009937391_1-256fc59df1fa78c4f37c48049ad7b5b7

Nevra AKDEMİR – TÜİK İstatistiklerinde “Bir Tuhaflık Var“

Aylık olarak yayınlanan TÜİK işgücü istatistiklerinde işsizliğin düşmesini, istihdamda düşmeyle beraber gördük. Daha önce de fiyatlar artarken enflasyonun düşük hesaplanması, sosyal güvenlik sisteminin anlaşılamaz şekilde fazla vermesi, şişen net hata noksan hesapları, diğer kalemlerden daha büyük hale gelen “diğer” kategorileri de tartışma konusu edilmişti. Kurumun aylık istatistiklerin önce eski ekonomiden sorumu bakan Berat Albayrak’a ve/veya AKP yöneticilerine iletilip onay alındıktan sonra kamuya açıklanması da bir süredir eleştiriler arasında yer almaktaydı. Zira Hükümetin ekonomi yönetimine dair siyasi temsilcilerinin değişmesine paralel kurumun yönetiminde de değişiklikler olması sanırım talihsiz bir tesadüf.

TÜİK ve “verilerin” dönüşümü

Bu yazıda oldukça geniş bir konu olan TÜİK içindeki dönüşüme sadece Hanehalkı İşgücü İstatistikleri içinden bakmaya çalışacağım. Dahası istatistikler içinde görünmez kalan bir kısımların sosyal bilimciler açısından oldukça ufuk açıcı verileri içerdiğini de hatırlatmak istiyorum. Örneğin çeşitli nedenlerde istihdam verilerinde görünmez kalanlar hakkındaki verilere bakalım: 2020 yılının Kasım ayında 15 yaşın üzerindeki nüfus yaklaşık 63 milyon iken, işgücü 31 milyon ve istihdam 27 milyon kişi olmuş. Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı 2020 yılı Kasım döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 303 bin kişi azalarak 4 milyon 5 bin kişi oldu. Geçen senenin aynı dönemine göre bir milyon 200 bine yakın gerçekleşen artışa rağmen, işgücü bir milyon 406 bin ve istihdam 1 milyon 103 bin kişi azalmış. Bir ay öncesinin rakamlarından daha fazla. İşgücü, çalışma arzu ve kapasitesinde olan kişilerden ve istihdam ise bu kişiler arasında gelir getirici işte çalışanlardan oluşur bildiğiniz gibi. İşsiz kişi sayısı ise bu iki rakamın farkından oluşur; yani geçen senenin aynı dönemine göre 303 bin kişi daha az işsiz kalarak işsiz sayısı 4 milyon kişi olmuş. Bir tuhaflık gözünüze çarptı mı? Açalım. Nüfus yaklaşık yüzde 2 artmış; işgücü yüzde 4,3 ve istihdam ise yüzde 3,9 azalmış ama garip olan işsizlik de geçen senenin aynı dönemine göre yüzde 7 azalmış.

Böylesi mantıksızlıklar durumda hesaplama yöntemlerinin sorgulanması gerekir. Ancak TÜİK yaptıkları bütün açıklamalarda İLO ve diğer uluslararası kurum hesaplamalarını baz aldıklarını açıklıkla ifade ediyor. Ancak Eser Karakaş bir yazısında[1] bu durumu şöyle açıklıyor: “İşgücü piyasasında artık iş bulma ümidini yitiren insanların işsiz sayılmıyor oluşu başlı başına bir istatistik sorunu/tartışması ama en azından TÜİK kullandığı metodolojiyi açık bir biçimde ilan ediyor; zaten, alternatif işsizlik oranı açıklayan kurumlar mesela sendikalar da TÜİK’in açıkladığı büyüklükler üzerinden bu alternatifleri açıklıyorlar. Enflasyon oranları açısından da benzer bir yarı-metodoloji sorunu var, fiyat artışları üzerinden hesaplanan enflasyon oranlarına temel teşkil eden mal ve hizmetlerin çok sık ve nedenleri çok netleşmeden değiştirilmesi kafalarda ciddi istifham yaratabiliyor.”

