erdoğan barzani şivan perwer ibrahim tatlıses 16 kasım 2013

Ahmet Özer – Demokratikleşme Paketi ve Açılım Süreci

ahmet özer as

 

 

 

 

 

 

Karşı karşıya bulunduğumuz Kürt sorununun çok aktörlü, çok katmanlı ve çok boyutlu bir sorun olduğu artık herkesin malumudur. Geldiğimiz noktada bu sorunun siyaseten ve barıçıl yollardan çözüme kavuşturulması ise toplumun büyük çoğunluğunun beklentisi haline gelmiş bulunuyor. Bu çerçevde sorunun çözümü insani bir iyi niyeti, güçlü bir siyasi iradeyi, her türlü siyasi çıkarın ötesinde cesareti gerektiriyor. Bu çerçevede bazı engellere takılmamak ve girilen çözüm sürecinde hızla sonuca ulaştırmak için atılması gereken adımlar var. Çünkü süreç uzadıkça bozulma riski artacaktır, bu da kimsenin istemediği bir durumdur. İşte bu nedenle somut bir adım olarak beklenen demokratikleşme paketi çok önemliydi, önemli işlevlere sahip olacaktı. Ancak beklenen olmadı, iktidar paketi antidemokratik bir tarzda yaptı. Açıklama tarihini, beklentileri yükseltme pahasına uzattıkça uzattı ve nihayet açıkladığı paket maksadı hasıl etmedi.

Kanımca demokrasi paketini bu kadar önemli kılan iki husus vardı: Biri, Kürt sorununda başlatılan çözüm sürecinin gireceği yol veya alacağı yeni haldi. Paketin ikinci önemi ise, bir bütün olarak Türkiye demokrasisine yapacağı katkıydı. Maalesef bu paketler iki hedefi gerçekleştirme konusunda da sınıfta kalmıştır. Paketle ilgili resmin bütününü üç önemli aşamada ele almak gerekiyor. Bunlar; yapılış biçimi, içeriği ve pakette verilen sözün ne kadar tutulup tutulmayacağı meselesidir.

Paket yapılırken katılımcılık ilkesi işletilmedi

Adı demokrasi peketi olan bu girişim demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olan “katılımcılık” ilkesi işletilmeden yapıldı. Kapalı kapılar ardında kimseye sormadan, kimseye danışmadan, kendi başına, ben yaptım oldu mantığıyla yapılması, bu paketin daha başından beklenen olumlu etkiyi oluşturamayacağını ortaya koydu.

50 bin ölüme yol açmış bir ulusal meseleyi sonlandırmaya dönük bir süreç var. Siz buna ilişkin bir çalışma yapıyorsunuz, bunu toplumun farklı kesimlerine, sürecin temel aktörlerine bile danışmadan, kimseyle bir şey paylaşmadan bir paket hazırlıyorsunuz ve bunun başarılı olmasını bekliyorsunuz. Eğer böyle davranıyorsanız ya çok safsınız ya da niyetiniz halisane değil. Bu işlerde niyet yapmanın yarısıdır. Eğer niyet çözmek değil de çözüyormuş gibi yapmaksa çözemezsiniz.

Paketin içeriği önemliydi ancak “dağ fare doğurdu” denebilir

İkinci önemli mesele içerikle ilgilidir. Kürt sorununun çözümü konusunda başlatılan sürecin birinci adımında çatışmasızlık sağlanmış, silahlı unsurlar sınır dışına çıkmaya başlamıştı. Sıra ikinci adımın belkemiği olan, iktidarın demokratikleşmede atacağı adıma gelmişti. Bu tür meselelerin çözümünde, dünya örneklerinde de görüleceği üzere, bir taraf bir adım attığında diğer tarafın da ona uygun bir adım atması gerekiyor. İktidarın bu adımı atarken, bir yandan Kürtlerin taleplerini karşılaması, öbür yandan Türklerin kaygılarını gidermesi söz konusuydu. Tabii ayrıca da paketin bir bütün olarak Türkiye’nin demokratikleşmesine hizmet etmesi lazımdı. Üstelik, tüm bunları yaparken, sürecin seçim hesaplarına kurban edilmemesi beklentisi vardı. Fakat iktidar bu üçlü yapıyı bir uyum içinde bir sonuca götürme hünerini göstermek yerine pragmatizme saplanıp sadece oy ve seçim derdine düştü;  böylece bu tarihi fırsatı kaçırmış oldu. Nitekim, iktidarın daha önce de yapmış olduğu benzeri hamlelerin kalıcı bir çözümden ziyade seçimleri kendi lehine çevirerek, sorunsuz biçimde kazanmaya dönük olduğu ortaya çıkmıştı.

