Türkiye’nin son yedi-sekiz yıldan bu yana uluslararası alanda içine düşmüş olduğu yalnızlık, Cumhuriyetin kurucu iradesi tarafından belirlenmiş ve yönü bizzat Atatürk tarafından “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” şeklinde ifade edilmiş dış politikanın AKP iktidarı tarafından terkedilmiş olmasının sonucudur. İktidar, 2009 yılının ikinci yarısından itibaren, Türkiye’nin Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana uluslararası alanda güvenilir ve itibarlı bir ülke olmasını sağlayan dengeli, laik ve barışçı dış politikayı terkederek; maceracı, hareket noktası Osmanlıyı, Cumhuriyeti, bölgeyi, Arap ve İslam olgularını yanlış okuyan nostaljik kurgulu faraziyeler olan ve dış dünyanın “yeni-Osmanlıcılık” olarak algıladığı tutarsız bir dış politikaya yönelmiştir. Türkiye böylelikle, yılların deneyimine dayalı, çevresinde istikrar oluşturmaya ve bu istikrarı korumaya odaklı, yumuşak güç kullanımıyla yürütülen barış vurgulu geleneksel laik dış politika çizgisinden, kendisini bugün içinde bulunduğu güçsüz ve itibarsız hale getiren ve sıradan bir Ortadoğu ülkesi konumuna indirgeyen Sünni İslam yönelimli, müdahaleci ve hayalci dış politika çizgisine kaymıştır.
İçinde yer aldığı bölgelerde kendisine özel bir statü sağlayan ve Müslüman nüfusa sahip Batılı bir ülke kimliğiyle hem Batı hem Doğu nezdinde onu çekici kılan demokrasiden giderek uzaklaşması da, Türkiye’nin uluslararası itibarının aşınmasına ve dış politikasının etkisizleşmesine yolaçan nedenlerden biri olarak belirmektedir. İktidarın inatla uygulamaya çalıştığı dış politikanın yanlışları ile bu yanlışların sonuçları hakkında bugüne kadar söylenebilecek neredeyse her şey söylenmiş ve yazılmıştır. Bu yanlışlarla olumsuz sonuçlarını muhtemelen artık iktidar da görmekte ve bunları giderebilecek yollar aramaktadır. Ancak, halen iktidarın bulduğunu sandığı çözüm yolları, takınılan ve sert ifadelerle açıklanan kesin pozisyonlardan keskin dönüşler yapılması şeklinde ortaya çıkmakta ve yanlışları gidermekten ziyade ülkenin güvenilirliğinin, inanılırlığının, öngörülebilirliğinin daha da zedelenmesine yol açmaktadır. Hatta, bazı hallerde Türkiye’yi, kendi ulusal çıkarlarıyla pek de örtüşmeyecek şekilde başka ülkelerin izlediği politikalara katkı yapar durumlara düşürmektedir.
Sosyal demokrat dış politika
Aslında gelinen noktada Türkiye’nin yeni ve gerçekten demokratik bir anayasa ile kendisini yeniden çoğulcu parlamenter demokrasi yoluna döndürecek yeni ve zinde bir iktidara ihtiyacı vardır. Gerekli değişikliklerin sonuç alıcı bir şekilde yapılabilmesi ve çoğulcu parlamenter demokrasinin yeniden ülkede geçerli kılınabilmesi için son onbeş yılın ezberlerinin unutulması ve Türkiye siyasetinde yeni bir sayfa açılması gerekmektedir. Bu bağlamda, toplumun şu anda bozulmuş bulunan birlik ve beraberliğinin yeniden sağlanabilmesi de önem taşımaktadır. Bunları ancak sosyal demokrat bir iktidar başarabilir. Bu iktidar, tüm yönetim şablonlarını yeniden gözden geçirmeli ve bu çerçevede Türkiye için yeni ve gerçekçi bir dış politika oluşturmalıdır.
Sosyal demokrat bir iktidarın oluşturacağı dış politikanın amacı, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını her alanda korumak, güvenliğini sağlamak; bağımsızlığını, egemenliğini, ulusu ve ülkesiyle bölünmez bütünlüğünü sürdürmek; uluslararası saygınlığını ve etkinliğini arttırmak olmalıdır. Atatürk’ün, Cumhuriyetin dış siyasetinde temel ilke olarak belirlediği “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” anlayışı yeniden Türkiye’nin temel dış politika düsturu haline gelmelidir. Dış politika, ulusal çıkarların korunması ve kollanmasını esas alacak bir şekilde:
-Bağımsızlık,
-Laiklik,
-Demokrasi, özgürlük ve insan hakları,
-Hukukun üstünlüğü,
-Toplumun kalkınması ve refahı,
-Sosyal adalet,
-Cinsiyet eşitliği dahil her türlü kimlik eşitliği ve
-Evrensel uygarlık değerlerine öncelik verecek bir doktrin doğrultusunda yürütülmelidir.
