882766-413729601

Zeynep ALTIOK AKATLI – Anahtar Sağduyu

Zeynep ALTIOK AKATLI
ve 26. Dönem İzmir Milletvekili
z.altiok@gmail.com

Çok uzun zamandır ekonomiyi sermayenin, uygulamayı da yandaşlarının ve kendisinin çıkarına odaklı yürüten iktidarın yanlış politikalarıyla emek sınıfının her zamankinden daha fazla ezildiği, haklarından koparıldığı sürecin olumsuzluklarıyla boğuşuyoruz. Ekonomiyi bilmeyenlerin ekonomi uzmanlığında yoksulluk sadece belli bir kesimin yoksulluğu olmaktan çıktı. Üretimin ortadan kalkması ve özelleştirmelerle birlikte devletin yoksullaştırılmasının sonuçlarını en ağır şekliyle yaşıyoruz.

Baskı rejimindeyiz. Ekonomik çöküşün yanında hak ve özgürlüklerimizin alabildiğine kısıtlandığı, şiddetin günlük hayatın içine yerleştiği, sorgulayan herkesin sindirildiği bu yönetim sorgulanmak istemiyor. Ancak bunu önlemenin de ötesinde bir amaçla karşımızda;  o da toplumun ideolojik temelli dayatma ile şekillendirilmesi. Özetle hükümdarın tek ve zengin olduğu, güçlünün mutluluğunu koşulsuz koruyan bir düzen yaratılması hedefine uygun olarak; toplum içinde yerini ve görevlerini bilerek itaat eden, tevekkül eden, sabreden, minnet eden, gerektiğinde beğenilmeyene karşı silahlanan, eyleme geçen yerli ve milli bir tebaa yaratılmalıydı. Güçlü elbette erkek ve zengin olandı. İşte parlamenter sisteme, kuvvetler ayrılığına, yargının bağımsızlığına, laikliğe ve aydınlanmaya karşıt ideolojinin asırlık hayali olan karşı devrim böyle adım adım yol aldı. Cemaat ve tarikatlar güçlendirildi. Denetimsizce öyle ya da böyle sermayeye ortak edildi. Devletin tüm imkan ve kadroları onlara açıldı. Sonuçta ekonomiyi ve tarihi bilmeyenlerin, sonuç analizi yapamayanların, tabularını vicdanın önüne koyanların bilim dışı ideolojik dayatmalarıyla yönetiliyoruz. Cumhuriyetin ilk yüzyılını tamamlarken bir yol ayrımına gelmiş görünüyoruz. Yazıyoruz, söylüyoruz, anlatıyoruz, direniyoruz. İşimiz hiç kolay değil. 

6’lı Masa ve umarsız iktidar

Muhalefetin güçlünün iktidarını korumak üzere şekillendirilmiş bir seçim sistemiyle otokrasiden demokratik seçim yöntemiyle kurtulmayı amaçlayarak ittifaklar üzerinden yürüttüğü bir model tek çare olarak önümüze koyuluyor. Bu güne kadar katmanlara ayrılarak birbirine düşmanlaştırılan farklı toplum kesimlerini temsil edenlerin yan yana gelmesi bile, aşılması gereken çetrefilli yeni sorunlar yaratıyor. Bu nedenle kurulan ittifakın topluma dayatılan milliyetçi ve gerici kodların dışına çıkamayan yapısı kurguyu yapanlar için faydalı. Kurguyu yapan ideolojinin iktidarla biçimsel ve güç paylaşımına dayalı kavgası nedeniyle o taraf yerine bu tarafta yer alan paydaşlar masadalar. Seçimi kazanmaya somut etki yapan oy oranı en az olan ittifak içinde yer alırken, oy oranı hali hazırda 6’lı ittifak içinde yer alan dört partiden daha fazla olan, barajı aşabilen ve kurguyu en fazla sorgulayan parti ise bu tabular nedeniyle o masada yer alamıyor. Görünmeyen mutabakatlar ise kazanmak için şart. Bu görünmez mutabakatı sağlayabilecek her kesimle diyalogu sürdürebilen ana muhalefet partisinden beklenen de biraz kafa karıştırıcı. Hem tutkal olması ve ittifakın adayını ittifak dışı partilerin desteklemesi için gerekli olan görünmez mutabakat sürecinde rol alması bekleniyor hem de aday, kadro ve süreç belirlenmesinde bu rolü nedeniyle suçlanması, ittifakta çatlak tehditleriyle baş etmesi bekleniyor. Cambaz ip üstünde oynuyor yani.

