
SODEV Başkanı
rasimsisman@hotmail.com
2024 yılı Türkiye siyasi tarihinde yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Bu yılın sosyal demokratlar ve toplumsal muhalefet açısından en önemli kırılma noktası yerel seçimlerdi. Türkiye siyasi haritası yeniden şekillendi ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) oyların yüzde 38’ini alarak birinci parti konumuna yükseldi. Sosyal demokrat yönelimli belediyeler, ülkede nüfusun ve üretimin yer aldığı ve gerçekleştiği bölgelerin büyük çoğunluğunda yönetime geldiler. Sosyal demokrat politikaların halk nezdinde karşılık bulduğu bir kez daha çarpıcı biçimde kanıtlanmış oldu. Bu yüzden, 2024 yılı, sadece bir seçimin değil aynı zamanda bir değişim ve umut rüzgarının da yılı oldu.
Geçmiş yılın muhasebesi: Değişim ve engellemeler
Rekabetçi otoriter olarak tanımlanan bir iktidara karşı yerel seçim zaferinin kazanılmasında iki önemli etken bulunuyor. Bunlardan birincisi, kurumsal muhalefetin en büyük temsilcisi olan CHP’nin 2023 yılında gerçekleştirdiği kurultayla kendi yönetim kadrosunu, siyasi söylemlerini ve politika setlerini yenilemesi ve değişim yolunda irade göstermesiydi. Bu iradeye koşut olarak, 2019’da kazanılan büyükşehir belediyeleri ile sosyal demokrat belediyecilik anlayışının toplumda benimsenip yaygınlaşması ve yarattığı dayanışma ruhu büyük bir rol oynadı. İktidarın asıl yaşanan sorunları halı altına süpürmek için kullandığı hamasi ve kutuplaştırıcı söylemlerin karşısına sosyal demokrat ilkeler olan eşitlik, adalet, özgürlük ve dayanışma ile çıkıldı.
İktidar, bilinçli bir tercih sonucu uyguladığı ekonomi politikalarıyla kendini ve yarattığı ayrıcalıklı sınıfı daha da zengin etmenin yollarını ararken sosyal demokrat adaylar her bir yurttaşın eşit refah seviyesine ulaşabileceği politikaları yurttaşın onayına sundu. Bu politikalar hiç şüphesiz 2019 yılında hayata geçirilen sosyal demokrat modelin deneyimlerini barındırıyordu. İktidara geldiği günden bu yana izlediği rant politikaları ile konut krizine yol açan AKP hükümeti, barınacak yer bulamadığı için itiraz eden üniversite öğrencilerine dahi terörist yaftası yapıştırırken, sosyal demokrat belediyeler insan onuruna yakışır bir barınma imkânı yaratmak için yurtlar inşa etti.
Temel bir insan hakkına erişmek için toplumun çeşitli kesimleri örgütlenerek çocuklar için bir öğün ücretsiz yemek talebinde bulunmuştu. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde de dile getirilen bu öneri, merkezi iktidar tarafından bütçe sıkıntısı bahane gösterilerek reddedildi. Sosyal demokrat belediyeler ise okul önlerinde sağlıklı öğünler dağıttı ve beslenme çantası uygulamalarını hayata geçirdi. Enflasyon ile birlikte gıda fiyatları her gün artarken sosyal demokrat belediyeler gıdaya ucuza erişim için kent lokantaları açtı. Sosyal demokratlar, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarak kadın haklarına ilişkin zihniyetini bir kez daha ortaya koyan iktidarın karşısında, dayanışma ruhunu merkeze alarak kadınlar için sığınma evleri açtı.
Umudu örgütleyen birçok projeyi bu yazıda tek tek dile getirmek ve açıklamak mümkün. Ancak tüm bu projelerin özü oldukça basit ve netti: Sosyal demokratlar, yerel yönetimler aracılığıyla merkezi iktidar tarafından mağdur edilen her bir yurttaşa, zaman zaman da kendi görev ve ilgi alanını aşma iradesi göstererek temas etmeyi başardı. Böylelikle 2024 yerel seçimlerinde yurttaşlar, tercihini değişimden, çözümden, hizmetten ve dolayısıyla sosyal demokratlardan yana kullandı.
