Sadık KIRBAŞ*
Çağdaş demokrasilerin üç temel özelliği bulunmaktadır. Bunlar; temsil, katılım ve denetimdir. Halkın, temsilcilerini özgürce seçebilmesi ve yönetime etkin katılımı ve de siyasal iktidarların karar ve eylemlerini denetleyebilmeleri demokrasi için yaşamsaldır.
Siyasal partiler demokrasinin temel unsurlarıdır. Katılımcı, saydam ve hesap verebilirliğin egemen olduğu bir demokrasi için parti içi demokrasinin yaşamsal bir değeri vardır. Burada ise parti üyeliği ön plana çıkmaktadır. Parti üyelerinin parti içi çalışmalara etkin bir biçimde katıldığı, parti tabanının sesinin gür çıktığı ve seçtiği politikacıları etkileyebildiği ülkelerde siyaset daha katılımcı ve denetime açık olmaktadır. Parti yönetimleri daha dengeli, toplantı ve kurultaylar daha katılımcı ve etkilidir. Parti üyeliğinin öncelikli etkiye sahip bulunmadığı partiler ise merkezileşmekte, yöneticiler profesyonelleşmekte ve lider egemenliği ortaya çıkmaktadır. Böyle olunca parti örgütlerinin görüşleri dikkate alınmamakta, kurultaylar merkezin kontrolü altına girmekte ve milletvekili adaylarının saptanmasında parti üyelerinin fazla bir katkısı olamamaktadır.
Aidat sorunu
Parti üyeliği, ancak üyelik aidatı ile sağlıklı bir biçimde bütünleştiği takdirde anlam kazanmaktadır. Böylece partisinin finansmanına katılan partili, daha bilinçli bir biçimde partisine katkıda bulunmanın hak ve sorumluluğunu taşımaktadır.
Türkiye uygulamasına bakıldığında, üyelerin önemli bir bölümünün aidatlarını ödemediği ve parti eğitim çalışmalarına pek katılmadığı görülmektedir. Üye aidatlarının parti gelirlerine oranı çok düşük olup parti gelirleri içinde beşinci sırada gelmektedir. Aslında bu durum, Hazine yardımı gibi düzenli ve sıkıntısız bir gelir kaynağına alışmış parti yöneticilerinin işine de gelmektedir. Sağlıksız üye kayıtları ve ekonomik zorluklar üye aidatlarının toplanmasını güçleştirmektedir. Etkili üye denetiminden kurtulan parti yöneticileri tabandan kopmakta; siyaset, profesyonel kadroların eline kalmaktadır. Bunun sonucunda; partinin ekonomik gücünü elinde bulunduran merkez yönetimleri/yöneticileri partileri tepeden inmeci yaklaşımlarla yönetmekte, kongrelere ve yerel örgütlere tahakküm etmektedir.
Siyasi Partiler Kanunu’nun 62. maddesinde giriş aidatının miktarı, üyelik aidatlarının alt ve üst sınırları ile aidat ödenmediğinde uygulanacak yaptırımlar parti tüzüğüne bırakılmıştır. Uygulamada, parti yöneticilerinin, -Hazine yardımının ve merkezileşmenin rahatlığı ile- ödenmeyen üyelik aidatları için pek yaptırım uygulamadıkları göze çarpmaktadır. “Üyelerin etkin katılımı”, “parti içi demokrasi” gibi ilkeler pek rağbet görmemektedir.
Bir benzetme yapmak gerekirse; kayıt dışı ekonominin düşük düzeyde kaldığı ve seçmenlerin büyük bir bölümünün beyannameli vergi mükellefi olduğu ülkelerde, insanlar -vatandaşlık bilinci ve sorumluluğu içinde- daha katılımcı olmakta ve denetim görevlerini daha etkin bir biçimde yerine getirmektedirler. Toplumsal bir sorunla karşılaştıklarında göğüslerini gere gere “ben vergi mükellefiyim, bu böyle olmamalı” diyebilmektedirler.
Kayıt dışı ekonominin yaygın ve seçmenlerin ancak %8’inin beyannameli vergi mükellefi olduğu ülkemizde ise, siyasette bir yabancılaşma sorunu yaşanmaktadır. Siyaseti denetleyen, hesap soran vatandaş tipi pek ortada yoktur. Aynı olgu parti içi demokrasi için de geçerlidir. Üyelik aidatını düzenli bir biçimde ödeyen, parti çalışmalarına etkin bir biçimde katılan, sorgulayan, denetleyen üyeler partinin demokratikleşmesine daha çok katkıda bulunabilmektedir. Bu olmadığı takdirde, partideki varlığı önemsenmemekte ve yönetimden dışlanmaktadır. Bunun sonucu olarak da parti merkezileşmektedir.
Ne yapılmalı?
Parti içi demokrasinin gerçekleşebilmesi için partilerin üye sicillerinin sağlıklı bir biçimde tutulmasına özen gösterilmelidir. Siyasal partilerin gelirleri arasında sağlıklı bir denge oluşturulmalıdır. Siyasete kayıt dışı kaynakların girmesi engellenmelidir. Hazine yardımının ölçüsüzlüğü ve diğer gelirler üzerindeki olumsuz etkisi giderilmelidir. Batı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, Hazine yardımının yapılmasında üyelerden elde edilecek aidat geliri ölçüt olarak alınabilir. Üyelik aidatları anlamlı düzeyde olmalıdır. Bunlar, ekonomik zorluklar dikkate alınarak, -Almanya Sosyal Demokrat Partisi örneğinde olduğu gibi- üyelerin ödeme güçlerine göre ayarlanabilir.
Katılımcılığın, saydamlığın ve hesap verebilirliğin egemen olduğu çağdaş bir demokrasi için, işe, siyasal partilerin kendi içlerinde demokrasiyi gerçekleştirmesiyle başlamak gerekmektedir. Bu, temiz ve dürüst siyaset için de çok önemlidir.
*Sadık KIRBAŞ, Prof.Dr. sadikkirbas@hotmail.com