Kıdem tazminatı konusu, işveren kesimi tarafından uzun yıllar boyunca tartışılan konulardan biri olmuştur. 1936 yılında mevzuatımıza giren kıdem tazminatının kaldırılması veya kıdem tazminatı miktarının düşürülmesi, -özellikle 1996 yılından itibaren- işverenlerin işgücü piyasalarının esnekleştirilmesi çerçevesinde işgücü maliyetlerinin düşürülmesine ilişkin taleplerinin en önemli söylemi haline gelmiştir. Özellikle 2003 yılında AKP iktidarı tarafından çıkarılan 4857 sayılı yasa çerçevesinde ele alınmış ve gelen tepkiler üzerine kanuni değişiklik yapılamamıştır. Ancak, AKP’nin ve sermayenin kıdem tazminatının ortadan kaldırılmasına yönelik talepleri ve arzuları son bulmamıştır.
Özellikle, AKP iktidarı tarafından 2011 yılından itibaren ortaya atılan Ulusal İstihdam Stratejisi çalışmasının ana noktalarından birisini oluşturan kıdem tazminatının düşürülmesine ilişkin yaklaşım daha sonra somutlaştırılmış ve 2012 yılının Ocak ayı itibariyle kamuoyu gündemine getirilmiştir. 2012 yılında işçi sendikalarından ve özellikle işçilerden gelen yoğun tepkiler nedeniyle basına sızdırılan “Kıdem Tazminatının İşçinin Bireysel Hesabına Yatırılması Hakkında Kanun Tasarısı” Çalışma Bakanlığı tarafından sahiplenilmemiş, bu konuda çalışma bakanının çeşitli açıklamalarında da görüleceği üzere AKP Hükümeti’nin böyle bir değişiklik gündemi bulunmadığı belirtilmiştir. Son olarak kamuoyunda tartışmaların devam etmesi üzerine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 6 Mart 2013 tarihinde Türk Metal Sendikası tarafından düzenlenen 18. Kadın Kurultayı’nda yaptığı konuşmasında kıdem tazminatının fona devredilmesine ilişkin bir politikalarının olmadığını açık bir şekilde dile getirmiştir.
Bu açıklamalara rağmen kıdem tazminatı konusu kamuoyu gündemine çeşitli vesilelerle getirilmiş ve AKP tarafından Kıdem Tazminatının fona devri çalışanlara dayatılmıştır. Özellikle Çalışma Bakanlığı tarafından kıdem tazminatının fona devredilmesi konusu taşeronluk ve geçici iş ilişkisi konuları 10. Çalışma Meclisi’nde işçi sendikalarının önüne tekrar getirilmiştir.
AKP kıdem tazminatını neden sürekli gündeme getiriyor?
1936 yılında çalışma yaşamına giren kıdem tazminatı hakkı süreç içerisinde gelişmiş ve bugünkü halini almıştır. Her ne kadar 12 Eylül’de kıdem tazminatı hakkına yönelik bazı kısıtlayıcı düzenlemeler yapılmış olsa da, kıdem tazminatı, ikili bir işleve sahiptir. Bunlardan ilki işçinin işsiz kalması durumunda geçici olarak yaşamını devam ettirebileceği bir gelir niteliğindedir. Bu işlevini işçinin “iş akdinin feshe karşı koruyucu özelliği” diye tanımlayabiliriz. Bu işlevin, aynı zamanda hem çalışan hem de işveren açısından yan bir özelliği de “işyeri bağlılığı” şeklinde tanımlanabilecek olan işyerinde istikrarı sağlayıcı özelliğidir. İkinci işlevi ise, işçinin çalışma yaşamından emeklilik, evlenme (kadınlar açısından) kendi arzusu veya askerlik gibi zorunlu bir nedenle ayrılması durumunda bir ikramiye olarak değerlendirilebilecek “tazminat işlevi” dir.
Neoliberal düzenin esnek bir işgücü piyasası yaratma hedefi, ana noktalarından birisini işgücü maliyetlerini düşürmektir. Bu sebeple Türkiye’de 1990’lı yıllardan itibaren sermayenin esas taleplerinden birisi de kıdem tazminatının kaldırılmasıdır.