Gelin verilere biraz da cinsiyetlendirerek bakalım

Verilere biraz da cinsiyetlendirerek bakarak diğer kategorilerini ve dışarıda bırakılanlar arasındaki satırarası açıklamalara bakalım: 4 milyon 308 bin olan işsiz sayısı 4 milyon 5 bine düşmekle kalmamış, erkek işsizler yaklaşık 7 bin kişi, kadın işsizler ise 297 bin kişi azalmış. Böyle bir pandemi döneminde hükümetin başarılı politikaları sayesinde işsizlik oranları kadınlarda yüzde 16 ve erkeklerde %11,9 olarak belirmiş görünüyor. İşsizliğin “azaldığı” bu dönemde, işgücüne dahil olmayanların sayısının ve oranlarının ne olduğu bu düğümün çözümünün giriş kapısı. Bir süredir iş aramadığını belirttiği için istihdam ve işsizlik verilerinde yer almayan kişilerin sayısı ise kadınlarda 1 buçuk milyon artarken erkeklerde 1milyon 2 yüz bin kişi artmış görünüyor.  Zira hem işsizlikte hem de istihdamda bu kadar azalma varsa iş aramaktan vazgeçen kişilerin artmış olması gerekir eğer kitlesel ölümler söz konusu değilse. Burası da bizi istatistiklerin hakikatten uzaklaşmasının bir yolu olan diğer kategorisine yöneltiyor.

İşgücüne dahil olmayan nüfus, öncelikle iş aramaktan vazgeçen ama çalışmaya hazır olanlar ile çeşitli nedenlerle çalışamaz durumda olanlara ayrılabilir. İş aramaktan vazgeçenler, mesleğini yapma konusunda umudu kalmayanlar ile bakım, hastalık veya benzeri nedenlerle çalışma hayatından uzaklaşanlardan oluşur. Bu kişilerin özelliği, iş aramamalarına rağmen çalışma arzusunda olmalarıdır. İşgücüne çeşitli nedenlerle dahil olmayan kişiler geçen sene Kasım ayından 2020 yılının Ekim ayına kadarki 1 yıllık zamanda 2 milyon 605 bin kişi artmış: 2014 senesinden beri ilk defa en fazla yüzde 1’lik artış olan bu kategorinin pandeminin birkaç ay öncesinden bu yana yüzde 4 ila yüzde 10 aralığında arttığını görüyoruz. Pandemiden çok önce başlayan bir eğilimle kişiler iş bulma umudunu yitirmiş veya çeşitli nedenlerde çalışma arzusunu yitirmiş görünüyor. Bu kategori içinde en büyük yükseliş gösteren kalemin çalışma umudunu yitirenler olduğunu söylemek sanırım neredeyse gereksiz. Zira bunu görmek için istatistikler yerine, etrafımıza bakmamız yeterli. Ancak açarsak, 2015 Ağustos-Kasım dönemi gibi kriz dönemlerinde en fazla kadınlarda yüzde 39’a ve erkeklerde yüzde 26’ya ulaşan yıllık değişim oranlarının 2019 eylülden beri düzenli yükseliş halinde olup, pandemiden önceye denk düşen dönemlerde kadınlarda yüzde 89’a ve erkeklerde yüzde 74’e çıktığını ve pandemi sürecinde kadınlar için yüzde 171’e ve erkekler için yüzde 98’e yükseldiğini görüyoruz. Yani 2019 yılının kasım ayında 715 bin kişi olan ümitsiz olanların sayısı, 2020’nin kasım ayında 1 milyon 674 kişiye çıkmış.

Bu istatistiklerde iki adet diğer kategorisi bulunuyor. İlki çalışmaya hazır olduğu halde ümitsizlikten değil fakat bakım, hastalık mevsimlik işin bitmesi ve emeklilik gibi nedenlerden çalışmayıp çalışma arzusunu kaybetmeyen kişileri görüyoruz. 3 milyondan fazla insan iş aramıyor ama çalışmaya hazır olduğu için, işsizlik rakamlarına yansımıyor. Erkeklerde bu diğer kategorisindeki yıllık artış yüzde 138’e kadar varmış. Yani geçen seneye göre katlanmış, ümitsiz olmayıp çeşitli nedenlerle iş aramayanların sayısı. Kadınlarda ise yüzde 96.