Günlerce beklenen demokrasi paketinin içeriği AKP’nin son zamanlardaki karekterini  az çok yansıtıyordu. Nitekim AKP, son zamanlarda AB hedefi ve demokrasi konusundaki vizyonundan uzaklaşmış, halkın rıza göstermediği konularda şiddet uygulamalarıyla polis devleti görüntüsü vermeye başlamıştı. Bu noktada Kürt sorununun çözümü konusunda bir adım attı, ardından akil adamlar sahaya indirildi; derken Gezi Olayları Başbakan’ın ceberrut tavrını yeniden sergilemesine neden oldu. Gezi olaylarındaki öfkeli ve kibirli tutumu otoriterlik  tartışmalarına yol açmıştı. Şimdilerde ise bu paket vasıtasıyla otoriter tutumdan reformculuğa evrildiği imajını vererek bunun üzerinden yerel seçimleri ve cumhurbaşkanlığını kazanmayı tasarlıyor.

Yükseltilen beklentiler karşılanmadı

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, demokratikleşme açısından atılacak her adım olumludur. Ancak bu paketin zaafları çok fazla. En büyük zaafı sadece Kürtlerin, Alevilerin gayrimüslimlerin temel taleplerini karşılayamamış olması değil; paketin temel eksikliği, şiddet zeminini ortadan kaldıracak ve normalleşmeyi sağlayacak bir içerikten yoksun olması.

AKP Hükümeti paketle ilgili beklentileri bizzat yükseltti, fakat yükselttiği beklentileri karşılayan bir paket de açmadı. Beklenti iki nedenle yüksekti: Birincisi, başlatılan barış ve çözüm sürecinin ikinci adımı olarak açıklanacak olan pakette Kürt tarafının beklediği temel bazı adımlar vardı; bu adımlar atılmadı. Çatışmasızlığın ardından silahlı unsurların sınır dışına çekilmeye başlamasından sonra, Kürt tarafı Hükümet’ten üç temel konuda düzenleme yapmasını bekliyordu. Bunlardan birincisi  %10 barajının indirilmesi idi; ikincisi Terörle Mücadele Kanununda (TMK) ve Türk Ceza Kanununda (TCK) yapılması beklenen değişikliklerdi. Üçüncüsü ise anadilde eğitim konusunda atılacak bir adımdı. Bu üç konuda da adım atılmadı.

Sembolik değeri olan andımızın kaldırılması gibi veya fiilen zaten kadük duruma düşmüş “x,w,q” harfleri üzerindeki yasağın kaldırılması, köy isimlerinin iade edilmesi gibi olumlu sayılabilecek adımlar atılırken, hemen herkesin beklentisi olan %10 barajının indirilmesi konusunda net bir tavır koyulmayarak bu konuda aslında iyi niyetli olmadığı gösterildi. Neden birçok konuda net biçimde “şu yapılacak, bu kaldırılacak” derken bu kadar yüksek beklentinin olduğu baraj konusu tartışmaya açılıp erteleniyor. Bu durum, eğer toplumsal baskı yeterince hissedilmezse, barajı aynen devam ettirme isteğini gösteriyor.

Kürt tarafının ikinci önemli beklentisi; TMK ve TCK’da yapılacak olan değişikliklerle, KCK davalarından tutuklu bulunan siyasilerin ve seçilmişlerin serbest bırakılması idi. Bu da yerine gelmedi. Dağdaki adamı indireceğim derken yüzlerce seçilmiş insanı içerde tutarsan, ne kadar inandırıcı olabilirsin. Paketten üçüncü beklenti, anadil eğitimi konusunda atılması beklenen adımdı. Bunun yerine özel okullarda ancak parası olanlara böyle bir olanak tanınması, gerekli ama yeterli bir adım değildir. Çünkü TC yurttaşları olarak Kürtler devlete vergi veriyorlarsa, kendi anadillerinde eğitim alabilme hakkına da sahip olmalılar. Kaldı ki çağdaş dünyada bu hak, sadece siyasi değil insani ve vicdani bir haktır. AKP tamamen seçim kaygısıyla hareket ederek aslında son tahlilde bir dil sorunu olan Kürt sorunu konusundaki en önemli öğeyi bir başka bahara bırakarak barışın da tam gelmesini ötelemiş oluyor. Bütün bunların yanısıra Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na konulan çekincelerin kaldırılmaması da çağdaş bir yönetişimin önünü tıkmaya devam edecektir.

