Ulaş Töre Sivrioğlu – Mısır’da Müslüman Kardeşler İktidarı Deneyimi

Palestinian woman holding her child runs after what police said was an Israeli air strike on a house, in Gaza City İhvan hareketinin tarihi

Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) veya kısa adıyla İhvan, köklü bir geçmişe ve birikime sahip önemli bir siyasal harekettir. Hatta bu yapı, günümüzde genellikle “siyasal İslam” olarak tanınan hareketlerin öncüsü olarak görülebilir. Müslüman Kardeşler, 1920’lerin sonunda fiili olarak İngiliz idaresi altındaki Mısır’da, Hasan el-Benna ve Seyyid Kutub gibi enetellektüellerin öncülüğünde gizli bir teşkilat olarak kurulmuştur. Müslüman Kardeşlerin ideolojisi özet olarak Batı medeniyetinin “zararlı” etkilerine ve emperyalizmine karşı durarak toplumun, “İslam’ın öz kaynaklarına geri döndürülmesi”, günlük hayatın ve toplumsal yasaların geçmişte olduğu gibi İslami kaidelere göre düzenlenmesi ve mümkünse yeryüzündeki tüm Müslümanların tek bir gerçek İslami idare altında toplanması olarak özetlenebilir. Yani bir bakıma İhvan, İslam’ın bir inanç sistemi olduğu kadar politik bir düzen de olduğunu, bu ikisinin asla birbirlerinden ayrılamayacağını savunarak modern Siyasal İslam’ın temellerini atmıştır. İhvan aynı zamanda pan-İslamist ideolojiye de öncülük ederek, Arap coğrafyasında Suriye, Filistin, Ürdün ve Lübnan gibi ülkelerde de şubeler kurmuştur ki, bunlardan özellikle Filistin ve Suriye kolu önemli ölçüde güçlenmeyi başarmışlardır.

Müslüman Kardeşler, “Batı emperyalizmi ve kültürüne karşı öze dönüşü (fundemental)” savunan bir hareket olmakla birlikte asla klasik anlamda bir “gerici” yapılanma olarak addedilemez. Bugün Ortadoğu olarak anılan coğrafyada Batılılaşma ve modernleşmenin ciddi olarak başladığı ilk ülkelerden biri olan Mısır’da[1] İhvan liderleri Batı’dan gelen bütün kültürel etkilere karşı içe kapanmayı hedeflememiş, bunu yerine İslami gelenek ve kültür ile Batı’nın inkar edilemez teknik  ve moral üstünlüğünü nasıl sentezleyebileceği üzerine düşünmüşlerdir. Bu manada İhvan’ın klasik değil “modern” bir siyasal İslami hareket olduğu ve kurucu kadrosunun orta-üst sınıflara dayandığı söylenebilir. Kuruluş aşamasında üyelerinin büyük bölümünü entelektüel olarak görülebilecek doktor, avukat, üniversite hocası, öğretmen, subay gibi kesimlerden sağlamışlar, sonraki dönemlerde sağlık hizmetleri, yoksul kesimlerinin yasal haklarını koruyan hukuk büroları, yoksul çocuklara sağlanan eğitim hizmetleri vasıtasıyla halk tabakalarıyla güçlü bağlar kurmayı başarmışlardır. Birkaç yüz kişiyle kurulan hareketin üye sayısının 1950’li yıllara gelindiğinde yüz binlere ulaştığı tahmin edilmektedir.

Ancak kuruluşundan itibaren İhvan, amaçları doğrultusunda her türlü şiddet yöntemini de meşru sayan bir anlayışa sahip olmuş ve rakiplerine karşı siyasi suikastler düzenlemekten çekinmemiştir. Mısır Başbakanları Mahir Ahmed (1945) ve Mahmud el Nukraşi (1948), Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat (1981) gibi devlet adamları, Müslüman Kardeşlerin sempatizanları veya hareketle ilişkili gruplar tarafından öldürülenler arasında ilk akla gelenlerdendir.  Mısır’ın meşhur önderi Cemal Abdül Nasır’a düzenelenen suikast girişimi ise başarısız olmuştur. Yine dünyanın Nobel ödülü alan ilk Müslüman yazarı olan Necib Mahfuz’a düzenlenen başarısız suikast girişiminden de İhvan üyeleri sorumlu tutulmuşlardır. Mısır Devleti’nin de bu eylemlere cevabı da her zaman sert olmuş, hareketin kurucu kadrosu Hasan el-Benna, Seyyid Kutub gibi isimler suikast ve idam gibi yollardan öldürülmüşlerdir.

