521A8480-B996-41D6-8534-06BE32DAC7DC

Söyleşi: Tayfun KAHRAMAN

Gezi tutsaklarından Tayfun KAHRAMAN ile yaptığımız söyleşi

Sevgili Tayfun,

Öncelikle içeride olduğunuz her günden alacaklıyız. Bunu seni birebir tanıyan dostların, arkadaşların, meslektaşların değil yalnızca, hiç karşılaşmadığınız ama bu ülkenin karanlığından yorgun milyonların sizlerin yanında olduğunu bilmeni isteriz. Gezi hepimiz için adalet, demokrasi ve umudun iklimi idi. İçinde bulunduğumuz bu otoriter iklim her ne kadar bu ruhu zehirlemek için elinden geleni ardına koymadıysa, bizler de umudumuzu ve güzel günlere olan inancımızı tazelemek için her gün mücadele ediyoruz. Kızın Vera’nın sana yazdığı mektup oluyor bir gün tutunduğumuz, bir diğer gün girdiğimiz markette kasiyer bir genç ile yaptığımız gündelik sohbet. Seninle bu umudu boğmaya çalışan iklimi konuşmak istiyoruz. Tam da bulunduğun yerden…

Sevgili Ece,

Öncelikle sana ve Sosyal Demokrat Dergi ekibine teşekkür ederim. Bana ve bize burada en fazla güç veren sizlerin ve milyonlarca insanın desteği ve gösterdikleri dayanışma oluyor. Bu destekler bizim Gezi’yi savunmamızda da bize direnç veriyor. Elbette bunu zehirlemek isteyen iktidar bu umudu ve inancı yok etmek isteyecektir ama bizler de mücadelemizi hep beraber milyonlar olarak sürdüreceğiz. İyi ki varsınız. Çok teşekkürler…

Otoriter ruh her yerde. Bunu en derinden deneyimleyenlerden birisin Tayfun. Çünkü otoriter iklim mekanı da, ruhları da, ilişkileri de kısıtlıyor, tahrip ediyor ve hatta yok ediyor. Sen özellikle Gezi sürecinden itibaren bu ruhun toplumsal yansımalarını nasıl görüyorsun?

Umut, demokrasi ve adalet talebini dillendiren bizlerin en önemli dayanağı ve gezi direnişinde paylaşılan bu umut hala kendisini hayatın değişik alanlarında göstermeye devam ediyor. Otoriter iktidar bu umudu dağıtmak, iklimi kendi lehine değiştirmek istese de başaramadı da ortada duran bir gerçeklik. O nedenle her ne kadar kısıtlamaya, tahrip edilmeye, yok edilmeye çalışılsa da; iktidarın istediği sonucu aldığını söylemek zor.  Şöyle ki; iktidar özellikle Gezi’den sonra bu umudu ve yansımalarını yok etmek üzere pek çok girişimde bulunsa da başarı sağlayamadı. Son olarak bizlerin hapsedilmesi ile Gezi’nin tarihini değiştirmek, tarihi yeniden yazarak Gezi’yi karalamak istese de, milyonların bizlere desteğiyle bunu da başaramadı. Hatta bir siyasi dava olarak Gezi Davası’nın tutukluluk kararları sonrasında iktidara fayda değil zarar yazdığı bir döneme geçildi ve iktidar açısından siyasi içeriği boşaldı. Bu nedenle buradan da istediğini alamıyor. Şimdi burada toplumun umudu ve inancını kaybettiğini söylemek çok güç olur. Toplumda Gezi’de oluşan dayanışma duygusu ve umut aradan uzun zaman geçse de varlığını koruyor. İşte iktidarın korktuğu ve hem hamle etmek istediği de tam olarak bu. Hatta bu umudun sadece toplumsal değil siyasi yansımalarını da görüyoruz. 2019 yerel seçimlerinde kazanılan büyük başarı, özellikle İstanbul’da yaşanan değişim de toplumdaki bu umudun yansıması ve iktidarın daraltmaya çalıştığı siyaset alanını açmak üzere gösterdikleri tepki içeriyor. Bu yansımayı benzer biçimde Altılı Masa’da da görüyoruz. Kutuplaştırma diline karşı Gezi’de bir arada bulunmanın değerini gören çok farklı kesimler bu motivasyonla aynı masayı paylaşarak değişim için umut arıyorlar.

