Sosyal Demokrat Dergi basılı yayın alanından çekildi. Yeni mecrası artık online…
Bu bir değişimdir.
Ama öyle devrim gibi sunulacak bir şey değil tabii ki ancak yine de bu değişimi siyaset ortamının popüler, içi boş değişim sloganı gibi de görmeyelim. Teknoloji temelli, araçsal bir farklılaşma diyelim.
İletişimin alışılagelmiş kalıpları zorlanmaya başladığında, hedef kitlenin beklentileri, talepleri ve alışkanlıkları geri dönülmez bir şekilde değiştiğinde; eğer siz, bir şeyler üretmek ve aktarmak derdindeyseniz, bu gelişmelere uygun yöntemleri ve araçları uygulamak zorundasınız.
Amacımız, siyasi ideolojimizin etki alanını geliştirmek ve ulaşmak istediğimiz kitlelere dokunabilmek.
Esasında öz aynı, yine yazmak, yine tartışmak, yine doğru ve haklı olanı araştırmak, sorgulamak.
Bernard SHAW’un yıllar önce dediği gibi “Yayımlamak için yazmıyorsanız, yazmanın bir anlamı yoktur”
Esas…
Sosyal Demokrat olduğunu varsaydığımız CHP, Mayıs 2023’te yapılan cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerinde büyük bir facia yaşadı. Ülke tarihinin en önemli seçimini kaybetti. Bu faciaya sebep olanlar hariç, hemen herkes kendince analizlerini yaptı. Oy veren seçmeninden parti üyesine kadar herkes içsel değerlendirmelerini yaparak bir kanı oluşturdu. Bu kaybın kendi yaşamına nasıl yansıyacağını kestirmeye çalıştı, olası tehdit ve tehlikelerden nasıl korunacağı üzerine planlar yaptı.
Ancak, bu başarısızlığı küçümseyerek, hatta neredeyse yok sayarak atlatma kurnazlığını göstermeye kalkan o günkü parti yönetimi sadece çökmekle kalmadı, yarattığı enkaz sebebiyle üzerinde sağlıklı bir yapı oluşmasını da engelledi. Böylece sahneye fırsatı gole çevirdiğini sanan, kendisini dev aynalarında gören ego şişkini kurnazlar çıktı.
Açıkça belirtmek gerekirse, CHP yönetimi ve Sayın Kemal Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanlığı seçimindeki yenilgiyi sıcağı sıcağına, samimi, dürüst ve gerçekçi bir biçimde analiz etme cesaretini, becerisini gösterseydi, bugün her şey çok farklı olurdu.
CHP kendisi ile yüzleşme olgunluğunu gösterebilseydi, 4-5 Kasım 2023 tarihlerinde yapılan 38. Olağan Kurultay’ına giden süreçte yenilenen ilçe ve il örgütleri gerçek manada siyasal değer taşıyan bir değişimi sergileyebilirdi. Bunun yansıması ile de kurultay sürecinde ideolojik olarak çok daha anlamlı ve bugünkünden farklı bir parti yönetim yapısı ve anlayışı ortaya çıkardı.
Seçim sonrasında basılı dergimizde yayımlanan “Yenildik ama ezilmedik” başlıklı yazımda da açıklamaya çalıştığım gibi, eğer CHP, Haziran 2023’te, seçimsiz bir değerlendirme kurultayı yapsaydı, bugün ortaya çıkan yapı kesinlikle çok daha farklı ve sağlıklı olurdu. Merak edenler için: https://www.sosyaldemokratdergi.org/a-babur-atila-yenildik-ama-ezilmedik/
Riyakarlık…
CHP örgütü için “ön seçim” sözü kadar sihirli ve zehirli bir sözcük yoktur herhalde…
Üye için sihirli,
Erk sahibi yönetici içinse zehirli…
Parti örgütü denilen yapı; kongreler ve kurultaylar sürecinde kendi mahalle delegelerinin seçiminden başlayarak genel başkan seçimine kadar partinin her aşamasındaki yönetim kadrosunu seçer. Bu parti içi seçimlerde “örgüt” o kadar kutsaldır ki, partide yönetimlere aday olanlar “Sosyal Demokrat Partiler örgüt partileridir, örgüt tartışır, eleştirir ve en doğru kararı verir” diskurunu ağızlarından düşürmezler.
Ve örgüte yapılan güzellemelerin şahikası olan ön seçim konusuna da, genel başkanlığa aday olanlar konuşmalarında muhakkak değinir. Hele o aday, halihazırdaki genel başkan değilse konuşmasında “Önümüzdeki ilk seçimde adaylarımız ön seçimle belirlenecek…” cümlesini kurmazsa olmaz…
Ve böylece yalanlarla örülü bir riyakarlığın hikayesi yeniden başlar.