İhvan hareketi, silahlı mücadeleyi meşru görmesi nedeniyle uzun bir dönem boyunca yer altına çekilmiş; buna karşın sosyal kuruluşları vasıtasıyla kitlesel ilişkilerini yine de canlı tutmayı başarmıştır. Müslüman Kardeşlerle bir uzlaşma yolu arayan Hüsnü Mübarek rejimi, hareketin silahlı mücadeleden kopmasını ve yasal siyasetin içine çekilmesini sağlamaya çalışmış ve İhvan’la bağlantılı adayların 2005 seçimlerine katılmasına izin verilmiştir. Bu seçimlerin anti demokratik ve şeffaf olmayan yöntemlerle yapılmasına rağmen İhvan’a yakın adaylar toplam %20 oy alarak 88 vekil çıkarmış ve parlamentoda en önemli muhalif grup olmayı başarmışlardır. Baskıların ortadan kalkması durumunda ihvan’ın daha büyük bir kitleyi peşinden sürükleyebileceği de böylece ortaya çıkmıştır.

2011 sonrası İhvan’ın iktidara gelişi

Mısır’da yaşanan siyasal karmaşa sonucu Hüsnü Mübarek’in koltuğunu terk etmesiyle, Müslüman Kardeşler’in önüne iktidara tırmanma fırsatı geçmiştir. Hareketin son dönemlerinde silahlı mücadeleden pratikte uzaklaşması, seçimlere katılma deneyimi, dünyanın geri kalanı ile ilişkilerinin düzelmesi ve pan-İslamist söylemlerini geriye çekmesi gibi etmenler bir araya geldiğinde uluslararası kamuoyu da Mısır’da Müslüman Kardeşler iktidarına sıcak bakmıştır. Mısır’ın 80 yıllık bu en köklü muhalefet hareketine bir şans verilmesine dönük söylem hem ülke içinde hem de dışında güç kazanmıştır. Hüsnü Mübarek’in devrilmesiyle yasallaşan hareket Özgürlük ve Adalet Partisi adıyla seçimlere katılarak mecliste önemli bir grup oluşturmayı başarmıştır. Hareketin asıl iktidarı ise 2012 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile olmuştur. Seçimin ilk turunda İhvan’ın adayı Muhammed Mursi, oyların %24’ünü alarak birinci çıkmıştır. İkinci turda Mursi, Mısır’ın diğer önemli siyasal İslami hareketi olan Nur Partisi’nin ve Mursi’nin eski dönemle hesaplaşabileceğini uman liberal demokrat çevrelerin de desteğiyle oyların %52’ye yakınını alarak Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Arap milliyetçisi ve bazı sol çevrelerle Hıristiyanların desteklediği rakibi Ahmed Şefik ise %48 oranında oy almıştır.

Cezayir’de seçimleri kazanmasına rağmen iktidara getirilmeyen İslami Selamet Cephesi (FIS) deneyiminden sonra, Siyasal İslam’ın demokratik yollardan iktidara geldikten sonra Mısır gibi kozmopolit bir ülkede uygulayacağı politika merakla beklenmekteydi. Mısır nüfusunun %10’undan fazlasını teşkil eden Hıristiyan Kıptiler yeni İslami idarenin kendilerine karşı tutumunun nasıl olacağı konusunda merak içindeydiler. Mısır’ın GSMH’sinin %12’sini karşılayan turizm sektörü de[2] geçmişte turistlere ve turizm bölgelerine saldırılar gerçekleştirmiş olan[3] İslami gruplara karşı yeni yönetimin nasıl bir politika izleyeceğini merak etmekteydi. Liberal kesimler eski rejimim askeri yöntemlerinin terk edileceği beklentisi içindeydiler. Radikal İslami taban ise Mursi’nin İsrail’in tanınmasını sağlayan Camp David Antlaşması’nı yırtıp atmasını ve Refah Sınır Kapısı’nı açarak Gazze şeridine uygulanan ambargoyu delmesini bekliyorlardı. Kısaca her kesim, Mursi idaresinden farklı ve birbiriyle uzlaşmaz beklentiler içindeydi.

