Başlıktaki soruya “hayır” demek isterdim! Ancak Türkiye’de yönetimler gerekli düzenlemeleri yapmadıkça, galiba kaderimiz olacak…
Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün Temmuz 2013’te açıkladığı Küresel Yolsuzluk Barometresi’ne göre, Türkiye’deki vatandaşlar, yolsuzluğa en fazla karışan kurumlar olarak siyasi partileri, parlamentoyu ve medyayı görmektedir. Halkın %66’sı siyasi partileri yolsuzluk üreten bir kurum olarak değerlendirmekte, onu sırasıyla medya %56 ve parlamento %55 oranlarıyla takip etmektedir. 2010 yılındaki sonuçlara göre, ilk üç sırada özel sektör, kamu hizmeti ve eğitim yer alırken, siyasi partiler üç yıl içinde ilk sıraya yükselmiş görünüyor. Bu bulguları 17 Aralık operasyonundaki vahim iddialarla beraber değerlendirdiğimizde, doğrusu siyaset kurumu alarm veriyor.
Ülkemizde iktidarlar değişse de, değişmeyen belli sorunlar var. Artık siyasetçilere bakmak yerine, sade vatandaşın ve sivil toplumun sesini yükseltmesinin zamanı geldi!
Şeffaflık Derneği, 13 Ocak 2014 tarihinde siyaset alanındaki temel politika önerilerini dile getirdi ve “5 Adımda Temiz Siyaset” açıklaması yaptı. Bu öneriler içinde bir ilk adım niteliğinde olan “Mal Varlıkları Açıklansın” başlıklı bir imza kampanyası başlattı (Kampanyayı change.org/TemizSiyaset linkinden inceleyebilirsiniz). Bu çerçevede siyasetin temizlenmesi için yapılabileceklere beraber bakalım.
İlk adım: mal varlıklarının açıklanması
Dünyada mal varlıklarının izlenmesinde yükselen eğilim, milletvekilleri ve yüksek düzeydeki bürokratların mal varlıklarının kamuya açık olması yönündedir. Genelde bir internet sitesinde mal varlıkları düzenli bir şekilde açıklanmakta, böylece kamunun izleme ve denetim görevini yerine getirmesine imkan tanınmaktadır. Sadece Amerika, Fransa, Almanya gibi gelişmiş ülkelerde değil, Arjantin’den Rusya’ya, Uganda’dan Tayland’a uzun bir listedeki bir çok ülkede mal varlıkları kamuya açıktır.
Etkili bir yolsuzlukla mücadele aracı olan bu sisteme göre, görevlinin haksız edindiği malları ailesi üzerine geçirmesini önlemek için sadece bildirim yükümlülüğü altında bulunan görevliler değil 1. dereceden yakınları da bu bildirim kapsamındadır. Süreç, bu kamu görevlilerinin göreve geldikleri tarihte mal beyanında bulunması, bunun kamuyla paylaşılması ve her yıl yenilenmesi şeklinde gerçekleşmektedir. Geçenlerde hükümet yetkilileri tarafından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın mal varlığının zaten kamuya açık olduğu belirtilmişti. Ancak bu mal varlığı açıklamasının, Haziran 2011 tarihli olup Başbakan’ın göreve geldiği tarihteki varlığı bilinmediğinden ve ayrıca periyodik yenilemeler yapılmadığından, yolsuzlukla mücadeleye ilişkin bu temel mekanizmaya uygun olmadığını belirtebiliriz.
Türkiye’nin, 12 Eylül 2011 tarihinde, Açık Yönetim Ortaklığına dahil olmayı kabul etmiş olması dolayısıyla, mal varlıklarının açıklanması, devletimizin uluslararası sorumlulukları arasına da girmiştir.
Şeffaflık Derneği tarafından change.org/TemizSiyaset linkiyle başlatılan imza kampanyasında halen 12.000 civarında imza toplanmıştır. Seçim öncesinde belediye başkan adaylarından da mal varlığı açıklanması talep edilecek ve -bilahare TBMM başta olmak üzere- Bakanlıklar ve Başbakanlık Teftiş Kurulu’na imzalar eşliğinde dilekçeyle başvurulacaktır.
İkinci adım: dokunulmazlıklar, büyük ödül Türkiye’ye mi?
2013 yılının son günlerinde Organize Suçlar ve Yolsuzluk Raporlaması Projesi isimli bir uluslarası kuruluş –the Organized Crime and Corruption Reporting Project (OCCRP)- Romanya Hükümeti’ne en fazla yolsuzluğa bulaşmış hükümet ödülünü verdi. Romanya Hükümeti geçtiğimiz sene bir kanun hazırlayarak, milletvekili dokunulmazlığını yolsuzlukla ilgili suçları da içerecek şekilde genişletmişti.
Romanya’ya bu ödülün verildiğini duyunca doğrusu ilk tepkim, bu konuda hakkımızın yendiği şeklindeydi. Çünkü Türkiye, yolsuzlukları da içeren en geniş kapsamlı dokunulmazlıkların yıllardır yürürlükte olduğu ender ülkelerden biridir. Bir ara dolandırıcılıktan mazot kaçaklığına kadar uzanan geniş profildeki pek çok milletvekili Meclis çatısı altındaydı. Türkiye’ye, yolsuzlukları en uzun süreyle ve ısrarlı bir şekilde dokunulmazlıklar kapsamında tutan ülke ödülü verilirse, hiç şaşırmamak gerek!
Üçüncü adım: siyasi etik, var mı yok mu?
