31 Mart yerel seçimleri yaklaşırken
Ülkemiz ve halkımız için yaşamsal derecede önem taşıyan yerel seçimler yaklaşıyor. 31 Mart’ta, kentlerimizin yerel yönetimlerini / yöneticilerini belirleyeceğiz. Elbette yerel seçimler yalnızca bu işlevle de sınırlı kalmayacak. Aynı zamanda birçok konuda anlamlı işaretler verecek, önemli siyasal sonuçlara yol açacak.
Biz bu yerel seçimlere, ilgi alanımız olan ‘kent örgütlenmesi ve toplumsal belediyecilik’ açısından yaklaşıyoruz. Ülkemiz, halkımız ve hepimiz için önemli olan yerel seçim sürecini yaşarken; yerel yönetim alanındaki araştırmalarımızı, görüşlerimizi, deneyimlerimizi ve önerilerimizi paylaşmak istiyoruz.
Bu bağlamda, kent, kent örgütlenmesi, toplumsal belediyecilik ve yerel siyaset kavramları / alanları öne çıkıyor. Günümüzde yaşanan yeni gelişmelerin ışığında; kente, kent yönetimlerine, yerel siyasete ve yerel toplumsal dinamiklere, kapsamlı ve derinlikli yaklaşmak gerekiyor.
Dünya giderek daha fazla kentli oluyor
Günümüzde büyüyen kentler, artan nüfus, azalan yaşam alanları ve karmaşıklaşan kent yaşamı, giderek çözülmesi zor ekonomik, siyasal, kültürel ve toplumsal sorunları da beraberinde getiriyor. Dolayısıyla, kentle ilgili konu ve kavramlar, çok daha fazla tartışılır hale geliyor.
Kentsel sorunların çözümü ve daha yaşanabilir kentler oluşturulmasına yönelik çabalar, sadece ekonomik, fiziksel ve mekânsal düzenlemelere indirgenemeyecek kadar çok yönlüdür. Kentlerin bütüncül bir yaklaşımla örgütlenmesi, daha adil, daha yaşanası kentler oluşturulabilmesinin temel koşullarındandır.
Eşitsiz ve dengesiz gelişen küreselleşmenin derinleştirdiği çelişkilerin en fazla yaşandığı alanların başında kentler gelmektedir. Böylesi karmaşıklaşan kent yaşamının örgütlenmesinde yerel ve evrensel yeni yaklaşımlara ve politikalara gereksinim duyulmaktadır. Bu nedenle, çalışmamızda, kent örgütlenmesini yerel ve evrensel boyutları ile incelemekteyiz. Sosyal devlet ve sosyal politika anlayışını temel alan, insan ve çevre odaklı bir kent örgütlenme modelinin altını çizmekteyiz.
Yerelden evrensele kent örgütlenmesi
Dünya giderek daha fazla kentli olmaktadır. Gelişme politikalarının çoğu, endüstrileşme, bunun sonucu olarak da kentleşme üzerine kurulmuştur. Her ne kadar 1960'lı yıllardan sonra hızlı kentleşmenin yaratmış olduğu sorunlar tartışma konusu olsa da, kırdan kente yönelik bölgeler arası göçler özellikle gelişmekte olan dünyada devam etmektedir. Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler Örgütü’ne (UCLG) göre, 2008 yılında dünya nüfusunun yarısı kentlerde yaşıyordu. Bu veriden hareketle, günümüzde bu oranın çok daha büyük oranlara ulaştığını ifade etmek yanlış olmayacaktır.
Değerli sosyal bilimci Mübeccel Kıray’a göre, kentler, tarımsal olmayan üretimin yapıldığı ve daha önemlisi hem tarımsal hem de tarım dışı üretimin dağıtımının ve denetim işlevlerinin toplandığı, belirli teknolojik gelişme düzeylerine göre büyüklük, heterojenlik ve bütünleşme düzeylerine varmış yerleşme biçimleridir. Kentler, halkının çoğunlukla ticaret, sanayi ve hizmetlerle ilgili işlerle uğraştığı yerleşim alanlarıdır. Kentleşme ise kentlerde yaşayan insanların artması ile ortaya çıkan ekonomik ve toplumsal bir değişim sürecidir. Kent ve kentleşme, bünyesinde ekonomik, demografik, kültürel ve toplumsal unsurları barındıran olgulardır.
Küreselleşme sürecinde yaşanan değişimler, çelişkiler ve gelişmeler kent ve kentleşme olgularını daha da karmaşık hale getirmiştir. Bu koşullar, kent örgütlenmesini de zorlaştırmakta ve karmaşıklaştırmaktadır. Artık kent örgütlenmesinde yeni yöntem, proje ve politikalara gereksinim vardır.
