Söyleşi: Genç İşi Kooperatif YK Üyesi Mehmet Kuzu

Arkadaşımız Ece Öztan’ın, Genç İşi Kooperatif YK Üyesi Mehmet Kuzu ile yaptığı söyleşi

Bu sayımızın konusu kent. Özellikle kentsel katılım açısından önemli pek çok gençlik projesine önayak olduğunu biliyorum. Genç İşi Kooperatif’in kurucularındansın. Seferihisar, Selçuk ve Konak ilçelerinde de gençlere ve genel olarak kent kamusal alanının çeşitlenmesine yönelik bir dizi etkinlikleriniz, projeleriniz var. Önce kısaca bu çalışmalardan söz edebilir misin?

Gezi hareketinin başladığı 2013 Haziran’ı, Ankara’dan ayrılmaya karar verdiğim dönemle aynı zamana denk geldi. Türkiye’nin gün geçtikçe kutuplaşan yapısı içerisinde özden uzaklaşmanın, iktidarın gücüne hizmet ettiğini hissetmeye başlamıştım. Doğup büyüdüğüm şehre dönmeye Ankara’daki bu sıkışmışlık sonrasında karar verdim. Neyse ki Türkiye’de yerel yönetim anlayışına soluk getiren Seferihisar Belediye Başkanımız Tunç Soyer’le çalışmak İzmir’e “tersine göç” sonrasında uyumumu hızlandırdı. Seferihisar, İzmir ilçeleri arasında nüfus bakımından küçük, coğrafi açıdan zor bir kenttir. Kısa kenarları çok kısa, uzun kenarları çok uzun bir dikdörtgen gibi nitelersem, kentin başladığı ve bittiği yer arasında yaklaşık 50 km olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Yirmi bir mahallesi olan bu yerleşimin yerel hizmetlerini sağlamak epey zor. Hal böyle olunca öne çıkan tarımsal üretim, eğitim, işsizlik sorunları ilçeyi sarmış durumdaydı. Seferihisar’da ilk olarak Uluslararası Cittaslow Genel Kurulu’nun gönüllü yönetiminden sorumlu oldum. Seferihisar’a rüzgara kapılıp gelen yüzlerce hemşehrimizle projeler üretmeye başladık. Çocuk Belediyesi, Mahalle Örgütlenmesi, 21 mahallede belediye hizmetlerinin aksadığı konuların tespiti gibi çalışmalarla sahaya indik. Şimdi o yıllara dönüp baktığımda koordinasyonundan sorumlu olduğum 250 gönüllüyle yaklaşık 10.000 ev ziyareti yapılmasını sağladığını görüyorum; tüm çalışmalar dijital ortamda saklanıyor. Seferihisar’ın yerel yönetim politikalarının geliştirilmesi aşamalarında, bu saha çalışmasının her zaman bir rehber niteliğinde olduğunu söyleyebilirim. Sadece Seferihisar için değil, bu ölçekteki kentlerde katılımın sağlanması konusunda bir rehber var elimizde. Tabii ki buradaki çalışmalarda edindiğim deneyimler görülmeye, duyulmaya başladığında Şirinceli olan ve Selçuk Belediyesi’nde Başkanlığa seçilen Zeynel Bakıcı hocamdan bir davet aldım. Benim aldığım eğitim ve öğrendiklerim yerelde hizmet üretirken siyasi parti ayırt etmeksizin herkesin katılımı sağlayan yöntemlerin gelişimini sağlamaktır. Kamu kaynaklarının adil bir biçimde herkes için harcanması ve yerel hizmetlerin hemşehrilere eşitlik ilkesi çerçevesinde sunulması çok temel bir hizmet anlayışıdır. Daha çok yerel siyaseti öğrenerek aktif siyasette var olduğumdan, yerel ilişkiler benim kendime en güvendiğim alandır. Her zaman uzlaşma, arabulucu olmayı isterim, şiddetsiz iletişim araçlarıyla çatışmalar oluşmadan önlerim. Selçuk’ta İzmir Kalkınma Ajansı desteklerine yönelik projeler hazırlanması için bir birim kurduk. Selçuk’un ihtiyaçlarına yönelik 20 proje dosyası hazırladık. Seferihisar’da edindiğim deneyimlerle bilimsel yöntemlerle altyapısı sağlam, mevcut durum analizi iyi yapılmış ve kentte yaşayan herkesin katılımını önceleyen, fikir alınmasına olanak sağlayan bir danışmanlık dönemi yaşadım. Ekim 2014’te de Konak Belediyesi Kent Konseyi Genel Sekreterliği’ni yürütmeye başladım. İzmir’in kalbinde yer alan yaklaşık 2000 dernek, vakıf, sendika, meslek odaları, kooperatifler ve diğer sivil toplum örgütlerinin yerel yönetimde katılımına yönelik etkinlikler, toplantılar düzenledik. Öne çıkan projemiz “mahalle eşleştirmeleri” oldu. Konak’ın heterojen yapısını gözeterek dar gelirli mahallelerle, refah düzeyi yüksek mahallelerimizi muhtarlarımızın önderliğinde eşleştirdik. Yerelde, öncelikle muhtarlar kardeş oldu, sonra muhtarların çağrısıyla mahalleliler dayanışma ağına katıldı. Konak’ın Zeytinlik ve Çankaya Mahalleleriyle, Alsancak ve 1. Kadriye Mahalleleri halen mahalle kardeşliğini sürdürmektedir. Belediyeler, muhtarlarla iletişim halinde sosyal politikalarını geliştirmelidir. Muhtarlar, siyasi partilerden bağımsız seçimle göreve geldiklerinden, sosyal politikaların kalıcı hale gelmesi ancak muhtarlar desteğiyle olur. Şimdilerde, Kooperatifçilik yönüm ağır basıyor. Üç yıl önce genç işsizliğine alternatif bir çözüm olarak inşa edip yürüttüğümüz “Genç İşi Kooperatif” sayesinde epey deneyim biriktirdim. Şubat ayından itibaren ise Şirince Tarımsal Kalkınma Kooperatifi ortağı olarak hayatıma devam ediyorum. Duyarlı bir kent düşkünü olarak her koşulda kentlerin demokratikleşmesi için çalışmalarımı sürdürülebilirim.

