CHP ve MHP, Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’nu bu ay yapılacak olan ve halkımızın oyuyla belirlenecek olması nedeniyle bir “ilk” niteliğine de sahip bulunan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortak aday olarak Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’nu gösterdiler.
Siyaset tarihimizde bir ilk olan büyük uzlaşma
“Büyük uzlaşma” adı altında gerçekleşen bu amaç ve hedef birliği, siyasal yaşantımızın ilklerinden biri olarak tarihe de geçmiş oldu. CHP ve MHP’nin yanısıra DSP, BTP, DP, daha sonra BBP ve bunu izleyen günlerde de başka partiler bu uzlaşmaya katıldı. TSİP ve DHP de bir açıklama yaparak Cumhurbaşkanlığı seçiminde İhsanoğlu’nu destekleyeceklerini açıkladı.
Başbakan ve aynı zamanda AKP’nin cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan tarafından bu siyasal birliktelik, “Cumhurbaşkanlığı seçimleri için şer ittifakı kurdular” şeklinde yorumlandı. Oysa Özgür Suriye Ordusu, Suriye’nin Dostları toplantısına ev sahipliği yapan Erdoğan’ın yaptığı “hayır ittifakı” mıydı? Demokrasinin işlediği toplumlarda siyasal partiler ortak amaçları için koalisyon kurmalarının yanısıra bir araya gelip ortak aday çıkarma iradesine ve özgürlüğüne de sahiptirler. Unutulmamalıdır ki, AKP’de dört eğilimi birleştirme gayesiyle yola çıkmıştı.
Büyük uzlaşma düşüncesini yaratan neydi diye bakarsak İhsanoğlu’nun adaylığında basına ve kamuoyuna açıklanan bildirinin satır aralarında bunun nedenlerini görebiliyoruz. Türkiye son yıllarda ciddi bir kamplaşmaya, ayrılığa ve bölünmeye doğru gitti. Hükümetin, toplumun yarısını kucaklayıp diğer yarısını anlamayan, dinlemeyen, hor gören, dışlayan ve yaşam şekline karışan, tehdit eden tutumu ciddi bir kaygıya yol açmıştı. Beş lider bildiride “Farklılıklarımızla bir arada yaşama kültürüne oldukça ihtiyacımız var. Adaleti tesis ederek insanlarımızın müreffeh yaşamasını sağlamak en büyük amacımızdır. Parlamenter demokrasiyi güçlendirmeyi, kuvvetler ayrılığını geliştirmeyi, bireysel hak ve özgürlükleri genişletmeyi, hukuk normlarını temel almayı, nefret, şiddet dili ve kutuplaştırma yerine sevgi ve barışı hakim kılmayı hedefliyoruz” diyorlardı.
İhsanoğlu’nun kamplaştıran değil uzlaştıran, ötekileştiren değil birleştiren, sadece bir kesimi değil herkesi temsil eden tarafsız bir cumhurbaşkanı olacağına güvenlerinin tam olduğunu ifade ediyorlardı. Beş siyasal parti de toplumsal uzlaşı için Prof. İhsanoğlu’nun adaylığı için bir araya geldiklerine işaret ediyorlardı.
AKP dönemi Türk dış politikası
AKP Hükümeti döneminde, Cumhuriyet dönemi dış politikasından farklı bir tavır sergilendi. Türkiye’nin dış politikası da iç politikadaki uygulamalara benzer şekilde hızla barış dilinden uzaklaşan, kavgacı, ayrıştırıcı bir politikaya yönelme yaşadı. Atatürk’ün “Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesinden, gerçekçi, barışçı ve çok yönlü politikadan hızla uzaklaşıldı. Ortadoğu’daki ülkelerin, Irak’ın, Suriye’nin toprak bütünlüğü Türkiye’nin çıkarları ve bölgenin istikrarı ve barış ortamının tesisi için büyük önem arz ederken bundan uzak uygulamalara gidildi.
Türkiye; barış ilkesinden uzak, komşularıyla kavgalı, diğer devletlerin iç işlerine müdahale eden bir ülke konumuna düşürüldü. Dışişleri Bakanı Prof. Ahmet Davutoğlu, dış politikada bölgedeki ilişkilerini yeni Osmanlıcılık fikriyle şekillendirmeye çalıştı. Davutoğlu’nun, mimarlığını yaptığı bu akım dış politikada karşılığını ne yazık ki bulamadı. Davutoğlu’nun tezleri uygulamada birer birer çürürken Türkiye dış dünyada tarafsız, bağımsız ve saygın ülke imajından hızla uzaklaşmaya başladı. Sünni blok içinde Suudi Arabistan, Katar ile birlikte Suriye’ye karşı ABD’nin yanında ittifaka girişen ve mezhepsel ayrışmalardan uzak durması gerekirken Sünni blok üzerinden hareket eden Türkiye komşularıyla kavgalı, güvenilmez bir ülke durumuna düştü. Türkiye’nin yaşadığı yalnızlık ve art arda gelen dış politik başarısızlık Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından “değerli yalnızlık” şeklinde tanımlandı.
