Devlet ve toplum arasında kurulan çarpık ilişki, toplum hayatının her alanına yansıyıp sürüyor. Dolayısıyla din eğitiminde yaşanan çarpıklık, çağdaş ve laik eğitimde evrensel değerlere kavuşmamızı engelliyor. Şöyle ki; bir toplum/ulus kendini inşa ederken, çoğulcu toplum yapısını, ülkesin sosyal ve toplumsal gerçekleri ve eşit haklar temelinde devleti de inşa eder.
Bu çerçevede, devletin Türk İslam Sentezi eksenindeki bakışı iktidarın Sünni-Hanefilik ekseninde ideolojik ve felsefi yaklaşımıyla buluşunca, zorunlu ve seçmeli din derslerinde neleri ve niçin öğrettiğinin anlaşılması kolaylaşır.
Eğitimde AKP iktidarının ideolojik yönlendirmesi
Devlet geleneği, aklı ile iktidarın egemenliğini koruması, bazen anayasanın amir hükümlerine rağmen uygulanır; tıpkı anayasaya ve laiklik ilkesine aykırı Diyanet İşleri Başkanlığı kurumunu korumak gibi. Dolayısıyla AKP iktidarının ve devletin ideolojik ve felsefi kimliğini korumak için, eğitim siteminin bütünlüğünde olduğu gibi, din derslerinde de, devletin Türk Sünni-İslam sentezine dayalı kimliğinin izleri ve etkisi güçlü şekilde görülmektedir. Demokratik toplum kendisini çoğulculuk, eşitlik ve laiklik ekseninde devletleştirerek örgütleyemediği zaman; devlet, iktidarıyla birlikte ideolojik ve felsefi yaklaşımına uygun ulus inşa etmeyi ihmal etmez. Bu inşa süreci, bazen etnik temelli doz artırımıyla gündeme gelir; bazen de dincilik dozunun artırımıyla sürer.
Dindar nesil yetiştirme hedefi eğitimde bir politik hedef olarak belirlendiğine göre; devletin, ne öğreteceği ve hangi derslerde ve hangi eğitim içeriğiyle ne yapacağına karar verdiği bellidir. 4+4+4 düzenlemesi eğitimde dinsel doz artırımı olarak, “zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi” dersinin yanına “Kur’an-ı Kerim” ve “Hz. Peygamberimizin Hayatı” derslerini konulmasını sağlamıştır. Yani bu bir toplumsal talep ya da halkın bir kesimin dinin öğrenmek için dile getirmiş olduğu talep sonucu gündeme gelmemiştir. Devletin ve AKP iktidarının ideolojik ve felsefi kimliğine uygunluk arz eden, Türk Sünni-İslam Sentezine uygun politik bir hedef olan “dindar nesil” yetiştirmek ve hızlı sonuç almak amacıyla, mevcut din eğitiminde doz artırımıdır.
AKP iktidarının nasıl bir insan tipi istediğine son 11 yıldır tanıklık etmekteyiz. Bu istek 12 Eylül darbecilerinin istekleriyle örtüşmektedir. Darbecilerin ve takkecilerin bu istekleri sonucu, Türkiye’de çağdaş, bilimsel, laik, katılımcı, çoğulcu, özgürlükçü, sosyal ve kültürel gelişmelere zemin sağlayacak bir eğitim politikası ve sistemine geçiş yapılamadı. Toplumun demokratik, laik, bilimsel eğitim talebine karşı, Türk Sünni-İslam sentezcilerinin bazen postal, bazen takke giyerek gerçekleştirdikleri ideolojik ve felsefi saldırılar ve müdahaleler, evrensel olanla buluşmamızı engelliyor.
Mevcut din eğitimi ve tarihsel bakış kutuplaştırıcıdır
Demokratik, laik eğitimin karşıtı olarak, din eğitiminde (sözde laiklik adına) ısrar edilmesi, ifade ettiğimiz gibi, iktidarların yaratmak istediği insan tipi ile doğrudan alakalıdır. Eğer çok kültürlü, çok dilli, çok inançlı bir toplumda din eğitimini hem mezhepçilik ekseninde, hem de yaratmak istediğiniz insan tipi için şekillendirirseniz, toplumsal çeşitliliğimizin beklentilerini ve taleplerini ortaklaştıracak ve herkesi kucaklayan demokratik, laik, bilimsel, katılımcı ve insan haklarına dayalı bir eğitim sistemine kavuşamazsınıız.
Bugün en büyük sorunumuz olan etnik, dinsel ve felsefi ayrışmaların, kutuplaşmaların ve çatışmaların yaşanmasındaki sebepler arasından mevcut eğitim politikalarının payı büyüktür. Çünkü okul hayatı ve eğitimin içeriği, toplumsal renkliğimizi kucaklamaktan ve onları ortak bir yaşamın savunucusu yapmaktan uzaktır. Bu nedenle mevcut zorunlu, seçmeli Sünni din derslerinin ve İHL, İlahiyat Fakülteleri ve Kuran Kursları gibi Sünni mezhep kurumlarının; Sünni, Alevi, Gayrımüslim, Ateist, Şii inanç ve anlayışları ya da başkaca modernist inançsal yaklaşımları evrensel ve gerçek laiklik ilkesi ve demokratik eğitim zemininde buluşturması imkansız görünmektedir.