Kent örgütlenmesinde yeni boyutlar
Kent örgütlenmesi, sosyal politika ve sosyal devlet yaklaşımı çerçevesinde düşünülmesi gereken kavramdır. Ne yazık ki çoğunlukla egemen olan neoliberal yaklaşımlar nedeniyle, plansız, sağlıksız, çevre ve insan odaklı olmayan politikalar öne çıkmaktadır. Rant temelli kentsel dönüşümler ve uygulamalar, kentlere ve kent yaşamına büyük zararlar vermektedir.
Kent örgütlenmesi, aynı zamanda toplumsal bir iletişim ve etkileşimdir. Bu bağlamda kent örgütlenmesi, kentin tüm dinamiklerinin harekete geçirilmesini, güçlerin birleştirilmesini ve koordine edilmesini içeren planlı, programlı bir eylem ve iletişim sürecidir.
Kentsel örgütlenme sağlanmadan, halkın destek ve katılımı olmadan toplumsal kalkınma gerçekleştirilemez. Bu tanımdan hareketle, çalışmamızda kent örgütlenmesini iletişim boyutuyla değerlendirmekteyiz.
Kent örgütlenmesinin iletişimi
Kent örgütlenmesinde iletişim vazgeçilmez bir unsurdur. Teknolojik gelişmeler, yeni iletişim yöntem ve teknikleri ortaya çıkarmıştır. Artık geleneksel olarak nitelendirilen kitle iletişim araçları (radyo, televizyon, yazılı basın) ile bilgisayar ve interneti bir araya getiren “yeni medya” ve onun en önemli ürünü “sosyal medya” toplumsal örgütlenmelerin önemli araçları halini almıştır. Ancak geleneksel yöntemler de kent örgütlenmesinde hala vazgeçilmezdir.
Bireylerarası iletişimde en etkili yöntem olan yüz yüze görüşme, kentsel alanda yaşayan insanların iletişim gereksinimlerini karşılayan en etkili yöntem olarak yaşamın içinde yer almaktadır. Kentsel alanda yaşayan insanların birbirleriyle görüşüp konuşabilecekleri ortamların tasarlanması kent örgütlenmesinin önemli bir konusudur. Bu nedenle kent örgütlenmesinde ve kentsel planlamada, iletişim toplumun temel gereksinimleri arasında değerlendirilmelidir. Kentsel alanın tasarlanmasında, insanların bir araya gelerek iletişim kurabilecekleri meydan, bulvar, park, alışveriş merkezleri, eğlenme alanları gibi alanların planlanmasına özen gösterilmelidir. İlerlemeyi hedefleyen toplumlar, devletin girişimleri başta olmak üzere, tüm bireyler için iletişim ortamları oluşturmalı ve iletişim araçlarını insanların hizmetine sunmalıdır.
Kent örgütlenmesi, yerelden evrensele bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmesi gereken bir kavramdır. Kent örgütlenmesinin boyutlarını aşağıdaki gibi belirtebiliriz:
- Yerel Boyut – Yerelleşme – Yerel Demokrasi – Yerel Yönetim
- Evrensel Boyut – Küreselleşme – Evrensel Düzenlemeler – Uygulamalar
Kent örgütlenmesinin yeni boyutları
Günümüzde hayatın her alanında etkili olan yeni süreç ve kavramlardan söz edilmektedir. Bu kavramlardan biri, bazen küreselleşme karşıtı bir kavram olarak, bazen onunla birlikte ve onu bütünleyen bir kavram olarak söz edilen yerelleşmedir. Ya da daha doğru ve daha kapsayıcı bir tanımlamayla yerel demokrasidir.
Kamu yönetimi açısından yerel demokrasi, yerel topluluklara ait işlerin o topluluk tarafından şekillendirilmesini ve denetlenmesini içeren bir süreçtir. Bir diğer tanımla yerelleşme, merkezi yönetimden yerel yönetimlere yetki ve kaynak aktarımıyla yerel yönetimlerin özerkliğini korumayı amaçlayan bir ilkedir. Rahmetli hocamız, değerli sosyal bilimci Cevat Geray’ın yaklaşımıyla; yerelleşme ve yerel demokrasi, yirminci yüzyılın ikinci yarısında giderek güç kazanan, yönetimin aşırı merkeziyetçi bir yapıdan kurtulması, bölgesel ve yerel hizmetlerin yerinden yönetilmesi ve yerel toplumların özerk-demokratik-saydam-verimli bir yönetime sahip olma eğilimlerini yansıtan bir kavram olarak gelişmiştir
İletişim temelli bir tanımla, yerel demokrasi, yerel güçlerin ekonomik, sosyal ve kültürel dinamiklerinin harekete geçirilmesini ve koordinasyonunu içeren bir iletişim sürecidir.
