Sosyal Demokrasi Vakfı, geçtiğimiz 19 Mayıs’ta bir gençlik araştırması raporunu yayınladı. Raporun -bu kez grafik eşliğinde verilmeyen- çok çarpıcı sonuçları, Türkiye’de gençlerin gerek önceki nesillere gerekse Batı demokrasilerdeki akranlarına kıyasla içinde bulunduğu en önemli sorunlardan birini açıklıkla ortaya koydu: Türkiye’de gençler ailelerinden daha eğitimli fakat daha yoksul.
Ön lisans, lisans ve lisansüstü eğitim düzeyinden, bölgeler arası ve sosyoekonomik statülere göre dağılımı yapılmış 20-30 yaş arası 1067 genç ile yapılan görüşmelere dayalı yapılan araştırma %95 güven aralığında ve %3 hata payı ile gerçekleştirildi. Yineleyelim ki, bu kez bulgular görsel katkı kullanılmadan salt metin olarak sunuldu.
Temelde eğitimli gençlerin ekonomik durumlarının tespit edilerek beklentilerinin ölçülmesinin amaçlandığı araştırmada, gençlerin parti tercihleri de sorularak seçmen tercihlerinde ölçümü amaçlanan göstergeler ile oy tercihleri arasında bir korelasyon olup olmadığı da incelendi. Örneklemi oluşturmak için gençlerin 2018 milletvekili genel seçimlerinde kullandığı oyların dağılımı dikkate alındı.
Araştırmanın örneklemini oluşturan gençler çok büyük oranda lisans mezunu ve hem annelerinden hem de babalarından daha eğitimli. Gençlerin emek piyasasına katılımları göz önüne alındığında; %53 oranında çalıştıklarını beyan eden gençlerin annelerinin %67 oranında çalışmadığı, babalarının ise büyük oranda ya emekli oldukları ya da çalıştıkları ortaya konulmuştur.
Araştırmanın ortaya döktüğü gerçekler
Gelir durumu söz konusu olduğunda ise gençlerin %22’si düzenli gelire sahip olmadığını ifade ederken, düzenli geliri olduğunu ifade edenler büyük ölçüde 2000-5000 TL skalasında yoğunlaşmaktadır. Gençlerin annelerinin yarısından fazlasının düzenli geliri olmadığı; babalarının gelirinin ise 2000-4000 TL arasında yoğunlaştığı gözlenmiştir. Araştırmaya göre, eğitim durumu annesinden yüksek olanlar büyük oranda annesinden daha yüksek gelire sahip olsa da babalarıyla kıyaslandığında bu dağılım trajik biçimde değişmektedir. Buna göre; babalarından daha eğitimli gençlerin %44’ü daha az gelire sahipken %15’inin babalarıyla aynı gelire sahip oldukları gözlemlenmiştir. Eğitim durumu her iki ebeveyninden yüksek gençlerin anne ve babasının toplam gelirinden daha az geliri olanlar %53,8 iken, ebeveynlerinin en az birinden daha eğitimli gençlerin %53,9’u toplam hane gelirinden daha düşük gelire sahip olduğu araştırmada saptanan en önemli bulgulardan biri olmuştur.
Araştırmanın en ilginç ve belki de çok şey anlatan bulgularından biri, ailelerinden ekonomik bağımsızlıklarını kazanıp kazanmadıkları sorulan gençlerin %48’inin hayır cevabını vermiş olmasıdır. Dahası, ekonomik bağımsızlığını kazandığını söyleyen gençlerin %56’sı Cumhur İttifakı seçmeni; kazanmadığını söyleyen gençlerin % 61,7’sinin ise Millet İttifakı seçmeni olduğu saptanmıştır.
Ailesinin daha iyi maddi imkanı olsa daha iyi eğitim alacağını düşünen gençler %65 iken gençlerin arkadaşları içerisinde daha az yetenekli olduklarını düşündükleri, fakat „maddi durumlarının daha iyi olması gerekçesiyle daha iyi eğitim alanlar var“ diyenler %63,8 oranında olmuştur. Her iki önermeye de millet ittifakı seçmeninin daha yüksek oranda katıldıkları, özellikle belirtilmesi gereken noktalardan biridir.
Araştırmaya katılan gençlerin %57’si ailesinin kendi yaşındayken kazandığından daha az maddi gelire sahip olduğunu söylerken bu oran, Cumhur İttifakı seçmeni için %49,7 iken millet ittifakı seçmeni için %68,4 düzeyindedir.
Gençlerin maddi durumlarına ilişkin gelecek beklentisinin ölçülmesi amaçlanarak yöneltilen 5 yıl sonraki gelir gider dengesi beklentisi karşısında gençlerin yalnızca %16’sı gelirlerinin giderlerinden daha yüksek olacağını ifade etmiştir. Bu oran Cumhur İttifakı seçmenlerinde %20,2, Millet İttifakı seçmenlerinde %10,9 olarak saptandı.
