Bugün geleceğimizi belirleyecek tarihi bir eşikten geçiyoruz. 15 yıldır sürdürdüğü emperyalizm işbirlikçisi, neoliberal-gerici politikalarının, savaş politikalarının biriken tüm sonuçlarını yaşayan ve halka yaşatan iktidarın, sürekli iktidarda kalabilmek için halka dayattığı anayasa referandumu ile karşı karşıyayız.
Anayasa değişikliğinin sahipleri; içeriğini halktan saklayarak, yangından mal kaçırırcasına rejim değişikliği yapmak istiyorlar. Çünkü yapmak istedikleri tartışılmaya başlansa, güçlü olmayan tezlerini savunamıyorlar.
OHAL koşullarını kullanılarak siyasetçilerin, bilim insanlarının, gazetecilerin cezaevlerine konulduğu; kendi yandaşları olmayan tüm yayın organlarının, televizyonların, radyoların, gazetelerin kapatıldığı; halkın haber alma hakkının ortadan kaldırıldığı; muhalif her türlü sesin kısılmaya çalışıldığı ve sadece kendilerinin dikte edeceği bir ortam yaratarak referandum sürecini örgütlüyorlar. O zaman öncelikle “Hayır” diyenler, “Hayır”ın güçlü olduğunu göstermeli; seslerini her zamankinden daha fazla çıkarmalı: HAYIR! HER YERDEYİZ!
Evet diyenler blok değil parçalı. Argümanları zayıf. Kendi gerekçelerini anlatabilecek durumda değiller. Kendi tabanlarına dahi gerekçelerini anlatamayacakları bir sistem değişikliği yapmaya çalıştıkları için bütün söylemlerini kutuplaştırma siyaseti üzerinden kendi tabanlarını konsolide etmek için geliştiriyorlar. Tek tezleri; “Güçlü Türkiye yaratmak istiyoruz, buna engel olmak isteyenler “hayır” diyor”. “Hayır” diyen herkesi vatan hainliği, teröristlik, FETÖ’cülükle suçluyorlar. İşi “Hayır” diyenleri şeytan ilan etmeye kadar vardırdılar.
Bizim açımızdan ise referandum süreci, “tavır” deklare edeceğimiz değil, referandumdan “Hayır” çıkarmak için elimizden geleni yapacağımız bir süreç. Zaten “Hayır” diyenlerin birbirine propaganda yapacağı, toplanıp birbirine ne kadar kötü bir anayasa olduğunu anlatacağı kapalı devre bir hayır çalışması yürütülemez.
Daha önce hangi partiye oy vermiş olursa olsun, herkese, bu oylamanın siyasi partilerin oylandığı bir seçim olmadığını, AKP’nin tüm tartışma ve bilgilenme kanallarını kapatarak yangından mal kaçırırcasına geçirmeye çalıştığı bu anayasa değişikliğinin ne anlama geldiğini anlatacağız.
Getirilmek istenen, başkanlık sistemi değildir. Amaçlanan; yasama, yürütme ve yargının yetkilerinin tek elde yani cumhurbaşkanında toplanmasıdır.
“Türk tipi” dedikleri sistemin dünyada örneği yoktur. Bu, ne başkanlık, ne partili başkanlık, ne de bir padişahlık sistemidir. “Ben yaptım oldu” hukuksuzluğunun ve keyfiliğinin anayasasıdır, yapılmak istenen. Anayasa bir toplumsal sözleşmedir -ve yapanlar dahil olmak üzere- tüm toplumun uyması gereken bir temel yasa metnidir. Oysa yapılmak istenen, AKP Anayasası ile halka “tek adama itaat ödevi”, tek adama istediği zaman istediğini yapma yetkisi, yaptığı hiçbir işte denetlenmeme özgürlüğü ve yaptıklarından yargılanmama ve hesap vermeme garantisi verilmektedir.
