25-Pinocchio-Day.jpg cop1y

Zeynep ALTIOK AKATLI – Parlak Yalanlardan Arınarak… Yine, Yeniden Aydınlık!

Zeynep ALTIOK AKATLI
25. ve 26. Dönem İzmir Milletvekili
z.altiok@gmail.com

Bir yanda içi boşaltılmış bir devlet ve sermayenin esiri olmuş sistem.

Bir yanda asal belirleyicisi Siyasal İslam’ın gerici kodları olan mezhepçi ve milliyetçi bir toplum yaratmak için geçmişi, birikimi, renkleri baskılarla unutturulmuş bir toplum. Kadim ve çok çeşitli kültürel katmanlarla harmanlan geçmişimizin küresel gelişmelerle uyumlu şekilde geleceğe bağlanacağı yolu bilimin ve aklın ışığında kendini inkâr etmeden takip etmektense  “yeniden inşa” emellerine hizmet edecek şekilde kurgulanmış kullanışlı bir tarih yazma gayretinde olan iktidarın umurunda olan tek şey saltanatın ve erkin devamlılığı.

Tüm bunları olanaklı kılan derin bir kültürel erozyon. Duyguları köreltilmiş; tarihinden, geçmişinden kopartılmış, bilgiyle değil hurafelerle, dini yaptırımlarla yetiştirilen genç nesil ve herkesi esir alan popüler kültürle gelen köksüz, temelsiz, eğitimsiz toplum. Baskılarla dönüştürülmeye açık, itiraz edemeyen, hakkı olanın yokluğunu dahi sorgulamayan, daha iyiyi bilmeyen gücün ve paranın esiri böyle bir toplum şüphesiz “kaderine” razı olacaktır.

“Sevgilim aşk da çevreye uyar,
Susuzluk kaktüsü dikenle kaplar.
Bak bazı kadınlar kaçmaz çorapların
Uzun bacakları olmuşlar.
Ve bazı giysiler içinde çalımla
Merdivenden iniyor adamlar.
Çocukların gül dudağında
Zift gibi yapışkan kara sakızlar.
Öyle yalnızız ki bu panayırda
Sevgimiz durmadan bir taşı ovar.
Sevgilim aşk da uyar çevreye
Ve kendine parlak bir yalan arar.”*

Özetle toplumu esir alan dönüşüm diğerlerinin uyumuna kalır. Kimi için sıradanlaşan kimi için umursamadığı kimi için de nasılsa değiştiremeyeceğini düşündüğü kültür erozyonu için tepki gereksiz hale gelir. İşlevi karanlık kuyulara atılsa da kullanışlı kavramlar olarak Cumhuriyet ve demokrasinin baş tacı ilan edilerek süslü konuşmalara malzeme edildiği otokrasiden kurtuluş hayalimiz hiç olmadığı kadar diri. Ancak gerçekleşebilmesi için yeniden inşa sürecinden önce yedi uyurların mağaradan çıkması gerekli. Değişim kolektif bir bilinç ve iyileşmeyle mümkün olabilir. Bu süreç içinde değiştiren de alışılmış siyasi aktörlerin yine alışılmış söylem, yöntem ve davranışları olmamalıdır. Önce tek tek katılım bilincinin bireysel sorumluluk olarak uyandırılması ve katılımın gerçekleşebildiği bir yürüyüşe çıkılmalı.

Bizi bekleyen önemli seçimi kazanmaktan belki de daha önemli olan uzun bir ihtiyaç listemiz var. Nefret kültürüyle, şiddetle, korkuyla sınanan toplumun önce iyileşmeye, kırılgan kesimlerin yaşadığı topluma, komşusuna güvenmeye ihtiyacı var. En önce gasp edilen temel hak ve özgürlükler çerçevesinde adalete inancın tazelenmesi gerekli. Toplumsal bir iyileşme yüzleşme ve adalet yerini bulmadıkça mümkün olmaz. Büyük acılarla bedel ödetilenlerin yaşadıklarını kurgulayan, talimat veren, cana kıyan, işkence yapan, hak gasp eden kim varsa yargılanmalı. Böylece güven duygusunun yanına adalete inancı eklenebiliriz.

Sonra birlikte ve barış içinde yaşamı olanaklı kılmak için köreltilen insani duyguların, dayanışma kültürünün, hoşgörünün yeniden inşası için sivil toplum unsurlarının özgürleşmesi gerekli. Meslek odaları, sendikalar, dayanışma kurumlarının hareket ve faaliyet alanlarının önünü açacak adımların atılması gerekli.