Yerel demokrasinin unsurları
Yerelleşmenin ve yerel demokrasinin 5 temel unsuru şu şekilde sıralanabilir:
Katılımcılık: Yerel halkın tüm kesimlerinin kendileri ve çevreleri ile ilgili kararlara tam katılımının ve denetiminin sağlanması;
Saydamlık: Yerelleşme sürecinde yer alan tüm kurum ve oluşumların açıklık ve saydamlığının sağlanması;
Demokrasinin Güçlenmesi: Ulusal ve yerel çerçevede demokratikleşmenin sağlanması, merkezi yönetimin yerel yönetimlere daha fazla yetki tanıması, sivil toplum örgütlenmelerinin güçlendirilmesi, adem-i merkeziyetçi yaklaşımın benimsenmesi ve halkın ‘demokrasiyi yaparak, yaşayarak öğrenmesi’ anlayışına dayalı bir demokrasi eğitiminden geçirilmesidir.
Örgütlenme, İletişim ve Eylem: Yerel demokrasi, tüm yerel güçlerin harekete geçirilmesini ve koordinasyonunu içeren planlı bir örgütlenme, iletişim ve eylem sürecidir.
Toplumsal, Ekonomik ve Kültürel Gelişme: Yerel demokrasi, bir yandan demokrasinin gelişmesine katkılarda bulunurken, diğer taraftan toplumsal, ekonomik ve kültürel her alanda gelişmeyi öngörmektedir. Yerelleşme projesi ile yerelde var olan potansiyel ortaya çıkacak, yerel değerler ve zenginlikler önem kazanacaktır.
Kent örgütlenmesinin evrensel boyutları
Ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasal değerlerin yerel ve ulusal sınırları aşarak dünya çapında yayılması olarak tanımlayabileceğimiz evrenselleşme, her alanda olduğu gibi kentsel konulara da evrensel bakışı zorunlu kılmaktadır. Kent örgütlenmesinin evrensel boyutları, uluslararası kuruluşların bildirgeleri ve ilkeleri ile belirlenmektedir.
Bunlardan ilki ‘Yerel Yönetimler Evrensel Bildirgesi’dir. Bu bildirge, Uluslararası Yerel Yönetimler Birliği’nin (IULA) 23-26 Eylül 1985 tarihinde Rio de Janeiro’da düzenlenen 27. Dünya Yerel Yönetimler Kongresi’nde kabul edilmiştir. Bu bildirgeye göre, yerel yönetim ilkesi, ülkenin genel yönetim yapısı ile ilgili anayasada veya temel yasalarda yer almalıdır. Yerel yönetim birimlerinin birlik kurma ve birliklere katılma hakkı, uluslararası bir yerel yönetimler birliğine katılma hakkını da kapsamalıdır. Yerel yönetim birimleri, değişim, işbirliği ve uluslararası anlayışın geliştirilmesi amacıyla, başka ülkelerdeki benzerleriyle ilişkiler kurma yetkisine de sahip kılınmalıdır.
Bir diğer evrensel örgüt, Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler Dünya Örgütü’dür (UCLG). IULA (Uluslararası Yerel Yönetimler Birliği) ve FMCU-UTO (Dünya Birleşmiş Kentler Federasyonu), 1996’da İstanbul’da düzenlenen Habitat II Konferansı’nda başlayan uzun soluklu bir süreç sonucunda ve aralarına METROPOLIS – Dünya Büyükşehirler Birliği’ni de alarak Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler Dünya Örgütü (UCLG) olarak birleşmişlerdir.
Uluslararası birliğin temel ilkeleri
Genel merkezi İspanya’nın Barselona kentinde olan UCLG, 2004 yılından beri fiilen çalışmalarını sürdürmektedir. Örgütün temel amacı, demokratik yerel yönetimin birleşik sesi ve dünya ölçeğinde savunucusu olmak ve uluslararası topluluk ile işbirliği içinde, değerlerini, amaçlarını ve çıkarlarını korumaktır.