Yabancı basın, Suriye ve Irak’ın geldiği iç savaş tablosundan Türkiye’yi sorumlu tutmaktadır. Konsolosluk görevlilerimiz halen esaret altındadır. Başbakan’ın bu konu ile ilgili tavrı ise, basına yasak ve sansür getirmek olmuştur. Ortadoğu’nun siyasi haritası yeniden çizilirken Türkiye, Ortadoğu ve bölge barışından yana bir tavır almalıydı. Mezhepçilik ve ayrımcılık iç siyaset yanında dış siyasetimizde de komşularla ilişkimizde belirleyici olmamalıydı. Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana bir tutum sergilenmeliydi. Etnik ve mezhepsel ayırım yapılarak milletin Cumhurbaşkanı seçilemezsiniz. Sadece %50’nin Cumhurbaşkanı olunmaz; tıpkı %50’nin Başbakanı olunmayacağı gibi.
Cumhurbaşkanı’nın gruplar üstü niteliği
Dış politikada bu sıcak gelişmeler yaşanırken, yedi siyasal parti de mezheplerin çatıştığı Ortadoğu coğrafyasında Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun tüm inanç gruplarına ve kimliklerine eşit ve tarafsız davranacağı konusunda hemfikir olduklarını kaydettiler. Açıklamalarında İhsanoğlu’nun ülkemizin dünyadaki itibarını yeniden yükselteceğine inandıklarını ifade ettiler. Büyük uzlaşmanın tarafı olan siyasal partiler, ülkede yaşanan kutuplaşmadan duydukları rahatsızlığı dile getirmenin yanı sıra İhsanoğlu’nun kendisine verilen yetkiler çerçevesinde yeni çözümler üretecek, kamplaştıran değil uzlaştıran, ötekileştiren değil birleştiren sadece bir kesimi değil herkesi temsil eden tarafsız bir cumhurbaşkanı olacağına güvenlerinin tam olduğunu kaydettiler.
İhsanoğlu’na destek veren siyasal partiler Cumhuriyetin temel değerleri üzerinde uzlaşıya vardılar. Uzlaşmanın tarafı olan bu siyasal partiler özgürlükçü laiklik ilkesi ve kadın-erkek eşitliği noktasında İhsanoğlu’nun çizgisi etrafında bir araya geldiler. Cumhurbaşkanlığı -anayasada belirtildiği üzere- kurumlar arasında dengeyi, uzlaşmayı sağlayan; tarafsızlığı tartışılmayan; kurumlar ve gruplar üstü olması gerekirken Erdoğan’ın gerek kişiliği gerekse iktidarı dönemindeki uygulamalarıyla bu niteliklerle bağdaşmayacağı gözükmektedir. Gezi olaylarına yaklaşımı, ağzından düşürmediği demokratlık söylemi ile uygulamalarının zıtlığı ülkemiz sınırlarını aşalı çok oldu. Prof. İhsanoğlu uluslararası arenada edindiği saygınlığı ve kişiliğinden yansıyan hoşgörüsü ve devlet adamı kimliğiyle de Gezi’de sokağa dökülen kitleleri iyi analiz etmiş ve onları anlamaktan, dinlemekten yana bir tavır alarak geçtiğimiz günlerde onları desteklediğini de dile getirmişti.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri neden önemli?
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde seçmenlerin Türkiye’nin içinde bulunduğu tabloyu, gidişatı ve koşulları iyi değerlendirmesi gerekiyor. İsmi Cumhurbaşkanlığı seçimi olsa da aslında yaşanan, sistem tartışması olacak. Erdoğan’ın parlamenter sistemi ve güçler ayrılığını ortadan kaldırarak tüm yetkileri tek elden toplamak ve “başkanlık” rejimini getirmek istediğini konuşmalarından ve uygulamalarından da görmekteyiz. ABD tipi bir Başkanlık rejiminde bu sınırsız ve sorgulanmayan güç birliği durumu söz konusu değilken Türk tipi Başkanlık rejiminin nasıl bir model olacağını ve uygulanmasındaki talihsizlikleri görmek çok da zor olmasa gerek. Devletin tepesinde barış olmalıdır ve bu barış, uzlaşma ve hoşgörü diğer birimlere de yayılmalıdır. Türkiye, hedeflediği çağdaş uygarlık düzeyine tüm toplumuyla birlikte ele ele ve durmadan çalışarak ulaşmalıdır.
Zeycan Gül, Araştırmacı Yazar,
zeycangul@hotmail.co.uk