Sosyal Demokrat Dergi’nin CHP Grup Başkanvekili Özgür ÖZEL ile yaptığı söyleşi.
Seçim sonuçlarına yönelik kamuoyu araştırmaları, durumun Millet İttifakı’nın lehine gelişmekte olduğunu gösteriyor. Anket sonuçlarının, hele de oranların enflasyonun daha da yükselmesiyle %65-%35 aşamasına gelebileceği düşünülürse, Cumhur İttifakı’nı içeride veya yurt dışında bir çılgınlığa yönelebileceği görüşü kamuoyunda geçerlilik ediniyor. Ne dersiniz?
3 Kasım 2002’den beri iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidarını yitirmemek için seçimlere kadar devreye sokmak isteyeceği manipülasyonlar olabilir. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunlarla meşgul değiliz. Ülkenin içine sürüklendiği ekonomik krizin ve demokratik hukuk devletinden geriye dönülmüş olmasının yarattığı tahribatı iktidarımızda gidermek için çalışmakla meşgulüz. Cumhur İttifakı’nın ya da Adalet ve Kalkınma Partisi’nin yapacağı ya da yapmayı öngöreceği çılgınlıklar kendilerine bir fayda sağlamayacaktır. Kaldı ki bizler sahada olan vekiller olarak yurttaşımızın gün saydığını gözlemliyoruz. Hayatın olağan akışını talep eden güçlü bir Z kuşağı var. Dolayısıyla rutubetli hava gibi üstümüze yapışan bu ağırlığın ciddi bir reddinden söz edebiliriz. En kıymetli gözlemimiz de bu reddin demokratik kültür içerisinde gerçekleşmesine dair talep. Tıknefes iktidarların bu tür spekülasyonlara başvurmasının bir çare olmadığı örnekleriyle mevcuttur. Biz bunun yerine en geç 10 ay sonra yapılacak demokratik seçimlerle iktidarı devralmaya ve 84 milyon yurttaşımızın yüzünü güldürecek adımları atmakla ilgileniyoruz.
İktidarın, elindeki mevzileri terk etmek istemeyeceği malum. Bir kesim kamuoyunda da, “bunlar ne yapıp edip gitmezler” yılgınlığı var. Bizler, seçmenin söz konusu ürkekliğini yenmek için hep son İstanbul seçimini anımsatıyor ve “ıslak imza, tutanak vb” argümanını sergiliyoruz. Bu arada seçmen kütüklerinde ve yeni seçmen kayıtlarında ne gibi manipülasyonlar yapılabileceği üzerinde pek durmuyoruz. Son minik örnek, nüfusu seçim yıllarında 2-3 katına çıkan Dodurga oldu. Öte yandan, il ve ilçe seçim kurulları ve YSK da işin içinde; bu alanlarda inceleme ve hazırlığımız var mı?
Böyle bir konunun gündemde dahi tutuluyor olmasının ülkemiz demokrasisi için hiçbir fayda teşkil etmediğini düşünüyorum. “Seçimi kaybetseler de gitmezler” ya da “Seçimi kaybetmemek için demokrasi dışı müdahalelerde bulunurlar” tarzı söylemlerin ve önermelerin, Türkiye’deki muhalif seçmenin moralini bozucu, onları endişeye sevk edici bir sonuç doğurmayı hedeflediğini düşünüyorum. Hem Cumhuriyet Halk Partisi olarak hem Millet İttifakı olarak seçim güvenliği konusunda ortak çalışma yürüten partiler olarak, Türkiye’nin her bir mahallesinde, her bir köyünde sandıklara giren oyların girdiği gibi çıkmasını temin etmek için çalışıyoruz. 24 Haziran 2018 ile 31 Mart ve 23 Haziran 2019 seçimlerinden elde ettiğimiz deneyimlere tüm yurttaşlarımıza seçimleri hiçbir sorun yaşanmadan atlatacağımıza dair söz veriyoruz. Bu konuda yakın bir gelecekte bir seçim tatbikatı yapacağımızı buradan ifade edeyim. Tüm yurttaşlarımız seçim gününe kadar tüm önlemleri alacağımızdan emin olsunlar. Seçim öncesinde, seçim sırasında ve seçim sonrasında yapılabilecek tüm manipülasyonlara karşı hazırlıklıyız. Seçmen kütüklerinden, yeni seçmen kayıtlarına kadar tüm alanlara hakimiz. Bu konuda endişe duyan yurttaşlarımızı bulundukları ilçe ya da il başkanlıklarımıza gitmeye, hazırlıklarımız hakkında bilgi almaya ve bir aksilik yaşanmamasını temin etmek için seçim günü gönüllü olarak bizlerle çalışmaya davet ediyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarını demokratik yöntemlerle göndereceğiz. Çoğulcu demokrasiyi hep birlikte kuracağız. Ezcümle antidemokratik heveslerin hiçbiri gün sonunda para etmeyecektir.
