Çocuğun Öncelikli Yararı Temelinde Bütünlüklü Bir Çocuk Politikamız Yok!
Türk hukukunda çocuk nasıl tanımlanmıştır? Çocuğun korunmasına ilişkin yasal düzenlemeler nelerdir?
Türk Hukukunda çocukların korunmasına ilişkin yasal düzenlemeler iç hukukumuz ve usulüne uygun imzalamış ve onaylamış olduğumuz Anayasa’nın 90.maddesine göre iç hukuk normu haline gelmiş olan Uluslararası sözleşmelerden oluşmaktadır. İç Hukukumuza baktığımızda da çocuklarla ilgili yasaların tek bir başlık altında toplanmadığını görmekteyiz. Başta Anayasa olmak üzere, Türk Medeni Kanunu, Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Kanunu, İş Kanunun Sosyal Hizmetler Kanunu, Çocuk Koruma Kanunu, Basın Kanunu ve hatta İcra İflas Kanununda bile çocukla ilgili düzenlemeler yer almaktadır.
Çocukla ilgili icra İflas yasasında nasıl bir düzenleme var?
İşte en üzücü olan da bu durum. Pek çok yasamızda yenilikler oldu. İcra İflas Kanunu ‘Menkul Mal Teslimine İlişkin’ başlığının altında ‘çocuk teslimine’ ilişkin düzenleme yer almaktadır. Yani velayet görevi kendisinde olmayan, çocukla kişisel ilişki kurulmuş ebeveyne, diğer ebeveyn çocuğu veremezse icra memuru ve polisle çocuğun alınması. Nerde olursa olsun okulda, sokakta, v.s işte bu düzenlene çocuk haklarına dair bakış açımızın henüz oluşmadığını, çocuk hakları kültüründen yoksun olduğumuzu göstermektedir. Biraz sonra söz etmek isterim. Çocuk Koruma Kanunu’ndan. Madem sözleşmelere uygun bir yasa yapıldı, çocuklarla ilgili tedbirler kısmına bu hususta bir düzenleme ve uygulama için bir alt yapı oluşturulmalı idi. İcra İflas Yasasından çocuk teslimi ile ilgili düzenlemenin kaldırılması gerekmektedir. ‘Çocuğun Öncelikli Yararı’ bunu gerektirir. Ve bir an önce çocuklarla ilgili yasal düzenlemelerin tek bir başlık altında toplanması gerekmektedir. Bu hak talep eden ve uygulamacılar açısından çok önemli olacak ve hak kaybını engelleyecektir.
Türk Hukukunda, Çocuk Koruma Kanununda yapılan tanıma göre ‘daha erken yaşta ergin olsa bile 18 yaşını doldurmamış kişiler” çocuktur. Peki, daha erken yaşta ergin olmak neyi ifade ediyor? Türk Medeni Kanunu’na göre evlilik kişiyi ergin kılar. Medeni Kanun’un 124. maddesine göre erkek ve kadın 17 yaşını doldurmadıkça evlenemez. Bu durumda 18 yaşını doldurmamış yasaya göre çocuk olarak tanımlanan kişi 17 yaşında evlenirse ergin olmasına rağmen çocuk sayılacaktır. Ve Çocuk Koruma Kanunu’nun koruyucu hükümlerinden faydalanacaktır. Bu çelişkiyi gidermek için Medeni Kanun’da evlilik yaşının 18 olarak düzenlenmesi gerekmektedir bana göre. Çocukların evlendirilmelerinin engellenmesi için öncelikle yapılması gerekendir.
Uluslararası sözleşmelerden çocuklarla ilgili en önemlileri hangileridir? Uygulanıp uygulanmadığı hususunda neler söyleyebilirsiniz?
