Ülke siyaseti bir türlü doğal kanallarından akamıyor. Çünkü siyasetin biçimleneceği çerçeveyi belirleyecek olan yeni anayasa, yıllardır gösterilmeye çalışılan onca çabaya karşın, bir türlü oluşturulamıyor.
Anayasaya ek olarak ülke siyasetini belirsizliğe iten ikinci, ancak hiç de ikincil olmayan etken Barış sürecinde yaşanmakta olan ve giderek aşırıya kaçan yavaşlamadır. Aslında anayasa yapımıyla barış sürecinin iç içe olduğu ve bu iç içe geçişin siyasetin demokratikleşmesini olumsuz etkilediği de çok açıktır.
Ağır aksak giden Anayasa yapımı ile aynı durumdaki barış sürecinin kesiştiği bir ortamda, Ekim sonlarında, yeni bir siyasal parti yapılanmasına gidildi ve Halkın Demokratik Partisi-HDP kuruldu.
Öyle görülüyor ki HDP sıradan bir partileşme değil; Türkiye’deki Kürt siyasetinin yeni bir düzleme evrimi özelliği taşıyor. Küresel ve çevre ülkelerdeki konu ile ilgili gelişmeler bir tarafa, ilk işaretlerden, HDP ile Kürt siyasetinin, bundan sonra gerek kullandığı siyaset yöntemi, gerekse düşünsel içeriği, yani ideolojisi bakımından niteliksel bir değişim sürecine taşınmak istendiği anlaşılıyor.
HDP, BDP listelerinden bağımsız gelen ve aynı partinin listesinden seçilen kimi milletvekillerinin katılımıyla TBMM’de temsil edilen beşinci parti oluyor.
Yazıda, tam bir önyargısız yaklaşımla, ülke siyasetinin geleceği açısından önemli olabilecek olan HDP sürecinin kimi özelliklerine değiniliyor ve kamuoyunda tartışılmasına bir özet giriş yapılması amaçlanıyor.
Ülkenin partisi?
Kuruluş Programında, iki çok tartışmalı konuya, özerklik ve anadilde eğitim konularına vurgu yapılmakla birlikte HDP’nin toplumun tüm kesimlerinin partisi olmak isteği ile yola çıktığı anlaşılıyor.
Kürt hareketinin içinden çıkacak olan bir yeni yapılanmanın toplumu kucaklama iddiası, bu hareket açısından, başlı başına köklü bir dönüşüm isteğini haber veriyor. Buradan Kürt siyasetinin bir niteliksel değişim geçirmekte olduğu sonucuna varılabilir mi? Bu soruya olumlu yanıt verilmesi bundan sonra izlenecek politikaların sonucu olacaktır.
BDP ve diğer önemli Kürt hareketi öbeklerini birleştirebilir, bununla da kalmaz toplumun bütününü iddia ettiği gibi kucaklamayı başarabilirse, HDP, ülke siyasetine yepyeni ve önemli bir boyut katabilir.
Toplumun bütününün partisi olma isteği, kaçınılmaz olarak Kürt hareketinin, HDP’nin öncülüğünde ülkenin toprak bütünlüğünü veri aldığı anlamına gelir ve çok önemlidir. Toplumun bütününe hitap etmek isteyen bir hareketin ülke bütünlüğünü tartışma konusu yapmaması doğal bir sonuç sayılmalıdır.
Bu ülkede tüm yaşayanların birlikteliği isteğinin içi doldurulursa, şimdiye dek Kürt sorunundan kaynaklanan ülkenin bölüneceği korkusunun yarattığı yıkım ortamının zararlarının onarılması yolu açılabilir.
Böyle bir onarım, demokratikleşmenin sağlıklı gelişmesinin temellerinden biridir.
Katılımcı siyaset üretimi
Yine ilk söylenenlerden, HDP’nin, gerek politika üretiminde gerekse her türlü aday saptamalarında katılımcılığı ilke edineceği görülüyor.
Politika üretiminde ve aday saptamada katılım eksiği, TBMM’de temsil edilen tüm partilerin bir türlü kurtulamadıkları ağır bir hastalıktır ve toplumun
demokratikleşmesinin önündeki en büyük engellerinden biridir. Bu nedenle HDP, böyle bir uygulamaya yönelirse demokrasinin yerleşip derinlemesine
katkı yapabileceği gibi, öbür partilerin iç işleyişinin demokratikleşmesini de olumlu yönde etkileyebilir.