Bu değerlerden hareketle, dış politika yaklaşımları, diğer ülkelerle ilişkilerde:
-Birbirinin toprak bütünlüğüne ve siyasi egemenliğine saygı,
-Karşılıklı hak ve çıkarların gözetilmesi,
-İç işlerine karışmama ilkeleri temelinde şekillenen bir işbirliği ve eşitlik anlayışı ile,
-Anlaşmazlıkların güç kullanımına başvurulmadan diyalog yoluyla çözümü temelinde planlanmalıdır.
Savunma ve ülke güvenliğini dış politikanın ayrılmaz bir unsuru olarak değerlendirmeli ve ulusal savunmada kendi kendine yeterliliğinin sağlanması iktidarın öncelikleri arasında yer almalıdır.
Dış politika geniş ve sürdürülebilir bir ulusal uzlaşıya dayanmalıdır. Sosyal demokrat bir iktidar -bu gerekliliğin bilincinde olarak- dış siyasetini, toplumun her kesiminin görüşlerini alacak mekanizmalar oluşturmak suretiyle belirlemeye özen göstermeli; aynı şekilde, yürüttüğü politikanın temel amaç ve hedeflerini de toplumla paylaşmalıdır. Bunun da ötesinde, toplumu bu amaç ve hedefler etrafında birleştirmeye yönelik siyasetler oluşturmalıdır. Kendisinin ve diğer olası iktidarların, dış ilişkiler ve dış politika konularında -TBMM’de grubu olan siyasi partiler başta olmak üzere- tüm ilgili kurum ve oluşumlara ve onlar aracılığıyla kamuoyuna düzenli ve sağlıklı bir bilgi akışı sağlamalarını ve bunlarla arasında işlerliği olan bir görüş alışverişi mekanizması kurmasını, ulusal dış politikayı şeffaf hale getirmesini sağlayacak yasal düzenlemeleri hayata geçirmelidir.
Sosyal demokrat dış politikanın hedefleri
Barış, insanlık ve ülke yararları odaklı çok yönlü ve yaygın uluslararası ilişkiler kurmaya önem vermelidir. Sosyal demokrat bir iktidarın temel dış politika hedefleri, genelde:
-Türkiye’nin egemenlik, bağımsızlık, ülke bütünlüğü, istikrar, ekonomik ve toplumsal gelişmesinin korunması ve güçlendirilmesi;
-Komşularla ilişkilerin geliştirilmesi, mevcut sorunların, uzun vadeli karşılıklı çıkarların korunması ve saygı temelinde çözülmesi;
-Bölgede ve dünyada barışın sağlanmasına, sürdürülebilir güvenlik ve istikrarın yaygınlaştırılmasına katkıda bulunulması;
-Küresel dengelerdeki olası değişikliklerin dikkatle izlenmesi, bu bağlamda gelişmelere uyum sağlamaya yönelik hazırlık ve çalışmaların yapılması;
-Ülkenin ulusal çıkarlarının korunması bağlamında bölgesel ve küresel gelişmelerle uluslararası konjonktürün düzenli bir şekilde izlenip dış politika uygulamalarında bunların gerektirdiği “ince ayarların” düzenli şekilde yapılması;
-Bununla birlikte, ülkenin dış siyasetteki tepki ve devinimlerinin öngörülebilirliği ile ülkenin güvenilirliğinin sarsılmaması için gereken önlemlerin alınması;
-Türkiye’nin temel tercihleri ve mevcut bağlarının geleceği konusunda uluslararası alanda kuşku yaratılmaması;
-Terör, örgütlü suç, silah, uyuşturucu ve insan kaçakçılığıyla mücadele edilmesi;
-Irkçılık, yabancı düşmanlığı, islamofobi gibi olgularla küresel planda mücadele edilmesi için uluslararası işbirliği kanalları oluşturulması;
-Cumhuriyetin esin kaynağı olan çağdaş ilke ve değerlerin özendirme ve örnek olma yoluyla yaygınlaştırılması;
-Bölgenin ve dünyanın kitle imha silahlarından arındırılması;
-Refahın bölgeler ve ülkeler arasında adil paylaşılması;
-Kadın, çocuk ve azınlık haklarının korunması;
-Uluslararası göç olgusuna adil, insancıl yaklaşımlarla gerçekçi ve uygulanabilir çok taraflı düzenlemeler getirilmesi;
-Ülkede ve dünyada temiz ve sağlıklı bir çevre için kapsamlı işbirliği.
