20170916_2_25771667_25913481

Yunanistan eski başbakanı Yorgo Papandreu’nun Zülfü Livaneli Kültür Merkezi Açılışında Yaptığı Konuşma Metninin Türkçe’ye Çevirisi

Kalimera, Merhaba

Sevgili dostlar,

Beni Zülfü Livaneli Kültür Merkezi’nin açılışına davet eden Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen’ in yanı sıra kıymetli arkadaşım Şule Bucak’a da en kalbi duygularımla teşekkür etmek istiyorum.

Bugün burada Sosyalist Enternasyonal üyesi partimiz olan CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve değerli arkadaşım Sosyalist Enternasyonal Başkan Yardımcısı Umut Oran (CHP) ile birlikte olmaktan da ayrıca çok mutlu olduğumu belirtmek isterim.

Zülfü Livaneli benim ve Rum halkının kalbinde çok özel bir yere sahiptir. Zülfü Livaneli bir besteci ve yazar olarak büyük takdir görmesinin yanı sıra, sahip çıktığı değerlere bağlı kalarak yaşama cesareti gösterdiği için de ayrıca hayranlık ve saygı uyandırmaktadır. Yetmişli yıllarda Türkiye de yaşanan diktatörlük rejimine karşı savaşıyordu. Hapsedildi, sürgünde yaşadı.

Ben ve bir grup Yunan demokratı cunta süresince aynı deneyimi tecrübe ettik. Ailemle birlikte hayatımızın önemli bir parçası olan, bize sığınma hakkı, özgürlük ve güven sağlayan İsveç’te bir dönem sürgünde yaşadık. Yaşadığımız bu deneyim ülkemizin geleceği için yaratıcı ve umut verici olmamızı sağladı.

Benim ve eminim ki Zülfü’nün de yaşadığı bu deneyimin bize farklı bir yolun var olduğuna dair güven verdiğini hatırlıyorum. Demokratik, barışçıl ve sosyal açıdan adil olan bir toplumda yaşama hayallerimiz, sadece bir yanılsama değil, gerçekleşmesi kati olan bir olasılıktır. Bugün mültecilerle çalışırken hatırlamamız gereken budur. Onlara yardım edilmelidir. Şu anda ülkelerimizde misafir ettiğimiz mültecilerin bir gün anavatanlarında daha iyi bir toplumun mimarları ve şairleri olabileceklerinden emin olabilirsiniz.

En önemlisi Zülfü Livaneli barış için, Rum ve Türk halkı arasındaki dostluk ve işbirliği için mücadele edenler arasında bir öncü oldu. Yunan müziğinin yükselen sembolleriyle ve en önemlisi de Mikis Theodorakis ve Maria Farantouri’yle yakından çalıştı.

Livaneli ve Theodorakis, düşmanlık ve önyargının hâkim olduğu bir zamanda, ülkelerimiz arasındaki karşılıklı anlayışın ve dostluğun yolunu açtı. Merhum İsmail Cem Zülfü’ye Livaneli ve Theodorakis’in, benim ve kendisinin daha sonra üzerinde birlikte üzerinde yürüyebildiğimiz zemini oluşturduklarını söylemiştir ve bu kesinlikle doğrudur. Yunanistan’ın Dışişleri Bakanı olduğumda, dönemin Dışişleri Bakanı İsmail Cem ile kurduğumuz çok yakın dostluğun başlıca sebebi, farklılıklara rağmen istikrarlı bir Yunan-Türk yakınlaşması kurmak için birlikte çalışmaya ikimizin de hayatlarımızı adamasıydı.

Bu minvalde çaba sarf etmeye başladığımızda, tabuları ve kalıpları yıkmalıyız ve geçmişin yaraları üzerine tuz basmamaya dikkat etmeliyiz. Biz geçmişte bu şekilde iki ülke arasındaki yeni ilişkiler dönemini başlatmayı başardık. Engellere rağmen bugün yeni bir çağ sürüyor.

Ancak bu yeni ilişki iki ülke halkı nezdinde de benimsenmediği takdirde mümkün olamazdı. Yunanlar ve Türkler.

Ve Zülfü Livaneli halklarımızın bir araya getirilmesi hususunda müziği ve şiiriyle çok etkili olmuştur. Günümüz dünyasına ışık tutan en önemli gösterge şudur ki, kıymetli arkadaşım Zülfü ile birlikte biz hayallerin gerçekleşebileceğini gösterdik.