Paketin olumlu olumsuz yanları

Yukarıda vurguladığımız üç husus yerine gelmedi, ama bunların dışında hazine yardımının %3 oranına çekilmesi, siyasi propaganda üzerindeki dil yasağının kaldırılması, nefret suçlarına ilişkin düzenleme yapılması önemli adımlar. Türkiye’nin genel demokratikleşmesi açısından bakıldığında ise, eksikliklerin yanısıra cemevleri ve Ruhban Okulu konusundaki beklentiler de karşılıksız kalmıştır. Buna karşın Mor Gabriel Kilisesi’ne ait arazilerin iade edilmesi Süryaniler açısından; bir üniversite bünyesinde Roman Dili Enstitüsü kurulacak olması bu kesimler için sembolik değeri olan olumlu adımlardır. Nevşehir Üniversitesi’ne Hacı Bektaşi Veli’nin isminin verilmesi de elbette olumlu; ancak Dersim isminin iade edilmemesi ve Alevilerle ilgili hiç bir bir düzenlemenin yapılmamış ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na dokunulmamış olması ciddi eksikliklerdir. Başörtüsünün kamuda serbest bırakılması da yıllardır sürüncemede olan bir durumun yasal bir güvenceye kavuşturulması ile bu kesimleri rahatlatmıştır. Ancak bu uygulamanın Milli Eğitim bünyesinde nasıl işleyeceği ise bir muammadır.

Paketin bir önemli özelliği de, ilk defa AB uyum yasaları dışında Türkiye’nin kendi iç dinamikleriyle bir adım atmış olmasıdır. Bu, kayda değer bir gelişmedir; fakat Genelkurmay Başkanlığı’nın  Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmasına ilişkin bir türlü adım atılmaması, Jandarmanın İç İşleri’nin bünyesine alınmamış olması, sistemin gerçek bir sivilleşme konusunda hala tökezlediğini gösteriyor.

Bu tür eleştiriler yapıldığında, AKP’liler, “her şeyin bir zamanı var” deyip işin içinden çıkıyorlar. Sormak lazım, bu adımları atmak için 12 yıllık bir zaman dilimi yetmedi mi size? Yoksa ilelebet iktidarda kalmayı düşünüp bazı demokratik adımları 2023 yılında, diğer bazılarını da Malazgirt’in bininci yıldönümü olan 2071 yılında mı yapmayı düşünüyorsunuz?

Bir adım ileri iki adım geri taktiği uygulanıyor

Sonuç olarak şu söylenebilir; AKP açılım ve demokratikleşme konusunda samimi ise yukarıda zikredilen eksiklikleri kapsayan ikinci demokrasi paketini seçimden önce açmalıdır. Aksi takdirde demokrasi konusunda bir adım ileri iki adım geri taktiği bumerang etkisi yapabilir. Geçmişten beri, Kürt hakları başta olmak üzere, demokrasi konusunda ceberrut devlet alışkanlığıyla; mümkünse halka birşey vermemek, vermek zorunda kaldığında az vermek, az verdiğini de süründürerek vermek alışkanlığı sürdükçe gerçek bir demokrasi inşa edilemez. Böyle bir inşa ise gerçek bir zihniyet değişikliğini gerektirir. Unutmamak lazım ki siyaset, devlette ve toplumda maliyet azaltma sanatıdır. Bu savaşın bu güne kadar topluma da devlete de maliyeti hayli yüksek oldu. Basiretli ve nitelikli siyasetçilere düşen, şimdi bu maliyeti azaltmak ve mümkünse tamamen ortadan kaldırmaktır.

*Ahmet Özer, Prof.Dr. Toros Üniversitesi,
sosyolog, ahmet.ozer@toros.edu.tr