Özelde ise:
-Avrupa Birliği (AB) ile siyasi ve ekonomik ilişkilerin eşitlik temelinde sürdürülmesi, AB’nin siyasi, ekonomik ve sosyal standartlarının, özellikle çağdaş etik anlayışının ülkemizde de geçerlilik kazanması;
-ABD ile ilişkilerde, son yıllarda yaşanmış olan sıkıntıların aşılarak, karşılıklı saygı ve birbirinin meşru çıkarlarını gözetme temelinde, ABD’yi bize karşı tek taraflı bir beklenti içine sokan “stratejik ortak”, “özel ilişki” gibi sıfatlardan arındırılmış yeni ve çağdaş anlamda gerçek ve eşit bir ortaklığın tesisi;
-İçinde yapıcı ve yönlendirici bir role sahip bulunduğumuz ve sağ iktidarlarca bugüne kadar kullanılagelen ve Türkiye’yi ittifak içinde ikincil bir konuma indirgeyen söylemin aksine, “sadık üyesi” değil, “eşit sahiplerinden biri” olduğumuzun bilinci içinde, -tüm kararlarını oydaşma yöntemi ile alan- bu etkin ve güçlü uluslararası örgütün, ortak savunma amaçlı, barış ve istikrar odaklı bir şekilde yönetilmesinde ve yönlendirilmesinde nihai söz sahibi olacağımız güçlü ve etkili bir NATO;
-Kıbrıs sorununun Kıbrıs Türk ve Rum halklarının siyasi eşitliğine dayalı, iki halklı, iki kesimli adil ve kalıcı bir çözüme kavuşturulması;
-Ortadoğu barış sürecinde, anlaşmazlığın tüm taraflarınca istenilmesi halinde üstlenilecek ve barışın kurulmasına katkı sağlayacak ölçülü ve etkin bir rol;
-Aramızda özel tarihi bağlar bulunan dost ve kardeş ülkelerle daha yakın ilişkiler;
-Dış ticaretimizin ve özellikle ihracatımızın arttırılması, iş çevrelerimizin dünyaya açılımlarının kolaylaştırılması;
-Kara, deniz ve hava ihracat yollarımızın çeşitlendirilerek açık tutulması;
-Turizmin geliştirilmesi çalışmalarının sürdürülmesi;
-Ülkeye üretime ve istihdama dönük yabancı yatırım getirilmesi;
-Türkiye’nin jeo-stratejik konumunun da sağladığı olanaklarla bir uluslararası enerji (petrol ve doğalgaz) toplama ve dağıtım merkezi haline getirilmesi;
-Küreselleşme süreci ve değişen uluslararası siyasi, ekonomik ve ticari ilişki ve dengelerin yakından izlenerek, Türkiye’nin, işadamları, dış yatırımları, bilim, kültür ve eğitim dallarıyla dünyanın her bölgesinde varlık göstermesinin sağlanması;
-Bilim ve teknolojide küresel plandaki hızlı gelişmenin gerisinde kalınılmaması amacıyla eğitim ve ARGE alanlarındaki çalışmalar ile uluslararası işbirliğine hız verilmesi;
-Yurt dışındaki vatandaş ve soydaşlarla akraba toplulukların hak ve çıkarlarının, değişen koşullar da nazara alınarak en iyi şekilde korunması;
-Vatandaş ve soydaşlarla akraba toplulukların bulundukları ülkelerde siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel, bilimsel ve sportif alanlarda varlık göstererek yaşadıkları ülkelere uyum sağlamaları ve o ülkelere katkıda bulunmaları için kendilerine destek verilmesi;
-Birleşmiş Milletler ve üyesi olduğumuz diğer uluslararası kuruluşlarda, küreselleşme sürecinin ışığında gerçekçi bir bağımsızlıktan ve kendi özgün siyasetlerimizden ödün vermeden, sadece kendi ulusal sorunlarımızla ilgili olarak değil, bu kuruluşların ilgi alanındaki tüm uzmanlık konularında da faal olunması;
-Bu bağlamda uluslararası örgütlerdeki T.C. uyruklu görevlilerin sayılarının arttırılmasına ve görev düzeylerinin yükseltilmesine çalışılması olarak sıralanabilir.