İktidar artık incittiği kesimleri kontrol edemiyor. Güven ve oy kaybı yaşarken hata üzerine hata yapıyor. Oy almak için daha önce kullanıp tükettiği yöntemlerden medet umuyor. Alevi açılımı bunlar arasında en dikkat çeken örnek. İktidarın katillerini siyasi kadrolarında ödüllendirdiği, özel afla serbest bıraktığı Alevilerin oyunun üç beş dedeye maaş bağlayarak, süslü birkaç cümleyle kazanılabileceğini düşünmesi başlı başına hazin. Cumhurbaşkanı yeniden seçilebilmesini engelleyen kendi yaptıkları düzenlemeyi hukuksuzca aşabilmenin formülünü ararken erken bir seçime gidebilmek ve iktidarı kaybetmemek için çıkından çıkmayan numara yok. Yunanistan, Suriye örneklerinde olduğu gibi savaş çığırtkanlığı, Ukrayna, Rusya örneğinde olduğu gibi barış elçiliği, açık denizde gaz ve petrol keşfi, yerli otomobille sanayi ve teknolojide çığır açma, uzay çağına öncülük etme, enflasyonu yılbaşında bitirme… İki ters bir düz el örgüsü çıkışlar. Ne ararsanız var. Her deneme ardından araştırmalar yapılıyor ve aranan numaraya ulaşılamadığı görülüyor. Şimdilik!  

Geçtiğimiz süreçte bir önerim olmuştu. Toplum deneyimleriyle yorgun, iktidarın yaklaşımıyla bezgin ve değişime hazır. Şu halde her şeye rağmen bir arada yaşamak için kabul ve huzurlu bir ortama duyulan özlem somutken daha cesaretli adımlar atarak bir toplumsal mutabakat metni üzerinde çalışılmalı. Dilini kimsenin mahallesinden almayan, tamamen kadim geleneklerden, insancıl duygulardan, kültürel alışverişlerden beslenen bir yaklaşımla buluşmayı, “hellalleşmeyi”, barışmayı, iyileşmeyi sağlayacak somut bir metin ile ortaklaşmayı önemli gördüğümü belirtmiştim. Bu, kutuplaştırılarak yan yana gelemeyen kesimleri daha geniş bir mutabakata çekebilmeyi sağlayabilir. “Zorunlu ittifakın” genişlemesi böylece partiler üstü bir metinle muhalefet partilerinin, STK’ların kabulünü alarak tüm kesimler için ortak taleplerin netleşmesini ve sahipsiz kalmayacağını anlatmak açısından önemli olur. Somut ihtiyaçlar yanında kimlik, duruş, temsil, aidiyet duygusunu da içeren duygusal taleplerle de şekillendirerek insanları birbirine yaklaştırmak ve en önemlisi başkalarının acılarını travmalarını kavrayarak ön yargıları giderecek bir başlangıç adımı sunulabilir.

Beklenen adımlar

Kısaca, güçlendirilmiş parlamenter sistemin kuruluşu aşamasında koruyucu ve iyileştirici anayasa maddeleri tanımlanması umudun ötesine geçen bir gerçeklik olacaktır demiştik. 28 Şubat’ta 6’lı masanın ortak mutabakat metni sonrasında sizlerle paylaştığım görüşlerdi bunlar. 28 Kasım’da da “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Anayasa Değişikliği Önerisi” kamuoyuyla paylaşıldı.

Üst üste atılan adımlarla yeni bir anayasal düzene duyulan ihtiyaç anlatılıyor. Mevcut ittifaklar dışında daha geniş bir mutabakatı sağlayabilecek çağdaş bir gelecek ve güvence öneren, yaraları saracak adımları somutlamak önemli. Hali hazırda az önce tarif ettiğimiz merkez sağın birlikteliği ile şekillenen ittifakın dışında kalan kesimlerin asgari müşterekte parlamenter sistem, hukuk güvencesi, laik ve demokratik bir düzen beklentisini sağlama konusunda güvenini sağlamak elzem. Millet ittifakı içerisinde yer alan partilerin iktidarda oldukları dönemde geçmiş eylemleriyle bıraktığı acı tat kolay unutulacak gibi değil. Bunu aşabilmek de Mutabakat Metni ve Anayasa Değişikliği Önerisi’nde yer alan müştereklerin yanında eksik bırakılanları kapsayacak daha geniş kesimlerin içine sinecek özellikle laiklik ve emek, üretim başlıklarında mesajların aktarılması önemli ve gerekli.

