GEÇMİŞTEN GELECEĞE CHP PARTİ PROGRAMININ İDEOLOJİK TEMELLERİ

Sefa AŞAR <br>sefaasar@gmail.com <br>
İş İnsanı/Siyasetçi
Sefa AŞAR
İş İnsanı/Siyasetçi
sefaasar@gmail.com

Siyasetin yönünü iyi belirlemek gerekir. Sadece hedeflerini açıkça ve net ifade edebilenler bu hedeflere ulaşabilir ve başkalarını da etkileyebilir. Siyasi parti programları, parti politikalarının geleceğinde yol gösterici nitelikte olup, toplumsal önemine atfen değerlendirilmesi gerekir.

Cumhuriyet Halk Partisinin (CHP) mevcut parti programı, 2008 yılında CHP’nin 14. Olağanüstü Kurultayı’nda oylanarak yürürlüğe girmiştir. Genel hatları itibariyle CHP Parti Programı; Türkiye’nin mevcut durumuna ilişkin bir tespitin yapılmadığı, bütüncül ve sistematik bir yaklaşımın olmadığı, mümkün olduğunca çok konuda öneri getirmeye çalışan bir programdır. Bu nedenle fazla uzundur, kavranması ve aktarılması zordur ve şu konularda modern sosyal demokrasi ilkeleriyle çelişir: Örneğin sosyal demokrasi din, mezhep ve etnik kimlik üzerinden siyaset yapılmasını kabul etmez; çünkü sosyal demokrasinin temelinde sınıf mücadelesi vardır. Program, okuyucunun zihninde “iktidar değişikliğinin mutlaka gerçekleşmesi ve CHP’nin ülkeyi yönetmesi” algısını oluşturamayan bir formdadır.

CHP özellikle çok partili hayata geçişten sonra değişen toplumsal, siyasal ve ekonomik koşullar nedeniyle dönem dönem farklı kavramlar kullanmıştır. 1960’larda “ortanın solu”, 1970’lerde “demokratik sol”, 1990’larda “yeni sol” ve 2010’larda “yeni CHP”.

1980 öncesi CHP’de dönüşümün inşacısı olan Bülent Ecevit, “sosyal demokrasi” yerine “demokratik sol” kavramını tercih etmiştir. Ahmet Taner Kışlalı, 7 Haziran 1992 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan “Demokratik Sol mu? Sosyal Demokrasi mi? başlıklı köşe yazısında bu konuyu; “Sayın Ecevit’in, demokratik sol nitelendirmesini sosyal demokrasi etiketine tercih etmesinin iki nedeni var. Sosyal demokrasinin Marksist kökenleri ve demokratik sol deyiminin eski CHP tarafından resmen benimsenmiş oluşu” diyerek ifade etmiştir.

SHP ile CHP birleşmesinden önce, Deniz Baykal ve İsmail Cem’in birlikte yazdıkları Yeni Sol adlı kitapta bürokratik solculuktan, seçkinci ve buyrukçu alışkanlıklardan uzaklaşılması… Dünya solunun evrensel doğrularıyla Türkiye’nin ve çağın gerçekleri yönünde, solun kendini geliştirmesi… vb sosyal demokrat düşüncelerin ifade edildiği görülse de SHP-CHP birleşmesinden sonra sosyal demokrat ilke ve değerlere yapılan vurgu; “emeğin kitle partisi” olma iddiası bütünüyle arka planda kalmıştır.

 

SHP-CHP birleşmesinde CHP’de sosyal demokrat düşüncenin gelişmesi beklenirken, aktörlerin pozisyonlarını koruma endişesi nedeniyle, etki ters yönde oluşmuştur. CHP’nin Baykal döneminde sosyal demokrasiden uzaklaştıkça oy oranının düştüğü (1995’te %10.75, 1999’da %8.71) görülmüştür.

 

Genel Başkan olduğu dönemde Kemal Kılıçdaroğlu üst perdeden “Ben sosyal demokratım arkadaşlar, CHP de sosyal demokrat bir partidir” diyerek sosyal demokrat kimlik inşasına girişmiştir. CHP, Kılıçdaroğlu döneminde, Türkiye’nin temel sorunlarına yaklaşım ve geliştirdiği çözüm önerileriyle, özellikle sosyal devletin inşasına yönelik projeleriyle tipik bir sosyal demokrat partinin tahayyülleriyle de bire bir örtüşen adımlar atmıştır.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, sık sık CHP’nin sosyal demokrat parti olduğundan, sosyal demokrat değerlerden bahsetmesini, Avrupa Birliği ilişkilerinde sürekli olarak CHP’nin sosyal demokrat kimliğini vurgulamasını önemsiyorum. Çünkü Türkiye’nin her zamandan fazla sosyal demokrat bir CHP’ye ihtiyacı var.