Mursi dönemi ve eleştiriler

Farklı kesimlerin bu beklentilere karşın Mursi’nin, iktidarı süresince (30 Haziran 2012-3Temmuz 2013) genel bir hayal kırıklığı yaşattığı iddia edilebilir. İlk göze çarpan Mısır Hıristiyanlarının toplumsal ve siyasal hayattan dışlanması olmuştur. Hüsnü Mübarek’in devrilmesinden sonra Mısır’da Kiliselere ve Hıristiyanlara saldırılar günlük olaylar haline geldiğinden[4] Hıristiyanlar, Mursi yönetiminin bu duruma son vermesini istemişlerdir. Her ne kadar Hıristiyanlara dönük saldırıların doğrudan İhvan üyeleri tarafından gerçekleştirildiğine dair bir kanıt olmasa da, İhvan liderleri, radikal İslami gruplarla aralarına net bir çizgi çekmemekle ve bu tür saldırıları engellemek için yeterli önlem almamakla itham edilmiştir. Mursi, bu tür eleştirilere karşı kendisine Hıristiyan bir yardımcı atamasına ve katedrallerin korunmasına dönük önlemler alınacağını ilan etmesine rağmen[5] Mısır’da Hıristiyan kamuoyunun gözünde popülaritesinin zayıflamasına engel olamamıştır. Benzer sorunları küçük bir azınlık olan Şiiler de yaşamıştır. Şii Mısırlılara dönük saldırılar sonucu birçok insan hayatını kaybetmiş[6] ve yine hükümet yeterli önlem almamakla eleştirilmiştir. Şii kamuoyu Mısır’da daha önce örneğine pek rastlanmayan bu tür saldırıların, Mursi’nin Suriye’de Esad’a karşı başlayan ayaklanmayı açıkça destekleyen demeçleri sonucu başladığını savunmuşlardır.[7]

Mursi’nin bürokratik atamalarında İhvan üyelerini ve İslami siyasetten gelenleri kolladığı şeklinde önemli bir eleştiri de, günden güne yaygınlık kazanmıştır. Bu atamalar içinde o dönemde en fazla tartışılanı 1997’de Luksor’da 58 turistin ölümüne sebep olan saldırının faili olarak görülen Cemaat’ül İslami  örgütü liderlerinden Adil Muhammed El Hayat’ın Luksor’a vali olarak atanması olmuştur.[8] Şehir halkının sokaklara dökülüp yeni valiyi protesto etmesine rağmen Mursi kararından vazgeçmemiş, ancak Vali kendisi istifa etmiştir.

Mursi, 21 Kasım 2012’de,  hem kendi yetkilerini genişleten hem de İhvan üyelerinin hakim olduğu parlamentoda çıkarılan kanun, beyanname ve kanun hükmünde kararnamelerin yeni anayasa yapılıncaya kadar -yargı dahil- hiçbir makam tarafından değiştirilemeyeceği, askıya alınamayacağı veya iptal edilemeyeceğine dair bir düzenlemeye gitmiştir. Mursi’nin, bu uygulamaları Mısır’ın yüksek mahkemelerinin yargıçları tarafından sert bir direnişe sebep olmuştur. Buna karşı İhvan sempatizanları Yüksek Mahkeme binasını kuşatarak yargıçlar üzerinde baskı kurmaya çalışmışlardır. Liberal muhalefet Mursi’yi yeni firavun olarak nitelendirmeye başlarken, Mursi yönetimi askerlerin yetkilerini arttıran ve toplumsal muhalefetin haklarını kısıtlayan bir dizi karara imza atmıştır. Yeni anayasa taslağında sivillerin askeri mahkemelerde yargılanabilmesi mümkün kılınmıştır. Ayrıca, Cumhurbaşkanı başkanlığında, başbakan ile savunma, dışişleri, maliye ve içişleri bakanlarının; genelkurmay başkanının; kuvvet komutanları ile silahlı kuvvetler harekât komutanının ve askeri istihbarat şefinin içinde yer aldığı bir Ulusal Savunma Konseyi oluşturulması öngörülmüştür. Taslakta, güvenlikle ilgili her yasa tasarısının bu kurulun denetiminden geçmesi gibi geçmiş dönemi hatırlatan tasarılar yer almıştır.[9] Bu kararları protesto eden sokak göstericilerine karşı sert önlemler alınmış, polis ve askere göstericilere ateş etme yetkisi tanınmış, birçok gösterici protestolar esansında hayatını kaybetmiştir.[10] Tarihin tuhaf bir ironisi olarak Mursi’yi devirecek Abdülfettah el-Sisi de bu güvenlikçi politikaların inşası esnasında Mursi tarafından göstericilere gözdağı vermek için Yüksek Askeri Konsey’in başına getirilmiştir.