İç hukukumuzla birlikte çocukların korunmasına ilişkin yasal alanı düzenleyen Uluslararası sözleşmeler çok büyük önem taşımaktadır. Burada birkaç tanesinden söz edeceğim. Başta Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme. Kısaca Çocuk Hakları Sözleşmesi olarak anılmaktadır. Tüm dünya çocuklarının insan hakları yasasıdır. Yaşama, gelişme, korunma ve katılım Haklarını en eksiksiz düzenleyen belgedir. Türkiye ayrıca Çocuk Hakları sözleşmesine ek ‘Çocuk Satışı, Çocuk Fuhuşu ve Çocuk Pornografisinin Önlenmesine dair İhtiyari Protokol’ü de imzalamıştır. Bu sözleşmenin iç hukukumuza yansıması neticesinde yeni Türk Ceza Kanunu’nda ilk defa çocuk cinsel istismarı bir başlık altında düzenlenmiştir. Ayrıca istismar mağduru 18 yaşını bitirmemiş kişilere zorunlu hukuki destek verilmesi konusunda düzenleme yer almıştır. Baro tarafından ücretsiz çocuk hakları, çocuk hukuku ve çocukla iletişim hususunda eğitimli meslektaşlarımız görevlendirilmektedir. Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda da mağdur çocukların dinlenmesi konusunda düzenleme yapılmıştır. Bu düzenlemeye göre, mağdur çocuğun tanık olarak ifadesi alınırken bunun bir defaya mahsusu olması, mutlaka ses ve görüntü alınması, ifade sırasında zorunlu olarak avukat ve uzmanın bulunması hususundaki düzenleme çocukların adalet mekanizması içinde defalarca dinlenerek mağduriyet yaşamalarını engellemektedir. Günümüzde Şişli Etfal Hastanesi ve birkaç pilot bölgede cinsel istismar mağduru çocukların dinlenmesi için Çocuk İzlem Merkezleri oluşturulmuştur. Gene istismar mağduru çocuklar adliyelerde Adli Görüşme Odalarında çocuğun öncelikli yararını gözeten özel usul ve esaslara göre dinlenmektedirler. Çocuğun kendini rahat ve iyi hissedebileceği bir ortamda, önceden uzmanla görüşerek ve ifade sırasında da uzmanın yanında bulunması sureti ile.
Diğer bir sözleşmede de ‘Çocuk Haklarının Uygulanmasına dair Avrupa Sözleşmesi”dir. Bu sözleşmede çocukların özel hukuka ilişkin haklarının korunması; boşanma, velayet, nafaka, ayrılık, kişisel ilişkiye hükmedilmesi gibi kendilerini ilgilendiren davalarda katılımlarının sağlanması; anlayabilecekleri bir dille ve kendilerini iyi hissedebilecekleri ortamda kendileri ile ilgili davalar hakkında bilgilendirilmeleri ve görüşlerinin alınmasının sağlanması gibi hususlar düzenlenmiştir. Biz bu sözleşmenin yansımasını Aile Mahkemeleri’nin yapılanmasında görüyoruz. Aile Mahkemeleri’nde çocukların uzman eşliğinde dinlenmesi, ebeveynlerin mahkemeden çıkarılması, gerekirse çocukların Mahkeme salonu dışında bir yerde dinlenmesi gibi.
Son bir sözleşmeye de değinmek istiyorum. Bu sözleşme ‘Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel İstismarı ve Sömürünün Önlenmesi Sözleşmesi’ veya diğer adı ile LANZORATİ Sözleşmesi. Bu sözleşme Türkiye’de 2012 yılında yürürlüğe girmiştir. Sözleşme çocukların cinsel istismarının önlenmesi ve korunması konusunda çok ayrıntılı düzenlemelere yer vermiştir. Koruyucu ve önleyici tedbirler ve müdahale tedbirlerine yer vermiştir. Vaktimiz kalırsa ben de bunlara değinmek istiyorum.
