Nilden Postalcı – Sosyal Medya ve Siyaset: Yeni ve Özel Bir İlişki

nilden-postalci-02

 

 

 

 

 

 

Teknoloji ilerledikçe siyaset kampanyalarının Türkiye’de olduğu kadar dünyada da değiştiğini görüyoruz. Daha on sene önce basılı medya ve “ağızdan ağza” yayılma stratejilerine göre ilerleyen siyaset kampanyaları, artık neredeyse tamamen sosyal medya üzerinden yapılmakta. Ancak bir haberin eskime süresinin ortalama 3 dakika olduğu sosyal medya dünyasında siyasetçilerin hala yeni bir dil bulmakta zorlandığına tanık oluyoruz. Sosyal medyanın insan hayatına bunca entegre olduğu bir dönemde siyasetçilerimizin bu mecraları doğru kullanamıyor olmaları, aslında seçmene dokunmayı ıskalamaları anlamına da geliyor. Oysa bilginin pervasızca uçuştuğu bu dönemde, sosyal medyanın “becerisini” algılamak ve bu beceriyi uygulayabilmek, her daim algı kampanyası yürütmekle mükellef siyasetçinin yaşam kaynaklarından biri olmalı. Unutmamalı ki, her kesimden gencin şu an için en özgür olduğu bu ortam siyasiler için de gerçek bir hazine; doğru kullanıldığı takdirde tabii! Bu açıdan bakıldığında CHP ve MHP’nin çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu kampanyasınının başarısını belirleyecek en önemli etkenlerden biri şüphesiz sosyal medya olacak.

Siyasetin yeni kullanım yeri

Artık çok iyi biliyoruz; sosyal medya dediğimiz garip, dipsiz kuyu, doğru kullanıldığında mucizeler yaratabiliyor. Hatırlayın, sosyal medya Obama’nın 2008 seçimlerindeki başarısının ana kaynağı olmasa da önemli bir fitilleyicisi olmuştu . Hepimizin çok iyi bildiği gibi, Obama sadece ABD’nin ilk siyahi başkanı olma özelliğine değil aynı zamanda sosyal medyayı etkili kullanabilen “ilk” başkan olma özelliğine de sahip. Tanınmayan, bilinmeyen, üstelik “siyahi” ve “Müslüman isme sahip” olması nedeniyle yadırganan bir isimden yenilikçi, enerjik, zımba bir adayın çıkması biraz da sosyal medyadaki başarısına bağlandı. Bu farklı başkan aday profili, bu başarıyı ilk çıktığında ona burun kıvıran büyük medya mecralarını arkasına alarak sağlamadı. Aksine başarıyı, “bilinmeyeni” en doğru, “en yansız” ve sadece “kendi kelimeleriyle” anlatabilecek tek alan olarak bulduğu sosyal medyayı doğru ve etkin olarak kullanabilmesiyle elde etti. Şimdi bize çok fazla bir şey ifade etmese de 2008‘de Twitter üzerinden oy verme hatırlatmaları yapması, Twitter’ı kişisel olarak kullanabilmesi ve Facebook üzerinden oy verenlerle “şahsen” iletişime geçmesi büyük yankı yaratmıştı. Şüphesiz Obama’yı destekleyenler, seçim sonuçları ilk açıklandığı anda cep telefonlarına gelen mesajdan hayli etkilenmişlerdi: “Bunu seninle başardık sevgili yol arkadaşım; seninle beraber tarih yazdık. Sevgiler, Barack.”

Obama’nın ilk sosyal medya patlamasından sonra köprünün altından çok sular geçti. 2012 seçimlerine gelindiğinde sadece Obama ekibi değil, internet teknolojileri konusunda “sağır” bir tutum sergileyen John Mc Cain’in aksine, 2012 seçimlerinde Cumhuriyetçi rakibi Romney maça çok sıkı hazırlanmıştı. Ancak sosyal medya, dediğimiz gibi, çok farklı bir medya; bambaşka bir alan. Sadece teknoloji bilmek önemli değil; sizi takip edenlerin kalbine nasıl ulaşacağınız, ne kadar ulaşacağınız ve hangi zamanlarda ulaşacağınız da bir o kadar önemli. Obama ekibi artık, deyim yerindeyse, geçen süre içinde “sosyal medya uzmanı” olmuştu. Sosyal medya bir ilişki alışveriş ortamıydı ve Obama artık bu ilişkiyi gayet iyi yönetebilen taraftı.