Kamuoyunu fiyat artışları/alım gücünün düşmesi konusunda bilgilendirmek çok değerli bir uğraş. Ancak yurttaşın nasıl “soyulduğunu” somut verilerle anlatmak daha çarpıcı olabilir. Örneğin Çanakkale Köprüsü’ne günde 45.000 araç garantisi vermek; 365 gün 24 saat boyu 2 saniyede bir aracın köprüye girmesi demek (24saat x 60 dakika x 60 saniye)=86.400 /45.000 araç = 1.92 saniye). Bunun olmayacağını bilerek bu garantiyi vermek yalnızca müteahhiti zengin etmek değil, halkı başka güçler(!) lehine soymaktır. Bütün KÖİ “marifetlerinde bu böyle! Sayılarla anlatsanız daha da inandırıcı olmaz mı? Hem de muhalif kamuoyuna argüman kazandırırsınız.
Kamu özel işbirliği olarak adlandırılan kamuoyunda yap-işlet-devret olarak da bilinen daha çok ulaştırma ve sağlık alanlarında iktidar partisinin, kendisine yakın iş insanlarını zengin etmek için tercih ettiği bu modele en başından beri karşıyız. Tayyip Erdoğan’ın, “yurttaşın cebinden bir kuruş çıkmıyor” diye savunduğu ancak her adımıyla hazineyle yük olan bu yöntemi iktidarımızda sona erdirecek ve bir daha tercih etmeyeceğiz. Parti grubumuz, başta bütçe görüşmeleri olmak üzere Parlamento’da ve parlamento dışında bu konuyu rakamlarla anlatmaktadır. Meclis tutanakları, parti arşivimiz ve yazılı ve görsel medyada çıkan haberlerimiz bu sürecin rakamlarla, ülkeye atılan kazığın ne kadar büyük olduğunu anlatmakla meşgul olduğumuzun örnekleriyle doludur. Milletin cebinden kuruş çıkmadan yapılıyor denilen bu projeler için 2017-2021 döneminde 68,1 milyar TL ödenmiştir. Bunun dolar karşılığı 10,2 milyar dolardır. 2022-2024 döneminde ise garanti ödemeler için öngörülen ödenek 142,9 milyar TL’dir. Bu yöntemle özel sektör daha yüksek maliyetle borçlanıyor ve uluslararası tahkim devreye sokuluyor. Faiz yükü de ifade edildiği gibi müteahhitlerin değil milletin sırtında kalıyor. Borç üstlenim anlaşmalarıyla müteahhitlerin kredilerinin kefili Hazine yapılıyor. Geçiş ücretleri ve garanti süreleri hesaplanırken, finansman maliyeti bunun içine ekleniyor. Böylece kredilerin anaparasını, masrafını, faizini, üzerine garantili karlar da eklenerek ödeyen millettir. Araç geçse de ödeniyor, geçmese de. Bu süreçte seçimler yaklaşırken, bu yöntemin zararlarına ilişkin daha kapsamlı açıklamalar yapmayı sürdüreceğiz.