Belirttiğim üzere bu sözleşmeler iç hukukumuza bütünlüklü bir şekilde yansımamış, gene her yasada dağınık biçimde sözleşmelere uyumlu düzenlemeler yapılmaya çalışılmıştır. Bu durum devletin bütünlüklü bir çocuk politikasının olmayışından kaynaklanmaktadır. Acaba siyasi partilerin hangisinde sözleşmeler kapsamında çocuk haklarında temel ilke olan çocuğun öncelikli yararı, ayrımcılığın önlenmesi ve çocuğun katılım hakkı ve kendini ifade edebilmesi temel ilkeleri doğrultusunda oluşturulmuş bir çocuk politikası mevcuttur? Mevcut mudur ki? Bence değil.
Çocuk istismarının tanımını nasıl yapabiliriz?
Dünya Sağlık Örgütü çocuk istismarını, ‘çocukların bedensel, zihinsel, ahlaki, sosyal ve duygusal gelişimini olumsuz etkileyen; kişi, toplum, devlet tarafından bilerek veya bilmeyerek gerçekleştirilen tüm davranışlar’ olarak tanımlanmıştır. Çocuk Koruma Kanunu da ‘bedensel, zihinsel, ahlaki sosyal gelişimi ve kişisel güvenliği tehlikede olan; kendisine karşı suç işlenen ihmal ve istismar edilen çocukları ‘korunma gereksinimi olan çocuklar’ olarak tanımlamıştır. Çocuk Koruma Kanunu, bu durumdaki çocuklar için koruyucu ve destekleyici tedbirlere ilişkin düzenlemeye yer vermiştir. Bu tedbirler; danışmanlık tedbiri, eğitim tedbiri, bakım tedbiri, sağlık tedbiri ve barınma tedbiridir.
İstismar mağduru bir çocuğun varlığından haberdar olan veya çocuklara karşı suç işlendiğini gören bir kişi nereye ve nasıl başvuruda bulunabilir? Diğer bir ifade ile hukukumuzda böyle bir bildirim yükümlülüğüne ilişkin düzenleme var mıdır?
İstismar mağduru veya Kanun’un ifade ettiği gibi korunma gereksinimi olan bir çocukla karşılaşan adli ve idari merciiler, kolluk görevlileri, sağlık ve eğitim kuruluşları, sivil toplum kuruluşları bu çocuklar için koruyucu ve destekleyici tedbirlerin alınması için durumu Aile ve Sosyal Politikalar İl/İlçe Müdürlükleri’ne bildirmek zorundadırlar. Bildirmemeleri durumunda da Türk Ceza Kanunu’nda bildirim yükümlülüğünün ihlali nedeni ile cezai müeyyide ile karşılaşmaktadırlar. Başka ifade ile istismar mağduru bir çocuğu ilgili makamlara yani, hem kuruma hem de -istismar suç teşkil edeceğinden- Savcılık makamına bildirmekle yükümlüdürler. Ayrıca herkesin de, işlenmekte olan bir suçu Savcılığa/Karakola bildirmekle yükümlü olduğunu belirtmek isterim. Biz bu yükümlülüğümüzü yerine getirirsek, çocuklara karşı suç işlenmesinin önlenmesinde görevimizi yerine getirmiş olacağız. Aile içinde fiziksel/cinsel şiddete uğradığını öğrenen öğretmen, doktor, polis, savcı hakim, sivil toplum kuruluşu, hem kuruma koruma için hem de Savcılığa failin cezalandırılması için başvuracaktır yasalarımıza göre.
Çocukların istismardan korunması için istismarcının cezalandırılması ve cezaların arttırılmasının yeterli olacağını düşünüyor musunuz?