Araştırma kapsamında; bir vatandaşın ülkesinde mutlu, huzurlu, güvenli ve konforlu yaşayabilmesinin en temel şartları da gençlere soru olarak yöneltilmiştir. 7 farklı parametre meydana getirecek şekilde gençlerin maddi gelirinin çocuk bakımı, tasarruf yapabilme, ev geçindirebilme, konut alabilme, araba alabilme, tatil yapabilme ve sağlık sigortası yaptırabilme imkanlarına erişimi mercek altına alınmış ve yukarıda sayılanların her biri için gençlerin maddi gelirlerinin ezici oranda yetersiz olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Her bir parametre için maddi gelirinin yeterli olduğunu söyleyenler sadece Cumhur İttifakı seçmenleri olmuştur.
Araştırmanın sonunda ise gençlere borçlu olup olmadıkları sorusu yöneltilmiştir. Gençlerin %75’i borçlu olduğunu söylerken borçların büyük oranda kredi kartı, KYK borçları, ihtiyaç kredileri olmak üzere -daha düşük oranda da- konut ve taşıt kredilerinde yoğunlaştığı görülmüştür.
Peki bu kadar veri bizlere ne anlatıyor?
Toplumumuzun, özellikle Cumhuriyet kurulduktan sonra rejimin üzerine oturduğu toplumsal zeminin başat özelliği şuydu: Vatandaşlar, içine doğdukları toplumsal tabaka veya sınıf ne olursa olsun, eğitim yoluyla dikey hareketlilik sayesinde ailesinin sahip olduğu toplumsal statünün üzerine erişebilme şansı sahiplerdi. Bu noktada, kamusal bir harcama olarak eğitimin devlet eliyle sağlanması ve güçlendirilmesi; gençlerin emek piyasasının ve kişisel arzularının birlikteliği ile ailesinden daha iyi koşullarda yaşayabilme koşullarını temin edebilmesi; geleceğe ilişkin en temel insani gereksinimlerine emeği doğrultusunda kavuşacağı mesleği ile erişebilmesi ve devletin her koşulda fırsat eşitliğini sağlayacak biçimde liyakati dikey hareketliliğin ana parametresi kılması gibi unsurlar rejimin rıza üretebilme kapasitesinin temel koşullarını oluşturuyordu. Bu zemin ortadan kalkmıştır. Elbette AKP döneminden önce de devlet yönetiminin çok parlak bir sınav verdiğini söyleyemeyiz. Ancak araştırmada elde ettiğimiz her bilgi ile üzerimize bir heyula gibi çöken mutsuzluk, umutsuzluk, eşitsizlik, güvensizlik ve güvencesizlik halleri çok büyük ölçüde bu son dönemin eseridir.
Gidişin yönü
Değinilmesi gereken bir diğer önemli nokta ise ailelerin çocuğun eğitimine ve sağlığına yaptığı yatırım olan beşeri sermaye yatırımları. TÜİK 2019 verilerine göre en yoksul %20’lik gelir grubu 100 birim harcamasının 3.15’ini eğitime yapıyor. En zengin %20 ise harcamalarının %64,49’unu eğitime yapıyor. Bu durum, böyle giderse Türkiye’de kuşaklar arası hareketliliğin giderek sınırlanacağı anlamına geliyor. Üstelik, Türkiye’deki kamusal eğitim standardının düşmesi ve eğitimin dinselleşmesi ile nitelikli eğitim için özel okullar bir alternatif olarak beliriyor. Aileler de bunun altından kalkabilmek için çocuk sayısını azaltıyor ve eğitim harcamaları kamu harcamalarından çıkıp hane halkı harcamalarını artırıyor.
Tüm söylenenlerden ve verilerden hareketle, sosyal demokrat iktidarın önündeki en önemli ödevlerden biri kendiliğinden beliriyor: Toplumda sosyal hareketliliğin artırılabilmesi için fırsat eşitliğini artırıp gelir eşitsizliğini giderecek politika setlerini hazırlamak ve uygulamaya koymak. Söz konusu politika setlerinin öncelikle 21. yüzyıl için sosyal demokrasiye dayanan katılımcı bir kalkınma programı çerçevesinde düşünülerek kamusal eğitim politikalarının yaygınlaştırılması ve niteliğinin artırılması; yeni nesil teknolojik gelişmelerin ortaya çıkması ile birlikte emek piyasasındaki radikal değişimleri karşılayabilecek uluslararası rekabet koşullarına da hazır nitelikte eğitim almış genç kuşakların yetiştirilmesi; ne eğitimde ne de istihdamda olan gençlerin oranlarının düşürülmesi; kapsayıcı bir istihdam politikasının ortaya konulması amaçlarıyla şekillendirilmesi gerekiyor. Daha da önemlisi, atılması gereken adımların içinde filizlenebileceği ve görünür hale gelmeye başlayan toplumsal kastı ortadan kaldıracak bütüncül bir demokrasinin, eşitsizliklerin nereden başlayıp nereye doğru gittiğini görerek önlem alabilen bir umut ikliminin liyakatle inşası en büyük önceliğimiz olmalı. Aksi halde nesiller arası uçurum büyümesinin yanında adaletsizlik hissi ile birlikte insanın en önemli motivasyonu olan umudunu da kaybetmesinin kıyısındayız.
*Yusuf Can GÖKMEN
İzmir Kent Konseyi Genel Sekreteri
yusufcangokmen@gmail.com