Bölgesel bir aktör olarak Türkiye
Yeni dış politika planlanırken bilinmesi gereken önemli bir gerçek, Türkiye’nin “küresel” değil “bölgesel bir aktör” olduğudur. Ancak, Türkiye’nin diğer bölgesel aktörlerden olumlu anlamda bir farkı vardır. O da, “yaptıkları ve yapamadıklarıyla küresel etkiler oluşturma yetisine sahip bir ülke”olduğu gerçeğidir. Türkiye’nin “yaptıkları” içinde, yakın bir geçmişe kadar en önemli şey, tüm eksikliklerine rağmen bir kurum olarak demokrasiyi içselleştirmiş olmasıydı. Bu olgunun küresel etkileri de, başta demokrasiyi hedefleyen üçüncü ülkeler olmak üzere dış dünyada açıkça görülüyordu. Ne yazık ki, son birkaç yıldır Türkiye, demokrasinin bilinen temel kurallarına gözardı edecek bir rejim değişikliğine yönelmiş ve bu defa da bunun belirgin küresel etkileri ile karşılaşmaya başlamış bulunuyor. Sosyal demokrat bir iktidarın ilk görevi, Türkiye’yi tekrar laik demokrasinin doğru rotasına sokmak olmalıdır. Bunun için Türkiye’nin yeniden:
-Bölgesinde başka güçlerin karşı ağırlığı olmaya kalkışmayan;
-Denge unsuru değil istikrar kurucu olmayı amaçlayan;
-Orta Doğu’da Araplararası çatışma ve anlaşmazlıklarda taraf olmayan;
-Bir sorunun çözümüne katkıda bulunmak üzere kendisinden arabuluculuk talep edilmeden Araplararası ihtilaflara karışmayan;
-Aynı şekilde, içinde yer aldığı diğer bölgelerdeki anlaşmazlıklarda da taraf tutmayan;
-Hiçbir başka ülkeye tehdit oluşturmayan;
-Hiçbir başka ülkeden tehdit kabul etmeyen;
-Ağırlığını uluslararası istikrara katkı ve yumuşak güç kullanarak sağlayan;
-İçinde yeraldığı bölgelerde ekonomik, siyasi ve sosyal gücü ve demokratik yapısıyla ön planda rol almayı öngören;
-Başta komşuları olmak üzere, diğer ülkelerle, bu ülkelerin siyasi birliğine, egemenliğine, toprak bütünlüğüne saygı ve içişlerine karışmama temelinde dostluk ve işbirliği ilişkileri arayışına dönük;
-Cumhuriyetin kuruluş değerleriyle çağın gereklerine uygun bir siyaset uygulaması gerekmektedir.
Gerçekçi ve yapıcı bir dış politika çizgisi oluşturup bunu korumaya yönelik olarak iktidarın:
-Dış politika gelişmelerine sağlam veri ve değerlendirmelere dayalı doğru tepkiler vermek için deneyime, uzman kişi, kurum ve kuruluşların görüşlerine değer vermesi;
-Uzun vadeli düşünmesi;
-Aceleciliği değil serinkanlılığı;
-Söylemi değil eylemi ön plana çıkarması;
-Dış politikayı duygusallıktan arındırarak ulusal çıkarlarımıza dayandırması;
-Din, mezhep, etnik köken ayırımlarını dış siyaset yönelimlerinden uzak tutması ve,
-Dış politikayı iç siyasete hiçbir şekilde malzeme etmeye yönelmemesi şarttır.
