1950’lere kadar CHP’nin sosyal demokrasiye yöneldiğini ya da sosyal demokrasinin CHP üzerinde etkili olduğunu iddia etmek mümkün değil. Ancak 1950’lerde DP popülizminin olağanüstü başarısı, CHP’yi tek parti devrinden kalma halkçılık anlayışını reforme etmeye yöneltti. 1950’lerde üst üste üç seçim yenilgisiyle birlikte CHP, hem toplumu daha iyi tanımak hem de onun ekonomik ve demokratik taleplerine daha yakın ve duyarlı bir politika izlemek yoluna girdi. Bu atılımda üç kritik uğrak vardı.
Kritik dönemeçler
Birincisi, Forum Dergisi çevresinde ve Hürriyet Partisi’nde bulunmuş bir grup aydın ve politikacının HP’nin kapatılmasıyla CHP’ye katılmasıydı. Bu aydınlar içinde özellikle Turan Güneş CHP’nin ilerleyen yıllarda sosyal demokrasiye yönelmesinde kritik bir rol üstlendi. Bu yeni grubun CHP üzerindeki en büyük etkisi, CHP’nin, temel hak ve özgürlüklerin korunması ve kalkınmanın planlamayla mümkün olduğu vurgusunu söyleminin merkezine koyması oldu. Bu yeni söylem, CHP’nin 14. Kurultayı’nda kabul edilen İlk Hedefler Beyannamesi’nde açıklıkla görülüyordu.
Bu alanda ikinci kritik uğrak CHP Araştırma ve Dokümantasyon Bürosu’nun kurulmasıydı. Büro CHP’nin yeni politikasının bütün girdisini sağladı. Ocak 1958’de kurulan büro CHP’nin 1961’e kadar yaşadığı dönüşüme damgasını vurdu. Turhan Feyzioğlu’nun başkanı olduğu büroda Doğan Avcıoğlu, Coşkun Kırca, Bülent Ecevit, Osman Okyar gibi ilerleyen dönemde etkili olacak kişiler çalışıyordu. Büro faaliyette bulunduğu dönemde CHP elitleri için göç, konut açığı, işçi sorunları, tarım meseleleri gibi birçok konuda politika önerileri oluşturdu.
Son önemli gelişme ise CHP Gençlik Kolları’nın kurulması oldu. CHP gençlik kolunun kurucuları arasında Suphi Baykam, Bülent Ecevit, Altan Öymen, Hikmet Çetin gibi ilerleyen dönemde önemli politik figürler olacak kişiler bulunuyordu. Gençlik kolları partinin ihtiyaç duyduğu dinamizmi yarattı. 27 Mayıs öncesinde CHP’nin yaklaşık 300 gençlik kolu birimine kayıtlı 25.000 genç üyesinin bulunduğunu hatırlatalım. Bunların içinde özellikle üniversite öğrencileri partinin radikal ve sol görüşleri benimsemesine yardımcı oldular. Böylelikle 1960 darbesi gerçekleşmeden önce CHP’nin yeni bir doğrultuya girdiğini tespit etmek gerekiyor.
1960’lı yıllar ve “ortanın solu”
1961-65 evresinde CHP İnönü’nün başkanlığında üç hükümet kurdu. Bu hükümetler döneminde partinin yenileşme ve değişme arayışı durakladı. Hükümette bulunulan evrede parti içindeki muhafazakar kanat güç kazandı. 1950’lerde DP popülizmine karşı oluşturulmaya çalışılan CHP’nin yeni popülizmi etkisiz hale geldi ve CHP iktidarda tek parti dönemi halkçılığına geri döndü. CHP’nin 1965 Şubat’ında hükümetten düşmesi parti için yeni bir doğrultu arayışına tekrar hız verdi. Ancak bu evrede yaşanan değişimin ve CHP’nin ortanın soluna gelişinin esas dinamiği CHP içinde değil dışındaydı. Bu dönemde yükselen işçi hareketi ve sol hareketler CHP’yi de doğrudan etkiledi. Yükselen sol ve bunun karşısında sertleşen antikomünist sağ karşısında CHP’nin kendini yeniden konumlandırma gayretinin İnönü tarafından ifadesi “ortanın solu” deyimiyle yapıldı. Ortanın solunun ne olduğu çok da belli değildi. CHP’nin temel önerileri toprak reformunun gerçekleştirilmesi, milli petrol ve Nurculukla mücadeleydi. Ancak bu dönemde birçok CHP’linin öykündüğü Batı Avrupa sosyal demokrasisinin temelini teşkil eden demokratik bir sivil toplumun oluşumu ve sosyal demokrat refah devleti uygulamalarını mümkün kılacak bir sınıfsal uzlaşma arayışı gündemde değildi.