Kıdem tazminatının fona devri konusu ise 2003’de 4857 Sayılı İş Kanunu’nun görüşmelerinde yasaya eklenmiştir. Fonun özellikle gündeme getirilmesi ve sürekli olarak işverenlerin de fona ilişkin çekincelerinin bulunmasına rağmen AKP tarafından ısrar edilmesi ise yukarıda belirtilen ana gerekçeden bağımsızdır.
Tam adı “Kıdem Tazminatının İşçinin Bireysel Hesabına Yatırılması Hakkında Kanun Tasarı Taslağı” olan tasarıya göre;
1- Hazırlanan taslakla mevcut sistem köklü bir biçimde değiştirilmektedir.
2- Yeni sistemde işçiler sadece emekli olduklarında veya hesaplarına 5 yıl boyunca hiç prim yatmaması halinde -yani işsizlik süreleri 5 yıl olursa- biriken kıdem tazminatlarını ve faizlerini alabileceklerdir. İşçilerin ölümleri halinde mirasçıları da biriken parayı alabilecektir.
3- Bunun dışında 15 yıl ve 3600 gün (on yıl bir fiil çalışma) halinde biriken kıdem tazminatının ve faizinin sadece yarısına hak kazanabileceklerdir.
4- Bu süreden sonra yeniden para çekme hakkı ancak 1800 gün daha prim ödenmişse -5 yıl fiili çalışma- olacaktır. Bu durumda da yine biriken meblağın yarısı alınabilecektir.
5- Son olarak ev almaları durumunda da biriken meblağın yarısını alabileceklerdir.
6- Kıdem Tazminatı için işçilerin sigorta primine esas kazançları esas alınarak aylık brüt ücretlerinin % 4’ü oranında prim kesilecektir. Buna kıdem primi denecektir. Tasarı taslağında gazetecilere aktarılan bilgilere göre bu prim % 4.5 veya % 5’de olabilir.
7- Bu primler bireysel emeklilik sistemi dahilinde kurulacak olan bireysel kıdem hesaplarına yatırılacaktır.
8- Bu hesaplar tıpkı bireysel emeklilik sisteminde olduğu gibi Bireysel Emeklilik Şirketleri tarafından yönetilecektir.
9- Genel kanun olarak 4632 sayılı Bireysel Emeklilik Hakkında Kanun şartları uygulanacaktır.
10- Bu fonların işleyişinde devlet güvencesi bulunmamaktadır.
AKP, söz konusu fon tasarısı ile bir taşla üç kuş vurmak istemektedir. AKP’nin fonda ısrar etmesinin birinci nedeni, AKP’nin “sıcak para arayışı” dır. AKP, tıpkı bireysel emeklilik fonlarında olduğu gibi etki alanında bulunan bir rezerv tasarruf kaynağı arayışındadır. İkinci nedeni ise fon üzerinden giderek kanayan bir yara haline gelen kamuda çalışan taşeron işçilerin sorunlarını bu fon üzerinden çözmek istemesidir. Özellikle, “muvazaalı olarak çalıştırdıkları yargı kararlarıyla tespit edilen”, halihazırda sayısı 600 bine yaklaşan bu işçilerin açacakları davaların önünü almak istemektedir. Üçüncü neden ise uluslararası sermayeyi Türkiye’ye çekmek için işgücü maliyetlerini düşürme isteğidir. Ayrıca, söz konusu kanun tasarısı ile işsizlik sigortası fonu için işverenlerden ve devletten kesilen primleri % 0.5’e düşürmek istemektedir. Aynı şekilde, işsizlik sigortasından bugüne kadar yasaya aykırı olarak transfer ettikleri fon gelirlerinin ve kamu varlıklarının satışlarından elde edilen gelirlerin işsizlik sigortası fonuna devri zorunluluğunu kaldırarak buradan çalışanlara aktarılması gereken birikmiş meblağın üstüne yatmaya dönük bir niyet ortaya koymaktadırlar.
