Employee-Perceptions-Employer-Covid-19-Responses

Özgün Biçer – Yapacak Hiçbir Şey Yok, O Zaman Yapmayalım

Yaşam eve sığar, Evde kal…

Bu dönem en çok bu cümleler çınlıyor kulaklarımızda. Ve sonra devam ediyor. Madem salgın boyunca evdesin “kendin” için neler yapabilirsin? Bu zamanı daha verimli geçirmek mümkün. Dijital dünya bir altın tepsi gibi tüm mecraları evimize taşıyor. Ön sıra yok, loca yok, erken bilet avantajı yok… Her şey herkes için değil mi? İstediğin konseri dinle, belki de adım atamayacağın müzelerin sergilerinde dolaş ve tüm festivallere katıl.  Bununla beraber çalışmaya devam et ve kendini geliştir. Elinin altında hiçbir çaba sarf etmeden ulaşabileceğin ücretsiz kurslar, webinarlar, canlı yayınlar var.

Korona sürecinde yaşadığımız izolasyon, bir tür verimlilik fantezisine dönüştü. Değişen dünyaya uyum sağlamak ve belki de kariyer değiştirmek için bir şans olarak muştulanıyor. Reçete, çok belli bu dönemde: Tuzaklara düşmeden hedeflere odaklanmak ve zamanı iyi kullanmak.  Sistemin sürekli pompaladığı üretkenlik Covid’i de değere dönüştürüyor.

Ya hiçbir şey yapmamak mümkün mü?

Son günlerde İtalyan filozof Franco (Bifo) Berardi salgın sürecinde paylaştığı günlüklerini okuyorum. İçinden geçtiğimiz zamanın ruhunu dile getiriyor Bifo. Ve diyor ki,  

“İşlerin düzeleceğini söyleyen hayat kalitesinin daha da bozulması ile biten ajitasyon yetti artık.  Tam tamına söylersek: Yapacak hiçbir şey yok. O halde yapmayalım.”[1]

Sanayi devriminden bu yana kapitalizm, bizleri koşmaya zorlamak için yük hayvanları gibi dürtüklemeye devam ediyor. Rekabet ve verimlilik baskısı yeni bir eşik olarak önümüze geliyor. Küresel durgunluk ve işşiz kalma endişesi daha da üretken olmaya yönlendiriyor. Pandeminin küresel organizmada yarattığı altüst oluşa rağmen soru aynı.

Nasıl üretken olunur? Zaman nasıl verimli kullanılır?

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ünlü romanı Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün bir yerinde “iyi ayarlanmış bir saat bir saniyeyi bile ziyan etmez” der.  Ve devam eder, “herkes günde saat başına bir saniye kaybetse, saatte on sekiz milyon saniye kaybederiz… Çalışmamızdan, hayatımızdan, asıl ekonomimiz olan zamandan kayıp…”[2]

Acaba nedir bizi zamanı ziyan etmemeye koşullayan? Tarihsel olarak baktığımızdazamanın üretim ilişkilerine bağlı olarak farklılaştığını görürüz. Bu, insanın doğaya karşı yaptığı mücadelenin de tarihidir. Tohumun ehlileştirilmesi ile beraber başlayan tarımsal üretim boyunca doğa belirleyicidir. Günlük yaşam güneşin doğması ve güneşin batmasına göre biçimlenirken yılların düzeni de ekinin ekilmesi, boy vermesi, sararması ve mahsulün toplanmasına göre ayrışır. Kısaca insan organik bir zaman anlayışına göre yaşar.

Sanayi devrimi ile başlayan süreç bir anlamda insanın doğaya tabi olmaktan doğayı dönüştürmeye ve hatta bir nokta da doğa katline kadar varan sürecinin başlangıcıdır. Burada asıl olan artık verimliliktir. Kapitalist sanayi toplumu doğaya bağlı olan üretimin yavaş yavaş üstesinden gelir. Üretim atölyelerden fabrikalara geçerken vardiya sisteminin egemenliği başlar. Kafka’nın “Dönüşüm” romanında da bahsettiği gibi aslında insan sistemin içinde ne kadar uyumlu hale gelirse, kendine ve kendi doğasına o kadar yabancılaşmaktadır. Zaman burada en önemli belirleyicidir. Vardiyaya yetişmek için koşulan banliyö treninde duyulur sesi. 

Bugün kullandığımız saatler, doğal anlamda eşit olmayan zamanı eşit parçalara ayırır ve bu anlamda mekanik bir zaman algısını insan hayatının merkezine taşır. Saat modern çağın sembolüdür. Ve bu basit makine insanlığın tüm yaşamına hükmeder. Her anından yararlanma çağrısı gündüz ve geceye dayalı ritmi bozar. Gün ışığı almayan yapay ışıklandırılmış mekanlarda çalışma artık sonsuzdur.

