Sakin ve ölçülü, bilgili ve tutarlı Ekmeleddin İhsanoğlu’nu her geçen gün biraz daha iyi tanıyoruz. Son yıllarda yorucu söz dalaşlarıyla geçen seçim süreçlerinde neleri yitirmiş olduğumuzu Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’nu tanıdıkça daha iyi anlıyoruz.
İhsanoğlu’nun akademik, diplomatik ve kültürel alanda elde ettiği başarıları, üyesi olduğu veya yönetici olarak görev aldığı uluslararası kurumlarda belirginleşen reformcu yanı ve ılımlı, birleştirici ve demokrat kişiliği, kendisinin parlamenter sistemimize yakışan bir cumhurbaşkanı adayı, bunun da ötesinde mevcut parlamenter sistemin en büyük teminatı olacağının bir göstergesidir.
Aynı zamanda, uluslararası camiada saygın bir kimliğe sahip olması da son yıllarda kaybolan saygınlığımızın geri kazanılabileceğinin bir işareti olabilir, diyebiliriz.
Hakkındaki değerlendirmeler
12 Ağustos 2012 tarihli FrankfurterAllgemeineZeitung (FAZ) gazetesinden ReinerHermann,“Global Oyuncu Ekmeleddin İhsanoğlu” başlıklı yazısında şu değerlendirmeler görülmektedir:
“İİT dini bir organizasyon değil, çoğunluğu İslam ülkelerinden oluşan siyasi bir teşkilattır. 1969 tarihinde kurulmuş teşkilat, etkisiz bir yapı olmuştur. İhsanoğlu sayesinde İslam ülkelerinin global aktör olmaları sağlanmıştır. Kendisinden önceki genel sekreterler Nijer, Senegal, Pakistan, Malezya, Tunus ve Fas’tan atanmıştı ve etkisizdiler.“
Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafi bölgenin siyasi iklimindeki gelişmeleri de göz önüne alacak olursak, Türkiye’nin bu bölgenin siyasi ve iktisadi yapısını çok iyi bilen, deneyimli ve güven verici bir diplomatik kişiliğe ihtiyacı olduğu görülmektedir. Türkiye, ancak bu şekilde iç ve dış ilişkilerinde barışçı ve uzlaştırıcı bir yaklaşım getirebilecektir.
Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’nu dinledikçe ve kendisinin siyasi, iktisadi duruşunu araştırdıkça onun Kürt açılımının ana sorunsalı olan anadil konusundaki duyarlılığını, Atatürk ve devrimlerine olan bağlılığını ve halkların kardeşliğine ve kültürlerarası alışverişe olan saygısını görmekteyiz.
Kimya eğitimi almış bir bilim insanı olması, bize pozitivist ve meraklı kimliğini anlatmaktadır. Vizyonunun, Türkiye’yi bilim ve teknolojide söz sahibi yapabilecek derecede tutarlı olup ayrıca gelişmiş eğitim politikaları hakkındaki heyecan uyandıran görüşleri de içerdiğini belirtmek gerekmektedir.
Din-siyaset ilişkisi…
İlk adaylığı açıklandığında, epey bir fikir sahibi insanımız onu “dinci” ve salt “din alimi” olarak yaftalamıştır. Ancak, hakkında yaptığımız araştırmalar sonucunda bu kanının yersiz ve yanlış olduğuna kanaat getirmiş bulunmaktayız. 2009’da Londra ve Amerika’da yayınlanan, 2013 yılında Arapça ve Türkçede yayınlanmış olan, ayrıca Urduca ve Rusçaya da çevrilmiş olan “Yeni Yüzyılda İslam Dünyası” başlıklı kitabında bilimsel kişiliği açıkça görülmektedir. Akademiye önemli bir katkıda bulunduğuna inandığımız bu eser, İslam dünyasının çağdaş problemlerinin aydınlatılması için bazı çözümler öneriyor:
“Demokrasinin kurumsallaşması ancak iki temel prensibin uygulanmasıyla mümkün olabilir. Bunlardan birincisi toplum meselelerinin ele alınışında iyi yönetişim, şeffaflık ve güvenin tesisi. İkincisi ise özenle oluşturulacak insan hakları ilkeleri ekseninde siyasi hürriyetlerin kapsanması. Kilit önemdeki bu iki prensip hayata geçirilemezse, Müslüman toplumların siyasette aktif kesimleri için tek çıkar yol hedeflerini dini çerçeve içerisinde aramak olacaktır. Müslüman toplumların günümüz dünyasında kararlılıkla ileri gidebilmeleri için, siyaset alanıyla din alanı arasındaki ilişkiyi bunları birbirine karıştırmayacak şekilde tanımlamaları gerekir.”
…
“Din alanının siyaset üzerindeki ve siyasetin din üzerindeki kontrolü kaldırılmalı, bu ikisini birbirinden ayıran çizgi net ve açık olarak çizilmeli.”
Yeni Yüzyılda İslam Dünyası kitabından yukarıda yaptığımız alıntılarında İslam dünyasına laiklik önerisinde bulunan İhsanoğlu, Türkiye için de benzer görüşlere sahiptir. İhsanoğlu, cumhuriyetin laiklik anlayışıyla ilgili olarak : “Ne din siyasete tahakküm etmeli, ne siyaset dine tahakküm etmeli. Bir sahayı diğer sahanın tahakkümüne sokmak iki tarafı da sıkıntıya sokar. Zaten tarihte de bunun yanlış örneklerini görüyoruz. Bugün İslam dünyasının çekmekte olduğu sıkıntıların baş müsebbiplerinden bir tanesi bu dini siyasete, siyaseti dine karıştırmaktır” ifadesi ile bu konudaki anlayışını da dile getirmektedir.