Kıdem Tazminatı Fonu ile ilgili bir diğer önemli husus ise fonun yürürlüğünden önceki çalışanların durumudur. Bu konuda yasa tasarısında mevcut mevzuatın devam edeceği belirtilmiştir. Ancak, söz konusu kişilerin iş akitlerinin sona ermesinden sonra yeniden iş akitlerinin kurulması halinde ne yapılacağı belirtilmemiştir. Yine bu kişilerin bu yasanın yürürlük tarihinden sonraki çalışmalarına ilişkin haklarının ne olacağı da belirsizdir. Bu kişilere, önceki çalışmaları hakkında işverenleri ile sözleşme yapabilecekleri; bu sözleşme ile eski kıdem tazminatlarını ve hizmet sürelerine ekletebilecekleri belirtilmiştir. Bu düzenleme de ihtiyari bir nitelikte kurulmuş ve aktarımın hangi şartlarda yapılacağı belirtilmemiştir. Bu da, uygulamada işçilerin ciddi hak kayıpları yaşayabileceği bir ortam yaratacaktır. Özel hukuk alanında bir sözleşmeye konu edilen bu düzenleme neticesinde işçilerin bütün hakları ortadan kalkma riski bulunmaktadır.
Yeni düzenlemenin yol açtığı hak kayıpları
Öncelikle işçiyi feshe karşı koruma işlevi tamamen ortadan kaldırılmaktadır. Bu durumda işçinin fiili iş güvencesi olarak tanımlayabileceğimiz, işverenlerin işçileri işten çıkarmaya ilişkin karar alma süreçlerinde önemli bir mali gerekçe yaratan fiili koruyucu mekanizma ortadan kalkmaktadır.
Ayrıca, yıllık olarak 30 günlük kıdem tazminatının 12 aya bölünmesi durumunda aylık giydirilmiş ücretin % 8,3’üne tekabül eden kıdem tazminatı ödeme yükümlülüğü bu kanun tasarısıyla ilk etapta işçi açısından % 4 düşürülmektedir. Bu asgari ücretliler açısından % 53 oranında bir kayıp anlamına gelmektedir.
Özellikle 5953 Sayılı Basın-İş Kanununa tabi çalışan gazeteciler açısından yeni yasa tasarısı daha büyük boyutlarda kıdem tazminatı kaybı yaratmaktadır. Mevcut sistemde basın iş kanununa göre çalışan grubu açısından da kıdem tazminatı tavanı bulunmamaktadır.
Mevcut sistemde sadece kıdem tazminatı tavanı artışlarının çok az bir kısmı vergi istisnasına konu olurken şimdi ki sistemde anaparadan çok daha fazla olabilecek nemaların tamamı vergilendirilmektedir.
Bu fondan yararlanma koşulları da oldukça ağırdır. 15 yıllık prim ödeme süresi sonunda sadece biriken meblağın yarısının çekilebileceği nedense kamuoyundan gizlenmektedir. Ayrıca kıdem tazminatı çekilmişse yeniden kıdem tazminatı çekebilmek için 5 yıllık bir fiil çalışma şartı getirilmektedir.
Bir diğer konu da konut edinme halidir. Yasa tasarı taslağında işçilerin konut edinmeleri halinde süre şartı olmaksızın biriken tutarın yarısını çekecekleri belirtilmektedir. Böylece, asgari ücret üzerinden sigorta kapsamına alınan bir işçinin 100 bin TL fiyatı olan bir evi alabilmesi için 358 yıl çalışması gerekmektedir.
Ayrıca bireysel fonlara primlerin yatırılmasına ilişkin olarak ayrı bir düzenleme yapılmış ve işverenlerin prim ödemelerini yapmaması durumunda ceza olarak yatırmadığı primleri yatırmasının haricinde nema bedellerini yatırması öngörülmüştür. İdari para cezası, gecikme cezası gibi düzenlemeler yapılmamıştır. Bu da bir anlamda işverenlere bu primleri ödemeyebilirsiniz demek anlamına gelmektedir.
