Anayasa Uzlaşma Komisyonu 19 Ekim 2011 tarihinden bu yana TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in başkanlığında çalışmalarını sürdürüyor. Komisyonda her siyasi parti grubundan 3’er üye görev yapıyor. Siyasi parti grupları eşit oy hakkına sahip ve madde müzakerelerinin mutabakat ile sonuçlandırılması konusunda gruplar anlaşmış durumda. 1 Mayıs 2012 tarihine kadar bilgi toplama yoluna gidildi. Sivil toplum ve meslek kuruluşlarıyla doğrudan görüşmeler yapıldı. TOBB başta olmak üzere 22 çatı kuruluşunun sorumluluğunda, Türkiye’nin 13 bölgesinde 650 ile 1100 kişi arasında katılımların olduğu “bölge toplantıları” gerçekleştirildi.
6 ayın sonunda kamuoyunun belli bir kesiminin anayasa yapımı konusunda ciddi bir beklentisinin mevcut olduğunu gördük. Türkiye’nin yeni anayasa yapma konusunda potansiyelinin ve müktesebatının varlığını bir kez daha gözlemledik.
Anayasa yapımı sürecinde egemen anlayışlar
Cumhuriyet Halk Partisi olarak anayasa yapım sürecini son derece önemsiyor ve ciddiye alıyoruz. Toplumun hem etnik anlamda, hem inanç anlamında, hem sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik boyutlarıyla ayrıştığını görüyoruz. Bu ayrışma, maalesef Türkiye gerçeği olarak karşımızda duruyor; görmezden gelmekle yok edilebilecek bir olay değil.
Üzücü ve kaygı verici olan husus ise; ayrışma ortamı, -başta Başbakan olmak üzere- toplumun etkili bazı kesimlerinde körüklenmekte, buna bağlı olarak nefret söylemi tırmanmaktadır. Aslında bu gelişme tüm boyutlarıyla analiz edildiğinde, ortaya çıkan temel gerçeğin, Türkiye’nin yönetim sorunu olduğu vakıasıyla yüzyüze geliyoruz. Siyasi iktidar, -olağanüstü parlamento ve kamuoyu desteğine rağmen- Türkiye’yi yönetemez hale gelmiştir. Şeklen bir Hükümet istikrarı vardır. Ancak, Türkiye -hiçbir dönemde olmadığı kadar- toplumsal anlamda gergin bir dönemi yaşamaktadır.
Gelir dağılımı adaletsizliği uçurum boyutlarına varmıştır. Toplumda şiddetin her türü egemen hale gelmiştir. Her türlü fikir ve düşünce özgürlüğü girişimi “terör örgütü üyesi” eylemi olarak adlandırılmaktadır. Bu türden girişim ve düşünce açıklamaları şiddet yoluyla bastırılmaktadır. Türkiye’de siyasi, sosyal ve ekonomik anlamda istikrar yoktur. Toplumsal gerginlik giderek tırmanmaktadır.
Yargı ve idari mekanizmaların önemli bir bölümü, “öteki” yaklaşımıyla ve zaman zaman da “rövanş ve husumet duygularıyla” işlem yapmakta ve hüküm kurmaktadır. Böyle bir tablonun devamında -kaçınılmaz olarak- siyasi, sosyal ve ekonomik anlamda istikrarsızlık doğmaktadır. Bu istikrarsızlık giderek tırmanmakta kaosa dönüşmektedir.
İşte böyle bir dönemde, anayasa çalışmaları bir çözüm zemini olarak değerlendirilmelidir. Bütün bu aykırılıklara ve farklılıklara rağmen, Türkiye, yeni bir heyecanla “ortak paydayı” yaratmalıdır. “Ortak payda“, temel hak ve özgürlükleri ve eşit yurttaşlığı esas alan, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının tümünün aidiyetini hissedebileceği, üniter yapıyı koruyan, Cumhuriyet’in değer ve kazanımlarına sahip çıkan bir anlayışı hayata geçirmekle gerçekleşebilir. Bu aykırılık ve farklılıkları aynı masaya resmetmenin, siyaset kurumunun görevi olduğu açıktır. Bu görev yapılırken, resmetme çalışması yapılırken, “Masa”nın parçalanmaması ve bölünmemesi esas olmalıdır.
Yukarıdaki anlayış çerçevesinde çalışmalarımızı kararlılıkla sürdürüyoruz.
Anayasa yapım sürecinin başlangıcından itibaren AKP’nin siyaseten samimi ve dürüst olmadığı kaygısını hep ifade ettik. Bu kaygımızı muhafaza ederek, ancak bu kaygıyı önyargıya ve saplantıya dönüştürmeden anayasa çalışmalarını sürdürme gayreti ve sorumluluğu içindeyiz.
AKP İktidarları Türkiye’yi 10 yıldır yönetiyor. 10 yılı aşan bu yönetim sürecinde TBMM Genel Kurulu ve Komisyonlarında müzakere ortamını yakalayamadık. Tamamen “sayısal çoğunluğa dayalı” bir yönetim anlayışıyla ve genellikle de “dayatma, müdahale” yoluyla yürüyen dönemleri yaşadık.
Parlamento kültüründe yeri olmayacak bir şekilde Torba Kanun uygulamalarının kural haline geldiğini, bir tasarıyla 20-25 Yasada değişiklikler yapıldığını görüyoruz. Yetmiyor…. Torba Kanun tasarılarının içine gece yarısı önergeleriyle yeni düzenlemelerin getirildiğini görüyoruz. 10 yılın sonunda Türkiye’nin yasal mevzuatı delik deşik edilmiş; talan edilmiş durumdadır. Sistemin tutarlılığı ve bütünlüğü kalmamıştır. Böyle bir dönemin sonunda Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmalarıyla, yasal mevzuatta yapılmış olan tahribatın anayasal düzeyde tadil edilme imkanı ve ortamı doğmuş durumdadır. Bu zemini , bu anlamda son derece önemsiyor ve değerlendirmek gerektiğine inanıyoruz.