CHP’nin kökleri, Batı Avrupa’daki sosyal demokrat partilerin aksine, işçi sınıfının örgütlü mücadelesine değil bağımsızlık savaşı veren bir ülkenin direnişçi güçlerinin ülkeyi işgalden kurtarma amacıyla birleşmesine dayanmaktadır. Öncelikli amaç, ülkenin işgalden kurtarılması olduğu için, dönemin toplumsal ve ekonomik zorunluluklarının da etkisiyle parti, sınıfsal bir ayrılıktan ziyade bütün toplumu kapsama ve temsil etme iddiası ile ortaya çıkmıştır. Sosyal demokrasiyle CHP arasındaki ilişki çok sonra kurulmuş olsa da, CHP’nin ‘altı ok’ olarak da bilinen ilkelerini 1970’lerden itibaren demokratik solculuk ve sosyal demokrasi ile tamamlaması yapay bir eklemleme değil, tarihsel süreçle gelişen organik bir bütünleşmedir.

Ülkemizdeki sosyal politikaların niteliği, bireylerin sosyal sorunlarını hak temelli ele alacak sosyal adalet-sosyal refah ilişkisi temeline oturan devlet düşüncesine yerleşmemiştir. Sosyal politikaların arkasındaki ahlaki gerekçelendirme hayır severci ve özgecil nedensellikler üzerine inşa edilmiş; sosyal adalet tartışmaları ve arayışları ile sosyal politika alanı yeterli bağlantısallığı kuramamış ve yoksulluk siyasi sömürü alanı hâline getirilmiştir.

Gelir dağılımındaki adaletin bozulduğu, eşitsizliklerin arttığı, insanların en temel ihtiyaçlarına bile ulaşamadığı bir dönemde CHP’nin öne çıkaracağı program şu nitelikleri taşımalıdır: Her bir birey sosyal adaletten eşit pay almalı; gelir dağılımında adalet sağlanmalı, yoksulluk sorunu asgari düzeye indirilmelidir. Sosyal devlet toplumsal kalkınma hedefli, sosyo-ekonomik zenginlikten ve emekten yana bir yön izlemelidir. CHP böyle bir programı Türkiye’nin gündemine getirmelidir.

Türkiye’deki sorunların çözümü Atatürkçülük ve çağdaş sosyal demokrasinin ideal sentezinde yatmaktadır. Atatürk’ün akılcılık ve bilim temeline dayalı yaklaşımı, ulusal çıkarların gerektirdiği bütün yeniliklere açık olduğundan, bu yaklaşımın örnek alınması gerekmektedir. “Çağdaş Sosyal Demokrasi”nin özgürlükler, ekonomi, modernleşme, eşitlik ve sosyal devlet kavramlarının Atatürkçülükle oluşturacağı bir sentez, Türkiye’deki sosyal demokrat arayışlar için en iyi formül olacaktır. Nitekim nasıl bugünkü Türkiye ve dünya, 1920’ler ve 1930’lar Türkiye’si ve dünyası değilse, her ikisi de hem gelişmiş hem de değişmiştir. Elbette Atatürkçülük çağdaşlaşma yolunda evrimleştikçe, geliştikçe hem önüne yeni hedefler koyacak hem de kullandığı yöntemler çağının gereklerine göre yenilenecek, gelişecektir.

CHP, işçi sınıfına dayanmadığı ve ulus devletin ilk partisi olduğu için, kendisiyle farklı süreçleri yaşayan Batılı sosyal demokratlar yerine gelişmekte olan ülkelerin sosyal demokrat partilerini mercek altına alması, Türkiye’deki sosyal demokrat restorasyonu gerçekleştirmesi daha kolay olacaktır. Çünkü Türkiye’deki sosyal demokrasi düşüncesinin, Batı’daki sosyal demokrat hareketin tersi yönde ve Batı’da refah sonrası toplumun sorunlarına çare arandığı dönemde ortaya çıktığı görülmektedir. Nitekim bugün esas sorun, artık halkın bildiğini halka anlatmak değil, halka yeni bir düzen hayali kurdurabilmektir.

Kimseyi dışlamadan, cumhuriyetin kazanımlarını koruyarak, aydınlanmacı doğrultuda, kimliğini saklamadan, sağa gitmeden/solda kalarak özgürlük ve ekonomi faktörleriyle kültürel duvarları aşarak sağdan oy alabilmek, olabildiğince çok kişiyi, olabildiğince geniş bir kesimi, ortak bir çizgide buluşturabilmek sosyal demokrasi ile mümkündür. Dönemin en büyük ihtiyacı, kutuplaşma olgusuna karşı, karşılıklı hoşgörü ve saygı anlayışıdır. İstanbul ve birçok Anadolu CHP yerel yönetimi, halkla temas ve ona dokunabilme noktasında sosyal demokrat siyaset tarzıyla başarılı olmuş ve yerel seçimlerde parti oyunun üzerine çıkmıştır.

Emperyalizmi yenip toplumun aynasında yeni bir sayfa açmış ve çağdaş bir devletin temellerini atmış CHP için laik, demokratik, sosyal Cumhuriyeti kurmak hiç de zor olmasa gerektir. Gereken, sadece inanmak ve o yönde çalışmaktır.