image-8

Prof. Dr. Bahri YILMAZ – Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Tarihi ve Siyasal Sorumluluğunun Farkında mıdır?

class=
Prof. Dr. Bahri YILMAZ
Öğretim Üyesi
bahri@sabanciuniv.edu

14 ve 28 Mayıs seçim sonuçla­rı, CHP’ni kamuoyunda yeniden gündeme getirdi. Her iki seçimde alınan tatmin edici olmayan so­nuçlar, CHP’nin yeni bir Kurultay öncesi, parti içinde ve dışında yoğun bir tartışma ortamı ya­ratmıştır. Bu nedenle başta parti lideri Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere, parti yönetimince izlenen politikalar seçmenler, partililer ve medya tarafından sert bir şekilde eleştirilmektedir.

Son iki genel seçim sonuçları ile ilgili basında çıkan analizlerden, CHP üzerine yapılan eleştiriler üç önemli noktada yoğunlaşmak­tadır . Birincisi, CHP’nin hedefle­diği %30’luk toplam oy eşiğini aşamamış ve oyları %25 civarında kalmıştır. İkinci önemli sonuç, CHP sadece Türkiye’nin gelişmiş kıyı ve büyük kentlerinin dışında büyük bir varlık gösterememiştir. Aksine, Kuzey ve Orta Anadolu’da aldığı oylarında hissedilir bir daralma yaşamıştır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ise, sadece bir muha­lefet partisi olarak varlığını sür­dürmektedir. Üçüncü bir önemli sonuç ise, CHP’nin her iki seçimin sonrasında, önümüzdeki yerel se­çimler için de tabanına ve seçme­nin beklentilerine ve umutlarına karşılık verebilmekten uzak bir algı ve görüntü yaratmasıdır.

Cumhuriyetin kurucusu ve Atatürk devrimlerinin öncüsü olan CHP’nin, 2023 seçimlerini kazanması ve Cumhuriyetin 100. Kuruluş yıldönümünde iktidara gelmesi, en azından seçmenlerin %50’ye yakın bir bölümü tarafın­dan beklenmekte idi.

Bu nedenle de bu yazımda, CHP’nin kısa dönemde güçlü bir muhalefet oluşturabilmesi ve orta ve uzun vadede iktidar olabilmesi için gündemine almasında yarar gördüğüm öneri ve düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Nereden başladık?

CHP`si 1965 yılından itibaren ken­disini sol bir parti olarak tanım­lanmıştır. Zaman içerisinde ken­disini “Sosyal Demokrat” bir parti olarak da kamu oyuna sunmuştur. Bilindiği üzere, Batıdaki sol partile­rin kökleri, sanayi devrimine, onun yarattığı isçi sınıfının kapitalist sis­temle mücadelesine ve Marksist i­deolojiye dayanır. Sol hareket daha sonra kendi içerisinde bölünmeye başlamıştır. Hareketin radikal ve devrimci kanadı olan komünist rejimler, önce Rusya da ve daha sonra da Çin başta olmak üzere, diğer bazı ülkelere de yayılmıştır. Fakat komünist rejimler 1990´lı yıl­ların başında tam anlamıyla büyük bir çöküş yaşamıştır. Buna karşılık, sol hareketin diğer bir kolu olan Sosyalist/Sosyal Demokrat parti­ler yaşamlarını ve mücadelelerini demokratik rejimler içerisinde sür­dürmüşlerdir. Onları, diğerlerin­den ayıran en önemli nokta ise, isçi sınıfının ve diğer çalışanların eko­nomik ve sosyal haklarını uzun ve zor koşullar içerisinde adım adım ve zamana yayarak gerçekleştir­meleri olmuştur. Sosyal Demokrat hareketin en önde gelen partile­rinden birisi olan Alman Sosyal Demokrat Partisi (SPD) 1959 yılın­daki “Bad Godesberg Programı” ile Marksist köklerinden vazgeçerek, piyasa ekonomisini kabul etmiş ve kitle partisi haline dönüşmüştür.

Bu dönüşüm, SPD’nin 1970 ve kısmen de 1980´li yıllarda önce Willy Brandt ve sonra da Helmut Schmidt dönemlerinde çalışanlara geniş ekonomik ve sosyal haklar tanımasıyla mümkün olmuştur. Böylece de SPD, ünlü sosyolog Ralf Dahrendorf’un da vurguladığı üzere, tarihi işlevini tamamlamış­tır. Bugün, Alman toplumu için muhafazakar ve sosyal demokrat partileri arasında parti ve hükü­met programları açısından çok ö­nemli farklar kalmamıştır. Partiler, çevre başta olmak üzere, çalışma­larını bireylerin hakları, adaletli gelir dağılımı ve devletin ve va­tandaşın sorumlulukları üzerinde yoğunlaştırmaktadırlar.