Yani, maça 1-0 galip
başlamıştı

Devir değişti tabii. Sosyal medya, her türlü siyasetçinin (türlü kelimesi burada teknik kapasiteyi işaret etmektedir) “algı yönetmek” vesilesiyle sahiplendiği, ancak genelde programlarını veya aldıkları övgüleri anlatmakla sınırlı kaldıkları bir mecra haline evrildi. Günün her saatinde Twitter veya Facebook üzerinden siyasetçinin nerede olduğunu, ne yaptığını, nasıl yaptığını, hayran kitlesini öğrenir olduk.
Öğrenir olduk da, sosyal medya kullanıcıları olarak aslında bunu istiyor muyduk? Hayır istemiyorduk. Doğru kullanma şartıyla sosyal medya bundan sonra siyasilerin ana tanıtım mecrası olmaya devam edecek ; ancak bunun için siyasilerin sadece teknolojiyi değil, sosyal davranış biçimlerini de doğru analiz etmeleri gerekiyor. Seçmenle direkt iletişime geçmek gibi tasaları varsa tabii.

Sosyal medya: en son model katılımcı demokrasi
platformu

Sosyal medya aynı zamanda çok farklı bir bir demokratik platform sunmakta. Siyasetçiler sosyal medyanın yeni bir siyasi arena olduğunu görmekle beraber, nasıl, nerede ve neden kullandıkları konusunda farklı profiller çizebiliyorlar. Deyim yerindeyse, sosyal medya “hitabetinin” halk “hitabetinden” farklı olduğunu anlamaya başlıyorlar. Her ne kadar adında “medya” bulunsa da bu, alışık olmadığımız bir mecra. Burada gazete, dergi, tv gibi tek yönlü değil, çift yönlü iletişim var. Özellikle katılımcı demokrasi konusunda hassas olan siyasetçiler bu noktayı göz ardı etmemeliler.

1950’lerde iki önemli sosyolog, Lazarsfeld ve Katz “iki yönlü” iletişim modelini anlatmışlardı, ancak o dönemde henüz internet icat olunmadığından, iletişim “vericiden” “alıcıya” uzayan bir model oluşturuyordu. Bu modelin diğer iletişim teorilerinden farkı, arada “medium” dediğimiz bir aracı olmasıydı. Bu medya teorisine göre, alıcının siyasetçi veya mesaj hakkındaki görüşü direkt medya yoluyla olmaz, arada -bu mesajları doğrulatacağı- aynı sosyoekonomik alt yapıya sahip fikir önderleri, aile bireyleri, arkadaş çevreleri bulunur. Hemen her pazarlama uzmanının size anlatacağı gibi, en önemli reklam ağızdan ağza yapılan reklamdır.

Sosyal medya işte bu noktada çok önemli; zira tamamen “ilişkilere” dayalı güven ortamları yaratıyor. Bu, aslında siyasetçilerin arayıp da bulamadıkları, seçmene direkt dokunabilecekleri, arzu ettikleri güveni yaratabilecekleri bir alan. Bir başka deyişle artık o “aracı” lar yok. Bunun yerine, verilen bilginin niteliği önem taşıyor. Bu anlamda merakla beklenen her bilgi, daha büyük bir hızla yayılır; zira -üstte belirttiğimiz gibi- sosyal medyada hemen her kullanıcı bir “medium” yani bir aracı kimliği taşımakta. A.B.D’deki 2012 seçimlerinde sosyal medya kullanıcılarının %30’u, kime oy vereceği araştırmasını sosyal medya üzerinden –kendi kendine – yaptığını söylemektedir.
İnsanların oy vermesini etkileyen birçok faktör var. Bugün gözlemlenen şu: seçmenin oy vereceği siyasetçinin adını öğrenmesinden kabul etmesine kadar geçen zamanda sosyal medya ağları büyük önem taşımakta.