‘Atatürk’ün büyük bir milli kahraman olduğuna inanıyorum’ sözleri ile bazı çevrelerin kendisi hakkında ‘tezvirat’ yaptığını belirten İhsanoğlu, gizli gündemi olmadığını, arzu edenin internetteki şahsi sitesinden görüşlerine ulaşabileceğini ifade etmiştiri
“Bir şeye ak deyip ertesi gün kara diyen, pozisyon değiştiren bir insan değilim. Ben Cumhuriyet’in kurulu olduğu ilkelere ve Anayasa’da beyan edilen vasıflarına sadık bir Türk vatandaşıyım. Ayrıca Atatürk konusunda, her zaman Atatürk’ün büyük bir milli kahraman olduğunu, İstiklal Savaşı’nı bu ülkeye kazandıran büyük bir insan olduğunu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olduğuna ve O’na karşı herkesin saygılı olması gerektiğine inanıyorum” diyerek Atatürk’e bakışını dile getirmiştir.
Mevlana türbesiyle birlikte Hacı Bektaş-ı Veli’yi ziyaret ederek Alevilik konusundaki yaklaşımını da belirten İhsanoğlu her mezhebe eşit duruş yapısı ile laik ve demokratik bir cumhurbaşkanı adayı için olumlu bir nitelikler taşıdığını göstermektedir. Başından beri Irak’ta Şii-Sünni eksenli mezhepçi kavgayı eleştiren İhsanoğlu, ciddi bir mezhepler savaşı riski yaşayan Ortadoğu’da, İİT öncülüğünde 8 mezhebin eşitliği konusunda tarihi bir anlaşma hazırlamıştır.
Başörtüsü ile ilgili Görüşlerini ‘Başörtülü kızları savunduğum için 28 Şubat’ta kürsüm kapatıldı’ diyerek özetleyen İhsanoğlu özgürlükler ve eşitsizlikler konusundaki net ve evrensel tavrını her fırsatta ortaya koymaktadır.
İhsanoğlu’nun en önemli tezlerinden birisi çoğulcu demokrasinin İslam’daki yönetişim temelleri ile bir karşıtlık oluşturmadığıdır: “Tüm kalbimizle inanıyoruz ki çoğulcu demokratik uygulamalarla İslam’in öngördüğü iyi yönetim arasında esasta hiçbir uyumsuzluk bulunmuyor. Siyasi İslam, yetkilerin ayrılığına, çoğulculuğa yer vermeli ve siyasi gücün elden ele geçişinde demokratik usullere elvermeli.” İhsanoğlu bu görüşleriyle paralel biçimde,Arap dünyasını sarsan ayaklanmalardan önce de İslam dünyasının demokratikleşmesinin büyük ölçüde iyi yönetişim (good governance) prensiplerinin ve demokratik çoğulculuğun benimsemesine bağlı olacağını belirtmiştir.
Özlenen Cumhurbaşkanı profili
Hukuk konusunda üstü örtülü konuştuğu yazıldığı sıralarda o çoktan Ergenekon’a Balyoz davasına ilişkin görüşlerini bildirmiş olup Anayasa mahkemesini öne çıkarmaktadır. Güçler ayrılığını ve adalete siyasetin müdahale etmemesi gerektiğini, varolan anayasa’nın koruyucusu olacağını, parlamenter sistemin devamının zorunlu olduğunu her fırsatta belirtmektedir. Mevcut anayasa ile başkanlık uygulamalarının anayasaya aykırı olacağını savunmaktadır.
Başbakan olarak aday olan ve başbakanlığını sürdüren Erdoğan ise, açıkça Cumhurbaşkanı olursa icracı olacağını, yapılan her işe karışacağını söyleyerek Başkan olacağının sinyallerini, seçilirse, kendisini seçenlerin onayıyla başkanlık yapacağını açıkça vermektedir.
Halkın oyu ile ilk kez yapılacak bu Cumhurbaşkanlığı seçiminin sadece cumhurbaşkanlık seçimi olmadığı açıktır.
Kampanya eşitsizliklerle başladı, eşitsiz yürütülüyor. Sakin ve birleştirici uslubu ile İhsanoğlukampanya sürecinde adeta ders veriyor. Diğer adaylara yaptığı 1000 TL lik bağış jesti ile halkın büyük takdirini kazanırken diğer taraftan kendisine atfedilen görüşlerin doğruluğu konusunda net ve sakin duruşu ile tepkisini dile getiriyor.
Evet bu profili aslında çok özlemişiz. Bu tarz, kitleleri hareket ettirecek bir siyasi iletişim tarzı olur mu, bilinmez; ama bildiğimiz, bizim Cumhurbaşkanımızı seçtiğimiz. Ülkemizin geleceğini belirleyecek, bölgemizde barış ve huzuru, Batı’ya dönük yüzümüzü ve hedeflerimizi gerçekleştirmemizi destekleyecek bir Cumhurbaşkanı.
Sevil Becan
CHP İstanbul AR-GE Üyesi
sevil.becan@atuva.com