI, PS, Ekolojistler ve PCF’den oluşuyordu. Başkan Macron’un desteklediği diğer grup Ensemble (Beraber) adını aldı. Bu blok da, LREM önderliğinde merkez sağdan merkez sola toplam 7 değişik partiden oluşuyordu. Ayrıca bir de UMP’nin daha sağa kaymış versiyonu olan Cumhuriyetçiler dikkate değer bir grup oluşturuyordu. Bu blok ve partiler, RN karşısında pozisyon aldılar.

Seçimlerin, 30 Haziran 2024 tarihinde düzenlenen ilk turunda 577 bölgenin 76 tanesinde adaylardan biri oyların %50’dinden fazlasını alıp seçildi. Bunların 39’u RN, 32’si NFP mensubu idi. 501 bölgede seçim sonucu 2. tura kaldı. Katılım, Fransa için çok yüksek sayılabilecek %66,7 oranına ulaştı. 7 Temmuz 2024 tarihinde yapılan 2. tur seçimlerine, il turda %12,5 oy oranını aşarak katılma hakkı elde etmiş RN karşıtı blok ve partiler aralarında anlaşarak girdiler. NFP ve Ensemble’den, en yüksek oy oranını elde etmiş aday RN adayı karşısında “tek” bırakılacaktı. Daha düşük oy oranı elde etmiş aday, daha yüksek oy almış olan lehine –yani kendi seçmenlerine kalan adaya oy vermelerini önererek- çekilecekti. Bu süreç büyük ölçüde işledi ve sonuçta RN frenlenerek aşağıdaki tablonun oluşmasına yol açıldı. Katılım yüne yüksek oldu (%66,6)

 

Saptanacağı üzere, sistem üç kutuplu bir görünüme bürünmüş durumda. Ancak Cumhurbaşkanı Macron 2027 yılında iktidardan ayrıldıktan sonra, onu destekleyen Ensemble büyük bir olasılıkla dağılacak ve sistem, çok farklı bir gelişme olmazsa iki kutuplu eski durumuna dönecektir. Ne var ki, bu kez sol kutup içinde LFI gibi popülist bir grup öne çıkarken, karşı blokta da eski on yılların ılımlı sağının yerini de popülist uç sağ almış olacaktır.

Öte yandan, elde edilen oy oranı ile parlamentodaki sandalye sayısı arasında ilişki kopmuş gibi görünmekte. Bu, bir ölçüde dar bölge çoğunluk sisteminin, iki turlu da olsa, temsilde adaleti ikinci plana atma özelliğinden kaynaklanır. Ancak Fransa özelinde başlıca neden, demokrat ve ılımlı blokların en çok oy alan popülist uç sağa geçit vermemek için geliştirdikleri iki tur arası RN karşısında tek aday bırakıp tüm oyları ona yığma yöntemidir.

Bu bölümde biz hep seçim mekaniğini konu edinip seçimin ortaya çıkardığı siyasal anlamları yorumlamadık. Kuşkusuz ki, esas konumuz da bu seçimlerde olup bitendi. Ancak hiçbir sonuç ve hiçbir yorum, günümüzde en çok sayıda Fransa yurttaşının uç sağda yer alan popülist bir partiyi desteklediği gerçeğini göz ardı edemez.

Şimdi ne olacak?

Cumhurbaşkanı ilkesel olarak başbakanlığı en çok oy alan partiye veya bloka vermek durumunda. Bu blok da NFP. Ancak Yeni Halk Cephesi adlı bu bloku oluşturan en büyük bileşen LFI. Onun da başında solcu popülist Mélenchon var; Macron ve hatta aynı bloktan diğer partiler bile bu kişinin başbakan olmasını istemiyor. Bu kez PS, kendi bünyesinden bir aday öneriyor. Kimileri de, Macron’a kendini destekleyen blok içinden birini veya bir bağımsızı seçmesini salık veriyor. Durum şimdilik belirsiz ve çok kolay bir çözüme ulaşılacağı düşünülmüyor. Seçmen kızgın, halk gittikçe siyasete ve siyasetçiye mesafeli durmaya başlıyor. Neyse ki şimdi 2024 Paris Olimpiyatı var: kamuoyu belki biraz spora odaklanarak siyasal aktörlere kızıp durmayı veya darılmayı bırakır.