Bilgi ve iletişim teknolojileri, ekonominin en öncelikli alanı konumunda olup pek çok sektör için itici güç oluşturmaktadır. Özellikle Nesnelerin İnterneti ya da Endüstri 4.0 olarak kamuoyunda tartışılan teknolojiler, ekonomik gelişimin yönünü belirleyici bir etkiye sahiptir. Ülkemizin bu sürecin dışında kalmaması için bilgi ve iletişim teknolojileri alanında stratejik planlamalara gereksinim bulunmaktadır. Bu planlamaların da, istihdam boyutunu gözetecek kapsamlı bir içerikle ele alınması gerekmektedir. Bilgi ve iletişim teknolojileri altyapı sorunları, dışa bağımlılık, bu teknolojilere erişim ve kullanım kısıtları ülkemizde mühendislik faaliyetleri açısından da büyük açmazlar yaratmaktadır.
Bu alandaki politikaların, hem genel ekonomiyi şekillendirmesi hem de toplumsal gelişmeyi yakından etkilemesi nedeniyle, kamu yararı gözetilerek yönetilmesi gerektiği yıllardır ifade edilmektedir. Kamu hizmetleri kapsamındaki bu alanın yönetimi ise, ülkemizde, neo-liberal politikaların gereği olarak, serbestleşme ve özelleştirme politikaları kapsamında bütünüyle şirketlerin inisiyatifine terk edilmek istenmektedir.
Bu alanda yürütülen hizmetlerin, özel sektöre gördürülse de kamu hizmeti olduğundan, -devamlılığını sağlamak üzere- üst kurullar aracılığıyla düzenlenmesi öngörülmüştür. Ne yazık ki, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) gibi Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) da, alanın kamu yararına düzenlenmesinde yetersiz kalmaktadır. Türk Telekom’un özelleştirilmesi ile birlikte, görev süresi sonunda yeniden kamuya devredilecek olan ve yeni yatırımlarla geliştirilmesi ve teknolojik yeniliklerle desteklenmesi gereken temel iletişim ağının geleceğine ilişkin kaygılar artmaktadır.
Bu süreçte, alanda gerekli düzenlemeler yapılmadığından,vatandaşlarımız ve işletmeler önemli sıkıntılar yaşamaktadır. BTK’nın bağımsız ol(a)maması ve bazı alanlardaki yetersizliği, sektörün düzenlenmesinin önündeki en önemli engeldir. Bununla beraber, telekomünikasyon alanındaki Ar-Ge çalışmalarının gerektiği kadar desteklenmemesi, bilgi toplumuna dönüşümde ülkemizin geri kalmasına neden olmuştur.
Ayrıca telekomünikasyon alanındaki mühendislik faaliyetlerinin gerilemesine, Ar-Ge ve bilgiye dayalı faaliyetlerin azalmasına neden olan bu süreç, cihazların yanısıra hizmetlerde de dışa bağımlığı tetiklemiştir. BTK’nın raporlarına yansıyan pembe tablo, ne yazık ki ülke gerçeklerini yansıtmadığı gibi büyüyen rakamlar yalnızca sektör karlılığına ilişkindir.
İyi yetişmiş mühendisimizi uluslararası sermayenin Türkiye’deki montajcısı pozisyonuna iten neo-liberal gidiş, iyi eğitimli yurttaşların bilgi ve iletişim teknolojilerine ulaşmasını da zorlaştırmaktadır. Bu durumu tersine çevirmek ve bilgi ve iletişim teknolojisi yoksulluğuyla mücadele etmek için alandaki mühendis emeğini yükseltmek dışında bir seçeneğimiz bulunmamaktadır. Ülke geleceğinin ortak akılla şekillendirildiği bir gelecek için; yani, bir kısmı ülkemizden beyin göçüyle yurtdışına gitmek zorunda kalmış meslektaşlarımızın geliştirdiği çözümleri ve uygulamaları, yine yurtdışından almak yerine, kendi topraklarımızda üreteceğimiz bir gelecek için mesleki ve toplumsal mücadelemizi artırarak sürdürmek sorumluluğuyla karşı karşıyayız.
ACİL KAMULAŞTIRMA
Son yıllarda yaşanan olaylar bir kez daha telekomun acilen kamulaştırılması gerekliliğini gözler önüne sermektedir. Bilindiği gibi, Türk Telekom’un işletme hakkını devir alan Oger Telekom da dahil olmak üzere Hariri ailesine ait şirketler finansal kriz içerisindedir. Telekom`u rehin verdiği kredinin 290 milyon dolarlık taksitini ödeyemediğine, Suudi Oger`in işçilerin sigortalarını dahi yatıramadığına, Arab Bank`ta hisse satışı yapmaya çalıştığına ilişkin haberler basında yer almaktadır.