Zamana karşı yarışmanın çağı Fordizmle başlar. Çağımızın en büyük gelişmelerinden biri kuşkusuz montaj hattıdır ki bazı literatürlerde İkinci Sanayi Devrimi olarak da anılır. Üretim sürecini yürüyen bir bantta sürekli kendini yenileyen basit parçalara böler. Taylor’ın Bilimsel Yönetim Tekniği ile birleştiğinde insanın zaman ile sınavı başlar. En az zamanda en çok işi yapmak.  Çalışan iş ve üretim sürecindeki kontrolünü tamamıyla yitirmiştir artık, parçaların sonunda ne ye dönüştüğü bilgisi kaybolur. Gün ışığı görmeyen fabrikalarda durmaksızın çalışan makinenin dişlisidir.

Ulaşım ve kitle iletişim araçlarında yaşanan yenilikler bugün ulaşılmaz olanı mümkün kılmakta. 1970’lerden günümüze gelirken artık binlerce kilometreyi ses hızında aşabilmekteyiz. İnternet ya da 4G’nin verdiği imkanlar ile haberleşme artık “an” üzerinden gerçekleşiyor. David Harvey’in ifadesiyle zaman ve mekânın “sıkışması”; zaman ve mekânın nesnel niteliklerinde devrimci bir dönüşüm yaşıyoruz.

Akışkanlığın önündeki engeller yavaş yavaş buharlaşmaktadır. Bu durum her şeyin her yerde ve her zaman olabileceği anlamına gelmektedir. Birikimin geldiği bu aşamada sermayenin devir süresinin hızlanması çalışma temposunun yükselmesi ile karşılık buluyor. Yeni organizasyon biçimleri ile artık bir gün yirmidört saatten çok daha uzun yaşanıyor.

İçinden geçtiğimiz bu dönemin belki de en önemli icadı zaman-sızlığın keşfedilmesi. Mekân zaman aracığıyla yok edilirken yeni istihdam biçimleri ile (esnek çalışma, çağrı üzerine çalışma, kısmi süreli çalışma…) çalışma ve boş zaman arasındaki sınırlar muğlaklaşıyor. Korona salgınıyla birlikte daha net gördük ki dijital teknolojiler ve yeni nesil uygulamalar bulunulan her yeri ofis hologramına sokabilmektedir. Korona ötesinde neler olacağını keşfetmek için müneccim olmaya gerek yok. Harvey’in altını çizdiği gibi otomasyonun imalata yaptığı gibi, yapay zekanın benzer şeyi hizmetlere yapacağını görebiliyoruz.

Korona ve ötesi…

Gerçek olan şu ki, virüs, hayatımızın akışını, günlük yaşam pratiklerimizi, kurumları ve ilişkilerimizi hızla değiştiriyor. Koronavirüsün yayılmasına önlem olarak yaşadığımız izolasyon birçok işin sürdürülebilir olmasını engellerken özellikle belli işler için ise durum farklı gelişti. İlk başta bedensel emek gerektiren sektörlerde sağlık personeli, kargo çalışanları ve kasiyerler açısından ağır sorumluluklar getirdi. Bunun dışında kalan birçok şirket ise “evden çalışma” planını devreye soktu ve böylece uzaktan çalışmayı sağlayan dijital altyapı hızla test edilmiş oldu.

Dijitalleşmenin ayak seslerini uzun zamandan beri duyuyorduk. Endüstri 4.0 sloganıyla Dördüncü Sanayi Devrimi ilan edildi. Üretim sürecinin ve organizasyonun yeniden yapılandırıldığı bu süreçte yapay zekâ, nesnelerin interneti ve bulut sistemi yanı sıra üretimin karanlık fabrikalarda, robotlar tarafından gerçekleştirilmesi bekleniyor. Uluslararası denetim ve danışmanlık şirketi Deloitte’un “Covid 19’un Çalışanlara ve Çalışma Hayatına Olası Etkileri Raporu” halihazırda dönüşüme yatırım yapmanın altını çiziyor ve ekliyor, şirketler salgınların işgücüne yarattığı etkiyi dikkate alarak bu alanlara daha çok ilgilerini artırabilirler. Elbette bu ifade tavsiyeden ötesini anlatıyor.

