Geçtiğimiz yıl Dünya Sağlık Örgütü yeni yaş dilim listesinin açıkladı.
Buna göre;
0-17 yaş arası: ERGEN,
18-65 yaş arası: GENÇ,
66-79 yaş arası: ORTA YAŞ
80-99 yaş arası: Yaşlı kabul ediliyordu. Aramızda sohbetlerde konuşmaya başladık. Otuzlu yaşlarda olanlar muhabbete girmedi bile. 40’lı yaşlarında olanlar zaten gençti. 50’li yaşlarındakiler kendilerini iyi hissetti. 60’lı yaşlar için ise bu sınıflandırma bir tür aşı etkisi yapsa da düşündürücü tarafları da vardı.
Tabi bu diyalogların asıl odağı gençlik tanımının uzaması olmakla beraber onun karşıtı kabul edilen yaşlılıktan kaçış ya da yaşlılığı kabul edememekti. Yaşlılık fikrine bazen kültürel bazen de fiziksel dirençler geliştirebiliyoruz. Ancak yine de bugün yaşlı görünümden kaçış, milyon dolarlık bir estetik endüstrisi yaratsa da, yaşlanma gerçeğini değiştiremiyor.
İstatistiklere baktığımızda ise yaşlı nüfus tüm dünyada artıyor. Dünya nüfusunun 2018 yılında %9,1’ini yaşlı nüfus oluşturmakta. Türkiye’de ise grafikte görüldüğü gibi yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı ise 2014 yılında %8 iken, 2018 yılında %8,8’e yükseldi. Yaşlı nüfus yaş grubuna göre incelendiğinde ise 2018 yılında %62,2’si 65-74 yaş grubunda, %28,6’sı 75-84 yaş grubunda ve %9,2’si 85 ve daha yukarı yaş grubunda yer alıyor (TÜİK, 2018).
Peki nedir yaşlılık?
Toplumsal ve tarihsel olarak, yaşlılığa farklı açıklamalar yapmak mümkün. Bugün kronolojik yaşlılıktan bahsettiğimizde karşımıza yukarıdaki sınıflandırma çıkıyor ve ona göre konumlanıyoruz. Öte yandan, aslında yaşlanmak ya da yaş- almak, dizili zamanın ötesinde. Yahya Kemal, yaşlılık için “ömrün sonbaharı[1]” diyor; yaşlılığı heves eksikliği, merak eksikliği olarak niteleyenler de yahut bağımlı olmaya işaret edenler de var. Belki de bu yüzden büyük resme bakmak lazım. Hangi yaşlılığı veya neredeki yaşlılığı konuşuyoruz? Kırda mı kentte mi? Kentin içinde mi çeperinde mi?
Yaşadığımız mekan da yaşlılık algımızı değiştirebiliyor. Sokağımız, komşularımız köşedeki esnafla olan tanıdıklık… Her gün rutinleri yapabilmenin yarattığı konfor aynı zamanda bir güven alanı da oluşturuyor; ait olmanın getirdiği güven alanı. Bu nedenle, kentteki dönüşüm hepimizi etkiliyor.
Bu süreç sadece binaların yıkılarak yerine yenilerinin konması değil, yaşam biçiminin değişmesi. Apartmanlar bir yandan yükselip bir yandan akıllı hale gelirken, komşularımız değişiyor; esnafın yerini bir kafe veya üçüncü dalga kahveci alıyor. Daha önce sokakta gördüğümüz yüzler ile karşılaşmaz oluyoruz.
Genç yaşlarda yeni olana daha kolay uyum sağlayabilmek mümkün. Yaşlılıkta ise bu süreç daha zorlayıcı bir etki yaratıyor. Mekana tanışıklık yerini yabancılaşmaya bırakıyor. Kişi yeni dokuya eskisi gibi kendini ait hissedemiyor ve güvenlik, konfor yitiriliyor[2].
Yaşlı bireyler açısından dijitalleşme olgusu
Yaşlılar açısından “sanal dünya” da aynı mekansal değişimin bir başka boyutu. Dijitalleşme ve onun araçlarının sunduğu sonsuz uzamın da benzer etki yarattığı düşünülebilir.