Eğitimin tarikat ve cemaatlerin elinden kurtarılması, bilimin ve aklın yeniden okullara girmesi, Tübitak, Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu gibi kurumların özgürleşmesi yeniden inşa için taşıyıcı çalışmalara öncülük eder hale gelmesi, üniversitelerin YÖK kısıtından ve sıradan idarecilerden, kadrolaşmadan kurtarılmasıyla öğrencilerin kefen giymeye değil cüppe giymeye heyecanı yenilenmeli. Miniklerin yaratıcı düşünceyle tanışarak büyümesi öyle çok şey değiştirecektir ki. Eğitimli  toplum eğitimli ve birikimli yönetici ve siyasetçiye yer açacak ve dönüşümün taşıyıcısı olan vizyon taşıyıcı olabilecek.

Bakanlıkların çağın ve ülkemizin ihtiyaçları çerçevesinde yenilenmesi ve cemaat yapılanmalarından temizlenmesiyle sadece toplum değil hava, su, toprak da hareketlenecek ateşe yani harekete, üretime, yaşama el verecektir. İklimin, ekolojinin korunduğu, yok edilenin yaşama döndüğü, dezavantajlının öncelendiği bir sistem yeniden inşanın olanaklı olması için şart. Kurtarılanın kaldığı yerden yeni bir yönetimle değil ihtiyaca göre yeniden tanımlanan sistemin yeni bir sayfaya geçmesi bizi ileriye taşıyacak en önemli adımlardan olacak.

Özgürlüğün ve yenilenmenin olanaklı olabilmesi için koşulsuz koruyucu ve taşıyıcı ise Cumhuriyetin  kuruluş öyküsünün başarılı olmasını ve kısa sürede dünya literatüründe örnek öyküsüyle kalıcı yer edinmesinin ardındaki laiklik ilkesi olmuştur. En önce bağrımıza basmamız gereken bu ülkenin aydınlarıyla, gazetecileriyle, avukatlarıyla, başkasının hakkı için ses çıkaranlarla, üretenlerle, düşünenlerle birlikte tutsak edilen laiklik olmalı. Tüm kilitli alanların uyanışı ve özgür gelecek için laiklik önce kelepçelerinden kurtarılmalı sonra önemli ve cesur bir adımla Diyanetin hükümetle ilişkisi olmayan devlet mekanizması içindeki işlevi dışında bir faaliyet alanıyla yeniden tanımlanması sağlanmalıdır. Bir bakanlık gibi çalışan kurum faaliyet alanı tüm inançlara eşit mesafede ve herkesin inanç merkezi için kaynak yaratan ve denetim sağlayan bir görev tanımıyla buluşturulmalıdır.

Eşitlik, barış, özgürlük, demokrasi gibi kavramların özgürleşerek gerçek anlamlarıyla buluşmasıyla birlikte inovasyon, conversion, optimizasyon, sürdürülebilirlik, ortak akıl, vizyon gibi toplumu “ultra, mega büyüme”lere, “dünya liderliğine”, “şahlanan ekonomi”ye inandırabilmek için eğitimli ve işbirlikçi yandaş düşünürlerden satın alınmış, olmayanı pazarlamak için öne sürülen afili kavramların önü açılır ve gerçekten “ezber bozan” bir dönüşümün, çağdaş gelişimin önü açılır. Halk için düşünen halk için üreten ve yöneten sol da jargonlarından kurtularak halka solun ne anlama geldiğini yaşatarak anlatacak sistemin inşasında atılacak ilk adımlarla sıkıştırıldığı, şeytanlaştırıldığı yerden özgürleştiğinde kimi sahiplenenlerinin bile aklında özüne dönerek tazelenecektir. Her şey gibi kirletilen ve benimseyenin körlüğünde sıradanlaşan bir taraf olmaktan kurtulan sol değişimi mümkün kılacak devrimin sahibi olandır. Yeter ki onu da sarıp sarmalayanlar uzun zamandır yozlaşmayla soldan soldan ayak uydurdukları ezberlerden, sıradanlıktan kurtulsunlar.

Yol uzun, dikenli, engebeli, fırtınalı ama sonu ulaşılabilir. Yeter ki önce umut, sonra istek, inanç, ve kararlılık diri olsun. Ben değil biz diyenlerin, “aday ben değilim sensin” bilincinin, başkası için iyilik hayal edenlerin, “helalleşmeyi” yaraları sarmak için hukuk ve yargıyla besleyen bir anlayışın yanında, çevresinde, omuz başında ve arkasında yürüyenler olsun.

“Öyle bir ilkyaz ol ki korkut yaprakları,
Öyle bir son yaz ol ki tut yaprakları,
Sararıp dökülürken güz rüzgârlarında
Ardında savrulsunlar, unut yaprakları.
Sevinçlerinde onlar vardı, hüzünlerinde onlar
Seninle yeşerdiler, seninle soldular.
Olsunlar senden sonra da umut yaprakları.”**

*Metin Altıok
**Özdemir Asaf