Daha huzurlu, daha insancıl bir gelecek kurma hayali gerçek kılınabilir. Ancak bu hayallerin destekçilerine, cesur savunucularına ihtiyacı var. Ve daha iyiyi gerçekleştirmek için değişim savunucularına…

Ve işte bu nedenle, Zülfü Livaneli adı küresel ilerici hareket için çok önemli bir simgesel öneme ve güce sahiptir. Adalet, özgürlük ve dayanışmanın ilerici dünyasına inanan hepimiz için…

Siz Zülfü, faaliyetleriniz ve müzikten yazına birçok alanda sunduğunuz sanatsal katkılarınızla, değerlerin yaşatılması için verilen entelektüel mücadeleyi temsil ediyorsunuz.

Bizim de değerlerimiz olan değerlerin…

Demokrasi, insan hakları, konuşma özgürlüğü, kapsayıcılık, dayanışma, karşılıklı konuşma.

Bugün bunlar neden bu kadar önemli?

Bugün küreselleşen bir dünyada meydan okumaya davet ediliyoruz.

Bir yandan yeni fırsatlar yaratılıyor.

Yeni imkânlar.

İnsanlığın daha önce hiç karşılaşmadığı yeni ufuklar.

Teknolojinin neler yapabileceğine bir bakın!

Ne kadar büyük zenginlikler üretildiğini görün!

Kolaylıkla pek çok bilimsel veri ve bilgiye erişiyoruz!

Fakat bu yeni güçler yeni ikilemler de yarattı:

Bugün küreselleşen dünyada eşi benzeri görülmemiş bir zenginlik var olsa da, yalnızca en zengin 8 ailenin tüm gezegendeki nüfusun toplam zenginliğinin % 50’sinden fazlasına sahip olduğu derin bir eşitsizlikte hüküm sürmektedir.

Hızla elde edilen teknolojik başarılar otomasyona ve robotlara karşı işini kaybeden birçok kişiyi marjinalize etti, keza büyük endüstriyel büyümeden kaynaklanan iklim değişikliğinden etkilen kimseleri ve nükleer felaketlerden kaynaklanan yeni korkularla, kendilerini tehdit altında hissedenleri de… Dünyadaki yeni göç dalgalarını tetikleyecek gelişmeler vuku buldu.

Toplumlarımız için bu değişiklikler toplumun içine işleyen derin bir güvensizlik yaratıyor.

Pek çok kişiyi kendini yabancılaşmış hissettiren, korku duymalarına neden olan düzensiz bir küreselleşmenin yıkıcı etkisini idrak edemezsek, bu olgular etkili bir şekilde ele alınmayacaktır.

Siyaset liderleri, sanat dünyası ve toplum olarak,

Buna nasıl ses vereceğiz?

Peki! İki yol var:

Birincisi korku tohumları ekmek.

Bölünmüş toplum üzerinde serpilmek.

Politik, etnik, dini gerekçelerle diğer insanları şeytanlaştırmak.

Farklılıkları bir tehdit olarak görmek ve nefreti körüklemek.

Başka bir yol daha var:

İlişkileri işbirliği üzerine temellendirmek.

İnsanlara yetki vermek! Dayanışma göstermek.

Dayanışma içinde çalışmazsak, Yunanistan’ın yakın dönemde yüz yüze geldiği gibi, mali krizlerle başa çıkamayız. Birlikte çalışmazsak, küresel ısınmayı durduramayız. Sınırların ötesinde çalışmazsak mültecilere yardım edemeyiz. Zenginliğin ve küresel finansmanın yoğunlaşmasını regüle edip, bunu birlikte yapmazsak, küresel ekonomiyi insancıllaştıramayız.

Bu durum, Avrupa ile Türkiye arasındaki işbirliği kapılarını korumamız gerektiğine olan inancımın nedenlerinden biridir. Türk halkının Avrupa geleceği için kapıları açık tutun. Bugün Türkiye’de yaşanılan pek çok şey bize farklı gelebilir ve hatta eleştiriye fazlasıyla açık olabilir.