Millet ittifakında sonuca etkisi yani temsil oranı minimum olan siyasi partilerin bulunması yıllardır düşmanlaştırılan siyasal tercihlerin bir araya gelebilmesi ve bir arada kalabilmesi açısından psikolojik olarak olumlu etki ve umut yaratıyor. Bunu azımsayamayız şüphesiz. Baskılardan, diktatörlük dayatmasından demokratik yolla kurtulmayı denemek, bir ilki başarmak istiyorsak Gezi direnişinden, adalet yürüyüşünden bu yana bu benzemezlerin ortaklığı ile gelen iyimserliği öne çıkaran, umudu diri tutan, dayanışmayla ayakta kalan bu ruha koşulsuz ihtiyacımız olduğunu görmeliyiz.

Halk artık kavga istemiyor. Kindarların iktidarı sürekli sözde haklarını korudukları dindarları bile yordu. Onlardan koparttı. Yeniden parlamenter sisteme, hukuk düzenine geçilmesi, daha demokratik bir Meclis yapısı kurulması, siyasi partiler yasası ile etkin denetimin sağlanması, hak ve özgürlüklerin korunması, yerel yönetimlerin baskılardan kurtarılması, yolsuzluklara savaş açılması gibi konularda mutabakat sağlanmış olması daha iyi bir gelecek için mevcut olanı değiştirmeye yeter koşul olarak görülüyor belli ki. Bunlar, mevcut AKP iktidarı ve hatta öncesi dönemlerde sağ iktidarların önümüze getirdiği olumsuzlukların, açmazların birçoğunu düzeltmek için iyi ve önemli adımlar tarif ediyor. İlk yüzyılın yüzde yetmişinde iktidarda olan sağ ideolojinin sorgulamadığı, değiştirilmediği ve güçlendirerek çözümsüzlüğü derinleştirdiği sorunların tümünün faturasını Cumhuriyet’e ve kurucu partiye kesmek isteyerek karşı devrime su taşıdığı düşünülürse vaat edilenlerin hayata geçmesiyle bile ülkenin önünün ne denli açılacağı hesap edilebilir. Şüphesiz AKP’nin yarattığı hasar seçim kazanmakla sihirli değnek değmişçesine kolayca silinemez. Alınacak yol uzun. Bu uzun yolu da açıklanan metinlerde yer almayan çok önemli unsurlar sağlanmadan yürümek mümkün olmayacak.

Onarım süreci

Laikliğin güvence altına alınması, Diyanet işlerine ayırılan orantısız bütçenin yeniden düzenlenmesi, diyanetin en azından tüm inançlara saygılı ve eşit mesafede duran, tüm inançların özgürlüğüne güvence sağlayan, yetkileri tarifli ve denetlenen bir yapı olarak tanımlanması önemli ve öncelikli adımlar arasında olmalı.

6’lı masanın ve dışında kalan ittifakların, partilerin, sivil toplumun beklentileri arasında köprü olan, benzemezleri bir arada tutan ana muhalefet partisinin Cumhuriyetin kurucu partisi olması tesadüf değil. Cumhuriyetimizin olmazsa olmazı, büyük önder Atatürk’ün sorgusuz en önemli ilkesi olan laikliği koruyacak ve ilk yüzyılı tamamladığımız cendereden çıkarak ikinci yüzyılı tanımlayacağımız sürecin önderliği için cesaretle, halkın diliyle konuşulacak.  Halk için sosyal devlet, sosyal adalet, eşitlik ve barış için güvence sağlayacak program ve politikalar seçimin kazanılmasından hemen sonra ivedilikle eyleme dönüşmesi gereken adımlar olacak.

