14 ve 28 Mayıs seçim sonuçları, CHP’ni kamuoyunda yeniden gündeme getirdi. Her iki seçimde alınan tatmin edici olmayan sonuçlar, CHP’nin yeni bir Kurultay öncesi, parti içinde ve dışında yoğun bir tartışma ortamı yaratmıştır. Bu nedenle başta parti lideri Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere, parti yönetimince izlenen politikalar seçmenler, partililer ve medya tarafından sert bir şekilde eleştirilmektedir.
Son iki genel seçim sonuçları ile ilgili basında çıkan analizlerden, CHP üzerine yapılan eleştiriler üç önemli noktada yoğunlaşmaktadır . Birincisi, CHP’nin hedeflediği %30’luk toplam oy eşiğini aşamamış ve oyları %25 civarında kalmıştır. İkinci önemli sonuç, CHP sadece Türkiye’nin gelişmiş kıyı ve büyük kentlerinin dışında büyük bir varlık gösterememiştir. Aksine, Kuzey ve Orta Anadolu’da aldığı oylarında hissedilir bir daralma yaşamıştır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ise, sadece bir muhalefet partisi olarak varlığını sürdürmektedir. Üçüncü bir önemli sonuç ise, CHP’nin her iki seçimin sonrasında, önümüzdeki yerel seçimler için de tabanına ve seçmenin beklentilerine ve umutlarına karşılık verebilmekten uzak bir algı ve görüntü yaratmasıdır.
Cumhuriyetin kurucusu ve Atatürk devrimlerinin öncüsü olan CHP’nin, 2023 seçimlerini kazanması ve Cumhuriyetin 100. Kuruluş yıldönümünde iktidara gelmesi, en azından seçmenlerin %50’ye yakın bir bölümü tarafından beklenmekte idi.
Bu nedenle de bu yazımda, CHP’nin kısa dönemde güçlü bir muhalefet oluşturabilmesi ve orta ve uzun vadede iktidar olabilmesi için gündemine almasında yarar gördüğüm öneri ve düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Nereden başladık?
CHP`si 1965 yılından itibaren kendisini sol bir parti olarak tanımlanmıştır. Zaman içerisinde kendisini “Sosyal Demokrat” bir parti olarak da kamu oyuna sunmuştur. Bilindiği üzere, Batıdaki sol partilerin kökleri, sanayi devrimine, onun yarattığı isçi sınıfının kapitalist sistemle mücadelesine ve Marksist ideolojiye dayanır. Sol hareket daha sonra kendi içerisinde bölünmeye başlamıştır. Hareketin radikal ve devrimci kanadı olan komünist rejimler, önce Rusya da ve daha sonra da Çin başta olmak üzere, diğer bazı ülkelere de yayılmıştır. Fakat komünist rejimler 1990´lı yılların başında tam anlamıyla büyük bir çöküş yaşamıştır. Buna karşılık, sol hareketin diğer bir kolu olan Sosyalist/Sosyal Demokrat partiler yaşamlarını ve mücadelelerini demokratik rejimler içerisinde sürdürmüşlerdir. Onları, diğerlerinden ayıran en önemli nokta ise, isçi sınıfının ve diğer çalışanların ekonomik ve sosyal haklarını uzun ve zor koşullar içerisinde adım adım ve zamana yayarak gerçekleştirmeleri olmuştur. Sosyal Demokrat hareketin en önde gelen partilerinden birisi olan Alman Sosyal Demokrat Partisi (SPD) 1959 yılındaki “Bad Godesberg Programı” ile Marksist köklerinden vazgeçerek, piyasa ekonomisini kabul etmiş ve kitle partisi haline dönüşmüştür.
Bu dönüşüm, SPD’nin 1970 ve kısmen de 1980´li yıllarda önce Willy Brandt ve sonra da Helmut Schmidt dönemlerinde çalışanlara geniş ekonomik ve sosyal haklar tanımasıyla mümkün olmuştur. Böylece de SPD, ünlü sosyolog Ralf Dahrendorf’un da vurguladığı üzere, tarihi işlevini tamamlamıştır. Bugün, Alman toplumu için muhafazakar ve sosyal demokrat partileri arasında parti ve hükümet programları açısından çok önemli farklar kalmamıştır. Partiler, çevre başta olmak üzere, çalışmalarını bireylerin hakları, adaletli gelir dağılımı ve devletin ve vatandaşın sorumlulukları üzerinde yoğunlaştırmaktadırlar.