Bugün sanal dünya herkes için yeni buluşma noktası. Bir yandan sosyalleşmek için kullanıyoruz: Arkadaşlarımızla sohbet ediyoruz, hayatımıza dair türlü anları sesli, görüntülü paylaşıyoruz. Twitter, instagram, facebook vs. gibi uygulamalarda etrafımızı izlemek için çok uzun vakitler geçiriyoruz. İşlerimizi bile kalem kağıt kullanmadan internet üzerinden sürdürüyoruz. Aslında sağlıktan eğitime her türlü ihtiyacımızı karşılamak için dijital alanın olanaklarını kullanıyoruz. Bugün dijital mecra hayatımızın aktığı yer.
Dijital dünya, içinde olmayanlar veya bu dünyaya “yeni” girmeye çalışanlar -günümüz terminolojisine göre konuşacak olursak- dijital yerli[3] olmayanlar için ise kocaman bir bilinmez; büyük çoğunlukla yaşlılar için de. Hızla yenilenen teknolojinin içinde rahatlık kuramamak, kendini güvende hissetmemek, teknolojinin dışında kalmayı beraberinde getiriyor.
Bu aşamada, “dijitalleşmeyi yaşlı bireyler için de fırsata çevirmek mümkün mü?” sorusu gündeme geliyor. Hane halkı bilişim teknolojileri kullanıma araştırması sonuçları, yaşlı bireylerin teknolojiye karşı bariyerlerinin yavaş yavaş kalktığını gösteriyor. İnternet kullanım oranı 2019 yılında 55-64 yaş arasında %42,6’ya ulaşırken 65-74 yaş grubundaki yaşlı bireylerin oranı ise %19,8 olmuştur. Bu oran, sadece 5 yıl önce ise, %5 idi.[4] Söz konusu oranın artışında akıllı telefonların büyük etkisi vardır. Mobil teknolojilerin gelişmesi, kullanım kolaylığı da yaratıyor. Ancak yaşlı bireyler açısından dijital alandan faydalanmakla ilgili sıkıntılar hala devam ediyor. Mevcut araştırma sonuçları, yaşlıların yeni bir teknolojiyi ya da ürünü kabul eden en son grup olduğunu gösterse de, daha önce karşılanmamış ihtiyaçlarına cevap veriyorsa bu ürün ya da hizmeti satın almaktan yaşlıların da kaçınmadıkları gözlenmiştir[5].
Boğaziçi Üniversitesinden Toker ve Şenceylan’ın, yaşlıların dijital yaşamını ve dijital hayatın yaşlılar ve toplum üzerinde etkisini mercek altına alan çalışmaları, yaşlı bireyler için sosyal medyanın ‘’hayatı yakalamak, hayatın dışında kalmamak’’ gibi motivasyonlar oluşturduğunu göstermektedir. Araştırmacılar, sosyal medyanın yaşlı bireylerin hayatında tuttuğu yerin önemi ile sosyal medya kullanan yaşlı bireylerin kendilerini daha az atıl hissetmeleri arasında pozitif bir ilişki olduğu sonucuna ulaşıyorlar[6].
İnternet ve sosyal medya kullanımı öz yeterliliği artırıyor. Bununla birlikte sosyalleşme imkanı yaratıyor. Bu, oldukça önemli; çünkü yaş aldıkça yüzleşilen en önemli konu yalnızlık. Çocukların büyümesi, eşin ölümü, emeklilik vb. nedenlerle yalnızlaşılabilmekte. Bireyler, çevrimiçi ortamlarda kendilerini ifade etme, iletişime geçme, gruplara katılma ve bu ortamlara fikir, yorum ve yayınlarıyla katkıda bulunma fırsatlarına kavuşuyorlar[7]. Eski arkadaşlar, akrabalar ve çocuklar ile görüşme, teması sürdürebilme de yalnızlık duygusunu iyileştiriyor ve daha umutlu kılıyor.
Diğer bir fayda ise, demans ve Alzheimer hastalıkları ile ilgili olarak belirtiliyor. Dijital oyunların problem çözme, hızlı karar verme ve akılda tutma becerilerini geliştirerek yaşlılar açısından hastalıktan koruyucu olabileceği belirtiliyor[8].
Yaşlı birey dijital teknolojiyle arasındaki mesafeyi nasıl kaldırabilir?
Dijital teknolojilerin yarattığı olanaklardan faydalanabilmek için iki önemli unsur burada önceliğini kuruyor: Birincisi, dijital araçlara ulaşabilme kapasitesi; ikincisi ise bu araçları tüm yönleriyle kullanabilmeyi öğrenebilmek. İlki belirli bir ekonomik gücü gerekli kılıyor. Diğeri ise dijital araçları kullanabilmek ve dijital vatandaşlık başlığı altında değerlendirilebilir.