Seçim kazanıldığı takdirde, yurttaşın iktidar uygulamalarından yakındığı konularda ilk ağızda neler yapılacağı konusuna odaklanmayı düşünür müsünüz? KYK geri ödemeleri bunun bir örneği idi. Bazı Batı ülkelerinde “gölge kabine” uygulaması var. Millet İttifakı da, bakan adı vb açıklamaksızın, her tartışmalı uygulama alanında, “biz olsak bunu böyle yapardık/yapacağız” diye kamuoyuna açıklama yapamaz mı?
Gölge kabine uygulaması bazı batılı ülkelerde tercih edilen, bazılarında iyi işleyen bir yöntem. Biz gölge kabine uygulaması yerine, Parlamentoda görev yapan ihtisas komisyonları marifetiyle, ilgili bakanlıkların icraatlarını ve söylemlerini takip etme, bu konuda raporlar hazırlama ve önerilerde bulunma yöntemini tercih ediyoruz. Parlamentoda ihtisas komisyonlarında görev yapan milletvekillerimiz bütün bir yıl boyunca ilgili bakanlık, kurum ya da kuruluşları takip ediyor, yıl içinde atılması gereken bir adım varsa bunu atıyor ve yıl sonunda bütçe görüşmelerinde bu bakanlıkların, bu kamu kurumlarının karnelerini çıkarıyor. Kamuoyunun gündemine giren, kamuoyunu meşgul eden her konuda bu tarz söylemlerle gündem oluşturmaya özen gösteriyoruz. Parti sözcülüğü mekanizmamız ve görevli grup başkanvekillerimiz ile ifade etmeye çalıştığınız açıklamaları, parti grubumuzun ve MYK üyelerimizin destekleriyle her hafta yapmaya özen gösteriyoruz.
İktidara gelindiği takdirde, ilk 100 gün ve/veya ilk yıl içinde “hemen yapıp bitirilecekler”, “hemen yapmaya başlanacaklar”; “başlanıp ancak uzun dönemde sonuç alınabilecekler” şeklinde bir uygulama listesi vermek uygun olmaz mı?
Bu soruya Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili sıfatıyla kesin ve tam bir yanıt vermemin çok şık olmadığını düşünüyorum. Partimizin başını çektiği, İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, Demokrasi ve Atılım Partisi ile Gelecek Partisi’nden oluşan ve kamuoyunda altılı masa olarak ifade edilen altı parti, ilgili çalışma gruplarıyla bu konuda deyim yerindeyse harıl harıl çalışıyor. Önceliğimiz, Türkiye’nin fiilen 24 Haziran 2018’de girdiği bu ucube tek adam rejiminden kurtularak demokratik parlamenter sisteme kavuşmasını temin edecek adımlar atmak. Bunun için geçiş sürecinde neler yapılacağı, seçimlerden hemen sonra iktidar olunur olunmaz Cumhurbaşkanlığı Kabinesi’ne verilen yetkilerin nasıl kullanılacağına yönelik çalışmalar altı parti tarafından sürdürülüyor. İlk 100 gün içinde yapılacaklar, ilk 6 ayda yapılacaklar, ilk 1 yılda yapılacaklar gibi reçeteler, bu çalışmalar olgunlaştıkça ve seçimler yaklaştıkça, altı parti de mutabık kalırsa kamuoyuyla paylaşılacaktır. Zaman zaman Genel Başkanımız bu konuda açıklamalar yapmaktadır. Son olarak iktidara gelir gelmez İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden yürürlüğe konulacağını açıklamıştır. Bu siyasal alanın halkın taleplerine açılacağına dair nesnel bir zemin örneği teşkil etmektedir. Eşitlikçi-özgürlükçü bir siyasaya dair bu açıklamaları seçimler yaklaştıkça altılı masadaki görüşmeler tayin edecektir.