Türkiye’de ise, benzer bir hareket 1970’li yıllarda CHP’de başlamıştır. CHP 1970’li yıllarda, Bülent Ecevit’in liderliğinde ve güçlü sendikalı isçi hareketinden de güç alarak, dar gelirli çalışan kesimlerin umudu haline gelmiştir. Fakat politikaların alt yapısı iyi hazırlanmadığından, verilen sözler seçimler öncesi hazırlanan parti programlarının ve bildirilerin ötesine geçememiştir. Daha sonra 1980 askeri yönetiminde CHP kapatılmış ve parti bölünmüş ve kendi kimliğine dönebilmesi uzun zaman almıştır. Bu arada işçi hareketinin odak noktası olan sendikalar, zaman içerisinde uygulanan politikalar sonucu, toplumda eski güçlü konumlarını kaybetmişlerdir. Kısacası, işçi sınıfının desteğinden yoksun CHP, devletin kurucu partisi olarak kitle partisi haline dönüşememiş ve kendi parti yapısını aşağıdan yukarıya doğru işleyen bir yapıya kavuşturamamıştır. Bu nedenle de CHP, gerçek anlamda sosyal demokrat bir parti olamadı ve politik yelpazede, sadece bir muhalefet partisi olarak politik yaşamını sürdürmekte. Parti yönetimi, görevlerini tamamlamış üst düzey eski bürokratlardan, akademisyenlerden ve medya mensuplarından oluşan bir “politbüro” izlenimini vermektedir. Üst yönetimin alt yapı ve taban ile olan organik bağlarını ve programlarını kurultay ve seçim dönemlerinin dışında sürekli bir iletişimin var olduğu izlenimini vermemektedir.
CHP’nin yeniden büyük bir kitle partisi olabilmesi ve iktidara gelebilmesi için neler yapması gerekiyor? Önerilerimi kısaca ana başlıklar altında özetlemek istiyorum:
Atatürk Devrimlerinin yeniden tanımı ve güncelleştirilmesi
CHP, Cumhuriyeti ve devleti kuran bir partidir. Cumhuriyet değerlerini sahiplenmesi ve savunması en temel görevidir. Bugün CHP´nin öncelikli olarak ele alması gereken konulardan birisi, toplumun değişik kesimlerinden oluşacak küçük fakat uzman bir grup ile Atatürk devrimlerinin temelini oluşturan “altı ok”un (Devletçilik, Halkçılık, Milliyetçilik, Devrimcilik, Laiklik ve Cumhuriyetçilik) günümüz koşullarına uygun olarak, yeniden yorumlanıp, geniş halk kitlelerine basit ve fakat yaygın bir şekilde anlatabilmektir. Bu yeni ve güncelleştirilmiş program, kurultayda tartışıldıktan sonra, partinin anayasası haline getirilirse, parti içi çatışmaları ve bölünmeleri de önleyebilir.
Bugün parti tabanını Atatürk devrimlerine inanan seçmen kitlesi oluşturmaktadır. Sosyal demokrat içerikli ve ağırlıklı politikaların da yardımıyla, CHP kamuoyunda yepyeni bir algı ve imaj yaratabilir. Kısacası, içinde bulunduğumuz küreselleşme süreci ve onun getirdiği koşullar ile cumhuriyetin kuruluş felsefesini birleştirerek geniş seçmen kitlelerini kazanabilirler. Unutulmaması gereken nokta, CHP’nin iktidar yolu, nüfusumuzun yarısına yakın bir bölümünü oluşturan genç kuşakları, özellikle kadınlarımızı kazanmaktan geçmekte olmasıdır. Bu nedenle de, güçlü, dinamik ve yaygın bir gençlik kollarının oluşturulması büyük bir önem kazanmaktadır.
Liderlik
Bugün Türkiye, içerde ve bölgesinde gerçekten olağanüstü koşulları yaşamaktadır. Olağanüstü koşullar olağanüstü liderleri yaratır. Bugün, CHP, Bülent Ecevit sonrası gerçek anlamda bir lidersizlik sorununu yaşıyor. Deniz Baykal, Kılıçdaroğlu başta olmak üzere, diğer parti liderleri de içinde bulunduğumuz olağanüstü koşulların aradığı liderler olamamışlar ve olağanüstü koşulların gerekli kıldığı parti içi bir yapısal değişim sürecini zaman içerisinde ortaya koyamamış ve çözüm bekleyen ekonomik, politik , sosyal sorunlara detaylı ve yeterli çözüm önerileri getirememişler ve seçmene yeterince ve zamanında ulaştıramamışlardır. Bundan dolayı da, CHP defalarca genel ve yerel seçimleri kaybetmiştir.