UCLG’nin kuruluş bildirgesinde yer alan temel ilkelerden bazıları şunlardır:
- Yoksulluğun azaltılması ve toplumsal katılım
- Gecekondusuz kentler
- Sürdürülebilir çevre
- Herkes için su ve hijyen
- Herkes için temel haklar
- Herkes için eğitim
- İşbirliği ve diplomasi
- Stratejik ortaklıklar
- Desantralizasyon ve yerel demokrasi
- Kadın katılımı ve cinsiyet eşitliği
- Bilgi toplumundan katılımcı topluma
Kent örgütlenmesinde evrensel projeler
Kentlerde yaşam kalitesini arttırmak, modern ve planlı kentler yaratmak, kent yaşayanlarının haklarını korumak, kentlilik bilincini ve kentsel sorumluluğu aşılamak amacıyla geliştirilen çok sayıda evrensel proje bulunmaktadır. UNESCO, UNICEF, BM, AB gibi uluslararası kuruluşların desteklediği bu projeler, kent örgütlenmesinin temel taşlarını oluşturmaktadır. Bu projelerden en önemlileri şunlardır:
- Akıllı Kentler
- Eko-Kentler
- Yavaş Kentler
- Sürdürülebilir Kentler
- Yaratıcı Kentler
- Kadın Dostu Kentler
- Çocuk Dostu Kentler
- Engelli Dostu Kentler
- Yaşlılık ve Yaş Dostu Kentler
Günümüzün modern kent yaşamında, kentlerin ve kentlilerin örgütlenmesi konusu giderek daha çok önem kazanmaktadır. Peki, böylesi bir örgütlenme, nasıl bir anlayışla hayata geçirilebilir? İşte bu sorunun yanıtı, temel olarak toplamsal belediyecilik anlayışını öne çıkarmakta ve günlük yaşamın içinde ete kemiğe büründürmektedir
Toplumsal belediyeciliğin ilkeleri
Kamu hizmeti insan odaklı olmalıdır. Kentlerde yerel yönetim hizmetlerinin merkezinde de insan vardır, kentli vardır. Yurttaş ve kentli, asla ‘müşteri’ olarak görülmemelidir. Toplumsal belediyecilik anlayışını öncelikle; üretken, verimli bir hizmet belediyeciliği olarak anlamak ve anlatmak gerekiyor.
Toplumsal belediyeciliği temel felsefe olarak benimseyen yerel yönetim birimleri; en geniş kesimlere adaletli ve hakça hizmet götürmeyi kendilerine öncül görev olarak görürler. Asla savurganlık yapmazlar. Gösteriş harcamalarından kaçınırlar. Sosyal belediyeler, sürekliliği olan ‘toplumsal hak’ ve ‘toplumsal hizmet’ kavramlarını kendilerine rehber edinirler.
Sosyal demokrat ve toplumcu belediyecilik anlayışı, kamunun, halkın, kentlinin çıkarlarını her şeyin üzerinde görür, Buna koşut olarak üretken, verimli hizmet programları hazırlar ve kent planlamaları yapar. Doğayı ve çevreyi korur. Kentlerin tarihine, tarihsel ve kültürel değerlerine sahip çıkar. Saydamlığı temel ilke edinir. Böylesi bir anlayışla yönetilen belediyelerde, imar uygulamaları başta olmak üzere tüm akçeli çalışmalar, ihaleler ve satın almalar saydamdır ve başta kentlinin denetimi olmak üzere, her türlü denetime açıktır.
Sosyal demokrat belediyecilik, yerelden evrensele uzanan ve tüm toplumu kucaklayan bir belediyecilik anlayışıdır. Toplumsal, sosyal belediyeler, aydınlanmanın yerel kaleleridir. Eşitliğin, özgürlüğün, toplumsal adaletin, kamuculuğun ve sosyal demokrasinin kaldıracıdırlar.
İlerici kentler hareketi
Kentlerin toplumsal yaşamı ile ilgili olarak dünyada yeni gelişmeler var. Bu gelişmeler, özellikle yerel seçimler öncesinde, bizim için de büyük önem taşıyor. Halk olarak, kentliler olarak, hatta aydınlar olarak, bu gelişmelerden ne kadar haberdarız? Doğrusu, bu soruya olumlu yanıt verebilmek, pek mümkün değil.
Her geçen gün otoriterleşen, tutuculaşan, neoliberal politikalara savrulan ve üstelik sayıları giderek artan, otoriter merkezi yönetimlere karşı; bu dönemde, dünyada, ‘ilerici kentler hareketi’ doğuyor ve gelişiyor.