Mutabakat metinlerinin paylaşılmasının ardından siyasi partiler ikinci yüzyılın yönetim anlayışı için arayış toplantıları, uygulamayı planladıkları proje ve programlar ile ilgili adımları paylaşmaya başladılar. 3 Aralık günü CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun çağrısıyla CHP vizyon belgesi kamuoyuyla paylaşıldı. CHP’nin iktidarında “sefalet” ve “başarısızlık” yaşanacağı, CHP iktidara geldiğinde “dinin yasaklanacağı”, “camilerin ahır yapılacağı” gibi dayanaksız ve manipülatif algı oyunları uzun yıllardır farklı dönemlerde farklı şekillerde gündeme taşınıyor. Özellikle seçim öncesi sermayenin yönetilmesi konusunda ekonomik alanda uzmanlarla, bilimin ışığında çalışmalar yürütülmesi ve bunun da paylaşılması anlamlı. Sunumların içeriğinin mevcut sistemin çok dışına çıkmadığı, yeterince kamucu olup olmadığı, emekten yana önemli unsurlar içerip içermediği, üzerinde tartışılması olağan ve gerekli konulardır. Özellikle iklim krizi, gıda güvenliği gibi çok önemli ama doğrudan ekonomi ile bağı yokmuş gibi görünen konuların ele alınışı, çözüm önerileri üzerinde önemle durulmalı. İyi yönler konuşulmalı, eksikler için mutlaka söz söylenmelidir. Bu, elbette ekonominin ve uzmanların konusu.

Vizyon sorununa temelsiz eleştiriler

Ben kendi bakış açımla her zaman mevcut dünya düzeni içinde değişim için bizim ülkemizin koşullarıyla yapılabileceklerin zorluğunun bilincinde olarak halkın gözünden, halkçı bir modele ihtiyacımız olduğunu savunuyorum. Emek ve üretim odağından sosyal hakları olabildiğince koruyan, destekleyen içeriklere ihtiyaç olduğunu söylüyorum. Ancak amacı, ortak metinlerin ve ardından CHP vizyonuna ilişkin sunumların içeriğine yönelik tartışmalardan çok yıpratmaya dönük olan açıklamalar seçime giden süreçte yaşanacakların ve iktidarın tedirginliğinin de göstergesi niteliğinde. İktidar cenahından gelen “vizyon belgesi dış güçler tarafından hazırlandı” ve benzeri söylemler ya da bilimin değil de bilim adamının etnik kökeninin tartışıldığı ırkçı çıkışlar şaşırtıcı değil.

İktidar yanlısı sözcülerin “IMF güdümlü ekonomi”, “sermayeye hizmet eden vizyon” gibi eleştirilerine toplumun bilinç ve hafızasında soru işareti oluşturacak bir karşılık beklemek bu açıklamaları gülünç bulmaktan daha gülünç olacaktır. Şaşırtıcı olmasa da düşündürücü olan, özellikle kendisini muhalif tarafta tanımlayan ve bir süredir muhalif olduğu iktidara değil de iktidarın karşısında doğru/yanlış, etkili/etkisiz tutum alan muhalefeti eleştirmeyi tercih eden takipçisi fazla gazeteciler, yazarların söyledikleri. Değişim için gerekli adımların önüne sistemin kullanışlı aydınlarının, işbirlikçi kalemlerin koyulması da iktidarın bilinen yöntemlerinden. Yaşadığımız, yaşayacağımız süreç bize bir kez daha tarihsel bir “aydınlanma” yaşatacak gibi görünüyor.

Bu çıkışlar içinde; kendini solda ve sosyalizm elçisi olarak tanımlayan, tahammülsüzlükle övünen, üstten kibirli dil ile ütopya tarif eden olduğu kadar Cumhuriyet Halk Partisi’nin daha sola yatkın her adımından rahatsızlık duyan, kendisini CHP’nin sahibi zanneden demokrasi faşistlerine uzanan geniş bir koro hep bir ağızdan hizmette kusur etmiyor. Oysa sol eleştiri, yıkım değil değişim getirmek içindir, daha iyiyi arar. İlkeli, ahlaklı ve tutarlı duruş ister. Dün kendisini tutsak edene örtülü fayda sağlayandan açık seçik saf değiştirene kadar geniş bir başka ittifak oluşturuluyor ve bunlar arasında kimine katıldığımız, haklı bulduğumuz eleştirilerin “kindarlığı” da gözden kaçabiliyor.