Bu istatistiğin ikinci diğer bölümü, emeklilik, hastalık, ev ve bakım işleri, eğitim ile mevsimlik işler dışında kalan nedenlerle çalışma arzusunda olmayanlarla ilgili. Bu kısım kadınlarda +/- yüzde 10’un altında kalmaya meyyal olan değişimi, 2019’un ortalarından itibaren şaşıyor ve yüzde 70’e kadar büyüyor. Kadınların 2 milyonun üzerindeki önemli bir kısmı nedeni belli olamayan şekilde işgücü kategorisi dışında kalmış denilebilir ancak. Erkekler için ise nedeni belirsiz, işsiz veya eğitimde de olmayan ama çalışmayanlar kategorisi oldukça değişken nitelikte ve sayısal olarak ümitsiz olduğu için iş aramayanlar kategorisinden daha büyük. Bu sisli alan, hem kadınlar hem de erkekler için açık ki kurumun işsizliği düşük göstermek için kullandığı bir alan.

İlk olarak kadınlar açısından belirleyici olan ve erkeklerin hemen hemen hiç olmadığı bir kategori olarak ev ve bakım işleri nedeniyle çalışma hayatında olmayanlar kategorisini inceleyelim: Kadınların karşılığı ödenmeyen ev içi emekleri günlerinin ortalama olarak 5 saatini alıyor TÜİK zaman kullanım anketlerine göre. Erkeklerin ise sadece en fazla bir saatini. Bu açıdan kadınların ücretli bir işte çalışmalarına dair tüm açıklamalarda ev işleri nedeniyle önemli bir durum olarak ele alınır. Bu anlamda bu istatistiğin düzenli tutulduğu 2014 yılından beri ücretli işte çalışmak için iş aramayan kadınların 19 ila 20 milyon arasında seyrettiği, ev işleri yüzünden ücretli işte çalışma arzusunda olmadığını belirtenlerin sayısı da yaklaşık 11 milyon civarında belirmiş. Bunun doğrudan sonucu elbette, çalışma süresi ve emeklilik istatistiklerinde ortaya çıkıyor: Kadınların çalışma hayatı süresi, 19.1 yıl iken, erkeklerin çalışma hayatı süresinin ortalama olarak 39 yıl olması, erkeklerin yarısından az kadının emeklilik hakkına sahip olabildiğini açıklayacaktır.

TÜİK Kasım 2020 İşgücü İstatistiğine geri dönersek, daha önce yine görülmeyen bir durumla karşılaşıyoruz: 2014’ten bu yana İşgücü içinde sayılmayan kadınların oranı yüzde 59 ile yüzde 55’e kadar düşmüş. Bu politikalarda, kadınların iş gücüne katılma oranını arttırmaya yönelik politikaların önemli olduğu, kreş ve istihdam desteklerinin etkileri kadar yaşlı, hasta ve engelli bakımına verilen desteklerin de payı olduğu açık.  Yani yıllık olarak değişim oranı genellikle +- yüzde 1-2 ve en istisnai zamanlarda +- yüzde 4 civarında oynamış sadece. 2020 itibariyle, yani pandemiden bağımsız olarak ev ve bakım işleri nedeniyle çalışma hayatında olmayan kadınların oranı yüzde 44.2’ye kadar düşmüş görünüyor. Zira bu oldukça ilginç ve ezber bozucu. Pandemi nedeniyle çocuklar evlerde eğitim görüyor, gelir getiren işlerden mümkün olanlar evlerden yapılıyor, pandeminin getirdiği ekstra hijyen ihtiyacı ve daha fazla kişinin ende sürekli olmasından kaynaklı işlerin, ev ve bakım işlerine harcanan zamanı korkunç miktarda artırdığı ortada iken, bu kadınların durumunu açıklamak oldukça zor. Soruların sorulma biçiminin değişmesinden, artık telefonla anket yapılmasına pek çok nedeni olabilir; ancak TÜİK bu konuda bilgi verme gereği duymamış görünüyor.

TÜİK’e ve istatatistiklerine neler oluyor?

TÜİK verilerini DİSK araştırma biriminin verileri ile karşılaştırmak bu noktada oldukça önemli: Kasım 2020 verilerini, yeniden İLO tanımına göre hesaplayan DİSK-AR, geniş tanımlı işsizliği yüzde 28,8; geniş işsiz sayısını 10 milyon 382 bin; kadın işsizliğini (geniş) yüzde 37,7; genç işsizliği (geniş) yüzde 43,5; ümidini kaybeden işsiz sayısını 1 milyon 674 bin; Covid-19 nedeniyle aylık ortalama iş kaybını 4,4 milyon olarak açıkladı. TÜİK istatistiklerinin yarattığı güvensizlik ve bilgilerin yeniden işlenme gereği burada da oldukça açıklıkla kendini gösteriyor.