Ancak kapıları kapatmak bunu değiştirmeyecek, Türk halkını cezalandıracaktır. Bu tutum bir kez daha duvarların ve dışlamanın sorunları çözebileceğini düşünenler tarafından sömürülecek, Türkiye ve Türk halkının AB’YE yönelik olumsuz bakışını perçinleyecektir. Aynı zamanda, Türk halkının zihninde Avrupa’nın ve değerlerinin olumsuz bir biçimde kodlanması hususunda da kullanılacak, Avrupa’nın dini sebeplerden dolayı Türkiye’yi istemediği söylenegelecektir. Kapıların açık bırakılması ve diyalogun devam etmesi gerekmektedir.

Ben Avrupalı bir Türkiye’nin savunucusu olmaya devam edeceğim.

Bugün siyasetin daha karanlık tarafıyla mücadele etmeliyiz.

Aşırılık, yabancı düşmanlığı ve ırkçılığın yükselişini gördük.

Bu kimsenin sorgulayamayacağını düşündüğümüz demokratik başarılara meydan okuyor.

İşbirliği ve dayanışma yerine, çılgınlığı ve örülen duvarları kendine temel oluşturan, ötekini basmakalıplaştıran, günah keçisi haline getiren politikaların girdiği çıkmazı gözlemliyoruz. “Öteki” birleşmeden ziyade farklılıklardan yararlanmaya ve faydalanmaya çalışan bir diğer insandan daha fazla değildir.

Nefret söylemlerinin, korku politikasının, bölünme siyasetinin hedefi haline gelen pek çok kişiyi gördük.  Bunlar sadece daha geniş bir biçimde bölgemizde daha fazla şiddete, terör eylemlerine ve savaşa yol açar ve büyük nüfus hareketlerine, mültecilerin anavatanlarından yığınlar olarak ayrılmasına sebebiyet verir.

Dolayısıyla şimdi her zamankinden daha çok birbirimize ulaşmamız, birbirimizi anlamamız ve dayanışma ruhuyla iletişim kurmamız gerekmektedir. Ve bu, hepimizin paylaşabileceği temel değerleri kabul etmek demektir. Paylaşılan toplumlar ve paylaşılan gelecekler paylaşılan değerlere ihtiyaç duyar.

Livaneli’nin yaptığı iş bu nedenle bu kadar büyük öneme sahiptir.

Nefret konuşmaları daha çok nefret, öfke ve korku yaratır.

Livaneli’nin konuşmasına ve onun birleştirici diline her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Livaneli’nin müziği, yoksul, dışlanmış ve ezilen kimselerle, ister bir kadın, ister bir mülteci, isterse farklı bir kültürden veya dinden kimseler olsunlar, bir duygudaşlık bağı kuruyor.

Ben ilerici ve sosyalist olmayı seçtim çünkü halkın dahli ve vatandaşların katılımı sağlanmaksızın dünyayı ve toplumlarımızı ileriye taşıyamayacağımız düşüncesindeyim.

Fakat daha ileriyi gündemine almayan günlük politikanın ötesinde, daha adil bir dünya için irade ortaya koyacak, duygularımızı harekete geçirecek, kalplerimize ilham verecek ve mücadelemize katkıda bulunacak açık fikirli entelektüellere ihtiyacımız var.

Bizler, siyasi dünyada her vatandaşın haklarına, eşitliğine ve katılımına saygı duyulacağına olan güveni geri kazanmalıyız. Aydınlar ve sanatçılar, değişimi mümkün kılan tutku dalgalarını harekete geçiren kolektif ruhun akorlarına dokunabilirler.

Genç kuşağın katkısını da sağlıyorsak bu konuda şanslıyız demektir.

Bu nedenle şu iki şey önemlidir:

Kültüre yatırım yapmak ve topluma doğru rol modellerini tanıtmak.

Çankaya Belediye Başkanı, bu girişimiyle bize ilerlememiz gereken yönü gösteriyor.

Teşekkür ederim Alper.

Bu kültür merkezi, her açıdan canlı bir yaratıcılık ve bağlayıcılık hücresi olma imkânınayla donatılmış.

Ve Zülfü Livaneli, bir besteci, bir yazar, tutkulu bir düşünür, eleştirel bir zihin, bir eylem adamı, prensip sahibi bir kimse ve anlaşmazlık çıkaran tweetler atılan alternatif gerçeklik dünyasına bir panzehir olarak, ihtiyaç duyduğumuz önemli bir rol modelidir.

Çabalarınızda size başarılar diliyorum!

Sizin için bir ileti…

*Çeviren: İsmail CANBAZ
Çankaya Belediyesi Dış İlişkiler Müdürlüğü