Demokratikleşme sözcüğünün ağızlarda sakız olmasına karşın, Kürt siyasetinin kendisi de dahil, her şeyin kişiye bağlı ve de tepeden oluştuğu bir siyaset ortamı vardır. Ülke siyasetinin on yıllardır bu ters dönmüş olan şemsiyesini tabandan filizlenmeye dayanan bir siyasal açılımla düzeltmek, eğer başarılabilirse, yaratacağı özgürlükçü ve eşitlikçi farklılıkla, ülke siyasetine çok büyük bir artı değer katar.
İdeoloji sorunu
Kuruluş Programı “emek, eşitlik, özgürlük, barış ve adalet için.. yola çıkıldığını açıklayan HDP’in düşünsel omurgası sol olan bir oluşum özelliği taşıyor. Yine de ideoloji bağlamında birkaç alt konuya değinilmelidir.
Birincisi, şimdiye dek yalnızca Kürtlerin sorunlarına odaklanmış olan bir ideolojik yapının tüm toplumu kucaklayan yeni bir düşünce açılımı sağlaması, kuşkusuz hiç de kolay değildir. Güçlük, dış dünyada olduğundan çok daha fazla bir biçimde ülkenin tam bir ideoloji kargaşası yaşamasından doğuyor. Aslında 12 Eylül’ün; sonrasın onun izinden bir türlü çıkamayan siyasi iktidarların ve küresel gelişmelerin yarattığı düşüncesizlik ortamı bir olumsuz düşünsel altyapı oluşturuyordu. Bu zemin üzerinde ülke yönetimine gelen ve on yılı aşkın bir süredir iktidar olan AKP, siyasal İslam’ı esas alıyor. Toplumsal yapı, yalnız siyasetle değil, hukuk, eğitim, bilim, ekonomi, basın-yayın, sanat ve kültür alanlarında da siyasal İslam’a yönelme zorunluluğu duyma noktasına sürüklenmiş bulunuyor. HDP bu düşünce karışıklığı ortamında işlevsel olabilir mi?
Üstelik geçmişte toprak reformunu ağzına almayan ve işçi sınıfı oluşumunun da ülkenin diğer bölgelerine göre çok sınırlı kaldığı bir ortamda yapılanan Kürt solculuğunun HDP ile ülke solunu güçlendirecek bir kapsam ve ivme kazanması en azından çok özel bir çaba gerektirecektir.
Önemli bir nokta daha var: Eğer doğru yorumlanırsa yukarıda sıralanan bireyin özgürleşmesi, eşitlik ve barış gibi ilkelerin, bilimin yol göstericiliğiyle birlikte, toplumumuzda ancak Cumhuriyetin kuruluşundan sonra temellendirilmek istendiği açıkça görülür. Bu nedenle HDP’nin, reddedecek yerde Cumhuriyetin evrensel ilkelerine sahip çıkması çok büyük önem taşıyor; tersine bir tutum yalnızca bu partinin kendisine zarar verir.
Ayrıca, HDP’nin siyasal İslam’a uzak duracağı izlenimini vermesi de TBMM’deki partilerin İslamlaşma yarışına çıktığı bir ortamda, başlı başına çok olumludur ve çağdaş demokratik bir anlayışı yansıtıyor. Ancak bu duruş kırılgan olabilir. Çünkü, barış süreci için yola çıkarken Kürt siyaseti, Öcalan’ın sözleriyle, AKP ile İslam enternasyonalizmi düzleminde işbirliğini öngörüyordu. HDP’nin siyasal İslam’a uzak durma çabası bu anlayışla uyumlu kılınabilir mi? Bu çelişkinin nasıl giderileceği Kürt hareketinin kendi içinde çözümü gerekli çetin bir sorun özelliği taşıyor.
Sonuç
HDP, toplumun demokratikleşmesinin önündeki üç büyük duvarı, Kürt hareketiyle ülkenin bölüneceği korkusunu; siyasetin tepeden biçimlenmesini ve din eksenli siyaset oluşumunu, sol ilke ve değerlerle sorgulayarak delmeye çalışıyor.
HDP ile ülke siyaseti yeni bir değişim ve dönüşüm dönemine girebilir mi? Bu soruya olumlu yanıt verilmesi yalnızca HDP’yi değil tüm toplumu
ilgilendiriyor.
*Prof.Dr. Yakup Kepenek, Ekonomist
yakupkepenek06@hotmail.com