Çocukların ve özelliklede cinsel istismar mağduru çocukların korunması için istismarcıya uygulanacak cezaların arttırılmasının, cinsel istismarın önlenmesi ve çocuğun korunmasında yeterli olmadığını düşünüyorum. Çünkü cezaların arttırılması yolu ile koruma, terk edilmiş bir yasama anlayışı olup, devletin çocuğun korunmasına ilişkin uluslararası sözleşmeler ile düzenlenen, önleyici tedbirleri alma yükümlülüğü ile de bağdaşmaz. Devletin önleme ve koruma konusunda aktif yükümlülüklerinin yer aldığı bir yasal düzenlemenin var olması halinde ancak cezalar adil ve anlamlı olabilecektir. Örnek vermek gerekirse, Türk Ceza Kanunu’nda 15 yaşını bitirmemiş bir çocuk için cinsel istismarın nitelikli halinde verilecek ceza 16 yıldan az olmamak kaydı ile hapis cezası. Mağdur 12 yaşını bitirmemişse verilecek hapis cezası ise 18 yıldan az olamaz. Bunun çocuğa bakmakla mükellef kişiler, ailesi, öğretmen, doktor, birden fazla kişi tarafından işlenmesi; insanların bir arada yaşama zorunluluğu bulunan ortamların sağladığı kolaylık, kamu görevinin ya da hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak sureti ile işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında arttırılır.
Mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölmesi halinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmedilir. Görüldüğü üzere yukarıda belirttiğim yasal düzenlemeye göre, bu koşullarda failin alacağı ceza 12 yaşının bitirmemiş bir mağdur için en az 27 yıl. Bu cezalar uygulanıyor mu? Hayır. Bu cezaların bile uygulanmadığı halde, ağırlaştırışmış cezalar çözüm olmayacaktır cinsel istismarın önlenmesi ve çocuğun korunmasında. Çocuğu, istismardan koruyucu yasalarının ve Devletin sorumluluklarının yer aldığı yasal düzenlemelere ihtiyaç vardır.
Yasa uygulayıcılar ve toplumun tüm kesimleri, yasa yapıcılar da Önce Uluslararası sözleşmelerle Taahhüt ettiğimiz şekilde ‘çocuk hakları’ kültürümüzü oluşturmalıyız. Devletin bütünlüklü bir çocuk politikası olmalı.
Sizce koruyucu ve önleyici mekanizmalar nelerdir? Çocuk İstismarı bu şekilde nasıl önlenir?
Bu konu da zor değil. Mesela önleyici tedbir olarak çocuklarla ilişki içinde çalışan kişilerin işe alımlarında sınırlamalar ve eğitimlerine ilişkin koşulların belirlenmesi; çocukların gelişen kapasitelerine uygun olarak, cinsel istismar risklerine ve kendilerini koruma yollarına ilişkin bilgi sağlamak üzere eğitilmeleri; kamuoyunu bilinçlendirme; çocuklara yönelik suçları özendirici yayınları engelleme dahil olmak üzere kamusal tedbirler; sivil toplum örgütlerinin bu alanda yapacağı çalışmaların devlet tarafından da desteklenmesi; telefon, internet gibi yardım hatları ve bilgi servisleri oluşturulması; bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmesi ve bildirimde bulunanların korunması, güvenliğinin sağlanması ile ilgili yasa kurumların oluşturulması; mağdurların adalete erişiminin kolaylaştırılması gibi mekanizmalar çok önemli. Bu nedenle önlemeyi amaçlayan yasaların, mutlaka mağdurların korunmasına ve desteklenmesine, yardım görmesine ilişkin yöntemleri de içermesi gerekiyor.
Türk Ceza Kanunu’nda da, çocuklara yönelik cinsel istismar yeniden tanımlanmalıdır. Cinsel istismarın 18 yaşından küçüklere yönelik her türlü cinsel davranışı kapsayacak şekilde, erken yaşta evlendirme cinsel istismar suçu kapsamında düzenlenmelidir. Ensest de, ayrı bir suç olarak tanımlanmalı ve düzenlenmelidir.
Tabi tüm bunlar, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmeleri ve diğer uluslararası sözleşmelerde yer alan çocuğun üstün yararı, her türlü ayrımcılığın önlenmesi ve ayrımcılık yasağı temel ilkeleri doğrultusunda gerçekleştirilmelidir.