
31 Mart yerel seçimlerinin sonuçları hepimizce malum. Bu seçimle ilgili Sosyal Demokrat Dergi’nin 99/100. sayısında epeyce yazıldı. Bu seçimde ülkenin batısında AKP-MHP’nin birlikte olduğu Cumhur İttifakı ile CHP- İyi Parti’nin birlikte olduğu Millet ittifakı yarıştı. Kürt seçmenin yoğun olduğu Doğu ve Güneydoğu illerinde de HDP Cumhur ittifakı ile yarıştı. Her ne kadar yarış diyorsam da, bu yarışın adil bir yarış olmadığını seçim öncesi ve sürecinde hep birlikte yaşadık. İktidar partileri her aşamada Devletin bütün olanaklarını muhaliflere karşı kullandılar. İsterseniz yaşanılanlara kısaca bir göz atalım.
Kürt coğrafyasında ikisi dışında HDP’li Belediye Başkanlarının tamamı görevlerinden uzaklaştırıldı. 96 Belediyenin hepsine AKP yerel yöneticileri gibi davranan valiler, vali yardımcıları ve kaymakamlar atandı. HDP yöneticilerinden binlercesi hakkında soruşturmalar açılarak, yüzlercesi hukuksuz bir şekilde tutuklandı. Belediyelerin etrafına beton duvarlar ve teller çekilerek, adeta karakol haline getirildiler. Seçim sürecinde de mülki amirler ve kolluk kuvvetleri halkı tehdit ederek HDP’ye oy verilmemesi doğrultusunda yoğun baskı yaptılar. Şırnak ve Siirt gibi iller ile Silopi, Eruh, İdil, Nusaybin, Şemdinli ve Yüksekova gibi sınır ilçelerine binlerce devlet görevlisi seçmen olarak yazdırıldı. HDP yöneticilerinin belgelerle şikayetlerine rağmen, yüzlerce yığma seçmenin seçim kütüklerine yazdırıldığı adres ve isimler YSK tarafından incelenmeye değer bulunmadı. Bunlar yetmiyormuş gibi mülki amirler halkı doğrudan tehdit ettiler. Örneğin 28 Mart’ta Elazığ Valisi, HDP Belediye Eş Başkanlarının görevden uzaklaştırılıp yerlerine kaymakamın kayyum olarak atandığı Karakoçan ilçesinde esnafı tek tek dolaşarak HDP’ye oy verilmemesi yönünde uyarılarda bulundu. Buna benzer sayısızca örnek verilebilir. Ancak bu uygulamaların hiç birine CHP yönetimi dahil, muhalefetten hiçbir tepki gelmedi. Yani muhalefetin de HDP’ye yaklaşımı iktidar partilerinin yaklaşımından pek farklı değildi.
Adaletsiz seçim süreci
Batıda da durum biraz farklı gibi görünmesine rağmen, esasında eşit olmayan koşullarda seçim sürdürüldü. TRT ve iktidar tarafından satın alınan medya ve onun yazar görünümü altındaki kalemşörleri sürekli iktidar partilerinin propagandasını yaptılar. Günün her saatinde AKP ve MHP yöneticileri konuşturuldu. Bütün duvar, köprü ve bilboardlarda AKP başkanı ve adaylarının fotoğrafları vardı. Bunlar yetmiyormuş gibi merkezi iktidarın ve belediyelerin bütün olanakları iktidar partilerinin adaylarının propagandası için kullanıldı.
Adaletsiz koşullarda büyük başarı
Bütün bu eşitsiz koşullara göre Kürt coğrafyasında HDP, batıda ve metropollerde CHP adayları büyük bir başarıya imza attılar. HDP kayyumların elindeki belediyelerin büyük kısmını yeniden alma başarısının yanında, Van- Diyarbakır ve Mardin Büyükşehir Belediyelerini de yeniden alma başarısını gösterdi. Bunlara ilave olarak MHP’den Kars’ı, HDP’ye karşı Cumhur ittifakını destekleyen İyi Partiye rağmen Iğdır’ı yeniden aldı.