Kıdem tazminatı işçilerin işsizlik döneminde iş buluncaya kadar geçimini idame ettirebileceği bir gelir kalemidir. İşsizlik sigortasının kapsamının oldukça dar ve ödemelerin yetersiz olduğu bir ortamda işçi kıdem tazminatıyla evini bir müddet geçindirmeye çalışmaktır. Bu sistemle işçinin böyle bir şansı ortadan kalkacak ve çalışanlar açısından işverenlerin önereceği her ücreti kabul etme zorunluluğu ortaya çıkacaktır. Bu da işçinin ücret düzeylerini orta ve uzun vadede geriletecek bir uygulama olacaktır.
Ülkemiz açısından bir diğer etkilenecek süreçte sendikal hak ve özgürlüklerin kullanılmasında yaşanan sıkıntılardır. Halihazırdaki sistemde bir işyerinde örgütlenme hakkını kullanan işçilerin dayandığı tek güvence işverenin örgütlenen işçiyi işten çıkarması halinde kıdem tazminatı ve kötü niyet tazminatı olarak ödeyeceği rakamın büyüklüğüdür. Kıdem tazminatı fonu gibi bir uygulamanın kurulması halinde hiçbir özel işyerinde örgütlenmek mümkün olamaz. İşçilerin de sendikal hakları sadece kağıt üzerinde kalır.
Sonuç
Fon uygulamalarında siyasi iktidarların inisiyatifine bırakılan birçok fon uygulamasında da görüldüğü üzere fonlar amaç dışı kullanılabilmekte ve çalışanların kendi ücretleri üzerinde hiçbir söz hakkı olmamaktadır. Yeni getirilen düzenleme ile 4 devlet bürokratından 3 işçi temsilcisinden ve 3 işveren temsilcisinden oluşan bir kurul getirilmektedir. Kurul anti-demokratiktir. Ayrıca kurulun görev ve sorumluluklarının yönetmelikle düzenlenmesi öngörülmüştür.
Kıdem Tazminatının fona devrine ilişkin bu tasarıya sendikalar, işveren örgütleri ve çalışanlar da karşıdır. Ancak, AKP, kıdem tazminatının fona devrini işçi konfederasyonlarıyla kapalı kapılar ardında görüşmeye çalışmakta, vesayetçi bir yaklaşımla “tehdit ile kabullendirmeye” zorlamaktadır. Tıpkı 6356 ve 4688 Sayılı Yasalarda yaptığına benzer bir şekilde “sosyal tarafların görüşlerini aldık” demek için göstermelik görüş almakta ve önümüzdeki dönemde TBMM gündemine getireceği yasa tasarılarının alt yapısını oluşturmaktadır. AKP, çalışma yaşamında ucuz işgücü yaratma ve esnek işgücü piyasası oluşturma yolunu tamamen açma arzusu yatmaktadır.
Sosyal demokrat bir parti olarak Cumhuriyet Halk Partisi kıdem tazminatının fona devri konusunda açıkça kıdem tazminatı hakkını geriye götürecek her türlü düzenlemenin karşısındadır. Nitekim, 2003 yılında 4857 Sayılı İş Kanunu’nun görüşmeleri esnasında da CHP tarafından TBMM’de dile getirilen görüşlerde bu kıdem tazminatının fona devrine ilişkin olumsuz bir mütalaa de açıklanmıştır.
Sosyal demokrasinin ana ilkeleri eşitlik, özgürlük ve adalettir. Bu çerçevede eşitlik ilkesinin bir gereği olarak adil bölüşümün sağlanması gerekir. Türkiye’de kıdem tazminatı da bölüşüm ilişkilerinde güçsüz ve zayıf olan işçilerin emekçilerin kazanılmış bir hakkıdır ve niteliği itibariyle bir gelirlerini arttırıcı bir unsurdur. Bu nedenle kıdem tazminatının korunmasını savunmak gerekir.
Çalışma yaşamının giderek yapısal ve kemikleşmiş sorunları bulunmaktadır. AKP, tıpkı kıdem tazminatının tasfiyesinde olduğu gibi çalışanların hak ve özgürlüklerini teker teker ortadan kaldırmaktadır. CHP, çalışma yaşamının bu sorunlarını, çoğulcu, demokratik ve emek eksenli politikalarla çözüme kavuşturacaktır.
*Yakup Akkaya, CHP Genel Başkan Yardımcısı,
akkayakup@gmail.com