Türkiye’de ise, benzer bir hareket 1970’li yıllarda CHP’de başlamış­tır. CHP 1970’li yıllarda, Bülent Ecevit’in liderliğinde ve güçlü sen­dikalı isçi hareketinden de güç a­larak, dar gelirli çalışan kesimlerin umudu haline gelmiştir. Fakat po­litikaların alt yapısı iyi hazırlanma­dığından, verilen sözler seçimler öncesi hazırlanan parti program­larının ve bildirilerin ötesine geçe­memiştir. Daha sonra 1980 askeri yönetiminde CHP kapatılmış ve parti bölünmüş ve kendi kimliğine dönebilmesi uzun zaman almış­tır. Bu arada işçi hareketinin odak noktası olan sendikalar, zaman içerisinde uygulanan politikalar sonucu, toplumda eski güçlü konumlarını kaybetmişlerdir. Kısacası, işçi sınıfının desteğinden yoksun CHP, devletin kurucu par­tisi olarak kitle partisi haline dö­nüşememiş ve kendi parti yapısını aşağıdan yukarıya doğru işleyen bir yapıya kavuşturamamıştır. Bu nedenle de CHP, gerçek anlamda sosyal demokrat bir parti olamadı ve politik yelpazede, sadece bir muhalefet partisi olarak politik yaşamını sürdürmekte. Parti yöne­timi, görevlerini tamamlamış üst düzey eski bürokratlardan, akade­misyenlerden ve medya mensup­larından oluşan bir “politbüro” izle­nimini vermektedir. Üst yönetimin alt yapı ve taban ile olan organik bağlarını ve programlarını kurul­tay ve seçim dönemlerinin dışında sürekli bir iletişimin var olduğu izlenimini vermemektedir.

CHP’nin yeniden büyük bir kitle partisi olabilmesi ve iktidara gele­bilmesi için neler yapması gereki­yor? Önerilerimi kısaca ana başlık­lar altında özetlemek istiyorum:

Atatürk Devrimlerinin yeniden tanımı ve güncelleştirilmesi

CHP, Cumhuriyeti ve devleti kuran bir partidir. Cumhuriyet değerleri­ni sahiplenmesi ve savunması en temel görevidir. Bugün CHP´nin öncelikli olarak ele alması gereken konulardan birisi, toplumun deği­şik kesimlerinden oluşacak küçük fakat uzman bir grup ile Atatürk devrimlerinin temelini oluşturan “altı ok”un (Devletçilik, Halkçılık, Milliyetçilik, Devrimcilik, Laiklik ve Cumhuriyetçilik) günümüz ko­şullarına uygun olarak, yeniden yorumlanıp, geniş halk kitlelerine basit ve fakat yaygın bir şekilde anlatabilmektir. Bu yeni ve gün­celleştirilmiş program, kurultay­da tartışıldıktan sonra, partinin anayasası haline getirilirse, parti içi çatışmaları ve bölünmeleri de önleyebilir.

Bugün parti tabanını Atatürk dev­rimlerine inanan seçmen kitlesi oluşturmaktadır. Sosyal demok­rat içerikli ve ağırlıklı politikaların da yardımıyla, CHP kamuoyunda yepyeni bir algı ve imaj yarata­bilir. Kısacası, içinde bulunduğu­muz küreselleşme süreci ve onun getirdiği koşullar ile cumhuriyetin kuruluş felsefesini birleştirerek ge­niş seçmen kitlelerini kazanabilir­ler. Unutulmaması gereken nokta, CHP’nin iktidar yolu, nüfusumu­zun yarısına yakın bir bölümünü oluşturan genç kuşakları, özellikle kadınlarımızı kazanmaktan geç­mekte olmasıdır. Bu nedenle de, güçlü, dinamik ve yaygın bir genç­lik kollarının oluşturulması büyük bir önem kazanmaktadır.

Liderlik

Bugün Türkiye, içerde ve bölgesin­de gerçekten olağanüstü koşulları yaşamaktadır. Olağanüstü koşullar olağanüstü liderleri yaratır. Bugün, CHP, Bülent Ecevit sonrası gerçek anlamda bir lidersizlik sorununu yaşıyor. Deniz Baykal, Kılıçdaroğlu başta olmak üzere, diğer parti li­derleri de içinde bulunduğumuz olağanüstü koşulların aradığı li­derler olamamışlar ve olağanüstü koşulların gerekli kıldığı parti içi bir yapısal değişim sürecini zaman içerisinde ortaya koyamamış ve çözüm bekleyen ekonomik, politik , sosyal sorunlara detaylı ve yeterli çözüm önerileri getirememişler ve seçmene yeterince ve zamanında ulaştıramamışlardır. Bundan dola­yı da, CHP defalarca genel ve yerel seçimleri kaybetmiştir.