2024 yılı ile birlikte sosyal demokrat ilkeler birçok kentte toplumun teveccühü ile karşılanırken, merkezi iktidar yaklaşan sonun bilincindeydi. İktidarın karar alıcıları, ya da -daha doğru bir deyişle- tek karar alıcısı, içine düştüğü durumu doğru değerlendirmek yerine -her otoriter rejim temsilcisi gibi- bir intikam hırsıyla anti-demokratik uygulamaları sertleştirdi. 2019 ve 2024 seçimlerinde İstanbul’u önce iki sonra üçüncü kez kaybeden iktidar, yargı eliyle yurttaşların iradesine darbe vurma zeminini oluşturdu. Asıl hedef herkesin malumuydu ve kumpaslardan medet umuldu. “Ahmak Davası” süreci ve Ekrem İmamoğlu’na siyasi yasak talebi tam olarak bu zihniyetin göstergesi oldu. Şimdi hiç olmaması gereken bu dava, “Damokles’in Kılıcı” işlevine büründürülerek -bir tehdit unsuru olarak- elde tutuluyor. Ancak mutlak güç sahibi olduğunu düşünenlerin, yurttaşın gücünün henüz pek de farkında olmadığı çok net şekilde görülüyor.
İntikam hırsı Ahmak Davası ile sınırlı kalmadı. Esenyurt Belediyesi’ne yüzde 49 oy alarak başkan seçilen Prof. Dr. Ahmet Özer hukuksuz şekilde tutuklandı ve yerine kayyum atandı. Rant, talan ve kayıt dışılık düzenini bu kentte sürdürmeye devam etmek isteyenler, gündemin başka türlü akması gerektiğini düşünenler yine yargıyı silah olarak kullandı. Ovacık, Tunceli, Hakkâri, Halfeti, Batman ve Mardin’de de kayyum uygulamasının yaygınlaştırılması yenilmeyi hazmedemeyenlerin otoriter zihniyetinin en somut örnekleri oldu. Kendi çıkarlarını toplumun çıkarlarının önüne koyanlar, bu uygulamalarla halkın iradesini de önemsemediklerini gösterdi.
Son olarak Cumhurbaşkanı’nın Sosyal Güvenlik Kurumu’na verdiği “silkeleyin” talimatı, sosyal demokrat belediyelere karşı ekonomik bir abluka başlatıldığının işaretiydi. Bilinen bir gerçektir ki, belediyelerin borç toplamı SGK bütçesinin en çok yüzde 10’u kadardır; bunların da önemli bir bölümü CHP’li belediyelerin AKP’li yönetimlerden devraldığı borçlardır. Ne var ki, bir yandan halkın hizmet alma hakkını gasp etme girişimi ve muhalif belediyelerin icraatını engelleme çabası, öte yandan da emeklilere yapılan haksızlıklara SGK borcunu bahane olarak gösterme ayıbı, iktidarın ne kadar çaresiz bir noktaya geldiğinin göstergesidir. Koltuk hırsı, seçilen kadar –aralarında iktidara da oy veren- seçeni de cezalandırmaktan geri durmadı. Muhtemeldir ki, 2025 yılında kamu kurumlarının sosyal demokrat belediyeler üzerinde baskısını daha fazla hissedeceğiz.
Yeni yılda fırsatlar ve meydan okumalar
2024’ün tarihsel kazanımlarının ardından, 2025 yılı sosyal demokrasi açısından hem büyük fırsatları hem de ciddi meydan okumaları barındırıyor. Önümüzdeki dönemde, ahbap çavuş kapitalizmi eksenli neo-liberal politikaların yarattığı toplumsal tahribatı onarmak ve alternatif bir toplumsal modeli inşa etmek gibi tarihsel bir sorumlulukla karşı karşıyayız.
Yerel yönetimlerde elde ettiğimiz başarı, özünde bir “karşı hegemonya” inşasının ilk adımıdır. Bu ön alma mücadelesinde sosyal demokrat belediyeler, yeni bir yaşam kültürünün, yeni bir yönetim anlayışının ve en önemlisi yeni bir dayanışma etiğinin öncüleri olacaktır. Gramsci’nin deyimiyle organik aydınların beslendiği ve etkileşime girdiği kurumsal-politik alanlar rolünü üstlenen yerel yönetimler, bu rolü 2025’te daha da derinleştirmek zorunda.
Merkezi iktidarın ekonomik ve idari abluka girişimlerine karşı, yerel yönetimler yeni dayanışma mekanizmaları geliştirmek durumunda kalacak. Kooperatiflerinden üretici birliklerine, mahalle dayanışma ağlarından yurttaş örgütlenmelerine kadar uzanan geniş bir yelpazede alternatif örgütlenme modelleri, bu ablukayı kırmanın anahtarı olacak.
