baran-çağlı

Zeynep Altıok Akatlı – Bebe Hakkı

page_zeynep-altiok-akatli-ileri-demokrasi-cumhuriyetinde-hak-ariyoruz_202161046 “Ben buraya bebe hakkı için geldimdi 
Ben kimdim unuttum, bebeler kimdi” 

Sahi “bebe hakkı” 13 yıllık AKP görünümlü  Erdoğan iktidarında hiç akıllara gelmiş miydi? Kendi yetmez bir demokrasinin “ilerisi” aranırken; “özgürlük” vaatleriyle gözlerine perde çekilenlerin “yetmez ama evet” çığlıklarıyla başkalarının hakkını gasp etme özgürlüğüne “hukuksal zemin” yaratılırken; bu ülkenin öldürülmüşleri, kaybedilmişleri üzerinden yürütülen siyasi şovlarla “hadi gelin 12 Eylül’ün en yaşlısını yargılayalım da beterini yaşatmak için birkaç aymaz aptal yardımıyla güçlenelim” denirken; Sivas’ta Koray Kaya’nın yakılışından 22 yıl sonra Okmeydanı’nda Berkin Elvan’ı öldürüp misketlerine hınçlanılırken; Roboski’de savaş uçaklarından çocukların üzerine bomba yağdırılırken; “oylar düşüyor biraz daha çocuk öldüreyim” diyerek Suruç’ta “derin” katliam planlanırken; kimi analar yuhalanıp kimi analara “iyi ki evladın öldü, gurur duymalısın” denebilirken; kız çocuklarından “tahrik olma özgürlüğü” olan adamların hakkı korunurken; tecavüz cezasızlıkla meşru kılınıp tiranın kızının adını cümle içinde kullananlar “suçlu” ilan edilirken…….. bebe hakkı hiç ama hiç akla gelmiş miydi?

Dün 7 yaşında Baran Çağlı vuruldu! Güvercin hükmündeydi canı. Sessizce kanatlanıp tüy gibi yok oldu. Bir vicdansızın, bir kan emicinin, bir kindar din simsarının, bir doymazın hırslarına teslim minik bir can!  Ardından “o meydana çıkmasaydı”, “o da Kürt olmasaydı” dendi. Başka fidanların ardından “evladın öldüğü için mutlu olmalısın”, “o da bu mesleği seçmeseydi” cümleleri fütursuzca, ahlaksızca, arsızca ve bir an bile yutkunup düşünmeden kinle sarfediliyor.

Yani onlar yaşamasın ki birileri kaçak sarayında, oğlunun gemiciklerinde fincanı bilmem kaç milyondan beyaz çay içebilsin! Kendi oğlunu askere göndermesin de başkalarının bebelerine ölme emri çıkartsın, şehitlik fetvası versin. 

Sayısız acı, sayısız ihlal, sayısız mağduriyet arasında 7 Haziran’da bir seçim oldu. “%50’yi evde zor tutan” diktatör, huzurla ve sessizce evinde oturan %60’ın oylarıyla iktidardan düştü. 50’nin çeyrek üstüyle demokrasiyi çoğunluğun söz hakkı zanneden cehalet iş tersine dönünce daha da saldırganlaştı. Tarafsızlığını tamamen yitirmiş tiran artık makyaj dahi yapamaz oldu. Olanca çirkinliğiyle millete ait devlet kaynaklarını orantısız rekabet gücü için heba etti. Emekliye 2 maaş ikramiye için kaynak bulamazken tekrar seçime kaynak ve israf yarattı. İstikrar diye kükreyerek ülkeyi kana boğdu. Ne diyor kurmayları: “HDP’ye oy verdiniz, çözüm buzdolabına kalktı”; “Başkan seçseydiniz böyle olmazdı”; “Millet doğruyu bulana kadar tekrar seçim”.

Bu itirafların, fütursuz saldırıların, şiddet sarmalının ve hak gasplarının gölgesinde usulsüz bir yeniden seçime zorlanıyoruz. Sırada tehditler var. “7 Haziran’da yaşananlar 1 Kasım’da yaşanmasın diye TSK önlem alacak!” Ne olmuştu 7 Haziran’da? Halk başkanlık sistemine de AKP’ye de hayır!” demiş ve AKP %10 oranında büyük bir kayıp yaşamıştı.  Şimdi bu “tekrar olmasın” diye hukuk yok sayılıyor, akıl ve vicdandan yoksun bir kara el “süreci buzdolabına kaldırıp” bilgisayar oyunu kolaylığında düğmeye basıp terörü devreye alıyor. Ülkenin tüm kaynaklarını kişisel çıkarı için seferber edip muhbirler istiyor. Kardeşi kardeşe kırdırmak için nefret üretiyor. Yakıyor, yıkıyor, yok ediyor, öldürüyor, tehdit ediyor.

Cumhuriyet Halk Partisi bu siyasi yapıya karşı, yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen barış ve çözüm uğruna risk aldı. Güvenilmez paydaşları sağduyu ile davranmaya ikna etmeye çabaladı.  Önce %60 ile baskı ve zulüm iktidarını bertaraf edecek bir birliktelik olanağı aradı. Zira sandıktan çıkan, “milli iradenin” talebiydi. Bu, işbirlikçi aymazlarca olanaksız kılınınca koalisyon için -temel değerlerinden ödün vermeden- ülkenin tüm yönleriyle tıkalı 5 temel ihtiyacını tanımlayarak (dış politika, eğitim, ekonomi, anayasa ve barış) çözüm önerdi. Müzakeresiz, zaman doldurmak için yürütülen ve Cumhurbaşkanından bağımsız bir akıl işletilmeksizin getirilen dayatmalara rağmen çözüm için karşılıksız çalıştı. “Önce CHP değil, önce oy kaygısı değil, önce Türkiye, önce vatandaş” dedi.

CHP bebe hakkını hiç unutmadı. Yaşama hakkına saygıyla, eşit yurttaşlık hakkı ve barış için kalıcı,  ekonomik ve toplumsal çözüm paketlerini sosyal devlet ve adalet anlayışıyla pekiştirerek yola çıktı. Cumhurbaşkanının yasal süreci hiçe sayarak tarafından hükümeti kurma görevi vermediğinde dahi kaostan beslenmeye çalışmadı. Ülkemizin bu olağanüstü şiddet ve savaş sarmalından çıkması için, TBMM kapanmasın ve komisyonlar çalışsın diye çağrı yaptı. İktidar partisi ve yardakçısı MHP’nin işbirliği ile bu önerinin reddine  sessiz kalmadı. Meclis’te sağlanamayan çalışmayı milletvekilleriyle heyetler kurarak  öncelikle karıştırılan sıcak bölgelerde ve 28tüm Türkiye’de yerinde inceleyerek raporladı ve çözüm önerilerini geliştirdi. CHP, yeniden seçime en az Haziran’daki kadar hazır; önceki kadar dirençli ve dinamik. Bu topraklara barış getirmeye kararlı. CHP çalışmaya devam ediyor. Hala!

Analarıyla, babalarıyla evlatlarıyla tüm yurttaşlar için. Bebe hakkı için!

*Zeynep Altıok,
CHP İzmir Milletvekili,
z.altiok@gmail.com