Türkiye’de önümüzdeki yıl yapılacak seçimlere yönelik Avrupa’da yaygın olan iki duygu var: heyecan ve endişe.
Bir yandan seçimin sonucuna ilişkin varlığını sürdüren belirsizlik, diğer yandan seçime giderken ve seçim sonrasında yaşanabileceğinden korkulan kargaşa, Türkiye’nin jeopolitik konumu nedeniyle endişeye neden oluyor. Öte taraftan, demokrasiden iyice uzaklaştığı artık kabul edilen bir iktidarın iş başı san gönderilebilmesi ve insan haklarına saygı temelinde demokratik bir sistem kuracağını vadeden yeni bir iktidarın oluşturulabilmesi olasılığının öne çıkmaya başlaması, Avrupa’da –sınırlı da olsa- belirli bir heyecana yol açıyor.
Belirsizlikler sorun yaratıyor
Öte yandan, seçimlere bir yıldan az bir zaman kalmış olmasına rağmen muhalefetin adayının kim olacağının henüz belirlenmemiş ve ilan edilmemiş olması birçok çevrede dile getirilen huzursuzluğun ana nedenlerinden birisi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısına çıkacak adayın belirlenmesinin ve açıklanmasının geciktirilmesi bilinçli bir politikanın sonucu olarak sunuluyor olsa da, Avrupa için bu, Erdoğan karşısında kazanacak adayın hangi politikaları uygulayacağının tam olarak bilinmiyor olması anlamına geliyor ve bir endişe konusu olmaktan çıkmıyor.
Söz konusu adayın birbirinden tamamen farklı altı partinin anlaşması ile ortaya çıkacak olması ve geçmişte olduğu gibi beklenmedik bir sonuçla karşılaşılma olasılığının tamamen ortadan kalkmış olmaması da biraz kafa karışıklığına neden oluyor.
Dolayısıyla, altılı masadan çıkacak adayın cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda nasıl bir hükümet kurulacağının belli olmaması, oluşturulacak koalisyonun bir arada uyum içinde çalışıp çalışamayacağının ve hangi partinin belirleyici güce sahip olacağının bilinmemesi kafalarda soruların oluşmasına yol açıyor.
Ayrıca, ortak hedef olarak ilan edilmiş bulunan “parlamenter sisteme dönüş” amacının dışında, uygulanacak ortak politikalar konusunda pek bir şey söylenmiş de değil. Avrupa’nın en çok önem verdiği bir konu olan Türkiye’nin dış politikası üzerinde yeni kurulacak hükümetin nasıl bir tavır alacağı ile ilgili net bir bilginin olmaması da önemli bir endişe kaynağı durumunda.
Bu nedenlerle, Avrupa ülkelerinde Türkiye ile ilgili bir güvensizlik hissi hüküm sürüyor.
Kafalarını kurcalayan ve Türkiye’nin önemli bir aktör olarak içinde rol aldığı olaylar arasında, Rusya’nın Ukrayna saldırısı, Suriye’deki savaş durumu ve Doğu Akdeniz’de yaşanan sıkıntılar ön planda bulunuyor.
Birçok Avrupa ülkesi, seçim sonuçlarından dolayı ülke içindeki istikrarın zedelenmesinden korkuyor ve böyle bir gelişmenin Türkiye’nin dış politikasını ve Ukrayna ve Suriye gibi ülkelerde oynadığı ve oynayabileceği rolü nasıl etkileyeceğini kestirebilmiş değil.
Dış politikadaki bilinmezler…
Örneğin, Erdoğan’ın, Ukrayna tahılının ihracı için imzalanan anlaşmadaki rolüyle ve daha önce Putin ve Zelensky ile yürüttüğü ilişkiler ve yaptığı girişimlerle, Rusya-Ukrayna savaşıyla ilgili önemli roller üstlenebileceğini kanıtlamış olduğu düşünülüyor.
Bu konularda Erdoğan’ın yaptıklarının ve tutumunun belli olduğunu, buna karşılık Erdoğan’ın kaybetmesi durumunda karşılarına neyin ve nasıl bir liderin çıkacağı hakkında bir bilgileri olmadığını, bu nedenle de “bilinenin bilinmeyenden daha iyi olabileceğini” dile getirenler bile var.
Öte yandan, bütün bunlara rağmen, Macaristan gibi ülkeleri bir kenara koyarsak, Avrupa Birliği’nin çoğunluğu Türkiye’nin yeniden demokrasiye dönüşünü görmek istiyor. Bu nedenle, şu anda muhalefet partilerinin adayının kim olduğunu bilmeseler bile, bu ülkeler muhtemelen bir değişiklik görmeyi tercih ediyor. Hükümetteki herhangi bir değişiklik, onların açısından daha fazla işbirliği ve Avrupa odaklı politikalar ve daha fazla demokrasi anlamına gelmekte.
Örneğin, Avrupa›nın en büyük oyuncularından biri olan Almanya›yı ele alırsak, farklı siyasi partilerden bakanların yaptıkları açıklamalar net bir şekilde bunu gösteriyor.
Alman Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Temmuz ayı sonundaki Türkiye ziyareti sırasında Erdoğan hükümetini insan hakları, kuzey Suriye’deki askeri operasyonlar ve muhalefete yapılan baskılar konularında sorguladı. Gezi sırasında muhalefet partileriyle de görüşen Baerbock, şiddete uğrayan kadınlar için kurulan bir danışma merkezini de ziyaret etti.
Almanya hükümet üyelerinin Erdoğan ve onun yönetimi altında çiğnenen insan hakları ile ilgili tavrı, Fransa, İspanya ve Portekiz gibi diğer Avrupa ülkeleri tarafından da benimsenmiş durumda. Türkiye’nin, NATO’nun güvenilir bir üyesi olmasını ve Rusya’ya yakınlaşmasının sona ermesini ve ayrıca Batı odaklı net bir politikaya dönmesi gerektiğini söylüyorlar.
Öte yandan, Avrupa Parlamentosu’nda ve Avrupa Konseyi’nde de insan hakları açısından ilerleme ve siyasi mahkumların serbest bırakılmasını bekleyen büyük bir grup bulunmakta.
Bütün bu nedenlerden dolayı, Türkiye’deki muhalefet blokunun cumhurbaşkanı adaylarını bir an önce ilan etmenin yanı sıra, bu adayın da dış politika konularında nasıl tavır alacağını net olarak ortaya koyması, Avrupa ülkelerinin önümüzdeki yıl yapılacak seçimlerde muhalefete ne ölçüde destek vereceklerinin ya da vermeyeceklerinin belirlenmesinde belirleyici olacak gibi görünüyor.