2025’te karşılaşacağımız en büyük sınav, sosyal demokrat belediyelerin mali özerkliğini korumak olacak. SGK ve diğer kurumlar üzerinden yaratılmak istenen ekonomik baskıya karşı, uluslararası finans kaynaklarından yerel ekonomik girişimlere kadar uzanan geniş bir yelpazede alternatif kaynaklar yaratmak durumundayız.
Demokratik kazanımlarımızı koruma mücadelesi, 2025’in en kritik başlıklarından biri olacak. “Ahmak Davası” ve “icat edilen ve edilecek” benzeri “ilginç” davalar üzerinden sürdürülen hukuki taciz girişimlerine karşı, ulusal ve uluslararası hukuk mekanizmalarını etkin şekilde kullanmak ve sivil toplum örgütleriyle dayanışma ağları oluşturmak zorundayız.
Öte yandan 2025’in en kritik siyasal alanlarından biri de, iktidarın gündeme getirdiği yeni anayasa tartışmaları olacaktır. Bu girişim, özünde otoriterleşme eğiliminin anayasal zemine taşınma çabası olarak yorumlanmalıdır. Öncelikle; toplumsal mutabakat süreçlerini göz ardı eden, demokratik müzakere kanallarını tıkayan ve çoğulcu bir anayasal düzen yerine tek adam rejimini tahkim etmeyi amaçlayan ve de yürürlükteki anayasanın hükümlerini dahi hiçe sayan bir iktidara karşı bu alanda hiçbir tartışmaya girilmemelidir. Ancak sosyal demokrat hareket, kendi anayasal vizyonunun ana hatlarını kamuoyunun bilgisine sunmalıdır. Bu vizyon, sosyal devlet ilkesinin güçlendirilmesi, yerel demokrasinin anayasal güvenceye kavuşturulması, ekolojik hakların tanınması, toplumsal cinsiyet eşitliğinin güvence altına alınması ve çoğulcu-katılımcı bir demokrasi modelinin inşası gibi temel ilkeleri içermelidir. Bunun için başta sivil toplum örgütleri, akademi ve demokratik kitle örgütleri olmak üzere, geniş bir toplumsal mutabakat zemininde alternatif bir anayasa önerisi geliştirilmeli ve kamuoyuyla paylaşılmalıdır.
2025, aynı zamanda sosyal demokrat politikaların derinleştirilmesi gereken bir yıl olacak. Yoksullukla mücadele programlarından iklim kriziyle mücadeleye, toplumsal cinsiyet eşitliğinden gençlik politikalarına kadar uzanan geniş bir yelpazede, daha kapsamlı ve daha radikal politikalar üretmek durumundayız. Bu noktada, Avrupa’daki sosyal demokrat partilerin deneyimlerinden yararlanmak, ancak bunları toplumsal bünyemize uyarlayarak kendi özgün modelimizi geliştirmek kritik önem taşıyor.
Belediyelerdeki başarılı uygulamaları, bir sosyal devlet modeline dönüştürme hedefi, 2025’in en önemli gündem maddelerinden biri olmalı. Bu dönüşüm sürecinde, katılımcı demokrasi mekanizmalarını güçlendirmek, şeffaf ve hesap verebilir bir yönetim anlayışını derinleştirmek ve en önemlisi toplumsal mutabakatı genişletmek zorundayız.
2025’te sosyal demokrat hareket, neo-liberal hegemonyanın yarattığı bireycilik kültürüne karşı kolektif dayanışma değerlerini daha da pekiştirmelidir. Sürdürülecek mücadele, sadece ekonomik ya da siyasi değil, aynı zamanda kültürel ve ideolojik bir mücadeledir. Sosyal demokrasinin temel değerleri olan eşitlik, adalet, özgürlük ve dayanışma ise kuşkusuz bu mücadelenin yapı taşları ile inşa edilecektir.
Sonuçta 2025, sosyal demokrasinin kendini yeniden üretme ve güçlendirme yılı olacak. Bu süreçte SODEV olarak, bu dönüşümün teorik ve pratik zeminini güçlendirerek, akademik çevreler ile saha arasında köprüler kurarak ve sosyal demokrat düşüncenin entelektüel birikimini zenginleştirerek mücadele etmeyi sürdüreceğiz.