Siyasi iktidar, doğmuş olan bu müzakere ortamından son derece rahatsızdır. Müzakere kültürüne alışkın olmayan siyasi iktidar bir an evvel bu zemini terketmenin yol ve yöntemlerini zorlamaktadır. Başkanlık sistemi öneri ve arayışlarının bu boyutunu da göz ardı etmemek gerekir. Hükümet, 10 yılın sonunda; medya yapılanmasında, yargıda, sosyal güvenlik alanında, kamu personel yapılanmasında, laiklik uygulamalarında, kamu ihale kaynaklarının dağıtımında -doğrudan müdahil olmak suretiyle- bir dönüşümü büyük ölçüde gerçekleştirmiştir. Hukuk devletini ve demokrasiyi tahrip eden bu dönüşümün yarattığı ağır sonuçları ortadan kaldırmak amacıyla; -başta “basın özgürlüğü”, “devlet sırları düzenlemesi”, “iş kazaları ve bağlı sigorta ilişkileri” yapılanması, yargıç’ların hukuki sorumluluğu, laiklik kavramı başta olmak üzere- evrensel hukuka uygun düzenlemeleri öneri olarak ortaya getiriyoruz. Bu önerilerimizde ısrarlıyız.
Temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan, sosyal devleti inşa eden, hukuk devleti içindeki fren ve denge mekanizmalarını kurumsal hale getiren bu önerilerimiz karşısında siyasi iktidarın hemen defansa geçtiğini ve refleks gösterdiğini görüyoruz. Somut bir örnekle bu süreci açıklamak istiyoruz; laiklik kavramının önemi sebebiyle ve laiklik üzerinden yapılan istismarların önlenmesi amacıyla şu öneriyi yaptık: “Devlet, inanç gruplarına karşı, bütün işlem ve eylemlerinde tarafsızdır….” Bu önerinin tartışılabilecek bir yönü olabilir mi? Demokrasinin , laikliğin , din ve vicdan özgürlüğünün özünü teşkil eden bu öneriye karşı bile AKP’nin hemen bir direniş refleksine kapıldığını görüyoruz. AKP, “bu öneriyi metne yazmaya gerek yok, sadece gerekçeye yazmamız yeter…” diyerek aslında “demokrasi” konusunda ne kadar gayri samimi olduğunu bir kez daha göstermiştir. Esasen AKP; demokrasi, temel hak ve özgürlükler konusunda hiçbir zaman samimi ve dürüst olmamıştır. Bu kavramlar üzerinden istismar alanları yaratan bir siyaset anlayışının temsilcisi olmuştur.
AKP öze dokunmadan istismar alanları oluşturuyor.
AKP İktidarları boyunca her zeminde bunun mücadelesini veriyoruz. Bunun en açık örneği -yukarıda ifade edildiği gibi- laiklik önerisinde ortaya çıkmıştır. Bu önerinin devamında, doğal olarak, Diyanet yapılanmasında da nisbi ve çoğulcu yapılanmayı önereceğiz. İşte siyasi iktidarın yumuşak karnı burada ortaya çıkıyor. Siyasi iktidar, Diyanet eliyle yürüttüğü, sürdürdüğü gücü ve zemini tekelinde tutmak istiyor. Bu alandaki mutlak hakimiyetini sürdürmek istiyor. Bu alanda adil temsili ve yapılanmayı istemiyor. Bu alan üzerinden ve haksız rekabet yaratarak toplumu inançlar üzerinden yönetme siyasetini sürdürmek istiyor.
Benzeri anlayışları yukarıda sözü edilen konularda da görüyoruz. Bu gerçeklere rağmen, “… Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmalarını neden sürdürüyorsunuz?…” yönündeki muhtemel bir soru, önemli ve haklı bir soru olur. Yukarıdaki anlatımlarımız çerçevesinde, CHP olarak, Türkiye’nin anayasal düzeyde ortak bir paydaya ihtiyacı olduğuna inanıyoruz. Bu sorumluluk anlayışıyla, yine yukarıda açıkladığımız ilkeler çerçevesinde, anayasa yapım sürecine katkı vermeye çalışıyoruz. Bu çalışmalarımızı sürdürürken bir anlamda CHP’nin Anayasa programını ya da müktesebatını da kayıtlara geçirmek istiyoruz. Yine bu çalışmayı yaparken, siyasi iktidarın, demokrasi anlayışındaki sakatlıkları ve tutarsızlıklarını kayıtlara geçirmek suretiyle bir anlamda siyasi iktidarı teşhir ediyor, sorguluyoruz.
Gelinen aşamada, bu anlayış ve kararlılıkla anayasa çalışmalarını sürdüreceğimizi bir kez daha ifade ediyoruz. Mutabakat sağlama arayışı, gayreti ve sorumluluğu içinde olacağız. Ancak kabul etmek gerekir ki, TBMM’deki aritmetik tablo karşısında, bu çalışmaların sürdürülebilmesi ve mutabakata ulaşılabilmesi siyasi İktidarın tavrına bağlıdır. AKP’nin bu süreçte samimi olmadığını, bu süreci konjonktürel olarak kullanmak istediğini görüyoruz. Bu ihtirazi kaydımızı muhafaza ederek; anayasa çalışmalarını bundan böyle de sürdürme gayreti ve sorumluluğu içinde olacağız.
*Atilla Kart, Avukat, CHP Konya Milletvekili, atilla.kart@tbmm.gov.tr