Ortadoğu’da Barış Neden Hep Erteleniyor?

Uğur TUNÇAY                İnşaat Mühendisi            Siyaset Bilimci ugurtuncay1960@yahoo.com

İsrail’in İran’a yönelik son saldırısı, bir askeri eylemin ötesinde, çok daha derin ve yapısal bir sorunun parçasıdır. Bu saldırıyı yalnızca iki ülke arasındaki bir gerilim olarak görmek, konunun özünü yok edecektir. Karşımızda duran tablo, ABD’nin Ortadoğu’da yıllardır sürdürdüğü hegemonik politikaların ve neoliberal çıkar düzeninin bir uzantısıdır.

ABD, Ortadoğu’da barışı inşa etmek yerine, istikrarsızlığı stratejik bir araç olarak kullanmaktadır. Demokrasi, özgürlük ve güvenlik söylemleri eşliğinde yürütülen bu politikaların nihai amacı; bölgeyi Amerikan çıkarlarına göre sürekli dönüştürmek, enerji yollarını ve siyasi dengeleri kontrol altında tutmaktır. Neoliberal sistemin bir parçası olan İsrail de bu planın sahadaki uygulayıcısıdır.

İsrail’in İran’a yönelik bugün başlattığı saldırı, yalnızca bir ülkeye yapılan müdahale değildir; tüm bölgeye verilmiş bir gözdağıdır. Bu tür hamleler, İran’ın nükleer programına karşı duyulan kaygılarla açıklansa da gerçekte daha derin stratejik hesaplar barındırmaktadır. ABD ve müttefikleri, İran’ın bölgesel güç olarak yükselmesini engellemek, direniş cephesini kırmak ve nihayetinde bölgeyi tek kutuplu bir düzene mahkûm etmek istemektedirler. Neoliberalizmin “serbest piyasa” ve “bireysel özgürlük” söylemleri ise bu müdahaleleri meşrulaştırmak için kullanılan kılıftan ibarettir. Bu sistem, insan haklarını ve uluslararası hukuku sistematik olarak hiçe sayarken; İsrail gibi müttefiklerin saldırgan politikalarını da cesaretlendirmektedir.

Peki İran ne yapıyor? Ne yazık ki cevap; “çok az” ya da “çok geç” oluyor. İran, her defasında sembolik misillemelerle yetiniyor. Oysa asıl caydırıcılık, askeri değil ekonomik alanda kurulabilir. Körfez’deki finans merkezlerine, petrol gelirine bağımlı monarşilere yönelik etkili hamleler, İsrail-ABD ekseninin işleyişini sekteye uğratabilir. Petrol ithal eden ülkelerde önemli bir stagflasyon yaratabilir ve krizi dünyaya taşıyabilir. Ancak İran’ın mevcut iktidarı, bu potansiyele rağmen, gerilimi iç politika malzemesi olarak kullanmayı tercih ediyor; Petrol ve LNG Fiyatlarının uluslararası alanlarda yükselmesinden sağladığı menfaatlerle ABD ile ölümcül oynaşmasını sürdürüyor. Bu durum ABD’nin de işine geldiği için sürdürülebilir bir halde 10 yıllardır süregeliyor. Çünkü, bölgede yaşatılan gerilimler sayesinde, enerjide dışa bağımlı bütün ülkelerin ekonomileri bozuluyor. Borsaları çöküyor, sermaye piyasaları etkileniyor, gelir dağılımları bozuluyor, daha da önemlisi silah alımları ihtiyacın çok üzerinde artıyor, dolayısıyla da bütçe açıkları büyüyor, bu durum Amerika’nın dünyayı el altında tutmasını sağlarken İran’ın da samimiyetini ciddi biçimde sorgulanır kılıyor. Çünkü ABD dünyayı dizayn ederken, İran’daki yönetici sınıflar da içeriyi tasarlıyor. Alanın da verenin de razı olduğu bir borç ilişkisi bakiye yetersiz kalana kadar sürer. Ortadoğu’da Barışın Ertelenme nedeni de mevcut konjonktürün sadece savaşıyor görünenlerin değil, Arap ülkelerindeki iktidarlar da dahil olmak üzere bütün taraflar için çok kullanışlı olmasıdır.

Arap ve Müslüman ülkeler açısından da tablo iç açıcı değil. ABD’nin Ortadoğu’daki pervasız tavrının arkasında, enerji ve silah alanındaki iş birlikleri yatıyor. Bu ülkeler, yalnızca açıklamalarla değil, ekonomik ilişkileri askıya alarak, ciddi yaptırımlar uygulayarak duruma müdahil olmadıkça; Washington’un bölgedeki hoyratlığı sürecektir. Ancak, iktidarlarını ABD ile kurdukları ilişkilere borçlu olan bu ülke iktidarların farklı davranmalarını beklemek çok da gerçekçi olmayabilir. Bütün bu duruma rağmen, Suudi Arabistan’ın, İran ile olan yedi yıllık soğukluğun ardından İsrail’e dönük en azından bir kınama mesajı göndermesi bile gecikmiş bir adım olsa da önemlidir ve kayıtlara geçirilmelidir. Bu bir başlangıç mı yoksa barışı erteleme düzeneğinin yeni bir parçası mı yaşayarak göreceğiz.

Sonuç olarak; Ortadoğu’da yaşanan her kriz, bize bir kez daha şunu gösteriyor: Silahların konuştuğu yerde uygarlık susar. Ekonomik çıkarların dizayn ettiği dış politika ise, insan hayatını kolayca gözden çıkarır. Bizler bu duruma alışmak zorunda değiliz. Ulusal /uluslararası Sol’un görevi yalnızca izlemek, analiz etmek değil; barıştan, adaletten, eşitlikten yana somut enternasyonal bir politik hat inşa etmektir. İsrail’in saldırganlığı da ABD’nin örtülü işgali de, neoliberalizmin acımasız düzeni de ancak örgütlü ve kararlı halkların iradesiyle durdurulabilir.