25 Nisan 1926 tarihinde Merkezi İstatistik Dairesi Başbakanlığa bağlı olarak kurulmuş ve 1945’te kurumun adı İstatistik Genel Müdürlüğü ve 1962’de de Planlı Döneme geçiş ile beraber Başbakanlığa bağlı Devlet İstatistik Enstitüsü olarak değiştirilmiştir. 2005 yılında 5429 Sayılı Türkiye İstatistik Kanunu ile Türkiye İstatistik Sistemi ve Kurum yeniden yapılandırılmıştır. Kurumun adı Türkiye İstatistik Kurumu olarak değiştirilmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu, İstatistik Konseyi ve Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı’ndan oluşturulmuştur. 2018 yılından beri ise yasa ile değil Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile TÜİK’in işleyişi ve teşkilat yapısında değişiklikler yapılıyor. TÜİK veri setleri ve hesaplama sistemleri Avrupa İstatistik Sistemine 1993 yılından bu yana uyumlaştırma çabasında değişiklikler yapmakta aslında ancak son dönemdeki hızlı dönüşümlerin uluslararası bağlamda da yankıları söz konusu.

Bu endişelerin maddi temeli sadece yaşanan süreçler ile veri arasındaki mantıksızlardan ibaret değil. 4 yılda 3 defa başkan değiştirilmesi ve yönetim kadrosunun hızlıca görevden alınabilecekleri şekilde vekaleten atanıyor olmasına da sanırım şaşırmayacağız. Zira, TÜİK eski başkanlarından biri de TÜİK verilerine “inanmadığını” açıklamıştı[2]. İktidarın tüm kurumları siyasal kısa vadeli hedeflerinin ve ittifaklarının düzenlemek için araçsallaştırması ve kurumların bağımsızlığının, kadroların liyakatlarının ortadan kalkması konusunda en önemli eleştirilerden birini de yapmıştır. Zira TÜİK verileri iktidarın başarısını ölçme aracı olduğu kadar hepimizin hayatını etkileyen politikaların da doğruluğunu görebilme zeminidir aynı zamanda. Zira Aziz Gülhan Duvar gazetesindeki yazısında kritik öneme sahip bazı eleştiriler ve önerilerde bulunuyor: “TÜİK’in özellikle enflasyon, büyüme ve işsizlik hakkında yayınladığı verilerin ciddi şekilde mercek altına alınmasını, ham verilerin bağımsız uzmanlarca kontrol edilmesini, hatta TÜİK içinde bir bilim kurulunu oluşturulmasını yüksek sesle dile getirmeliler. TÜİK’in artık ciddi bir şekilde sorgulanmasının zamanı geldi de geçiyor bile.”[3]

TÜİK yönetimi kadar verilerinin toplanma biçimleri, soruların sorulma şeklinden hesaplamalarıyla da bugün kredibilitesini kaybetmiş durumda.  Bu durum ise verilerin kaynağı olan vatandaşların verildiği bilgileri de etkileyebileceğinden bahsediliyor. Elbette TÜİK’e veri ileten diğer kurumların yönetimlerinin de Cumhurbaşkanını üzmeyecek şekilde hareket ettiği de, sıkça medyada haber haline gelen görevden alınma yoluyla işleyen hizmet üretimi de TÜİK’in kurumsal dönüşümünün çok üstünde gerçekleşen bir rejimin işaretçileri.

*Nevra AKDEMİR
Emek coğrafyası ve göç çalışmaları, Dr.,
nevranin@gmail.com


[1] Kaynak: https://ahvalnews.com/tr/tuik-verileri/tuikin-genel-devlet-acigi-yanlisi

[2] Kaynak: https://www.gazeteduvar.com.tr/eski-tuik-baskani-da-tuik-verilerine-guvenmiyor-haber-1507107

[3] https://www.gazeteduvar.com.tr/tuik-verilerini-mercek-altina-almanin-zamani-coktan-geldi-haber-1507999