Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden ayrılmasının gerçek uzun vadeli etkisini şu anda tespit etmek pek kolay değil. Bununla birlikte, yılın başından bu yana, bağımsız bir Britanya’da işçilerin yaşamlarının daha zor olacağını görebiliyoruz. Dolayısıyla, şu anda Muhafazakar Parti hükümeti tarafından yönetilmekte olan İngilterede İşçi Partisi’nin neler yapacağı veya yapabileceği giderek daha büyük önem kazanacaktır.
İşçilerin haklarının korunması ve yaşanacak olan ekonomik sıkıntıların en düşük gelirli kesimlere zarar vermesini engellemek için muhalefet partisinin Muhafazakar Parti’nin politikalarına tutarlı ve inandırıcı bir şekilde karşı çıkması ve ülkede halkının tümü tarafından kabul edilebilecek bir alternatif olduğunu kanıtlaması önemli olacaktır.
Birleşik Krallık ile AB arasında bir anlaşma imzalanmış olmasına rağmen, Brexit’in ekonomi üzerinde olumsuz bir etkisi olduğu açıktır; fabrika işçileri, perakende sektörü çalışanları ve İngiltere için özel önem taşıyan balıkçılık sektöründe işçileri başta olmak üzere birçok emekçi kesimin yaşamaya başladığı zorluklar, pandemi nedeniyle getirilen yasaklarla her geçen gün biraz daha katlanıyor ve ücretli çalışan kesimlerin durumu giderek biraz daha kötüleşiyor.
Uluslararası Para Fonu’na göre 2020’de İngiltere’nin gayri safi yurtiçi hasılasının geçen yıl yüzde 10 düştüğünü tahmin ediliyor. Bu arada, Uluslararası Para Fonu’nun baş ekonomisti Gita Gopinath, geçen ay IMF tarafından yapılan yeni ekonomik tahmine göre yılın ilk çeyreğinde İngiltere ekonomisinin Brexit nedeniyle “yaklaşık yüzde 1” küçüleceğini söyledi.
Veri şirketi IHS Markit tarafından yapılan anketlere göre, Brexit ve buna bağlı olarak uluslararası taşımacılıkta ortaya çıkan kesintiler Birleşik Krallık üreticilerinin ve hizmet sağlayıcılarının tedarik zincirlerinde çok ciddi kesintilere neden olmuştur.
Brexit savunucularının “müzakere etmesi kolay olacak” dediği ve Başbakan Boris Johnson’ın güvence altına alınacağını iddia ettiği ticaret anlaşması, İngiliz ticareti için tarifesiz, kotasız erişimi sürdürmek anlamına gelecekti. Ne var ki menşe ülke ile ilgili düzenlemeler nedeniyle ortaya çıkan uygulamada, AB’den gelen mallar İngiltere’ye getirildikten sonra tekrar AB’ye ihraç edilirse, tarifeye tabii oluyorlar ve bu da ciddi sorunlara yol açıyor.
İngiltere’nin ticareti, Avrupa ile dünyanın diğer bölgelerine kıyasla çok daha fazla iç içe geçmiş durumda. İngiltere’nin ihracatının yüzde 43’ü 2019 yılında Avrupa Birliği’ne gitti ve aynı yıl ithalatın yüzde 52’si de AB’den yapıldı. Buna karşılık, AB’nin İngiltere’den yaptığı ithalat, toplam ithalatının yalnızca yüzde 9’unu oluşturuyor ve AB ürünlerinin yalnızca yüzde 15’i İngiltere’ye ihraç ediliyor.
Gümrük tarifeleri, artan bürokrasi ve getirilen kotalar İngiltere’nin AB ile ticaret yapmasını giderek zorlaştırıyor. Birleşik Krallık artık Avrupa Birliği’nin içerisinde “kuralları koyan” ülkelerden biri olmaktan çıktı , kuralları dinlemek zorunda olan bir ülke haline geldi.
Yıl başından bu yana yalnızca bir buçuk ay geçmiş olmasına rağmen, bütün bunlar, Brexit’in ülke ekonomisi üzerindeki olumsuz etkisini açıkça gösteriyor.
Örneğin, Birleşik Krallık’tan Kuzey İrlanda’ya giden mallar da artık kontrol gerektiriyor. Brexit’in etkisi İngiltere’nin pek çok yerinde süpermarket raflarında da görülüyor – domates, mantar, mısır, avokado gibi ürünler hem azalmış hem de daha pahalı olmuş durumda.