Dünya nüfusu yaşlandıkça onun yarattığı ekonomik değer de hızla büyüyor. Turizmden gıdaya, otomotive kadar farklı sektörler için yeni bir birikim potansiyeli yaratıyor. Önemli bir alan da dijital araçlar. Dijital araçları kullanabilmek yaşlı bireyler açısından oldukça güçlükler barındırıyor. Telefona uygulamaların yüklenmesi, çalıştırılması, sosyal medya araçlarının kullanımı -veya daha başa dönelim- açma ve kapamaya kadar her aşamasının öğrenilmesi gerekiyor. Bu durum da, sürekli torunlara ya da çocuklara bağımlı olmayı gerektiriyor. Bağımlı olmak yeni bir kaygı alanı yarattığı için, birçok yaşlı birey de bu yenilikleri kullanmaktan uzak durmayı tercih edebiliyor. Instagram, facebook, whatsapp gibi uygulamalar kullanıldığında bu sefer de güvenlik ile ilgili sıkıntılar baş gösterebiliyor.
Dijital teknolojilerin geliştirme amacını düşünecek olursak, “hayatı kolaylaştırmak” amacın merkezinde yer alıyor. Ancak önemli olan, farklı yaş gruplarının ve farklı cinsiyetlerin ihtiyaçlarına göre biçimlenmiş kullanım kolaylığı sağlayan tasarımlar geliştirmek. Bir diğer önemli husus ise yaşlıların teknoloji ile kurdukları mesafeyi kaldıracak eğitimler, etkinlikler organize etmek. Bu anlamda kurumlara önemli görevler düşmektedir.
Yaşlı bireylerin sosyal medyanın
yarattığı iletişim etkisinin yanı sıra e-devlet, e-sağlık uygulamalarını
kullanabilmeleri, elektronik ticaret imkanları ile satın alma ya da satma
işlemleri yapabilmeleri veya internetten bankacılık uygulamalarını kullanabilmeleri
yaşamlarına kolaylık getirebilir. Bu kapsamda, dijital uygulamaların yaşlılar
arasında kullanımının artırılmasına yönelik çalışmaların yapılması, sosyal
sorumluluk projelerinin üretilmesi daha çok yaşlı bireyi internet ve sosyal
medya kullanımına yönlendirecektir.
[1] Yahya Kemal’in Sonbahar şiirinden “ Fani ömür biter, Bir uzun sonbahar olur/Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, tarümar olur/Mevsim boyunca kendini hissettirir veda;/Artık bu dağdağayla uğuldar deniz ve dağ/Yazdan kalan ne varsa olurken haşır neşir/Günler hazinleşir, geceler uhrevileşir/Teşrinlerin bu hüznü geçer ta iliklere./Anlar ki yolcu yol görünür selviliklere”
[2] Salur, G. (2019), Mekan ve Yaşlılık: İhtiyarlara Yer Yok mu? Mekanda Adalet ve Yaşlılık, İstanbul.
[3]Dijital yerliler ya da dijital dünyanın yerlileri ifadesi, dijital teknolojinin geliştiği dönemde doğmuş olan nesli ifade ediyor. Özetle, dijital dünyanın içerisinde doğmuş, bu dünyanın diline ve kurallarına, hızlı yaşanan teknolojik gelişmelere hızla uyum sağlayan kesimi anlatıyor.
[4] TÜİK (2019), Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Oranı araştırması.
[5]Tekedere, H ve Arpacı, F. (2016), Orta Yaş ve Yaşlı Bireylerin Internet ve Sosyal Medya’ya Dair Görüşleri, Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi, Ağustos 2016, s. 380.
[6]http://www.hurriyet.com.tr/teknoloji/yaslilar-sosyal-medya-ile-yasama-sariliyor-41282846 (erişim tarihi: 17 Kasım 2019).
[7] Köksal ve Özdemir (2013) Bir İletişim Aracı Olarak Sosyal Medya’nın Tutundurma Karması İçerisinde Yeri Üzerine Bir inceleme, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, sayı 18/1.
[8]https://www.cnnturk.com/saglik/dijital-oyunlar-alzheimer-icin-umut-olabilir (erişim tarihi: 18 kasım 2019)
*Özgün BİÇER
Dr., Kalkınma Ekonomisi,
ozgunbicer@gmail.com