Türkiye şimdilik “siyasi etik” gibi bir kavramla tanışmış değildir! Ne bu konuda bir yasal düzenlememiz var, ne de etik kavramı siyasi kültür içinde kökleşmiştir. Başbakanlık Etik Kurulu Yönetmeliği’ne göre, TBMM ve Bakanlar Kurulu üyeleri bu Yönetmelik’ten muaftır. Örneğin, sade bir devlet memurunun hediye alma yasağı varken, milletvekillerin hediye almasıyla ilgili bir sınırlama bulunmuyor. Ancak 17 Aralık’tan sonra çeşitli bakanlara verildiği iddia edilen pahalı hediyeler ve iktam edilmiş seyahatler konunun hassasiyetini bir kere daha gösterdi.
Normal bir ülkede süreç nasıl işlerdi diye baktığımızda, bunların büyük olay olduğunu ve siyasetçilerin hesap vermek zorunda kaldığını görüyoruz. Örneğin, Almanya’nın 10. Cumhurbaşkanı Christian Wulf, Noel’de ailesiyle beraber gittiği tatilde, ekonomi biletlerinin “business”e yükseltilmesinde nüfuz kullanmak sebebiyle savcı önünde hesap vermiştir. Yine Wulf, valiliği döneminde bir arkadaşının eşinden faiz oranı düşük özel bir kredi aldığı için cumhurbaşkanlığından istifa etmek zorunda kalmıştır. Bu örnekleri gördüğümüzde, “biz mi sürreel bir dünyada yaşıyoruz yoksa onlar mı?” doğrusu ayırt etmek güçleşiyor.
Dördüncü adım: siyasetin finansmanı, bu paralar
nereden geliyor?
Siyasette yolsuzluğa en açık alanlardan biri, siyasi partilerin finansmanıyla ilgilidir. Mevzuatımızda siyasi partilerin gelir ve giderlerine şeffaflık zorunluluğu getiren bir hüküm bulunmamakta. Parti finansmanlarının ancak partilerin tercihine göre açıklandığını görüyoruz. Örneğin, iki büyük partinin internet sitelerinde gelir gider cetvelleri paylaşılmaktadır. Ancak bunlar yetersiz olup sadece gelir ve gider kalemlerini belirten ve kaynak göstermeyen belgelerdir.
Aslında siyasi parti gelirlerinin büyük bir kısmı kamu kaynaklarından geliyor. Ama Türkiye siyasetinde bir de “herkesin bildiği bir sır” var: yardım ve bağışlar! Yardım ve bağışlar parti bütçelerinde ufak bir kalem tutmakta. Ancak, işin sırrı, kayıtlara geçmeyen “nakit bağış” sisteminde! Seçim sürecinde adayların bir çok harcaması ticaret erbabı tarafından karşılanmaktadır. Böylece aday, seçim dönemini elini fazla cebine atmadan geçirebilmekte; tanıtım, gezi ve yemekler gibi her türlü masraf doğrudan 3. kişiler tarafından ödenmektedir. Tabii tüm bunların, adayın seçilmesi halinde borç hanesine yazılacağı ve faturanın da hepimize çıkacağını tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yok.
Bir de seçim kampanyalarına ilişkin en ufak bir şeffaflığın bulunmadığını belirtmekte yarar var. Ülkemizde ne seçim bütçe ve harcamalarının açıklamasına ilişkin bir düzenleme vardtr, ne de bunları açıklayan bir parti ya da adaya rastlanmıştır. Ne paraların kimden ve nereden geldiğini biliriz, ne de bunların usulüne göre harcanıp harcanmadığını!
Beşinci adım: adil ve şeffaf seçimler; bağımsız kuruluşlar seçim izleyebilir mi?
Seçimlerin adil ve şeffaf geçmesi için bağımsız izleme ve denetim yapabilen kurumlara ihtiyaç var. Mevzuatımıza göre, sadece siyasi partiler ve bağımsız adaylar, müşahit tayin ederek sandık başında durabilmekte ve seçim sürecini baştan sona izleyerek tutanağın bir örneğini alabilmektedir. Her ne kadar sandıkların açılmasının ve sayım işlemlerinin kamuya açık olacağı belirtilmişse de, müşahitler dışındaki kişilerin sandık başında izleme ve denetim yapmalarını garanti edecek bir hüküm bulunmamaktadır.
Yaklaşan belediye seçimlerinde temiz bir seçim süreci geçirilebilmesi için “Sandık Başındayız”, “Oy ve Ötesi”, “Ortak Nokta” ve “Temiz Seçim Platformu” gibi gruplar çalışmaya başlamıştır. Ancak tüm bu gruplar, izlenecek yol için zorluklar yaşamakta. Tüm gelişmiş ülkelerdeki gibi, bağımsız sivil oluşumların seçimlere hile karıştırılmadan, seçmenin iradesinin sandığa tam yansıdığını görebilmek için izleme ve denetim görevini üstlenmeleri mümkün olmalıdır.
Tüm bu anlattıklarımı bir dönüp okuduğumda, bir çok alanda nasıl yetersiz, eski ve çağdışı düzenlemeler ve uygulamalar ile boğuştuğumuzu görmemek mümkün değil. Bu atalet sürüp gittikçe, sanırım aynı şekilde debelenmeye devam edeceğiz.
Yolsuzluk kader olmasın diyorsak, yapılacaklar aslında çok açık. Tüm dünyada uygulanan belli yöntemler ve test edilmiş mekanizmalar var; riskli alanları seçip çalışmaya başlamak gerekiyor sadece. 5 Adımda Temiz Siyaset bize yol haritasını gösteriyor.
*Oya Özarslan, Şeffaflık Derneği
Yönetim Kurulu Başkanı,
o.ozarslan@seffaflik.org