 Yeni nesil kooperatifçilik derken ne anlatılmak isteniyor? Kısaca söz eder misin?

Ülkemizde kooperatifçilik algısı maalesef çok da olması gerektiği gibi değil. 10 Şubat 2015’te Gümrük ve Ticaret Bakanlığı onayıyla kurulan Genç İşi Kooperatif’te farklı bir söylem geliştirmek istedik. Ekipteki tüm arkadaşlarım kooperatifçiliğin özünü anlatan bir okuma listesi ardından aramıza katıldı. Kurucu ekibimiz üç ay boyunca kooperatifçilik üzerine tartıştı, “düşün taşın” toplantıları düzenlendi. Kurucu ekip kolaylaştırıcısı olarak sıfırıncı adımda geleneksel kooperatifçiliğin algısını dönüştürmek için bizim öncülüğümüzde başlayacak bu hareketin adını “yeni nesil kooperatifçilik” olarak belirledik. Bu tanımlamayı bizden sonra kurulan tüm sosyal kooperatifler de benimsedi. Hep birlikte kooperatifçilik savunuculuğu yapıyoruz.

Yeni nesil kooperatifçilik ve sosyal kooperatifçiliğin kente ve kentsel katılıma nasıl bir katkısı olabilir?

Kooperatifler, kentlerin ihtiyaçlarına göre modellenirse ve bir yaşam alanı örgütlenmesi olarak temelini atarsa kentsel ihtiyaçların karşılanmasına da yardımcı olabilir. Bence, bir ekonomik örgütlenme modeli olan kooperatifler, demokratik işletmelerdir. Kapitalizmin ve küreselleşmenin baskısıyla burun buruna olan kentlerin korunması için kooperatifleşmek esastır. Ranta boyun eğmeyecek, paranın gücüne karşı gelebilecek tek güç örgütlenmektir. Kentsel rantın adil ve eşitlikçi bir bakış açısı ancak demokratik işletmelerle mümkün olabilir. Kooperatifçilik, birlikte zenginleşmektir. Burada zenginleşmeyi maddiyattan çok maneviyat olarak vurguluyorum. Kent kültürü oluşması, paylaşım ağları, dayanışma hep kooperatiflerin hamurundadır. Doğru kooperatif modelleri oluşursa kentlerde, sermayenin katılımı hiçe sayan bakış açısıyla ortaya attığı TOKİ’lerle mücadele cesaretini somut olarak hissedebiliriz.