Dış politikanın uygulama araçlarına gelince, Sosyal demokrat bir iktidar dış ilişkilerinde her şeyin ilk önceliğini çoğulcu bir demokrasi anlayışı çerçevesinde ülke çıkarlarına veren laik bir siyaset uygulamalıdır. Bu siyasetin temeli barışçı bir zeminde, önce komşuları ve kendi çevresinden başlayarak olabildiğince bölgesel ve küresel bir alana yayılacak geniş bir istikrar iklimi oluşturmak ve bunu korumak olmalıdır. Böylesi bir hedefe yönelik dış politikanın uygulama araçları ve yöntemleri şöyle sıralanabilir:
-Siyasi etkilerden arınmış, geleneklerine ve liyakat ilkesine saygılı, kariyer esasına dayalı olarak yapılanmış, profesyonel nitelikleri yüksek ve donanımlı bir Dışişleri Bakanlığı;
-Bu Bakanlığın hizmetinde ileriye dönük gerçekçi ve doğru siyaset projeksiyonlarını yapabilecek yetkin ve değişik disiplinlere mensup elemanları da içeren bir siyaset planlama mekanizması;
-Görevinin ehli meslek elemanlarından oluşan, diğer kurumların temsilcilerini de içeren donanımlı bir yurtdışı örgütü;
-Yurtdışındaki vatandaş, soydaş ve akraba topluluklarıyla, her şeyden önce onların refah ve esenliğine hizmet edecek açık bir işbirliği;
-İleri teknoloji, dijital diplomasi ve kamu diplomasisi uygulamalarına müsait teknolojik yapılanma;
-Uygun vesilelerle ve uygun ortamlarda birlikte hareket etmek üzere, bilim insanları, iş dünyası, meslek kuruluşları, sanatçılar ve medya ile işbirliği.
Sosyal demokrat bir iktidarın benimsemesi gereken dış politika devinimleri, özünü Atatürk’ün belirlediği bağımsız, vakur ve barışçıl dış politika ilkeleri ve Cumhuriyetin kurucu değerleriyle uyumlu olmalıdır. Politikalar gerçekçi, doğrucu, ağırbaşlı, saygılı, güven veren ve en ağır tutum ve sözleri dahi nezaket içinde ifade edebilen bir söylem aracılığıyla dışa vurulmalıdır. Dış siyaset uslubu, kavgacı ve çatışmacı olmayan, bilgiye dayanan, özellikle tehditten uzak, popülist yaklaşımlara ödün vermeyen, yapıcı, olgun, gerçekçi ve ölçülü bir üslup olmak durumundadır.Söylenen sözler, takınılan tutumlar, ifade edilen pozisyonlar karşı tarafça ciddiye alınmalı; onlar üzerinde etki yapmalı; dışarıya bunlardan cayılabileceği, tam aksi bir yöne dönülebileceği izlenimini verecek hareket tarzlarıyla asla zayıflatılmamalıdır. Bunun için de, söylenen ve açıklanan tutum ve pozisyonların yapılabilirliği önceden kesinkes belirlenmeli, açıklamalar bu kesinliğe dayalı olarak seslendirilmelidir.
Planlanan tutum ve pozisyonların, bunların uygulanmasında ve yürütülmesinde ortaya çıkabilecek beklenmeyen sorunlar nedeniyle başarısızlığa uğrama tehlikesinin ya da değiştirilmesi gereğinin ortaya çıkması halinde başvurulacak “çıkış stratejileri” de mutlaka planlama aşamasında seçenekli olarak belirlenmelidir. Dış politikada sürprizlere, ortaya çıkabilecek çeşitli gelişmelere karşı hazırlıksız bulunulmasına ve son dakika çözümlerine yer yoktur. Dış politikada girişilecek tüm hamle ve açılımlar, her türlü olasılık hesaplanarak planlanmalıdır.
Dış politikanın medya yoluyla yürütülmesinin her zaman olumsuz sonuçlar verdiği; buna kalkışanları kamuoyuna yönelik beyanlarıyla bağlayarak manevra kabiliyetini kısıtladığı akıldan çıkarılmamalıdır. Dış politika kapalı kapılar ardında, diplomasi yoluyla, karşılıklı konuşmayla yapılır.
Sosyal demokrat bir iktidarın dış politikası Türkiye’yi dünyada inanılan, sözüne güvenilen, barış ve işbirliği alanlarında kendisine gerek duyulan, ağırlıklı ve saygın bir konuma taşıyacak donanıma sahip kadrolar tarafından; olabilecek en üst düzeyde dikkat, ciddiyet ve özenle yürütülmelidir. Bu, iktidarın kendi çıkarlarından önce halkımızın, devletimizin ve ülkemizin yüksek çıkarlarının mutlak bir gereğidir.
*Osman KORUTÜRK
Emekli Büyükelçi, CHP 24.Dönem İstanbul Milletvekili
okoruturk@gmail.com