CHP, İyi Parti’nin ve kendi içindeki ulusalcı kesimin baskısı ile adını bile anamadığı HDP ve onun cezaevinde bulunan önceki Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın desteği ile İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin Antalya, Antakya, Aydın ve Muğla Büyükşehir belediyelerini alma başarısını gösterdi. Bursa’yı da 1,5 puan farkla kaçırdı. Buraların alınmasında her ne kadar bir belediyecilik hikayesi olan doğru adayların gösterilmesi etkense de, CHP yönetimi de seçimlerde HDP desteği olmasaydı, İzmir dışındaki bu yerlerin hiç biri kazanılamayacağının farkında. Bununla da kalmayan HDP, kazanamayacağını düşündüğü Kürt coğrafyası içindeki illerden Ardahan’da CHP adayını, Adıyaman ve Urfa’da da SP adaylarını destekledi. Bu illerden Ardahan’ı da CHP adayı kazandı. Tüm bunlara rağmen CHP merkez yöneticileri bırakın bir teşekkürü, HDP’nin adını bile ağızlarına almadılar. CHP İstanbul İl başkanı Canan Kaftancıoğlu ve Belediye başkan adayı Ekrem İmamoğlu konuşmalarında HDP ve Kürt seçmenin katkısından bahsettiler. Ama HDP ve Kürt seçmeni haklı olarak onların gösterdiği bu tavrı CHP üst yönetiminden de bekledi.
İktidar bloğu ve panik havası
İstanbul’da kaybeden iktidar bloğu neye uğradığını şaşırdı. Kirli işlerinde kullandıkları kaynak ellerinden gidiyordu. Hiçbir iş yaptırmadan maaş verdikleri militan kadroların maaşları, İstanbul kaynaklarını peşkeş çektikleri tarikat ve vakıfların gelirleri tehlikeye girmişti. Ne yapıp edip İstanbul belediyesini ellerinde tutmalıydılar. Hep birlikte detaylarını yaşadığımız yalanlar, düzmece evraklar, senaryolar ve kendileri tarafından atanmış olan YSK üyelerine yaptıkları baskı ve tehditlerle; aynı zarfta bulunan oylardan üçünü geçerli, Büyükşehir Belediye Başkanlığı için kullanılanı geçersiz sayarak seçimi iptal ettirdiler. Bu karardan 17 gün sonra yayınlanan YSK gerekçeli kararına da seçimin iptali için hiçbir gerekçe koyamadılar.
Bu duruma nasıl gelindi?
Peki bu duruma nasıl gelinmişti? Bu duruma gelene kadar bakın neler yaşandı: Dokunulmazlıkların kaldırılması, HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve HDP’li vekillerin tutuklanması, HDP’li Belediye Başkanlarının görevlerinden uzaklaştırılıp yerlerine kayyum atanması, 31 Mart’tan sonra HDP oylarının geçersiz sayılması, Muş ve Malazgirt seçim sonuçlarının kazandıkları halde KHK’lı oldukları gerekçesiyle 6 belediye başkanı, 50 meclis üyesi ve 10 muhtara mazbatalarının verilmemesi gibi benzersiz hukuksuzluklara ve adaletsizliklere CHP ve diğer muhalefet partileri tarafından tepki gösterilmedi. Tüm bunların sonrasında Ekrem İmamoğlu tarafından kazanılan Belediye Başkanlığı seçimini de iptal ettirme cüretini gösterdiler. Demokratik gelenekleri olmayan sağ partilerin HDP’ye yaşatılanlara tepki göstermemesi olağan gibi. Ama hak, hukuk, adalet sloganıyla meydanlara çıkan ve Sosyal Demokrat olduğunu söyleyen CHP yönetiminin bu noktaya gelinmesindeki sorumsuzluğu göz ardı edilemez. HDP’li vekillerin tutuklanmasına ses çıkarmayan CHP yönetimi dün nasıl Enis Berberoğlu ile bedel ödediyse, kayyumlara karşı ses çıkarmamasından dolayı bugün seçilmiş İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun mazbatası alınıp yerine kayyum atanarak yeni bir bedel ödedi. CHP gerçekten Sosyal Demokrat bir parti olacaksa; Sosyal Demokrasi’nin evrensel değerleri olan eşitlik, özgürlük, kardeşlik, demokrasi ve adalet gibi temel ilkelerini unutmamalı ve ona uygun davranmalıydı. Yaşanılanlardan alınan dersle bundan sonra böyle davranacağını umuyorum.
Yeniden İstanbul seçimi!