Elektrik Mühendisleri Odası’nın ve namuslu demokrat tüm meslektaşlarımızın yıllardır yapageldiği, “kamu kurumlarının özel sektör tarafından daha iyi yönetileceği söyleminin ideolojik olduğu ve Telekom`un içinin boşaltılması riski bulunduğu”na ilişkin uyarılar, bugün ne yazık ki gerçekleşme arifesindedir. Türk Telekom`un, teknolojik gelişmelere paralel olarak, tekel konumunda olduğu şebekeyi geliştirme görevini hakkıyla yerine getirmesi mümkün görünmemektedir. Kamuya ait altyapıyı kullanan ve sözleşme süresi sonunda bu altyapıyı yeniden kamuya devretmesi gereken Türk Telekom`un mali yapısının bozulması, temel iletişim şebekesinin geleceği açısından yaşamsal risk yaratmaktadır. Özelleştirme sonrasında Türk Telekom`un Türkiye için gerekli şebeke altyapısı ihtiyacını karşılayamayacak duruma düşürülmesi, büyük bir kamu zararı yaratıldığı anlamına da gelmektedir. Hisselerin %15`inin halka açık olduğu da gözetilerek, hem küçük yatırımcıyı korumak hem de altyapı güvenliğini sağlamak ve kamu zararını önlemek için Oger Telekom`da bulunan Türk Telekom hisseleri bir an önce kamulaştırılmalıdır.
Telekomünikasyon hizmeti tıpkı enerji, sağlık ve eğitim gibi bir kamu hizmetidir. Bu nedenle, özellikle iletişim altyapısı, kamunun denetiminde olmalıdır. Ülkemizin bilgi toplumuna dönüşümünde geride kalmasının temel nedenleri irdelendiğinde; yeni bir telekomünikasyon politikasına ihtiyaç olduğu, bu politikanın da yeniden kamulaştırma programı içinde ele alınması gerektiği açıkça görülmektedir.
NASIL BİR KAMUSALLIK?
Bugün gerçek ve çağdaş bir kamusallık anlayışına ve doğrudan bir vatandaş-devlet ilişki biçimine ihtiyaç bulunmaktadır. Özelleştirme politikaları çerçevesinde yeniden ve yeni bir kamusallık anlayışı nasıl oluşturulabilir? Bugüne kadar kamu malı olarak bilinen ve artık çoğunluğu özel sektöre mülkiyet ya da işletme biçiminde devredilen kaynak ve zenginliklerimiz nasıl gerçek bir kamu mülkiyeti haline getirilebilir? Halkın kendi kaynak ve zenginliklerine sahip çıkabilmesine ve halk yararına işletebilmesine uygun olanaklar nasıl yaratılabilir? Topraklarımıza, ormanlarımıza ve hatta suyumuza kadar uzanan bu özelleştirme vebasını tamamen bertaraf edecek bir toplum modelini yaratmak mümkün müdür?
Bütün bu soruların hazır yanıtlarını bulmak bugünden yarına olası görünmemektedir. Ancak özelleştirme programıyla bizlere dayatılan bu yıkıma karşı yeni bir kamu mülkiyeti ve yönetimi konularının üzerinde tartışılması gerekmektedir.
Bu çerçevede:
- Tamamen halkın malı ve ülkenin zenginliği olan kamu kaynaklarını ve işletmelerini özelleştirme programından vazgeçilmeli, özelleştirilen işletmeler yeni bir anlayışla kamusallaştırılmalıdır.
- Bu kurum ve işletmelere bugüne kadar yapılması zorunlu olduğu halde yapılmayan yatırımlar hesaplanarak acil bir yatırım ve üretim planının oluşturulması; üretimden nakliyata, iş ve can güvenliğine, istihdamdan tüketime kadar her çalışma alanında yeni ve verimli teknolojiye yönelmeli ve bütün uygulamalar “acil plan” dahilinde gerçekleştirilmelidir.
- Bu acil planın oluşturulması; uygulanması; üretim, tüketim ve dağıtımın denetlenmesi, özelleştirmeye konu olan kurum ya da hizmet bazında bir araya getirilecek tam bağımsız kurullar eliyle yürütülmelidir. (İletişim Meclisi ya da Elektrik Meclisi vs. gibi).
- İlgili alandaki bütün işletmelerin sınai altyapısı yenilenmeli, Ar-Ge birimleri geliştirilmeli ve bütün birimler verimli ve üretken hale getirilmelidir.
- Özelleştirilmiş KİT’lerde, kamu yararı bakımından, kullanılan tüm ürün ve hammaddelerin gerçek değeriyle, kamu işletmeleri denetimi altında satın alınma zorunluluğu getirilmeli ve devlet temsilcileri bu zorunluluğun yerine getirilmesi aşamasında “kurula” karşı sorumlu-yükümlü olmalıdır.
- Siyasi iktidarlar, her planlama yılının öncesinde, genel gereksinimleri “kurullara” bildirmeli ve bunlardan alacağı yanıta göre makro bir planlamaya gitmelidir.
Somut durumları göz önünde tutulmak kaydıyla özelleştirilen ve özelleştirilmesi düşünülen tüm KİT’ler için önereceğimiz bu yapılanma, bir yanıyla yıllardır sermayenin çıkarları için zarara sokulan bu işletmelerin halkın yararına -ve daha verimli- işletilmesini sağlayacaktır. Diğer yandan ise her türlü değer ve zenginliği üretenleri daha eşit, daha özgür ve daha güzel bir dünya için yönetme bilinci ve alışkanlığı kazanmaya götürecektir.
*Tayfun İşbilen
SODEV Saymanı,
EMO İstanbul Şubesi Sekreteri
tayfun.isbilen@sodev.org.tr