Mursi döneminde, bir yandan rejim otoriterleşirken bir yandan da Mısır ekonomisi büyük bir resesyon yaşamıştır. Siyasal karmaşa ve yeni rejimin bazı uygulamaları neticesinde Mısır için hayati öneme sahip olan turizm sektörü önemli ölçüde gerilemiş; Mısır’a gelen turist sayısında %80’lik bir daralma yaşanmıştır. Mursi döneminde giderek etkinleşmeye başlayan ulemanın turizm karşıtı söylemi ve Selefi önderlerin piramitleri yıkacaklarını ilan etmesi[11] dünya kamuoyunu rahatsız etmiştir. Mısır’da turizm ve eğlence sektöründe çalışan ve alt proletaryayı temsil eden kesimler, yeni dönemde geçimlerini sağlayamaz hale gelmişler; Mursi iktidarının en önemli muhalif kanatlarından birini temsil etmişlerdir. Nitekim sokak gösterileri başladığında bu kesim İhvan üyelerine satır ve silahlarla saldırmış ve onları linç etmeye başlamıştır.[12] Gösteriler durdurulamaz boyutlara vardığında ise, Mısır ordusu bir ültimatom vererek Mursi’den seçimleri yenileme kararı almasını istemiş; ancak bu istek İhvan liderleri tarafından reddedilmiştir. Sonuçta gelen askeri darbe, Mursi’nin görevden alınıp önde gelen İhvan liderleriyle birlikte tutuklanması ve binlerce darbe karşıtı insanın acımasız şekilde katledilmesiyle sonuçlanmıştır.

Mursi’nin devrilişinin toplumsal nedenleri

Askeri darbeler ciddi olaylardır ve çoğu kez bu tür darbelere direnmek kolay değildir. Ancak Mısır örneği, darbe yapmak için meşru yönetimin giderek zayıflamasını bekleyerek ona toplumsal alanda en güçsüz olduğu esnada vurmanın tipik bir örneğidir. Türkiye’deki siyasal toplumsal araştırmalar, Mısır darbesi ve İhvan’ın devrilişinin siyasal sonuçlarına odaklanırken, Mursi rejiminin darbe öncesi toplumsal desteğini yitirişi üzerinde durmamakta, durmak istememektedir. Dünya tarihinde toplumsal desteği güçlü olan iktidarlara karşı yapılan darbe örneklerine bakıldığında, aradaki fark görülebilecektir. Darbeleri durduran asıl güç herhangi bir siyasi hareketin sandıkta aldığı oy değil toplumsal gruplardan aldığı gerçek, kararlı ve geniş destektir. Örneğin General Franco, İspanya’nın seçimle gelmiş meşru hükümetini tanımadığını açıklayarak darbe yaptığında (1936), hükümetin arkasında duran toplumsal yapıyı ancak üç yıl sonra –o da dışarıdan gelen askeri yardımla- ezebilmiştir. Yine Chavez’e 2002’de yapılan darbe girişimi halk kitlelerinin kararlı duruşu sonucu boşa çıkmıştır. Oysa Mısır örneğinde halkın geniş kesimlerinin darbeyi desteklediği veya sessiz kaldığı, Mursi’nin direniş çağrısına çok az destek geldiği görülmektedir. İhvan yanlısı halk gösterileri hem nicelik hem de çeşitlilik açısından Tahrir’i merkez edinen İhvan karşıtı halk gösterilerinin yanına yaklaşamamıştır.[13] İhvan karşıtı gösterilere Hıristiyanlar, Arap milliyetçileri, liberaller gibi farklı gruplar katılırken; İhvan yandaşları kendi gösterilerinde yalnız kalmışlar ve Suudi Arabistan etkisi altındaki Nur Partisi gibi Selefi grupların bazıları da onları kaderleriyle baş başa bırakmışlardır. Bu da doğal olarak darbecilere cesaret vermiştir. İronik olarak darbeciler İhvan üyelerine ateş açarken Mursi döneminde çıkarılmış yasalara ve yetkilere dayanmışlardır.