Artık günümüzde, kent hayatı üzerine kafa yoran ve düşünce üreten aydınlar, kendi ülkelerinde her geçen gün daha da otoriterleşen merkezi yönetimler karşısında, ilerici kentlerin varlığını, geçmişini, bugününü ve gelecekteki olası gelişmeleri tartışıyorlar.
Kısaca ‘ilerici kentler’ olarak tanımlanan dünya kentlerinde yaşanan bu yeni gelişmeler, bizleri de yakından ilgilendiriyor.
Yaşam tarzı göçü ve ‘sığınak kent’
‘İlerici kentler’ kavramıyla birlikte, aynı çevrelerde tartışılan ve son dönemde kent yaşamı alanında gündeme gelen bir başka önemli mesele ise ‘yaşam tarzı göçü’. Bu konu da, doğrusu son dönemde, bizim kentimiz İzmir’in yaşadığı gelişmelerle çok örtüşüyor.
TÜİK verilerine göre, geçtiğimiz dönemde İzmir’in aldığı göç dalgası içerisinde, büyük kentlerden, özellikle de İstanbul’dan göçenler önemli bir yer tutuyor. Bu gelenlerin önemli çoğunluğunu, iyi eğitimli ve yüksek nitelikli kesim oluşturuyor. Kısaca ‘yaşam tarzı göçü’ olarak tanımlayabileceğimiz bu tür gelişler için, İzmir, adeta bir ‘sığınak kent’ işlevi görüyor.
Bu durumda, ‘yaşam tarzı göçü ile gelenlerden İzmir yeterince yararlanabiliyor mu?’ diye bir soru aklınıza gelebilir. Maalesef, bu soruya da olumlu yanıt vermek zor. Aslında, İzmir’de yerel iktidarı uzun süredir elinde bulunduran Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) ve onun yerel yönetimlerinin; bu konuda yeni projeler üretmesi, kente gelen yeni ve nitelikli enerjiyi, kentin toplumsal dinamikleriyle buluşturup kaynaştırması gerekiyor.
Hem siyaset alanında ve hem de ekonomik – toplumsal yaşamda, ‘yaşam tarzı göçü’ ile gelenlerden daha çok yararlanılabilir. Bu devinim, kent için yeni bir siyasal – toplumsal sinerjiye dönüştürülebilir.
Kentsel ve toplumsal hedefler
Kentlerde yaşayanların en iyi yaşam standartlarına kavuşturulması, kentlerin doğal ve özgün dokusunun korunması, düzenli, temiz ve sağlıklı yaşam ortamları oluşturulması, kendiliğinden gerçekleşmesi mümkün olmayan bir idealdir. Bu idealin gerçekleşmesinin yolu, kent örgütlenmesinden geçmektedir. Kentlerin örgütlenmesinde başta kamu olmak üzere, yerel yönetimlerin, kamu ve özel sektör kurumlarının, sivil toplum kuruluşlarının ve tüm kent yaşayanlarının önemli sorumlulukları ve görevleri vardır. Bu nedenle, kentin tüm unsurlarının koordinasyonuna ve işbirliğine gerek vardır. Sonuç olarak;
- Kent örgütlenmesi, alt yapı düzenlemeleri, kentsel dönüşüm çalışmaları, fiziksel ve mekânsal düzenlemelerin ötesinde bir çaba gerektirir.
- Kent örgütlenmesinin hedefi, yapılaşma ve betonlaşma değil, kent halkının ve tüm canlıların daha iyi yaşamasını sağlamak olmalıdır. Kısaca insan ve çevre odaklı olmalıdır.
- Kent örgütlenmesi, sadece yerel değil, bölgesel, ulusal ve uluslararası olan bir süreçtir. Bu nedenle geniş perspektifte değerlendirilmesi gereken, yerelden evrensele bakış açısıyla hayata geçirilmesi gereken dinamik ve kapsamlı bir süreçtir.
- Sürdürülebilir, planlı ve çağdaş kentlerin oluşturulması için sosyal politika odaklı yerel ve evrensel projeler tasarlanmalıdır.
- Kent örgütlenmesi, toplumsal bir etkileşim sürecidir. Bu nedenle iletişim vazgeçilmez bir unsurdur. Kentin tüm dinamiklerini harekete geçiren, güçleri birleştiren, koordine eden planlı ve programlı iletişim etkinlikleri gerçekleştirilmelidir.
Bütün bu hedeflerin, toplumsal belediyecilik anlayışının ve çalışma ilkelerinin en doğru ve etkin şekilde uygulanmasıyla gerçekleştirilebileceğini düşünüyoruz. Bunun için de önümüzdeki yerel seçimleri çok önemsiyoruz.