Sokak sokak, mahalle mahalle, kent kent “Hayır”ı örgütleyeceğiz
Bu, herhangi bir seçim değil. Bu tarihsel dönemde sadece “oy vermek” yetmez. “Ben elimden gelen her şeyi yaptım” demek için yapılmak istenen değişikliği anlatmak ve “hayır”ı örgütlemek Hayır diyen herkesin görevi. Hayır diyen herkesin mahalle mahalle, sokak sokak bir araya geleceği ve “Hayır”ı örgütleyeceği; yalnızca kendisi gibi düşünenlerle değil, komşusuyla, iş arkadaşıyla, köylüsüyle, ilkokul arkadaşıyla neden “Hayır” dediğini konuşacağı ve onları ikna edeceği bir seferberlik yaratmak için çalışıyoruz.
Halkevleri olarak yıllardır Halkın hakları mücadelesinde yarattığımız birikimi Hayır seferberliğine dönüştürmek görevimiz. Barınma hakkı mücadelesinde, kent ve doğa mücadelelerinde, mahallelerimizde baz istasyonlarına karşı verdiğimiz mücadelede, eğitim hakkı mücadelesinde; 12 yıldır sürdürdüğümüz yaz okullarında, kış okullarında, bir araya geldiğimiz herkese ulaşıp “hayır” demeye, “hayır”ı örgütlemeye çağırıyoruz.
Öncelikle herkese; anayasa değişikliğinin içeriğinin neden tartıştırılmadığını sorgulatmalıyız. Neden halkın %78’i anayasanın içeriğinden habersiz? İçeriğini bilmediği bir anayasa değişikliği için neye göre oy kullanmasını bekliyorsunuz? Madem ülkenin ekonomik, siyasal, toplumsal tüm sorunlarını çözecek, “her derde deva” bir sistem öneriyorsunuz, neden özgürce tartışılmasına izin vermiyorsunuz?
Neden ısmarlama soru sordurduklarınız yerine kendi sorularını soracak gazetecilerle televizyon programlarına çıkmaktan kaçınıyorsunuz?
Niye bu sistemin baş savunucuları Tayyip Erdoğan ve Binali Yıldırım ana muhalefet partisi liderleriyle halk önünde tartışmaz?
Neden gazeteciler, akademisyenler, bu ülkenin düşünen, sorgulayan, bilim insanları, muhalif kesimler cezaevinde?
Herkese neden hayır dediğimizi anlatacağız
Başkanlık halkın hangi sorunlarını çözecek? 15 yıldır bu ülkeyi tek başlarına yönetiyorlar. Başkanlık yok diye hangi kararı alamadılar; başkanlık yok diye “güçlü Türkiye” yapamadılar da şimdi bununla mı yapacaklar? Başkanlık adalet mi getirecek? Demokrasi mi getirecek? Refah mı getirecek? Huzur mu getirecek? Eşitlik mi getirecek? HAYIR! Mevcut sorunları çözmeyecek. Adalet, demokrasi, refah, huzur, eşitlik getirmeyecek. O zaman başkanlık “kimin” için? Kimin çıkarı var? Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik, toplumsal, siyasal tüm sorunları çözmek için “tek adam”a değil “çok akıl”a ihtiyaç var! Daha fazla katılımcılığa, tartışma zenginliğine, üretimin artmasına ihtiyaç var.
“Güçlü Türkiye” tek adam diktatörlüğü yaratmak değildir. Güçlü Türkiye; herkes için adalet, herkes için eşitlik, herkes için huzur, herkes için refah ve herkes için demokrasinin olduğu bir Türkiye’dir.
Haklarımızı, ülkemizi, geleceğimizi tek adama devretmeyeceğiz!
Bu halk AKP iktidarının gerici-neoliberal politikalarını, kadın düşmanı politikalarını, savaş politikalarını istemediğini Haziran isyanında sokakta, 7 Haziran’da sandıkta gösterdi. 16 Nisan 2017, tek adam sevdalılarının ve onun siyasi çıkar ortaklarının en ağır yenilgiyi yaşayacağı gün olarak tarihe geçecek!