Ünlü siyaset bilimci, Mostesquieu’nün de belirttiği gibi, “Önce liderler kurumları yaratırlar. Daha sonra da kurumlar liderleri yönetirler”. Bu nedenle, CHP’nin, Franko rejiminden sonra iktidara gelen, Felipe Gonzales benzeri genç, donanımlı ve kitleleri arkasından sürükleyebilecek, geleceğin liderini ve ona bağlı çağdaş kadroları ortaya çıkartması kaçınılmazdır. Şimdiye kadar yapılmış olan, CHP Kurultaylarının sadece geçmişte denenmiş liderlerin yer değiştirmesinden başka bir rolü olmamıştır.
Partinin yapısı
Kamuoyunda tartışılan konular arasında, CHP’nin şu andaki yönetici kadrolarıyla bir yerlere varması zor gözükmektedir. Buna ek olarak, halkla ilişkilerinde ve politikalarını seçmene basit ve doğrudan anlatabilmekte yetersiz gözükmektedirler. Parti üst yapısının gençleştirilmesi ve parti kadrolarının yeniden gözden geçirilmesi kaçınılmazdır. Ayrıca, parti genel merkezi ve taşra örgütleri yeniden yapılandırılmalı ve aşağıdan yukarıya doğru işlevlerini yerine getirebilecek bir yapıya dönüştürülmesine çalışılmalıdır.
Bülent Ecevit’in hayata geçirdiği parti okulunun tekrar kurulması yararlı olabilir. Seçime yakın dönemlerde partiye sonradan katılan kişilerden oluşan bir aday listesinin partiye bir yararı olmamıştır. Bu kişiler uzun süreli parti üyesi olmadıkları için partiye katkıları ve mücadeleleri uzun soluklu olamamakta ve parti disiplinine uyum sağlamakta zorluk çekmektedirler.
Medya ile ilişkiler
CHP’nin en zayıf halkalarından birisi de, politikalarını doğrudan yerli ve yabancı medya yardımı ile kamuoyuna iletebilecek bir yapılanma içerisinde olmamasıdır. Sadece mecliste ve partide düzenlenen heyecansız ve çok fazla haber değeri olmayan basın toplantıları ile kamuoyu oluşturmaya çalışılmaktadır. İletişim çağının gereği olan kapsamlı ve geniş bir iletişim ağını kurabilmeli ve iç-dış yazılı ve görsel basınla düzenli ve etkili işbirliğini uzman kurumların da yardımı ile genişletebilmelidir. Sayın Kılıçdaroğlu’nun seçimler öncesinde ABD, İngiltere ve Almanya’ya yaptığı ziyaretlerde görüştüğü kişiler ve gruplar Türkiye’nin ana muhalefet lideri açısından tam anlamıyla başarısız bir iletişim örneğidir. Kendisinin öncelikle bu ülkelerdeki kendi partilerine yakın politikacılar ile görüşmesi beklenirdi. Ayrıca, bu ülkelerdeki yazılı ve görsel basın organlarına dış ve iç politikalarla ilgili görüşlerini açıklayabilirdi. Almanların güzel bir atasözleri vardır: “İyi organize edilmiş ve çalışan bir sistem başarının yarısıdır”.
Sonuç olarak CHP, 2024 yerel seçimleri ve sonraki genel seçimler için kendisini, kadrolarını, parti programını ve seçim sloganlarını yenilemelidir. Başta İstanbul olmak üzere büyükşehir belediye başkanlıklarının yeniden kazanılması son derece önemlidir. CHP’nin 2024 yerel seçimlerindeki ana hedefi, Türkiye’nin gelişmiş bölgelerinde CHP tarafından yönetilen ve nüfusun %65’inin yaşadığı 15 büyük şehri seçmek ve tüm seçim kampanyasını bu şehirlerden daha fazla oy almaya odaklamak olmalıdır. Şansının az olduğu şehirlerde zaman geçirmenin bir anlamı olmadığını düşünüyorum.
Cumhuriyetin temel değerlerini sadece koruyan değil, onları bulunduğumuz yüzyılın koşularına uygun bir şekilde yenileyen ve geleceğe dönük vizyonu olan bir görünüm ve partinin bunları hareket geçiren bir yapıya kavuşması ve bu değişimi aşağıdan yukarıya doğru tüm toplum katmanlarına yansıtması zorunludur. Atatürk ve devrimlerine bağlı olmak gerekli; fakat onun devrimlerini içselleştirmek, sürdürebilmek ve yeni kuşaklara taşıyabilmek için yeterli bir koşul değildir. CHP’nin, 21. yüzyılın ilk yarısında ve Cumhuriyetin kuruluşunun 100. yılında, siyasi ve tarihi sorumluluğun bilincinde olarak yoluna devam etmesini diliyorum.
(Not: Bu yazı son CHP Kurultayından önce yazılmıştır.)Prof. Dr. Bahri YILMAZ