Yaşamakta olduğumuz bu sürecin çalışanlar açısından en önemli etkisi mevcut senaryonun hızlandırılması oldu. #Evdekal çağrısıyla beraber beyaz yakalılar için artık yeni normal, online (çevrimiçi) bir yaşam. İşler teknolojik araçlarla ağlara bağlanarak, maillerini cevaplayarak ya da telefonla halledebiliyor. Zaman ve mekân açısından akışkanlık yaratan bu çalışma biçiminin önemli maliyet kalemlerinin de ortadan kalkmasını sağlıyor. Dolayısıyla karbon işgücünden dijital işgücüne geçiş olarak tanımlanan bu süreçte yakın vadede bir sürü mesleğin yok olmasını bekleyebiliriz.

 Türkiye’de ve dünyada Skpe, Cisco, Microsoft Teams, Zoom, vb. sanal iletişimi sağlayan araçlar karantinayla beraber hızla büyüyen firmalar oldular. Örneğin kullanıcı sayısını iki aylık karantina sürecinde 10 milyondan 300 milyona çıkaran Zoom platformunun piyasa değeri de katlandı. Hepimize tanıdık gelen bu markaların yanı sıra bir de sahne arkasında çalışan araçlar var: Uzaktan çalışmayı denetleyen araçlar. Şirketler çalışanların evde çalıştığından emin olmanın yollarını arıyor.

Kapitalizmin korona ile muhteşem evliliğinin yarattığı koşullar insanı yalnızlaştırırken denetim, gözetim artışıyla baskıyı artırıyor. Time Doctor, Veriato, ActivTrak, Hubstaff gibi yazılımlar çalışanları uzaktan izliyor ve verimlilik raporları hazırlıyor. Bu yazılımların satışları son iki ayda 3 katına yükseldi. Türkiye için de kısa bir Google[3] aramasıyla aşağıdaki diyagrama ulaşmak mümkün. Çalışan izlemeyi sağlayan bu yazılımlar ile ilgili google arama oranı bir yılda %140 artış göstermiş. Bu rakam ABD için de benzer seviyeleri görmek mümkün. Kanadalı ve Avustralyalı çalışanlar için her hareketlerinin gözlenmesi norm haline gelmiş durumda .

Yeni nesil uygulamalar ile ne kadar ekran karşısında olduğunuzdan verimlilik ölçümüne kadar raporlayabiliyor: Ziyaret ettiğiniz web siteleri, sosyal medyada ne kadar zaman geçirdiğiniz, her dakika kaç tuşa basarsınız ve hatta tuvalete gittiğinizde bile. Disiplin toplumunun dayattığı çelik kafes bugün dijital kafese dönüşüyor[4].

Çok uzun zamandır akışkan gözetime teslim olduk. Artan vücut tarayıcılarından online takibe kadar, internet alışverişlerimiz, bankacılık işlemlerimiz, google aramalarımız sürekli kaydedilerek her an nerede, ne yaptığımızın izleği çıkarılabiliyor. Disiplin için panoptikan’a ihtiyaç yok çünkü zaten kullandığımız cihazlar, yazılımlar, yapay zeka ve bulut sistemleri ile her türlü bilgi takip edilebiliyor. Bauman’ın ifadesiyle, hareket eden her şey, ürünler, bilgi, sermaye, insanlık izleniyor[5]. Zaman denetleniyor. Sistem genişlerken, koşullarına uygun olarak kendi gözetim araçlarını oluşturuyor. Bu nedenle artık pencerelere taktığımız perdeler gereksiz.

Kapitalizmin süregiden bunalımı ve koronavirüs salgınının yarattığı etki basıncı daha da artırıyor. Kapitalizm kendini krizlerle genişletiyor, büyütüyor, ilerliyor. Sistem bildiği yolda devam ediyor ve iklimi, çevreyi, insanı deviriyor. Ancak bizlerin geçmiş şimdiki zamanlar yerine farklı bir şimdiki zamanı sorgulama vaktimiz geldi. 


[1] Franco (Bifo) Berardi, Ütopya Değil, Mümmkünlerin Kombinasyonu,  https://www.birartibir.org/a-dan-x-e/671-utopya-degil-mumkunlerin-kombinasyonuv

[2] Ahmet Hamdi Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitütüsü, YKY, 2003, s.37.

[3] https://trends.google.com.tr/trends/explore?geo=US&q=Employee%20monitoring

[4] Türkiye’den evden çalışmanın yarattığı baskıyı gösteren önemli bir anket, sonuçları açısından dikkat çekici. Bkz.  https://patronlarinensesindeyiz.org/2020/04/20/covid-19-ve-yazilimcilar-evde-de-somuru-devam-ediyor-mu/

[5] Zygmunt Bauman, David Lyon, Akışkan Gözetim, Ayrıntı Yay. 2013.

*Özgün BİÇER
Kalkınma Ekonomisi, Dr.,
ozgunbicer@gmail.com