İhvan’ın, toplumsal gruplar arasında bir hakem rolü oynayamamasının ve ülkenin farklı etnik ve sosyal gruplarını yönetime dahil etme konusundaki isteksizliğinin, Suriye meselesi gibi kritik bir konuda taraf olmasının siyasal yalnızlaşmasında etkili olduğu söylenebilir. Ayrıca Mısır halkı arasında kökenleri 19. yüzyıla kadar inen ve öncelikle Mısır’ın çıkarlarını gözeten milliyetçi eğilimler ile İhvan iktidarının pan-İslamist politikasının getirdiği sonuçlar arasında bir gerilim yaşandığı görülmektedir. İhvan iktidarı genellikle Mısır milliyetçiliği geleneğinin gücünü görmezden gelmiştir. Halbuki Mursi’ye muhalefetin en önemli iddialarından biri, Mursi’nin Mısır dışındaki ülkelere –özellikle de Türkiye ve Katar’a- gereğinden fazla yakın durmasıdır.[14]Benzer şekilde İsrail’e karşı net bir tavır takınmaması da radikal İslami bazı grupların Mursi’ye verdikleri geçici desteğin azalmasında etkili olmuştur. Nitekim ona destek olan liberal ve İslami grupların büyük kısmı İhvan üyelerine yapılan acımasız katliamları seyretmekle yetinmişler; hala da seyretmeye devam etmektedirler.

Mursi ve İhvan’ın iktidar süreci Müslüman ülkelerde demokrasinin geleceği için zengin bir deneyim sunmaktadır. Aslında İslam dünyasında demokratik yollarla iktidara gelen köklü bir siyasal hareketin kucaklayıcı bir politika ile Mısır’da yeni bir dönem başlatması için önemli bir fırsat, hem İhvan hareketi içindeki sekterliğin hem de bu harekete karşı baştan ön yargılı olan kesimlerin ortak çabalarıyla heba edilmiştir.

[1] Mısır modernleşmesinin başlangıcı 1798 Napolyon işgaline kadar gider. Fransız idaresi altındaki Mısır, Arap halkları için Batı’nın teknolojik ve askeri üstünlüğünü bizzat gözlemleme fırsatı vermiştir. Günümüzde tarihçilerin büyük bölümü Ortadoğu’nun modern tarihini 1798 yılıyla başlatma eğilimindedirler.

[2] Mısır Turizmi hakkındaki gelişmeler için bkz. Emirhan Yenişehirlioğlu, Politik Krizlerin Turizm Talebi Üzerindeki Etkisine Yönelik Bir Araştırma: Mısır Turizmi, http://www.academia.edu/

[3] Örneğin İslami grupların 1997 yılında yaptıkları saldırılar sonucu Mısır turizmi önemli bir krize sürüklenmiştir. Yenişehrilioğlu, agm. Mısır’da turizm tarihi kadar eski olan bu tür saldırıların en büyüğü 2005’te 88 kişinin hayatını yitirdiği Şarm el Şeyh bombalanması olayıdır. Bkz. Murat Yeşiltaş, İlker Öztürk, Fatih Türkmen, Terör Faaliyetlerinin Turizm Sektörüne Etkilerinin Çözüm Önerileri Perspektifinde Değerlendirilmesi, Sosyal Bilimler Dergisi / Cilt: X, Sayı 1, Haziran 2008

[4] Mübarek sonrası dönemde Hıristiynalara dönük saldırılar için bkz. http://www.dw.com/tr/m%C4%B1s%C4%B1rda-dengeler-nas%C4%B1l-bozuldu/a-14750028

[5] .turkishny.com/news/mursi-hristiyan-musluman-catismasi-icin-sorusturma-istedi

[6] http://haber10.com/haber/382383/#.VeLZlPntmko

[7] http://www.zeynebiye.com/misir-da-siilere-vahsice-saldirildi_d81174.html

[8] http://tr.euronews.com/2013/06/19/luksor-a-atanan-vali-vilayeti-sokaklara-doktu/

[9] https://www.wsws.org/tr/2012/dez2012/egip-d20.shtml

[10] http://www.dw.com/tr/mursi-kar%C5%9F%C4%B1t%C4%B1-g%C3%B6sterilerde-%C5%9Fiddet/a-16915259

[11] http://www.ntv.com.tr/dunya/sfenks-ve-piramitleri-yikacagiz,FFNjVd10r0mQPkGb0PXgMA

[12] http://www.internethaber.com/baltacilar-mursi-yanlilarina-saldirdi-560136h.htm

[13] http://www.mynet.com/haber/dunya/misirda-yuz-binler-toplandi-741049-1

[14] Nitekim Mursi “Katar adına casusluk yapmak” iddiasıyla yargılanmaktadır.

*Ulaş Töre Sivrioğlu,
Balıkesir Ünv. Öğretim Üyesi,
toresivrioglu@hotmail.com