Öte yandan, ürünlerin teslim sürelerinin aksaması ve uzaması nedeniyle iş modellerini değiştirmek zorunda kalan perakendeciler “yeniden ihracat” için getirilen tarifelerinden şikayetçiler. Tüketime hazır yiyecekler satan süpermarketler, et ve süt ürünleri ile sebzeler için üç katmanlı bir bürokrasi ile uğraşmak zorunda kaldılar.
Raporlara göre, İskoçya’dan gönderilen deniz mahsulleri, yaşanan gecikmelerden dolayı bazı Fransız limanlarında çürüme riskiyle karşı karşıya kalıyor. Soğutulmuş ve dondurulmuş olsa bile, balıklar artık taze değilse, müşterilerin sevkiyatları reddetme olasılığı yüksek olduğu için, işletmelerin korkusu artıyor. Bir tahmine göre, hazırlanması gereken ek evrak nedeniyle artan maliyetler ürünlerin rekabetçiliğini de ortadan kaldırıyor.
Bu arada, Britanya ekonomisinin yaklaşık yüzde 10’unu oluşturan imalat sektöründe Ocak ayında yapılan bir araştırma, İngiliz imalatçıların düşük ücretli işçi ve malzeme kıtlığı konusundaki endişelerinin son 50 yılın en üst düzeyine çıktığını gösteriyor.
İngiliz Sanayi Konfederasyonu (CBI) tarafından yapılan anket sonuçları, üreticilerin AB üyesi rakipleri ile rekabet etmekte zorlanacaklarını ve bu nedenle aldıkları siparişlerin ve dolayısıyla da üretimlerinin düşmesini beklediklerini ortaya koydu. CBI baş ekonomisti Rain Newton-Smith bu durumu, “CBI yönetim kuru düzeyinde temsil edilen büyük üreticiler büyük rüzgarlarla savaşmaya devam ediyor” diye özetliyor.
Aralık ayında eksi 25 olan “aylık yeni sipariş endeksi”, Ocak ayında eksi 38’e, “üç aylık beklenti endeksi” de Ekim ayındaki sıfır seviyesinden –eksi 22’ye düşmüş durumda.
Bunların yanı sıra, Britanya ekonomisinin yüzde 80’ini oluşturan finans ve hizmetler sektörü için AB ile henüz bir anlaşma yapılmış değil ve İngiltere için büyük önem taşıyan balıkçılık sektörü için de yalnızca çok sınırlı tavizler kazanılmış durumda.
Covid-19 etkisi
Pandeminin Birleşik Krallık’ta iki milyon aileyi yoksul bıraktığı tahmin ediliyor. Bu aileler beslenmek, evlerini ellerinde tutabilmek ve giyim kuşam ihtiyaçlarını sağlayabilmek için mücadele ediyorlar. Bu arada, genellikle normal ücretlerinin yüzde 80’iyle yaşamak zorunda kalan ve geri dönecek bir işleri olmayacağından korkan iki milyondan fazla da insan var.
Pandemideki yeni yükseliş ve Başbakan Johnson’ın “gecikmiş ve başarısız” yeni yasak önlemleri, zaten vahim olan durumu daha da kötüleştirdi ve Maliya Bakanı Rishi Sunak’ı, pandemi nedeniyle çalışamayanların “izinli sayılma süresi”nin Nisan 2021’in sonuna kadar uzatıldığını ilan etmek zorunda bıraktı. Bu da , milyonlarca insanın maaşının yüzde 80’inin, bir yıl boyunca hükümet tarafından ödenmiş olacağı anlamına geliyor.
Muhafazakar hükümet, kaynakları olan her hükümet gibi, pandeminin kapitalizme verdiği zararı sınırlamak için eşi görülmemiş meblağlar harcadı. İngiltere hükümetinin borcu şu anda, İkinci Dünya Savaşı zamanı hariç, bugüne kadar görülen en yüksek seviyeye ulaşmış durumda ve bu da kısa vadede krizin etkisini azalttı.
Ne var ki, kriz sırasında aileleri ve işletmeleri desteklemek için harcanan parayı telafi etme girişimlerinin, düşük gelirli sınıflar için daha fazla güçlükle sonuçlanabileceği konusunda korkular artıyor. Vergilerde yapılacak artışlar en çok bu aileleri vurabilir. Öte yandan, ihtiyaç sahiplerine verilmekte olan olan “Evrensel Kredi” konusunda da hala belirsizlik var.
Düşük gelirli veya işsizlere günlük harcamaları için yardım için verilen Evrensel Kredi, salgının başlangıcında, Hazine tarafından yılda 1,040 Sterlin arttırılmıştı. Fakat bu artış Mart ayı sonunda sona erecek ve hükümetin düşük gelirli haneleri ne şekilde desteklemeye devam edeceği de bilinmiyor.