CHP ortanın solu sloganıyla girdiği seçimden -büyük bir hüsranla- o zamana kadar aldığı en düşük oyu alarak ayrıldı. Demirel’in Adalet Partisi’nin geçerli oyların %52,8’ini alarak tek başına iktidar olduğu bu seçimde CHP sadece %28,7 oranında oy alabilmişti. Parti için yenileşme ifadesi olduğu düşünülen ortanın solu artık günah keçisiydi. CHP hızla bu sloganı terk etti ve 1966 Senato seçimlerine kadar hiçbir parti sözcüsü ortanın solu sözünü ağzına almadı. Senato seçimlerinde CHP’nin 1965 milletvekili seçimleriyle aynı sonucu alması bir grup reformist CHP’liyi sorunun ortanın solunda olmadığına ikna etti.
Bülent Ecevit’in liderliğinde örgütlenen bu grup Senato seçimlerinden dört ay sonra gerçekleştirilen CHP 18. Kurultayı’nda çoğunluğu sağladı. Bu grubun başarısıyla kurultayda CHP’nin ortanın solunda bir parti olduğu karar altına alındı ve grubun lideri Ecevit genel sekreter oldu. Ecevit bu konumundan ayrıldığı 1971’e kadar CHP’ye reformist ve ilerici bir yön vermeye çalıştı. Ecevit’e göre Türkiye dört taraftan sol basınçlar altındaydı. Kuzeyden gelen sol basınç Sovyet komünizmiydi. Güneyden gelen sol basınç Arap sosyalizmi ve Baasçılıktı. Doğu’dan gelen sol basınç Maoculuktu. Batıdan gelen sol basınç ise Avrupa sosyal demokrasisiydi. Ecevit bu basınçlar altında Batıdan gelenine sahip çıkılması gerektiğini düşünüyordu. Ecevit’e göre sadece Batıdan gelen sol basınç demokrasiyle bağdaşabilirdi.
Ecevit’in CHP’ye sosyal demokrasi aşısı yapma girişimi kolay olmadı. Önce parti içinde bir grup bu yaklaşıma karşı çıktı ve Ecevit’i CHP’yi sosyalist yapmakla suçladı. İnönü’nün “CHP sosyalist değildir ve olmayacaktır” şeklinde verdiği teminata rağmen mücadele sertleşti. Turhan Feyzioğlu’nun liderliğini yürüttüğü bu grup, 1967’de, CHP’den ayrılarak Güven Partisi’ni kurdu. Ancak Ecevit’in CHP’yi dönüştürme projesinin karşıtları Feyzioğlu grubuyla sınırlı değildi. Esas hesaplaşma için 12 Mart dönemini beklemek gerekecekti. Sonuç olarak 1957-71 evresi CHP için rejimin tek partisinden çok partili hayat içinde yaşamaya çalışılan ve yükselen sol ve antikomünist sağ arasında kendine bir doğrultu tutturmaya arayışında olunan bir dönemdi. CHP için bu dönemde birçok alternatif gündemdeydi ve sosyal demokrasi bunlardan biriydi. Ecevit’in Genel sekreter oluşuyla CHP biraz patırtılı da olsa bu yola girmişti. Ancak kesin sonucu parti içi mücadeleler belirleyecekti.
*Yrd.Doç.Dr. Yunus Emre
İKÜ Öğretim Üyesi
y.emre@iku.edu.tr