Demokrasi ittifakının amacı sivil anayasa yoluyla güçlendirilmiş demokrasiyi inşa etmek olmalıdır
Ülkemizde yıllardır sağlıklı bir siyasi tartışma yürütülemiyor. Önümüzde seçimsiz bir dönem var. Uzun süredir ertelediğimiz siyasi tartışmalara geri dönmenin tam zamanıdır. Muhalefet güçlü bir enerji ve direnç üretmeyi başarıyor. Artık bu enerjinin bir gelecek vizyonuyla taçlandırılması gerekiyor.
Dünyada otoriter rejimlerden nasıl çıkıldığını inceleyen literatür, iki önemli unsuru öne çıkarıyor: Otoriter rejim blokunda çözülme ve muhalefetin asgari ortak paydalar etrafında yan yana gelmeyi başarması.
AKP, MHP ve BBP’den oluşan Cumhur İttifakı’nın 1 Kasım 2015’teki toplam oyu yüzde 62’ydi. İYİ Parti’nin siyasi hayatımıza katılmasıyla Cumhur İttifakı yüzde 50’lik bir zemine geriledi. Son yerel seçimlerde Demokrasi İttifakının yerel iktidarı elde etmesinin yarattığı umutla AKP içerisinden iki farklı partileşme süreci başlamış oldu. Davutoğlu ve Babacan’ın parti girişimlerinin otoriter bloku daha da zayıflatması ihtimali yüksektir.
Otoriter blokları bir arada tutan sadece ideolojik gerekçeler ve abartılmış korkular değildir. Bu tür rejimler kendi seçkinleri arasında yarattıkları bir paylaşım ağıyla ayakta kalırlar. Bu paylaşımın adaletsiz ve kayırmacı bir mekanizmaya, kısacası “ahbap çavuş kapitalizmine” dayalı olduğunu söylemeye gerek yok. Kendisi üretken olamayan, aksine emekçilerin ve üretken kesimlerin kaynaklarını gasp ederek yandaşlara dağıtan bir mekanizmadır bu ve deniz bitince kriz beliriverir. Türkiye’de de böyle olması kaçınılmazdı: Mevcut otoriter rejim ülkeyi ekonomik krize soktu ve artık yandaşlarını bir arada tutacak paylaşım kaynaklarından yoksun.
Adı konulmamış “Demokrasi İttifakı”
Muhalefet güçlerine gelince, son dönemde asgari müşterekler etrafında yan yana gelmeyi öğrendikleri söylenebilir. Ortada adı konulmamış bir “Demokrasi İttifakı” olduğunu son yerel seçimler bir kez daha ortaya koydu. Buradaki asıl mesele, Millet İttifakı’nın HDP’yle hareket ediyor görüntüsü vermemek adına düştüğü abartılı temkini aşmaktır. Son yerel seçimlerde toplum bu konuda son derece olumlu işaretler verdi. Siyasetin görevi de bu işaretleri değerlendirerek bir sıçrama yapmayı denemektir.
Nedir bu olumlu işaretler? Cumhur blokunun tüm yaftalama girişimlerine, Kürt sorunu üzerinden muhalefeti bölme çabalarına rağmen, toplum yerel iktidarı Demokrasi İttifakına verdi. Bu seçeneğe oy verenler, siyasetin artık “yüzde 50 artı 1” oyununa göre yeniden şekillendiğinin ve HDP’nin de bu eşik için vazgeçilmez olduğunun gayet farkında.
Artık görev muhalefetteki siyasi aktörlere düşüyor. Başta da adı konulmamış Demokrasi İttifakı’nın amiral gemisi olan CHP’ye. CHP’nin bir kısım seçmeni İYİ Parti seçmenleriyle sosyolojik akrabalığa sahipken, bir kısım seçmeni de HDP seçmenleriyle sosyolojik akrabalığa sahip. Bu aslında bir sorun olarak algılansa da son seçimler bir avantaja da dönüşebileceğini gösterdi: CHP, cesur ve kararlı bir oyun kurucuya dönüşme potansiyeline sahiptir ve önümüzdeki süreçte bu zorlu görevden kaçamaz.
Öyleyse nasıl bir yol izlenmelidir?
Öncelikle Cumhurbaşkanlığı ve Meclis seçimleri daha geniş ve kapsayıcı bir hedefle ilişkilendirilmelidir: Sivil anayasa yaparak güçlendirilmiş demokrasiye kavuşmak. Amaç mevcut sistemde güçlü bir cumhurbaşkanı çıkarmak veya Meclis çoğunluğunu almakla sınırlandırılmamalıdır. Asıl mücadelenin, demokrasi, barış ve refah kavramları üzerine bina edilecek yeni Türkiye için verildiği vurgulanmalıdır. Bu muhalefete pozitif bir vizyon üzerinden ahlaki üstünlük de sağlayacak bir duruştur.
Amacın yeni ve sivil bir anayasa yapmak olarak ortaya konulması, bütün siyasi aktörlerin masada olması zorunluluğunu toplum açısından daha da kabul edilebilir hale getirecektir. Amaç yeni bir anayasaysa hiçbir siyasi aktör süreçten dışlanmamalıdır. Toplum daha önceki anayasa yapım süreçlerinden bu meşru söyleme ve pratiğe açıktır.
Yeni bir toplum sözleşmesi
Seçimlerden önce detaylı anayasa taslaklarını tartışmaya açmak sağlıklı bir yöntem olmayabilir. Bunun yerine muhalefet güçlerinin halihazırda uzlaşabilecekleri konularda bir Toplumsal Mutabakat metni hazırlamak daha uygun olacaktır. Toplumsal Mutabakat metni sadece mevcut siyasi partilerin katılımıyla hazırlanmamalıdır. Bütün Türkiye bölgelere ayrılarak dolaşılmalı, farklı aktörlerin katılımıyla arayış toplantıları düzenlenmelidir. Bu toplantılara Demokrasi İttifakının tüm bileşenlerinin katılmalarına ve kendi bakış açılarını anlatmalarına olanak tanınmalıdır.
Çok büyük ihtimalle farklı siyasi partiler Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda kendi adaylarını göstermeyi tercih edeceklerdir. İkinci tura kalan muhalefet adayının kendisini Toplumsal Mutabakat metninin uygulanmasıyla bağlaması, farklı kesimlerden oy almasını da kolaylaştıracaktır. Bu adaya oy veren kişi, partisinden bağımsız olarak bir mutabakat adayına oy vermiş olacaktır. Bir siyasi taahhütnameye ve yeni bir toplum sözleşmesi ihtimaline oy verecektir.
Meclis seçimleri için ne tür ittifakların kurulacağını şimdiden kestirmek güçtür. Cumhur İttifakı yine tüm stratejisini HDP’nin tecrit edilmesi üzerine kuracak. Burada ortaya konulan çerçevede HDP’nin Meclis seçimleri ittifakına dahil edilmesi topluma anlatılabilir. Siyaset risk ve cesaret işidir. Oyun kurucu olmak için bu riskleri almak elzemdir. Bize göre bu topluma anlatılabilir bir tercihtir. Daha önce denenmemiştir ama denenmesi ötelenemez bir zarurettir. Cumhur İttifakı’nın “böl ve zayıflat” stratejisi bir kez boşa çıkarıldığında otoriter blokun en önemli silahı elinden alınmış olacaktır.
Denemeye değmez mi?
*Yüksel TAŞKIN
Prof. Dr., Siyaset Bilimi, CHP PM Üyesi
yuxelina@yahoo.com