Öte yandan, kamu sektörü çalışanları, Muhafazakar hükümetinin politikalarından zaten kötü etkilenmiş durumda. Kasım ayında, başbakan, öğretmenler ve polis de dahil olmak üzere yaklaşık 2,6 milyon kamu sektörü çalışanının ücretlerinin dondurulmasıyla sonuçlanan bir “harcama incelemesi”nde, ücretlerin kısmi olarak dondurulduğu duyurulmuştu. Resolution Foundation tarafından yapılan bir araştırma, kamu sektöründeki maaşların dondurulmasının, özel şirketlerde maaş alan işçileri de vuracağını söylüyor.
İşçi hakları
AB’den ayrılmanın belirli işçi haklarının yok edilmesine yol açacağına konusunda da endişeler var.
Financial Times’da yılın başında yer alan bir haber, AB hukukunda yer alan işçi haklarının korunmasının, hükümetin Brexit sonrası Birleşik Krallık işgücü piyasalarını yeniden düzenlenmesiyle ortadan kaldırılacağını ileri sürüyordu.
Financial Times, konuyu yakından bilen kişilerden alıntı yaparak, yeni düzenlemelerin, “48 saatlik maksimum çalışma haftası”na son verilmesi, işyerlerinde verilen molalar için kuralların değiştirilmesi ve ücretli tatil ödemeleri hesaplanırken fazla mesai ücretinin hesaba katılmaması gibi önerileri içerdiğini yazdı.
Bu haber, sendikalar ve İşçi Partisi tarafından “bir rezalet” olarak değerlendirilince hükümet tarafından yalanlanmıştı. Hükümet daha sonra böyle planların var olduğunu kabul etmek zorunda kaldı ama bunların uygulanmayacağını söyledi.
İşçi Partisi tepkisi ve gelecekteki rolü
Keir Starmer yönetimindeki İşçi Partisi, Johnson hükümeti tarafından parlamentoda müzakere edilen Brexit anlaşmasına oy vererek bazı taraftarları ve soldakileri hayal kırıklığına uğratmıştı. Bununla birlikte, bu politika, bazı İşçi Partisi destekçileri tarafından “ülkenin Brexit’in ötesine geçmesine izin vermek” ve Muhafazakarların İşçi Partisi’ni “İngiltere’yi baltalamakla” suçlamasını önlemek için pragmatik ve doğru bir davranış olarak görüldü.
Parlamentoda hükümetin Brexit anlaşmasını destekleyen İşçi Partisi, Brexit’in etkileri ortaya çıktıkça hükümetin bakanlarını, firmaları vurmaya başlayan yeni bürokrasiye yeterince hazırlanmamakla ve bir bütün olarak hükümeti de ticaretin azalması ve şirketlerin zarara uğraması konularını “inkar edip palavralar atmakla” suçlamaya başladı.
İşçi Partisi’nin gölge kabine ofisi bakanı Rachel Reeves, hükümetin Kabine ofisi bakanı Michael Gove’a yolladığı bir mektupta “İngiliz işletmelerimiz, maliyetli yeni bürokrasi ve bürokrasi yığınları tarafından sekteye uğruyor ve boğuluyor,” diyerek yaşanan zorlukları dile getirmeye çalıştı.
Ne var ki, hem Brexit hem de Covid nedeniyle Birleşik Krallık’ta yaşanan zorlukların ardından, İşçi Partisi’nin daha etkin bir mücadele vermesi gerekiyor. Mücadele verilmesi gereken konuların arasında “işyerinde sağlık ve güvenlik”, “istihdamın korunması ve kitlesel işsizlik tehlikesine karşı çıkılması” “kiraların ve konut kredilerinin ödenememesi nedeniyle ortaya çıkabilecek evden atılmaların durdurulması” ön planda yer alması gerekiyor.
Muhafazakâr hükümet şu sırada popülerlik kazanmak amacıyla “Ulusal Sağlık Sistemi ve okullar için daha fazla fon sağlama” gibi geleneksel olarak İşçi Partisi tarafından savunulan politikaları İşçi Partisi’den çalarak uygulamaya çalışıyor olsa da, bu davranışın Brexit’in neden olduğu kesintileri ne derecede telafi edebileceği kuşkulu.
Kısaca söylemek gerekirse, İşçi Partisi’nin, gerçek bir muhalefet olmak ve yeniden yükselebilmek için, giderek artan ve daha da artacağı düşünülen sosyal ve ekonomik zorlukların üstesinden gelebilecek daha tutarlı ve istikrarlı bir yaklaşım sunması gerekiyor.
*Selin BUCAK
Serbest Gazeteci
sbucak.freelance@gmail.com