Vesikalik-Sezen-copy

AKP HÜKÜMETİNİN DEMOKRASİ KARNESİ

ercan karakas as ERCAN KARAKAŞ*

AKP Hükümeti on yıl önce işbaşına geldiğinde halka eksiksiz bir demokrasi, yolsuzlukla mücadelede sıfır sorun vaatlerinde bulunmuştu. Bu vaatlerinden dolayı da liberal aydın ve yazarlardan destek bulmuştu. AKP hükümeti ilk döneminde AB’ye uyum çerçevesinde çok sayıda yasada değişiklikler yapmıştı. Yasal değişikliklerin birçoğu CHP meclis grubu tarafından da desteklenmişti.

Daha sonra Kürt Açılımı, Alevi Açılımı adı altında yürürlüğe konacak uygulamalarla Kürt ve Alevi yurttaşlarımızın hak ve özgürlük taleplerinin karşılanacağı izlenimi verilmiş; ancak hükümetin ciddi ve demokratik bir yol haritası olmadığından bu girişimler büyük bir düş kırıklığı yaratmıştı.

Hükümetin; siyasi partiler ve seçim yasaları, YÖK Yasası gibi Eylül yasalarını değiştirme yönünde hiçbir girişimde bulunmaması; anayasa konusunu sonunda “başkanlık sistemi”ne bağlaması; ifade ve hak arama özgürlüğünü sürekli biçimde ihlal etmesi gibi uygulamaları AKP’nin “kendine demokrat” bir parti olduğunu gösterdi. Bu tespit yalnız ana muhalefet CHP’nin, diğer muhalefet partilerinin değil başlangıçtan beri AKP hükümetine destek veren liberal aydın ve yazarların çoğunun da tespitidir.

Uluslararası kuruluşların raporları

AKP Hükümeti ve Başbakan, bu tespitler karşısında durumunu gözden geçirecek yerde, Türkiye’de “ileri demokrasi”yi hakim kıldıklarını söylemeye devam ediyor. Peki gerçekten demokraside ne durumdayız? Bu soruları objektif olarak yanıtlamak için özgürlükler ve demokrasi konusunda çalışma ve ölçümler yapan uluslararası kuruluş ve kurumların raporlarına bakılması gerekir. Bu kuruluş ve kurumlardan bazıları; AB Komisyonu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Özgürlük Evi (Freedom House), Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, Barış ve Ekonomi Enstitüsü, UNESCO, Dünya Adalet Projesi gibi kuruluşlardır.

Bu kuruluş ve kurumların son 5–6 yıllık raporlarına bakıldığında AKP’nin “ileri demokrasi” propagandasının tam tersi yönde görülmektedir. Bu raporlarda, Türkiye’nin demokrasi; ifade, basın ve hak arama özgürlükleri; adil yargılama; hukukun üstünlüğü vb. konularda oldukça gerilerde olduğu görülmektedir. Raporlar, Türkiye’nin -bırakalım “ileri demokrasi”yi- klasik temsili demokrasiden bile uzak olduğunu, “üçüncü sınıf” ya da “hibrit” (melez) bir demokrasi olarak sınıflandırıldığını gösteriyor. Çünkü ülkemizin yaşadığı sosyal, ekonomik ve kültür/kimlik sorunlarının çözümü ve şiddetin son bulması; gerçek anlamda özgürlükçü, çoğulcu ve katılımcı demokrasiye bağlıdır.

Türkiye henüz böyle bir demokrasi anlayışının çok uzağında bulunuyor. “Dünya Adalet Projesi”nin 2012 araştırmaları bu gerçeği bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Bu projenin “Hukuk Düzeni Endeksi”nde Türkiye, “temel hakların korunması”nda 97 ülke arasından 76. sırada yer alıyor. Bir başka ifadeyle Türkiye, demokrasiye yeni geçen Doğu Avrupa ve Orta Asya ülkeleri arasında konumlandırılıyor. Aynı projenin diğer araştırmalarında ise Türkiye, “ceza adaleti açısından” 71. ve “asayiş ve güvenlik açısından” 70. sırada yer alıyor.

“Dünyada Demokrasi Endeksi” araştırmasında ise Türkiye, 2008 araştırmasından daha kötü durumda. Çünkü, iki basamak daha gerileyerek 89. sıraya düşüyor. Türkiye bu sırayı Nikaragua ile paylaşıyor ve AKP hükümetinin iler sürdüğü gibi “ileri” demokrasiler grubunda değil, Tanzanya ve Uganda’nın da bulunduğu melez rejimler grubunda yer alıyor.

AİHM kararları

Diğer yandan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde de Türkiye en çok haksız bulunan ve tazminat ödemeye mahkum edilen ülke durumunda. Bu mahkumiyetlerin başında ise, ifade ve basın özgürlüğü ihlalleri ve yargılamadaki hukuksuzluklar geliyor. AİHM, Türk Ceza Kanunu’nun -Türk milletini, devleti ve devletin kurumlarını aşağılama suçunu düzenleyen- 301. maddesinin, belirsizlik içerdiği için sorunlu olduğunu söylüyor. AİHM’de görev yapan Prof. Işıl Karakaş “AİHM, ‘TCK 301 yasa niteliğine sahip değildir’ demişse, yürütmenin ve yasamanın görevi bunu ortadan kaldırmaktır” diyor.

AKP Hükümeti ise, bu değerlendirmeleri dikkate almıyor. Her defasında hükmedilen tazminat cezalarını ödemekle yetiniyor. Ama ilgili yasaları ve uygulamaları evrensel hukuk standartları ile uyumlu hale getirmiyor. AİHM kararlarının gereği yapılmadığı için de örneğin üstüste çıkarılan “yargı paketleri” de bir işe yaramıyor. Gerek Silivri gerekse KCK davaları -toplum vicdanını yaralamanın yanı sıra- hukuk devletine ve yargı bağımsızlığı ilkelerine de büyük zarar veriyor.

Diğer yandan güvenlik güçlerinin, demokratik haklarını kullanarak yaptıkları gösteri ve yürüyüş yapan insanlara şiddet uygulaması artarak devam ediyor. Şiddete başvuran ilgililerin soruşturulması yerine, her zaman gösteriler hakkında “dağılın” emrine uymamak, “yasadışı gösteriye katılmak” vb. soruşturma açılıyor. Gençlerin, öğrencilerin hayatları karartılıyor.

Hükümetin izlediği sorumsuz dış politikadan dolayı, başta Suriye olmak üzere tüm komşularımızla –bırakalım sıfır sorunu- neredeyse savaş halindeyiz. Bu durum, Türkiye’yi bölgede daha da yalnızlaştırıyor. AB hedefi ise unutulmuş durumda.

Yolsuzluklar ve kayırmacılık ciddi biçimde yaygınlaşırken 13 milyon yurttaşımız hala yoksulluk sınırında yaşıyor.

Tüm bunlardan ve Türkiye’nin üçüncü sınıf bir demokrasi olmasından on yıldır ülkeyi tek başına yöneten AKP iktidarı sorumludur. Çözüm, halkın oyları ile AKP iktidarına son vermekten geçmektedir. 2014 ve 2015 yıllarında yapılacak ön seçim bunun için bir fırsat olarak değerlendirilmelidir.

*Ercan Karakaş, CHP PM Üyesi, ercan.karakas@hotmail.com

Tekrar içindekiler sayfasına dönmek için tıklayınız