Sanki kurultay konuşmasında o laflar edilmemiş gibi hemen ilk seçim geldiğinde, kendilerini o koltuklara seçerken övmekten yere göğe koyamadıkları örgüt bir anda sağlıksız, işlevsiz, yığma üyeye dayanan bir yapıya dönüşüverir erk sahiplerinin dilinde. Ve karar açıklanıverir hemen; hem de hiçbir mahcubiyet duyulmadan… “Sürenin kısalığı ve bla bla bilumum sebeplere binaen, adaylar merkez yoklamasıyla belirlenecektir…”
Tüzük açısından merkez yoklaması ile kastedilen, Merkez Yönetim Kurulu’nun ön değerlendirmesiyle beraber Parti Meclisi’nde yapılan değerlendirmeler ve alınan kararlardır.
CHP Tüzüğü’nün yerel seçim adaylarının nasıl belirleyeceğini açıklayan Madde 55-3’e göre
“Merkez yoklamasında adaylar Parti Meclisince saptanır. Parti Meclisi bu yetkisini ilçe seçimleri için il yönetim kurullarına, belde seçimleri için ilçe yönetim kurullarına devredebilir.”
Ama gün gelir, bir ilçenin belediye başkan adayının kim olacağı henüz diğer aday isimleri parti meclisinin önüne gelmeden önce, aynı ilin belirlenmiş belediye başkan adayı tarafından resmi bir dille taraflara deklare edilir. “Biz kimin aday olacağını belirledik, sen aday olmayacaksın” denir.
Böylece Parti Meclisi, Merkez Yönetim Kurulu ve Genel Başkanlık elindeki yetki ya usulsüzce devredilmiş ya da gasp edilmiş olur.
Daha birkaç ay önce “adayları örgüt seçecek” diyerek kurultay salonunda çılgınca alkışlanıp o makamlara seçilenler, tüzüğe ve kurultay iradesine dayanan yetkilerini kullanamaz hale geliverdiler.
Ve bütün bunlar herkesin gözü önünde olur.
Usul
Parti yönetimlerine adayken kıymetli gördükleri örgüte, seçim zamanı geldiğinde ön seçimle kendi adayını belirleme imkanını vermekten kaçınanlar ortalığı karmakarışık edip rezil olurlar.
Bu vesileyle şunun altını defalarca çizmekte fayda var. Ön seçim mekanizması “ama”sız tüm aday belirleme süreçlerinde geçerli olmalıdır. Örgüt yapısını siyaset üreten sağlıklı bir yapıya kavuşturmanın da tek yolu, yönetim seçimlerinde çarşaf listenin değişmez kural olarak uygulanmasından geçer.
Parti tarihimiz bu iki koşul dışındaki tüm metotların sade suya tirit olduğunu gösteren örneklerle doludur.
Usul yanlışsa esasa ulaşmanın pek değeri yoktur…
Pirus Zaferi
Kemal Bey’le beraber Cumhurbaşkanlığı seçiminin yenilgiyle sonuçlanmasında sorumluluğu olan popüler figürlerin sütten çıkmış ak kaşık gibi basit, içerikten yoksun bir “değişim” sloganıyla işin içinden sıyrılmaya kalkmalarının akabinde parti; üyesi ve seçmeniyle beraber yılgın bir ruh haline büründü.
Özeleştiri yapıp gerçeklerle yüzleşmektense yakayı nasıl sıyırırız derdine düşenlerle, ortalık tam da karışmışken golü nasıl atarız fırsatçılığına girişenler el ele beraberce bir Pirus Zaferi‘ne imza attılar.
Hayata sosyal demokrat açıdan bakma özenini göstermeye çalışan biri olarak benim gördüğüm manzara ne yazık ki bu!
Yolunda yürüdüğümüz siyasal ideoloji, bu maskeli balonun sahte yüzlerini hak etmiyor.
İlkelerin, programların, ideallerin ve hedeflerin adamakıllı ortaya konmadığı bir siyaset arenasını bu ülke taşıyamıyor. Beraberce çürüyoruz. Ama bu bünyeyi çürüten bakteriler kendilerinin farkında değil.
Çıkarttıkları kokuyu da duymuyorlar, yaydıkları zehirden de etkilenmiyorlar.
Bizlere ise rögardan gelen kokuyla yaşamak kalıyor…