Samimi olmak: yeni siyasetçi mottosu

Bilginin alanda bunca hızlı yayılması, siyasetçinin kullandığı her haberin yayılacağı anlamına gelmiyor. Aksine siyasetçiler bu “demokratik platformu” kişisel reklamlarını yapmaktan ısrarla kaçınmalılar. Siyasetçilerimizin özenle korudukları, kendilerine sakladıkları- nedenini anlayamadığımız – bir alan var; samimiyet. Oysa dünyada son 10 senedir seçim kazandıran kampanyalara baktığımızda, “kişisel” ve “samimi” olmanın siyasetçiyi bir hayli avantajlı duruma soktuğunu görüyoruz.

Bir başka deyişle “alıcılar” rahatça konuşup geri dönüş alabileceği siyasetçiler görmek istiyor. Kişisel olmak neden önemli? Önemli, çünkü sosyal medyaya girdiğinizde “alıcı” ve “verici” karşı karşıyasınız ve ister kabul edin ister etmeyin, artık karşınızdaki kullanıcı , alıştığınız “gazete okuyucusu” değil; interaktif, soru soran ve sizi merak eden bir alıcı. Bir başka deyişle, eski “ne verirsem alır “ yaklaşımı dünyada sona erdi; bizde can çekişmekte. Belki klasik siyasetçi zihniyetinin hırsla oyun kurmakta olduğu bugün değil, ama yarın mutlaka. Bugünün yeni siyasetçisi için ise bunu bir fırsata dönüştürmek mümkün. Sosyal medya kullanan siyasetçi unutmamalı ki kişisel olmak katılımı arttırır, katılım ise “alıcıya” sahip olma şansını. Şöyle özetleyelim: kullanıcılar ya da takipçileriniz, sizin sadece ne yaptığınızla değil, aynı zamanda, belki daha çok sizin “kim olduğunuz”la da ilgileniyor. Sadece siyaset gündemiyle değil, insan olarak endişeleriniz, mutluluğunuz, sevinciniz, üzüntünüz… Kısaca artık siz insan olarak merak ediliyorsunuz. Unutmayın ki ne kadar kişisel olursanız o kadar “samimi” olacaksınız ve mesajlarınızda ne kadar “samimiyseniz” alıcınız o kadar artacak.

Yeni siyasetçi için yeni ilişki modeli
Her şey bir yana Gezi olayları bize sosyal medyanın bilgiyi ne kadar hızlı yayabileceğini gösterdi. Türkiye ‘de enerjik, coşkulu, politize ancak partilerden uzak durmayı tercihen eden genç bir nüfus olduğunu öğrendik.

Siyasetçiler farklı bir hedef kitleyle karşı karşıya olduklarını bilmeliler, farklı paradigmalar söz konusu artık. Ellerinde değişime müsait, merak eden, soru soran müthiş bir kitle var; ancak bunun için sosyal medya ile “mecburen” özel bir ilişki kurma durumunda.. Önemli olan, nerede neyi paylaşacağınızı bilmek. Twitter her kesim tarafından kullanılan, hayli canlı,hayli kişisel ve dinamik bir ortam. Gençleri ise Facebook veya Twitter yerine Instagramda yakalayabiliyorsunuz. Bu ve bunun gibi analizleri yapabilen siyasetçi ise mecralarını doğru kullanmış oluyor.

Artık sözlerin değil, düşüncelerin uçuştuğu, çarpıştığı bir devirdeyiz. Gezi olaylarında da gördüğümüz gibi, gençler önemli süreçleri yönetebiliyorlar. O halde “yeni” siyasetçinin, onları yakalamaktan başka çaresi yok. Önümüzdeki dönemlerde siyaset yeni medyayı “doğru” ve “anlayarak” kullanmakla mümkün olabilecek.

Ve unutmamalı ki yeni nesil siyasetçi “programını değil, fikirlerini” on-line yaptığı zaman kazanabilecek. Bunun için sadece üç şeye ihtiyacınız olacak: düşünceleriniz, teknik altyapınız ve samimiyetiniz.

*Nilden Bayazıt Postalcı,
İletişimci,
bilgi@nildenpostalci.com

Bir cevap yazın