Ünlü siyaset bilimci, Mostesquieu’nün de belirttiği gibi, “Önce liderler kurumları yaratırlar. Daha sonra da kurumlar liderleri yönetirler”. Bu nedenle, CHP’nin, Franko rejiminden sonra iktidara gelen, Felipe Gonzales benzeri genç, donanımlı ve kitleleri arka­sından sürükleyebilecek, gelece­ğin liderini ve ona bağlı çağdaş kadroları ortaya çıkartması kaçı­nılmazdır. Şimdiye kadar yapılmış olan, CHP Kurultaylarının sadece geçmişte denenmiş liderlerin yer değiştirmesinden başka bir rolü olmamıştır.

Partinin yapısı

Kamuoyunda tartışılan konular arasında, CHP’nin şu andaki yöne­tici kadrolarıyla bir yerlere varması zor gözükmektedir. Buna ek ola­rak, halkla ilişkilerinde ve politika­larını seçmene basit ve doğrudan anlatabilmekte yetersiz gözük­mektedirler. Parti üst yapısının gençleştirilmesi ve parti kadrola­rının yeniden gözden geçirilmesi kaçınılmazdır. Ayrıca, parti genel merkezi ve taşra örgütleri yeni­den yapılandırılmalı ve aşağıdan yukarıya doğru işlevlerini yerine getirebilecek bir yapıya dönüştü­rülmesine çalışılmalıdır.

Bülent Ecevit’in hayata geçirdiği parti okulunun tekrar kurulması yararlı olabilir. Seçime yakın dö­nemlerde partiye sonradan katılan kişilerden oluşan bir aday listesi­nin partiye bir yararı olmamıştır. Bu kişiler uzun süreli parti üyesi olmadıkları için partiye katkıları ve mücadeleleri uzun soluklu olama­makta ve parti disiplinine uyum sağlamakta zorluk çekmektedirler.

Medya ile ilişkiler

CHP’nin en zayıf halkalarından birisi de, politikalarını doğrudan yerli ve yabancı medya yardımı ile kamuoyuna iletebilecek bir yapılanma içerisinde olmamasıdır. Sadece mecliste ve partide dü­zenlenen heyecansız ve çok fazla haber değeri olmayan basın top­lantıları ile kamuoyu oluşturmaya çalışılmaktadır. İletişim çağının gereği olan kapsamlı ve geniş bir iletişim ağını kurabilmeli ve iç-dış yazılı ve görsel basınla düzenli ve etkili işbirliğini uzman kurum­ların da yardımı ile genişletebil­melidir. Sayın Kılıçdaroğlu’nun seçimler öncesinde ABD, İngiltere ve Almanya’ya yaptığı ziyaretler­de görüştüğü kişiler ve gruplar Türkiye’nin ana muhalefet lideri açısından tam anlamıyla başarısız bir iletişim örneğidir. Kendisinin öncelikle bu ülkelerdeki kendi partilerine yakın politikacılar ile görüşmesi beklenirdi. Ayrıca, bu ülkelerdeki yazılı ve görsel basın organlarına dış ve iç politikalarla ilgili görüşlerini açıklayabilirdi. Almanların güzel bir atasözleri var­dır: “İyi organize edilmiş ve çalışan bir sistem başarının yarısıdır”.

Sonuç olarak CHP, 2024 yerel se­çimleri ve sonraki genel seçimler için kendisini, kadrolarını, parti programını ve seçim sloganlarını yenilemelidir. Başta İstanbul olmak üzere büyükşehir belediye baş­kanlıklarının yeniden kazanılması son derece önemlidir. CHP’nin 2024 yerel seçimlerindeki ana hedefi, Türkiye’nin gelişmiş bölge­lerinde CHP tarafından yönetilen ve nüfusun %65’inin yaşadığı 15 büyük şehri seçmek ve tüm seçim kampanyasını bu şehirlerden daha fazla oy almaya odaklamak olmalı­dır. Şansının az olduğu şehirlerde zaman geçirmenin bir anlamı ol­madığını düşünüyorum.

Cumhuriyetin temel değerlerini sadece koruyan değil, onları bu­lunduğumuz yüzyılın koşularına uygun bir şekilde yenileyen ve geleceğe dönük vizyonu olan bir görünüm ve partinin bunları ha­reket geçiren bir yapıya kavuşması ve bu değişimi aşağıdan yukarıya doğru tüm toplum katmanlarına yansıtması zorunludur. Atatürk ve devrimlerine bağlı olmak gerekli; fakat onun devrimlerini içselleş­tirmek, sürdürebilmek ve yeni kuşaklara taşıyabilmek için yeterli bir koşul değildir. CHP’nin, 21. yüz­yılın ilk yarısında ve Cumhuriyetin kuruluşunun 100. yılında, siyasi ve tarihi sorumluluğun bilincinde olarak yoluna devam etmesini diliyorum.

(Not: Bu yazı son CHP Kurultayından önce yazılmıştır.)Prof. Dr. Bahri YILMAZ