Biri, bu kadar önemli gündemde bu toplantının ve hatta ülkenin genel karanlık gündeminin en korkunç başlıklarının önüne Selvi Kılıçdaroğlu’nun gözlerinin kapalı fotoğrafını servis ederek görev yapıyor. İsmailağa cemaatine mensup bir adamın 6 yaşında kıza tecavüzü ve nikahı iktidarın ideolojisine zarar veriyor diye yandaş yazar “gündem yapanların siciline bakınca” ortada ses kayıtları, doktor raporları, hukuki tespitler varken mağdurun kardeşlerinin beyanına güvenmeyi tercih ediyor. Anne ve babanın muayeneye, bile isteye mağdurun yerine başkasını götürdüğünü falan umursamıyor. Tek derdi cemaati ve dolayısıyla iktidarı mağdur göstermek. Bu hikayeden de din düşmanlığı öyküsü tasarlamak. İttifak partisi ortaklarından biri “aile ve toplum rahatsız olduğu için” istismarın gündemde tutulmasına itiraz ediyor. Oysa aile zaten suçlu ve zaten toplum rahatsız olmazsa bu düzen korunur. Konudan saptığım düşünülmesin işte tam da bu nedenle ortak mutabakat metninde de anayasa taslağında da laiklik açıkça tanımlanmalı ve yer almalıdır.

Bir başkası keskin zekasına ve pek komik olduğunu düşündüğü mizah yeteneğine sığınıyor ve vizyon toplantısının ardından aklınca alay ediyor. “Resmen bilim ziyafeti vardı. Oh be! Ne kadar da özlemişiz bilimi. Üstüme bilim atın biraz. Bilim. Bilim. Bilim. Oh çok iyi geldi” sözleriyle bir anda ortaya Kılıçdaroğlu’nu ve CHP’yi hedef almak dışında hiçbir amaç koymayan bir yazı kaleme alıyor. Cumhuriyetin en öncü kurumlarından TÜBİTAK’ta papaz eriğini imam eriğine dönüştüren projeden daha çok etkileniyor olmalı ki, sıfırkarbon emisyonundan bahsedilmesinden de rahatsız olmuş. Yandaş diye tanımlamıyor kendisini. O gelmiş geçmiş en büyük vicdan terazisi bu ülkenin. Yeri gelince iktidarı da eleştirir. Şiş de yanar kebap da onun yazılarında. Yine öyle olmuş. Haksızlığı eleştiriyor, “varsa toplantıyla ilgili dişe dokunur bir eleştirin, onu söylersin. Bir Hanımefendi’nin bir anlık fotoğraf karesiyle olmaz bu işler” sözleriyle hem bu tarafı savunuyor hem toplantıyla ilgili “dişe dokunur” görüşlerini açıklama fırsatı buluyor. Bir diğeri cemaatlere hoşgörüyü dini inanca saygı diye sunarak başladığı kişisel dönüşüm yolculuğunu “CHP’nin kurucu değerlerine geri dönmesi gerektiğini” söyleyerek, “Amerikancı sosyal bilimlere itaatkar kalarak kurtuluş mümkün değildir” diyerek taçlandırıyor. Kurucu değerlerin laiklik şartını unutmuş o da.

Uzatmaya gerek yok. Her şey çok açık aslında. En doğrunun bizim doğrumuz olmadığını anlamak, bizim doğrumuza uymayanı aforoz etmek ya da top yekun reddetmekle mevcut karanlıktan kurtulmanın mümkün olmadığını görmek, ilkelerimizle kendi dilimizle en özlediğimizi kurabilmek için emek vermek, hayal ettiğimiz özgür ve eşit toplum için en önce demokrasiyi yeniden kazanmak ve Cumhuriyeti korumak için gerekenleri yapmak zorunda olduğumuzu da unutmamak gerek.

Laiklik olmazsa olmazımızdır. İyi bulduğumuz projeleri benimseyerek daha iyiye gitmesini sağlamak, beğenmediğimiz projelerin yanlışlarına işaret ederek doğrusu için eleştirmek, yüksek ses çıkartmak ve kararlı takip ile sonuç almak için çalışmak bugün için en doğru yol. En iyi niyetli olduğunu düşündüğümüz durumda bile yermiş olmak için karalamak sadece en uzağımızda en istemediğimize fayda sağlıyor. Uzlaşmacı olmak değil, takipçi olmak, emek vererek savaşçı olmak gerekiyor. İktidar yolunda olma rehaveti ise en az bu yergi makineleri kadar tehlikeli. Halkın dertlerini gören, çözüm önerileri ile yanında olmaya gayret eden ve kararlılıkla çalışan kazanacak. Anahtar sağduyu.