Mekan senin profesyonel alanın. Bir şehir plancısı olarak mekanda otoriterliği nasıl tanımlarsın?

Bir şehir plancısı olarak mesleki hayatın bu otoriter yapı ve onun kente yaptığı müdahaleler ile mücadele ederek geçti. Kentsel mekanda otoriterlik, merkezi ya da yerel iktidarların mekana ilişkin yaptığı müdahalelerde kentlileri dinlemeden, kendi siyasi ya da ekonomik çıkarlarını gözeterek hareket etmesi olarak tanımlanabilir. Elbette iktidar bu otoriter tutum içinde rıza bulmak için hem tüm meşrulaştırma araçlarına, hem de karşı çıkanlara engellemek için tüm zor şiddet araçlarını kullanıyor. Fakat buna toplumun tepkisi çok farklı biçimleri ile gelişebiliyor. Gezi bu anlamda belki de dünyada otoriter iktidarın kenti yapmak istediği müdahaleye verilen en büyük toplumsal tepkidir. Kentin en önemli meydanı ve parkına yapılmak istenen müdahaleye hayır diyen de bizlerin gördüğü şiddete toplum vicdanının itirazıdır. Bu itiraz ile beraber otoriter iktidarın kent mekanına yaptığı müdahale yanında, toplum otoritenin tüm uygulamalarına olan itirazlarını da alarak tepkisini göstermiş ve milyonlar sokağa çıkmıştır. Bu anlamda kentsel mekanda otoriter iktidar varlığını ne kadar görünür kılarsa, bir karşı proje olarak toplumsal itirazda o kadar yüksek olmaktadır. Özellikle ülkemizde AKP iktidarı ve belediyeciliği ile giderek artan kentsel mekandaki otoriterlik, bir yanı ile iktidar tercihleri doğrultusunda sermayeden yana bir kentleşmeye yol açarken; bir yandan da karşı proje olarak kendi hakkının savunusunu güçlendirmektedir. Kentte otoriterliği konuşurken iktidarın yıkıcı tavrı yanında, sermayenin iktidardan talepleri, çıkar gruplarının baskılarını da beraber okumak gerekir.

Peki ya mekanda özgürleşmeyi nasıl tanımlarsın?

Kentsel mekanda özgürleşme elbette genel siyasi iklim ile bire bir bağlantılı. Çünkü hayata ilişkin baskıcı ve otoriter yaklaşım kendini kendi mekanında da benzer şekilde gösteriyor. Kentte özgürleşmenin tanımı ise tüm kentlilerin birlikte ürettikleri kentsel mekanda söz sahibi olmaları; mekanı biçimlendirme, üzerindeki ilişkileri yönlendirme yetkilerine sahip olmalarıdır. Yani kentte yaşayan herkesin yaşam alanlarına ilişkin alınacak kararlarda sadece katılımcı değil, belirleyici olma özgürlüğüdür. Bu da kendi hakkına sahip olmayı beraberinde getirir. Tabii ki, biz de şu an neoliberal otoriter kentleşmeyi konuşurken, bu tartışma çok ileride görülebilir ama hedefimiz bu olmalıdır.

Meslek gruplarına, iş yapış biçimlerine nasıl sızıyor otoriterlik. Öyle ya, bu iklim nasıl büyüyor?

Meslek gruplarına yansıması da iktidarın talepleri çerçevesinde şekilleniyor. Mesleki etik ve kurallardansa otoriter iktidarın taleplerinin şekillendirdiği karar alma süreçleri ön plana çıkmakta ve mekanın kullanıcıların talep ve görüşlerini önemsizleşirken katılımları söz konusu dahi olmamaktadır. Bu anlamda meslek gruplarının yerine getirdiği iş, otoriter iktidarın belirlediği çerçeve içinde gerçekleştirilmektedir. Böylece iktidar meslek gruplarının yerine getirdiği kamusal hizmeti, kendi çıkarları doğrultusunda teknik bir detay ve yerine getirmesi zorunlu bir işlem tanımına sıkıştırırken; kendisi için kullanışlı bir hale getirmiştir.

Silivri’den sevgi ve saygılarımla.