AKP ile din temelli eğitim; ders sayısı, konu içerikleri ve saat olarak artış göstermiştir. Bu, AKP hükümetinin dindar nesil yetiştirmek konusundaki kararlığına dair de önemli ipucudur.
Haftalık süre olarak ortaokul 5.ve 6. sınıflarda 36 saat, 7. ve 8. sınıflarda 37 saat çıkmıştır
İmam hatip ortaokullarının bütün sınıflarında 36 saat zorunlu 4 saat seçmeli toplam 40 saate çıkmıştır.
Diyanet İşleri Başkanlığı verilerine göre Türkiye’de 87.806 tane cami var. Bu rakam sadece resmi kayıt altına alınan camileri ifade ettiğinden gerçekçi değildir. Çünkü kayıt dışı, kaçak, imarsız yapılmış binlerce mescit bu rakamların içinde yoktur. Benzinlik istasyonlarından, bazı kamu kurumlarında mescide çevrilmiş salonlara, otogarlara kadar ve merdiven altına yapılmış binlerce mescit kayıt dışıdır. AKP iktidarı döneminde yaygınlaşan cami yaptırma yarışı sonucu, 11.865 kayıtlı cami yapılmıştır. Bu dönemde kayıt dışı mescit ve camilerin sayısı ise 2 bini aşmıştır. Asıl “skandal” niteliğindeki veri ise “laik cumhuriyet” ülkesinde, AKP iktidarı döneminde tek 1 tane ilköğretim okulu yapılmadığı gibi, 25 tane ilköğretim okulunun kapatılmış olmasıdır.
MEB ve Diyanet, insan hakları haftası kutlamaz; kutlu doğum haftası kutlar
Her yıl sayıları 20 bine ulaşan “Kutlu Doğum Haftası” etkinliği yapılıyor. Bu etkinlikler kamu kurumlarında, camilerde, okullarda, kreşlerde yapılmakta olup giderleri devlet bütçesinden karşılanıyor. AKP iktidarı döneminde, Türkiye’de dini eğitimlerin, değişik biçimlerde devletin tüm ideolojik aygıtlarına nüfuz ederek yeni bir boyut kazandığı görülür. Din eğitimi, artık zorunlu ve seçmeli derslerin dışında, sayısı hızla artan ilahiyat fakülteleri, imam hatip okulları, Kuran kursları, cami kursları, cami sayıları, din bütçesi, imam sayıları vb dinsel olanın hegemonik konuma getirildiğini göstermektedir.
AKP’li yıllar, 12 Eylül darbecilerinin “islamizasyon” politikalarını güçlendirme ve yaygınlaştırma sürecine dönüşmüştür. 4+4+4 eğitim düzenlemesi bunlardan biridir. İmam hatip liselerinin orta kısmının yeniden canlandırılmış, Alevi ailenin açtığı davaya ilişkin 9 Kasım 2007 tarihli AİHM’nin kararını yok sayılarak Zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin yanına ek olarak Hz. Muhammed’in Hayatı ve Kuran-ı Kerim ve Temel Dini Bilgiler dersleri “zorunlu” seçmeli olarak müfredata eklenmiştir.
2006 yılında eğitim fakültelerine taşınan Din Kültür ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği, tekrar ilahiyat fakültelerine aktarılmıştır. Bir skandal niteliğinde olan, etik açıdan mahkum edilmiş bir uygulamaya sığınılarak, Milli Eğitimin önerdiği 100 temel eserlere dini telkinler, ifadeler ve dini yönlendirmeler şırıngalanmak suretiyle, hikaye ve romanlar yoluyla öğrencileri dindarlaştırma hedeflenmiştir.
“Laik” okullarda insan hakları haftası yerine, mezhepçi etkinlikler ve dini kutlamalar yapılmaktadır. Çocuk hakları yerine laiklik, demokrasi, adalet, eşitlik ve bir arada yaşama kültürünü inşa edecek etkinlikler yerine kutlu doğum haftası etkinlikleriyle okullar adeta cami ortamına dönüştürülmüştür. Okulların elektrik, doğal gaz, okul onarım ve tadilat masraflarını öğrencilere ve velilere ödettiren devlet, Sünni mezhebe ait dinsel etkinlerin masraflarını kamu bütçesini vergileriyle oluşturan farklı inançlardan yurttaşların veya ateistlerin vergisiyle karşılıyor. Okul hayatına ve öğrencilerin boş zamanlarını nasıl değerlendireceklerine kadar müdahil olan, herkesin özel hayat tarzına ve yaşam alanlarına müdahale eden AKP iktidarı, bu müdahalesini ilk ve orta öğretim kurumlarında da yapmaktadır. Bu müdahalede kullanılan kurumsal araç, Diyanet İşleri Başkanlığı’dır. Diyanet, sözde “laik” okullarda öğrencileri umreye götürmek için kampanyalar dahi düzenlemektedir.
*Turan Eser,
Alevi Bektaşi Federasyonu
GYK Üyesi,
turaneser@gmail.com