 Bu konuda dünyada örnekler nedir? Sol belediyecilik uygulamaları çerçevesinde, kooperatif-kent yönetimi işbirliğine ilişkin verilebilecek iyi örnekler var mı?

 Bologna ve Barcelona ilk aklıma gelenler… İtalya ve İspanya, bize en yakın kültüre sahip Akdeniz ülkeleri olarak bunu başarmış. Sosyal kooperatifçilik, kentlerde öyle yaygınlaşmış durumdaki tüm yerel yönetimler sosyal politikalarını sosyal kooperatifler eliyle yürütüyor. Kaldırım yaparken inşaat ihalesine çıkmak gibi evsizlere ev sağlanması, ev sahipleriyle evsizler arasında köprü kurulması Belediyelerin sosyal kooperatiflere sağladığı desteklerle, kooperatifler eliyle yürütülüyor. Bologna’da yer alan Piazza Grande Kooperatifi Başkanı Carlo Francesco Salmaso’nun ufkumu açan sözü “belediyelerde çalışanlar zamanla tembelleşebilir, masabaşının rehavetine kapılır, ancak kooperatifleri oluşturan insanlar her zaman dinamiktir ve aktif katılım sağlar” bu nedenle kooperatiflerde sosyal çalışmaların oluşması sosyal politikaların daha etkin biçimde kentte yaşayanlara ulaşmasına yardımcı olur. Türkiye’ye baktığımızda kooperatifçilik ve sosyal kooperatifçilik “İzmir Modeli” başlığı altında toplanıyor. İzmir tüm belediyelere örnek niteliğinde son on ki yıldır başarılı çalışmalara imza attı. Büyükşehir Belediye Başkanımız Aziz Kocaoğlu’nun bu yönü beni kamçılıyor. Büyükşehir ölçeğinde İzmir Modeli’ne hizmet eden eylem Tire Süt Kooperatifi’yle anlaşıp tüm çocuklara süt dağıtmaksa, İzmir’de %30’a yaklaşan genç işsizliğinin çözümünde sosyal kooperatifler nasıl oluşturulur diye düşünüyorum. Konak Belediyesi’ndeki deneyimlerimin de ışığında kent yoksunluğunun kıskacındaki tüm mahallelerimiz için tek tek mahalle kooperatifleri oluşmasını hayal ediyorum. Hatta, mahalle eşleştirmelerini, üretici-tüketici ağına dönüştürmek çok mümkün gibi geliyor.

 Birden 2010’larda neden kooperatifçilik yeniden keşfedildi? Kooperatifçilik sosyal devletin yitimi karşısında bir hareket mi, yoksa bunu destekeleyen bir süreç mi?

Sosyal devletin yitimi, kapitalist ekonomik krizin her geçen gün Türkiye’de daha belirgin hale gelmesi kooperatifçiliği hareketlendirdi. Birleşmiş Milletler 2012’yi “Dünya Kooperatifler Yılı” ilan etti. 2010-2012 arasında Amerika ve Avrupa’yı saran ekonomik krizin kurtarıcısı sigorta/reasürans kooperatifleri oldu. Bu gerçeklik üzerinden, Türkiye Cumhuriyeti de 2012-2016 “Kooperatifçilik Stratejik Eylem Planı” hazırladı. Bence bu hareket, ekonomik örgütlenme modeli olduğundan hükümet ve muhalefetin aslında ortaklaşması gereken bir politik süreç. Türkiye’de gençlerin beklentisi ekonomik araçların etkin kullanımı, sosyal devletin somut, kalıcı uygulamalarla tesis edilmesidir.

Bir cevap yazın