Yeniden yapılacak bu seçimi kaybederlerse de yeniden iptal ettirmeyeceklerinin bir garantisi de yoktur. SODEV Başkanımız Ertan Aksoy imzası ile seçim iptalinden sonra bütün muhalefete yapılan boykot çağrısı da bu tehlikeyi bertaraf etmek için yapılmıştı ve çok doğru bir çağrıydı. Sonuçta bu çağrımız kabul görmedi ve hep birlikte kazanmak şiarıyla daha önce kazandığımız seçime seçilmiş Belediye Başkanımızla bir kere daha giriyoruz. Bizim bu seçimde bize oy vermeyen seçmenin vicdanına seslenmemiz gerekiyor. Bu haksızlığa kendileri uğrasaydı ne yaparlardı diye sormak gerekiyor. Bunun dışında İmamoğlu suyu ucuzlattığı, pideyi bir lira yaptı, öğrenci ulaşımın indirdi diye mazbatası alındı dememiz gerekiyor. Her birimiz birebir bize oy vermeyen en az bir seçmeni ikna etme görevini kendimize iş edinmeliyiz. Gelinen bu noktada iktidar partileri bu seçimi almak için her şeyi yapacaklardır. Seçime gitmediğini düşündükleri 500 bin AKP seçmeninin sandığa gidip kendilerine oy kullanmaları için her yolu deneyeceklerdir. Bunun karşılığında bizde yukarda söylediğim argümanlarla bu seçmenin vicdanına seslenmeliyiz. Bunun dışında CHP’ye oy veren HDP ve Kürt seçmenin oyunu almak için yeni oyunların içine girdiler. Seçim sürecinde Kürlere karşı kullandıkları nefret söylemine son verip, yeniden Kürt kardeşim söylemine sarıldılar. Öcalan’a uygulanan tecridi en azından seçim süreci içinde durdurmak niyetindeler. Hatta iktidarın küçük ortağı faşist partinin başkanı Bahçeli’ye Öcalan’ın avukatlarıyla görüşme hakkı olduğunu bile söylettiler. Daha da ileri gidip yeni bir barış süreci bile başlatabilirler. Bence CHP yönetimi de bu noktada Kürtlere karşı daha dikkatli bir dil kullanmalı. Örneğin barış karşıtı bir noktada durmamalı. Açlık grevlerine karşı yaşam hakkını savunup, cezaevi önlerinde türlü hakaretlere uğrayan anneleri görmezden gelmemeli. Bu konularda gösterilecek azami dikkat Kürt seçmeni üzerinde olumlu bir etki yaratacaktır.
Kürt seçmeni ve iktidar bloğu
İktidar bloğunun niyeti Kürt seçmenin sandığa gitmemesini sağlamak, ya da bir kısım oyu yukarda yapmaya çalıştığı şeylerle alabilmektir. Kürt seçmen son yıllarda iktidar bloğunun uyguladığı politikalardan çok ciddi bir rahatsızlık duyduğu için batıda CHP adaylarına oy verdi. Kürt seçmenin son yıllarda yaşadığı şeylerden çok ciddi dersler çıkardığını unutmamak gerekiyor. Bu unutulmazlar listesi çok kabarık.
-Kürt seçmeni barış masasının nasıl tekmelenerek yerle bir edilip, savaş kışkırtıcılığına dönüldüğünü unutmayacak.
– Kürt seçmeni 2015 Haziranından sonra mitinglerine yapılan bombalı saldırıları, bölgede yaşanılanları, bakanlar ve vekillerinin bölge illerine bile sokulmamasını unutmayacak.
-Kürt seçmeni Cizre’de bodrumlarda katledilen insanlarını, hendek provokasyonuyla yerle bir edilen kentlerini unutmayacak.
– Kürt Seçmeni buzdolabında çocuğunun cesedini saklayan ve sokakta cesedi bir hafta bekleyen Taybet anaları, ekmek almak için sokağa çıkıp vurulan yaşlı amcalarını unutmayacak.
-Kürt seçmeni sağcı, ırkçı faşist politikaların ve politikacıların kendisine eşitlik ve özgürlük getirmeyeceğini iyi belledi ve onlarla aynı gemide olmayacak.
-Kürt seçmeni geleceğinin ve özgürlüğünün emek ve demokrasi güçleriyle ortak mücadele etmekten geçtiğini artık çok iyi biliyor. Tüm bunlardan dolayı da 23 Haziran’da daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük için; ortak yaşanan eşit, demokratik bir ülkenin yapı taşlarını örmek için sandığa gidecek ve bir kere daha Ekrem İmamoğlu diyecek. Hepimize kolay gelsin.
*Yavuz OKÇUOĞLU,
SODEV Saymanı,
yavuz@okcuoglu.com